Saatseverin galaksi rehberi

Saat dünyasının heyecan verici yeniliklerini takip etmek istiyorsak; gözümüz onlarda, bağımsız saat markalarında olmalı.

Giriş Tarihi: 20.03.2018 17:30 Güncelleme Tarihi: 20.03.2018 17:44

Yazı: Özge DİNÇ

Yüksek saatçilik fuarı SIHH çoktan geçti gitti, ama rüzgârı dinmedi. Bildiğiniz gibi, saatlerini tanıtan lüks markaların arasına bu yıl bağımsız saat markaları da katıldı ve fuarda bağımsız saatçilerin bulunduğu bölümde asla gözden kaçmaması gereken yenilikler bulunuyordu.

Genç saat ustası adaylarının the Time Æon Foundation'da düzenlenen atölyelere katılıp Robert Greubel ve Philippe Dufour imzalı sertifikayı aldığı girişten sonra fuar alanı, bağımsız saat markalarına açılıyordu. Burada birçok saat denedim, marka temsilcileriyle konuştum, bu sayfalara ise fuarın yenilikler açısından en ilgi çekici olan örneklerini taşımak istedim.


RESSENCE E-CROWN TEKNOLOJİSİ

Ressence'in fuardan önce gönderdiği mektupta şu minvalde sözler vardı: "Aylar boyunca takmamış olsam da otomatik saatim bana doğru zamanı gösterebilmelli. Bunu düşünmek zorunda olmamalıyız. Hep zamanında, hep zamanımda."

Bunlar, yeni bir teknolojinin açıklayıcı satırları. Ressence, 2018 SIHH'e e-Crown teknolojisini getirdi; yani kurma kolu olmayan, kendi kendine kurulabilen elektromekanik saatleri. Ressence Type 2 e-Crown Concept'te, 'kurma kolu için ne yapabiliriz'e kafa yorulmuş. 1842'de Adrien Philippe'nin anahtar yerine icat ettiği kurma kolu, böylece 176 yıl sonra yeniden ortadan kayboluyor. Elektromekanik saat, takmadığınızda uyku moduna geçiyor, taktığınızda ise iki kez ekrana dokunmanızla çalışmaya başlıyor. Kinetik enerjiyi, gerekirse de güneş pili enerjisini kullanan saati, ister elle, isterseniz de Bluetooth'la bağlandığınız uygulamasıyla kurabiliyor, bulunduğunuz şehri seçebiliyorsunuz. Ekran, SuperLuminova'yla karanlıkta da görünür hale geliyor.

Ressence, farklılık arayanlara yenilikçi bir çözüm sunan bir marka. Diyeceksiniz ki Apple Watch da bunları yapabiliyor, ama unutmayın Ressence'in e-Crown teknolojisi, ROCS ekranlı kadranla mekanik bir mekanizmayı birleştiren bir sistem: Yani saatin mekanizması tamamıyla mekanik. (Saatin tasarımcısının iPod'u da tasarlayan Tony Fadell olduğunu eklemeden geçmeyelim.)


MB & F MOONMACHINE2

İki büyük saat ustasının, Maximilan Büsser ve Finli Stepan Sarpaneva'nın ikinci işbirliğinin eseri merakla beklenmekteydi; fuarda nihayet onunla tanışabildik: MoonMachine2. İkilinin ürettiği ilk saat, yine bir MoonMachine'di; ikinci saat de Ay'ın hallerini gösteren komplikasyondan yola çıktı, ancak bu kez optik prizmalar sayesinde ilk yansıtma ekranlı (projektörlü) Ay göstergeli saat olarak saatçilik tarihinde yerini aldı. Stepan Sarpaneva denince Ay'dan bahsetmemek elde değil, çünkü onun bütün saatlerinde kendi gözündeki Ay'ı görürüz, röportajda sorduğumda Ay'a düşkünlüğünün nedenini "Finlandiya'da yılın yarısını karanlıkta geçirdiğimiz için Ay bana çok yakın." diye açıklamıştı.

