Bir keşif ve arınma hikâyesi: İlker Kaleli

Hakkında net bir yorumunuz olmasa da çoğunluğun katıldığı gibi ‘cool’ tanımını sonuna kadar hak ediyor. Kararlı duruşu, sakin tavrı ve muzip bakışları bunu destekleyen diğer başlıca özellikleri. Bu aralar gözlerin aradığı İlker Kaleli’den bahsediyorum… Kendi deyimiyle şu sıralar ‘devre arası’nda olan Kaleli ile kendini keşfetme çağını konuştuk.

Giriş Tarihi: 29.09.2018 12:00 Güncelleme Tarihi: 29.09.2018 12:01

"İyi ki kurtulmuşum 20'lilerden! 30'lu yaşlara bayıldım, çok tatlı; şerbet gibi. Ben bu konularda çok 'doğalcı'yımdır."

Hazır cümle içinde doğal kelimesi geçmişken bu kez aklım, piyasadaki bazı isimlerin 'oyunculuk yapanlar mutlaka fit ve güzel/yakışıklı olmalı' demesine kayıyor. Bu konudaki fikirlerini sorduğumda ise; "Oyuncunun süper fit ve kaslı kaslı olması gerektiği gibi bir algı var ya, hani öyle olmayınca da yerden yere vurulan… Arkadaşlar bir durun ve kendimize gelelim. Oyuncu olmak başka bir şey, model olmak başka. Modelin işi her zaman kaslı ve fit kalmak çünkü o haliyle para kazanıyor. Oyuncunun işi; yeri geldiğinde 110kg olmak, yeri geldiğinde 45kg olmak, yeri geldiğinde gözünü düşürmek, yeri geldiğinde dişlerini sarartmak. Oyuncunun fiziksel olarak değil ruhen fit olması gerekiyor."

Yine piyasada yaygın ve acımasız bir inanışa göre özellikle başrol oyuncularının tuzu kuru. Kimine göre sadece ekrana çıkarak acayip acayip rakamlar kazanıyorlar. Para pul işleriyle ilişkisinin nasıl olduğunu merak ediyorum. Gayet dürüstçe yanıtlıyor: "Matematiğe kafam hiç basmaz. Ayrıca para pul gider, gelir. Çok özel bir anlamı yok benim için. Tabii ki yaptığım işten para kazanıyorum ama işimi para kazanmak için yapmıyorum."

Bir de bence fazlasıyla hesap kitap yaptığın zaman işler sarpa sarıyor, kafa biraz rahat olduğunda her şeyin sağlıklısı ve olumlusu geliyor… "Para pul işlerine saranların hayatta bir tanımı var: 'iş adamı'. O da ondan zevk alıyor; ne güzel. Ama ben 'business man' değilim.

Eleştirilere karşı verdiği tepkileri merak ediyorum… "Önce eleştiriye bakıyorum eleştiri mi diye, sonra eleştirene bakıyorum eleştirmen mi diye… Zaten kendi rengini belli ediyor; bir eleştiri mi yoksa zavallının biri kendine hobi mi edinmiş. Eleştiri bence çok kıymetli bir şey ki eğer dürüst bir şekilde yapılıyorsa. Gerçek ve yapıcı eleştiriye her zaman saygım var ve mutlaka dinlerim, bizim mesleğimiz için de çok önemli.

Oyunculuk eğitimini Türkiye'de almış olsaydı acaba yine böyle olur muydu diye soruyorum. "Hayır, olmazdım. Diyeceğim başka bir şey yok, netim. Bizim okuldayken sadece iki kitabımız vardı. Eleştirilerle ilgili sorduğun şeye de bir yanıt oluyor. Uta Hagen'ın Respect for Acting adlı kitabının ilk sayfasında yazıyordu: 'Neden insanlar bir piyano konçertosundan çıktıktan sonra 'Aaaa ne kadar güzeldi.' deyip konuyu kapatır da neden bir oyuncuyu izledikten sonra herkesin o oyuncu hakkında mutlaka söyleyecek bir şeyi olur, hiç düşündünüz mü?' Aslında şöyle algısal bir durum var, dünyada da olan bir şey bu. Bir piyanisti dinlerken adam sırf kendisinin çalamadığı bir enstrümanı çaldığı için piyanisti eleştirmenin haddi olmadığını düşünür. Oysa oyuncunun enstrümanı yoktur, hatta 'N'apıyorsunuz ki!' algısı da vardır. Bir de üzerine para kazanıyorsun!"

BİZE ULAŞIN