MoonMachine2'nun mekanizmasını Girard-Perregaux üretmiş; tasarımı ise hem MB & F hem de Sarpaneva'dan izler taşıyor: Saat, fütüristik görünümü ve sıra dışı özelliklerini MB & F'den, Ay göstergelerini ve kadrandaki Korona görünümünü Sarpaneva'dan almış. Sarpaneva, saatin yan kısmından görebildiğimiz Ay'ları tam 4,5mm boyutunda (yani epey ufak boyutta) ve elde üretmiş. Söylediğine göre limitli sayıdaki saatlerin Ay'larını son haline getirinceye kadar pek çok Ay'ı çöpe atmak zorunda kalmış.

Saatte zaman optik prizmalar sayesinde yüzde 20 daha büyük görünecek şekilde yan kısımdan görülebiliyor. Sebebi ise MB & F'in Girard-Perregaux'nun da geçmişte ürettiği sürücü saatlerine gönderme yapmak istemesi. Bu saatler, araç sürerken saatini çevirmek zorunda kalmadan zamanı görmek isteyen sürücüler için üretilmişti.

MoonMachine2, heyecan verici bir işbirliğinin ürünü; altın Ay'la doğal, siyah titanyum ve pembe altın ve titanyum olmak üzere üç versiyonla sunuldu, her versiyona ait 12 saat mevcut yalnızca. Titanyum versiyonlar 88 bin İsviçre frangıyla satışa sunulurken altın versiyonun ederi 95 bin İsviçre frangı olarak belirlenmiş.


HYT H0 GOLD

Kadranlarında yer alan saydam borular içindeki sıvıyla çalışan hidromekanik saatleriyle hiçbir markaya benzemediğini kanıtlayan HYT; HYT Skull, HYT1, 2 diye rakamlarla çeşitlenen saat kategorilerinin arasına bir süre önce H0'ı eklemişti. Markanın diğer saatlerine göre daha minimal, fiyat olarak da daha ulaşılabilir olan H0 saatler, zaman içerisinde çeşitli materyaller ve renklerle çeşitlendi. SIHH Fuarı'na ilk kez katılan markanın bu yılki H0 saati ise kadranı sarı altından oluşan HYT H0 Gold'du. 48mm boyutunda, yani dev kasalı (ve 54 bin avro değerinde etiketi olan) saatin borular içindeki sıvısı ise bu kez tasarıma uyum sağlayacak şekilde siyah renkteydi.

Bu saatlerde, saatin arka yüzden görebileceğimiz pistonlar arasındaki basınç farkı, borular içindeki sıvıyı harekete geçiriyor ve sıvıyla kurma kolu arasındaki bağlantı sayesinde yeni bir zaman gösterme sistemiyle tanışıyoruz. Ancak bu borular içindeki sıvı, mekanik mekanizmayı çalıştırırken sıvının kararında akışını sağlayacak ve saate zarar vermesini engelleyecek bir teknolojiyle kullanılmış. 2012'de kurulan saat markasının saatlerinin nasıl çalıştığını henüz çözmüşken yeni modelleriyle tanışmak bizler için zevk; umarız önümüzdeki senelerde bu hidromekanik saatlerin daha ufak kasalarıyla da tanışırız.


FERDINAND BERTHOUD CHRONOMÈTRE FB 1R.6-1

Kronometrelerin tarihi, saatçiliğin de tarihi aynı zamanda; çünkü saatçiliği bugüne getiren çoğu icat, aslında denizciliğin ihtiyaçlarından yola çıkmış.

1727 doğumlu Ferdinand Berthoud da yaptığı deniz kronometreleriyle ünlü saat ustalarından biriydi. Fransa Donanması için boylamı ölçebilecek hassasiyette saatler üreten ustanın ondan yüzyıllar sonra adıyla kurulan markası da yola deniz kronometreleriyle adım atmıştı. 2016'da Grand Prix d'Horlogerie Ödülleri'nde büyük ödülü alan Chronometrie Ferdinand Berthoud FB1'dan sonra aynı saiklerle SIHH 2018'de karşımıza çıkan Chronomètre FB 1R.6-1 de aynı geleneği muştuluyor.

Markanın yeni saati, ustanın Marine Chronometer No.7 adlı deniz kronometresine öykünüyor ve 18. yüzyılın deniz kronometrelerinde kullanılan ve artık nadir rastladığımız bir mekanizmayı içeriyor. Fusee adı verilen konik parçaya sarılan zincirlerden ötürü fusee-and-chain diye adlandırılan mekanizmada, zemberekteki güç bu sarmal zincirlerin dönüşüyle saate aktarılıyor. Zincirlerin saatte kullanılma sebebi ise eşzamanlılığı ve hassasiyeti sağlamak. Saatte bu geleneksel mekanizma kullanılırken saatsever de işleyişini görebilsin diye mekanizmanın görülebileceği açık bir bölme tasarlanmış.

Saatin önceki versiyonundan farkı ise gümüş ve siyah rodyum kaplama kadran ve karbonlanmış paslanmaz çelik kasa. Bu çelik, normal çeliğe göre binlerce kat çizilmezlik sağlıyor; sağlamlığın diğer adı olan rodyum kaplama saate çok şık bir görünüm sağlamış. Kadranın yıldızı ise merkezi saniye ibresi.

790 parçadan oluşan saat, 20 adet üretilmiş ve 241 bin 500 dolar satış fiyatıyla sunuluyor.

Bu saatle birlikte bir sergiye de ev sahipliği yapmıştı İsviçre: Zürih'teki Les Ambassadeurs butikte 'The Age of Scientific Exploration' (Bilimsel Keşifler Çağı) adlı sergide, Berthoud'un deniz kronometreleri sergilendi. Çağdaş bir deniz kronometresiyle, bahsettiğimiz saatle birlikte.


H. MOSER & CIE ENDEAVOR FLYING HOURS

Endeavor Flying Hours, güzel bir saat ismi, durmadan akıp geçtiğini bildiğimiz zamanın bu saatte, akıp gitmek için 'çaba gösterdiğini' söylüyor bize. SIHH Fuarı'nın sıra dışı saatlerinden biri olan Endeavor Flying Hours'un nasıl çalıştığını anlamam için birinin bana anlatması gerekti, ama fikri anladığımda çok sevdim: Neredeyse ibre dışında hiçbir ayrıntıyı barındırmayan sade saatleriyle sevdiğimiz H. Moser & Cie'nin Funky Blue kadranının üzerine konmuş ve gezegen sisteminden yola çıkan üç saat diski ve 240 derece dönebilen bir dakika diskini görüyoruz yeni saatte. O an içinde bulunduğumuz saatin üzerine gelen dakika diski, bir saati kaç dakika geçtiğini gösteriyor, saatin üzerine 60 geldiğinde ise yeni bir saate geçiyoruz ve o saat, beyaz ışıkla görünür hale geliyor. Evet, yazarak anlatmak biraz zor, ama bu oyunbaz saatle vakit geçirmek çok eğlenceli. Mekanizma Hautlence işbirliğiyle, saatin pembe altın rotoru ve denge yayı da Precision Engineering AG'yle işbirliğiyle ortaya çıkmış. Yalnızca 60 adet üretilen saatin etiketi 32 bin doları işaret ediyor.


URWERK ATOMIC MASTER CLOCK SİSTEMİ

Urwerk, AMC ile uzun süre konuşacağımız bir yeniliğin ilk adımını duyurdu AMC, Breguet'nin geliştirdiği Pendule Sympathique sistemini 220 yıl sonra kullanan bir atomik saat sistemi. Bu sistemi önce Breguet'nin oğluna yazdığı bir mektupta görüyoruz: "Önemli bir icat yaptığımı sana mutlulukla duyuruyorum," diyor bu mektupta saat ustası, "Bir saati el değmeden kurmanın yolunu arıyorum. Her gece yatarken kol saatini masa saatinin üzerine koyacaksın; bir saat sonra saat kurulmuş olacak. Saati açmaya ihtiyaç bile duymadan. Bunu yapmak istiyorum, ünümüzün ve talihimizin en büyük işi olarak."

Breguet Sympathique, mektupta bahsedildiği gibi, saatin, masa saatine takılarak kurulmasını sağlayan bir sisteme sahipti. Urwerk de AMC projesiyle ilk kez böyle bir mekanik kol saati, yardımcı atomik masa saatiyle birlikte sunuyor. Atomik Master Clock (açılımı, atomik usta işi masa saati), ona takılan kol saatini kuruyor, dengeliyor ve mekanik kol saatini atomik saatlerin hassasiyet standardına yükseltiyor. Kol saatinin masa saatine senkronize olmasını sağlayan ise kronograflardan bildiğimiz sıfırlama sistemi.

AMC, saatçiliğin en önemli buluşlarından denge yayı, manivela eşapmanı, Breguet'yi ve çağdaş dönemin gündemi atomik saat teknolojisini bir arada sunduğu için 'saatçiliğin yaşayan müzesi' başlığıyla sunuldu, haksız da değil.


GRAFFITI VE DÖVME SAATLERİ

Saatler, hep sanatla iç içe oldu; resim, heykel, hatta sinema bile saatlerde yerini buldu. Bu sebeple saatçiliğin çağdaş sanatlardan nasibini almaması düşünülemezdi: Eğer günümüze sokaklardan yükselen sanat ses veriyorsa saatlerde de bu sanattan izler olacaktır. Jean-Claude Biver de bu görüşte: "Eğer 21. yüzyılın sanatı buysa ondan uzak durmamız düşünülemez." diyor Biver. (Ki başında bulunduğu Hublot ve TAG Heuer markalarının neden graffiti ve dövme sanatçılarıyla işbirliği yaptığı açıklanıyor böylece.)

Graffiti, uzun zaman sanattan sayılmamıştı, ama artık hak ettiği değeri görüyor, sanat festivallerinde sergileniyor, çeşitleniyor ve büyüyor. Öyle ki, saatlerde bile graffitinin özgür sesini duyuyoruz. Ancak geçmişe göre önemli bir farkla: Saklanan graffiti sanatçıları, artık ortada; markalarla işbirliğini sağlayan da bu anlayış değişikliği.

Graffiti sanatçısıyla yapılan işbirliği sonucu ortaya çıkan saatlerden biri, Richard Mille markasının ürettiği 68-01'di. 'Kongo' adıyla tanınan Fransız graffiti sanatçısı Cyril Phan', 30 Richard Mille saatinin bütün parçalarını kendi stilinde boyamıştı. Minik parçaları boyamak, her zaman büyük alanlar üzerinde çalışan Phan için zorlu bir süreçti. Ama sonuç, başarılıydı; Kongo'nun parlak renkleri, Richard Mille saatleriyle kollara taşındı.

Romain Jerome'un dövme ustası Xoil'in desenleriyle ürettiği saati ve Hublot'nun Big Bang Sang Bleu adlı; dövme sanatçısı Maxime Buchi işbirliğiyle ürettiği saat, 21. yüzyılın sanatını saatlerde yansıtan örneklerdi.

TAG Heuer cephesinde işler daha da ileriye gitti: İlk kez, yüzü maskeli kimliği gizli birisi bir saat markasının yüzü oluyordu: New York'lu graffiti sanatçısı Alec Monopoly, TAG Heuer'nün provokatör marka yüzü seçilmişti.

Bu akımın en güncel adımı da Hublot'dan geldi. Markanın sanat saatleri serisi 'Fame and Fortune'un (Şöhret ve Talih) çıkışı için iki sokak sanatçısıyla işbirliği yapıldı. Hush ve Tristan Eaton, katkıda bulundukları saatlerle Hublot Loves Art in Miami adlı sanat etkinliklerine katıldı. Hush, Hollywood film endüstrisinin zirvede olduğu West Coast anlayışıyla 'şöhret'i, Eaton da New York'un ekonomi bölgesindeki zihniyeti temsil etmesiyle 'talih'i temsil ediyor. Nitekim Hush, Hollywood ikonu kadın portresini eserine taşırken Eaton, New York'taki finans merkezinin kalbindeki bronz boğa heykelini sembolize eden bir çizimi saate taşımış.

BİZE ULAŞIN