Jeremy Allen White Yeni Yıla Hızlı Başladı

The Iron Claw ve The Bear’in çekici yıldızı, yeni Calvin Klein kampanyasını, Cortez koleksiyonunu, Clutch Cafe’yi ve çok daha fazlasını anlatıyor.

Giriş Tarihi: 05.01.2024 14:27 Güncelleme Tarihi: 11.01.2024 14:40

Yazı Joseph Furness

Çeviri Zeynep Merve Kaya

Jeremy Allen White, Calvin Klein'ın yeni yüzü (yeni kaslı temsilcisi desek de yeridir) seçildi ve buna kendisi bile inanamıyor. "New York'ta, Houston Caddesi'ndeki meşhur Calvin Klein billboarduna bakarak büyüdüm," diyor konuşmamız sırasında Manhattan'da olan ünlü oyuncu telefonda. "Markanın kampanyalarını hep zamansız ve zarif bulmuşumdur ama kendimi hiç onlardan birinde hayal etmemiştim."

White'ın Calvin Klein kampanyası 4 Ocak 2024'te yayınlandı, ve tam da beklediğimiz gibi görsellerde markanın İlkbahar 2024 İç Giyim Koleksiyonu'ndaki parçaları giyiyor. Vücudu ve egoyu okşayan tarzlar, "Intense Power" (Aşırı Güç) gibi isimler taşıyor. (Aslına bakılırsa aşırı güçlü tasarımlar, günümüzün iç giyim ürünlerinde eksik olan tek şey.)

White'ın Calvin Klein modeli statüsüne erişebilmesi, sektörde geçirdiği 18 yılın ardından geldi. Pek çok sevilen film ve televizyon projesinde rol alan New Yorklu oyuncuyu çoğumuz devleştiği üç yapımla tanıyoruz: Shameless, The Bear ve The Iron Claw.

Britanya'yı kasıp kavuran orijinalinin ardından Amerikan televizyonlarına uyarlanan, 11 sezonluk kara komedi dizisi Shameless ile tanıdık onu. Hala devam eden restoran draması The Bear ise White'ın iyi bir başrol oyuncusu olabileceğini kanıtladı. Şubat 2024'te vizyona girmesi planlanan, biyografik özellikler taşıyan spor filmi The Iron Claw ise onun Hollywood'daki yerini sağlamlaştıracak gibi görünüyor.

İç giyim modelliği kariyerini de özgeçmişine ekleyen meşhur oyuncuyla yeni kampanyasını, favori erkek giyim markalarını ve çok daha fazlasını konuştuk.

Unutamadığın bir Calvin Klein kampanyası var mı?

Mark Wahlberg ile Kate Moss'un beraber olduğu kampanya çok havalıydı. Çıktığında daha gençliğimin başlarındaydım ve çok iyi olduğunu düşündüğümü hatırlıyorum. Hala da öyle bence.

The Bear ile birlikte, tarz sahibi erkeklerin hepsi kusursuz beyaz tişört bulma çabasına girdi. Sence kusursuz bir beyaz tişört nasıl olmalı?

Hem giyeni iyi hissettirmeli hem de iyi dikilmiş olmalı. The Bear'de giydiğim tişört, terzi elinden çıkma. Diziden önce terzilerin tişört dikebileceğini bile bilmiyordum, ama şimdi öğrendim ve doğru kalıbın çok önemli olduğunun farkına varıyorum. Bence kol uzunluğunun doğru olması gerekiyor: tam omuzun altına düşmeli. Tişörtün boyu da kemer hizasına kadar olmalı. Marlon Brando'nun A Streetcar Named Desire'da giydiği tişört favorimdir.

Artık tişörtlerini özel mi diktiriyorsun?

[Gülüyor] Hayır. Ama eski tişörtleri sevmeye başlıyorum. Melrose bit pazarındaki stantlardan birinde 1990'lardan ve 2000'lerin başından kalma, yamulana kadar giyilmiş tişörtler satılıyor. Bazı small bedenler o kadar çok giyilmiş ki, bollaşıp esnemişler artık. İkinci el tişörtler bana daha çok yakışıyor.

Oynadığın karakterlerden stil ipuçları kaptığın oluyor mu?

Carmy [White'ın The Bear'deki karakteri] neyin ne olduğunu biliyor ve alışkanlıklarından fazla uzaklaşmıyor. Buna saygı duyuyorum; aynı anlayışı kendi gardırobuma da yedirmeye çalışıyorum. Neyin iyi göründüğünü, neyin yakıştığını biliyorum ve çizgilerimin dışına çıkmıyorum. Sanırım Carmy de aynısını yapıyor.

Carmy tam bir denim aşığı. Çekimler sırasında bu sevgisini sana da aşıladı mı?

Bilmiyorum…ama çok şey öğrendiğimi söyleyebilirim. Denimin ne kadar pahalı olabileceğini öğrendim. The Bear başlamadan önce insanların denim ile bu kadar ilgili olduğunun farkında değildim; örneğin The Bear'in yaratıcısı Chris Storer ve dizide Neil'i oynayan Matty Matheson. Denim meraklısına dönüşmedim ama ne kadar masraflı olduğunu yeni fark ettim. Evet, ben de sadelikten yanayımdır. İkinci sezonda giydiğim bir jean galiba 1920'lerden kalmaydı. Kostüm tasarımcımız terzi işi olmayabileceğini söyledi ama bana tam uymuşlardı. Genelde jean'lerimin paçalarını yaptırırım çünkü ben kısa biriyim ve bacaklarım da kısa. Hiçbir jean bana uymaz, hep uzun gelirler. Ama o 20'lerden kalma jean pantolon tam olunca, acaba o dönemlerde insanlar kısa mıymış, artık sadece 1920 tarihli pantolonlar mı giymeliyim diye düşünmeye başladım.

The Iron Claw'un hikâyesi 1980'lerde geçiyor. O dönemden günümüze bir kıyafet getirecek olsan, hangisini seçerdin?

Eşofman takımlarını çok severim. Bana yakışmıyor. Zaten bana pek çok şey yakışmıyor ama yine de onlara bayılıyorum. The Iron Claw'da da bir eşofman takımı giyme şansım oldu.

Ve bir de favori ayakkabılarım var, ki şimdiye kadar onlardan çok bahsettim; Nike Cortez. 1980'lerde iyice yükselişe geçtiklerin düşünüyorum, onlardan bahsetmesem olmazdı.

Yani bir Nike Cortez koleksiyonun mu var?

Evet, var. Aslında sadece bembeyaz olanını giyiyorum ve onu da bulmak çok zor. Sahip olduğum bir çift çok kullanılmış, diğeri orta iyilikte, bir diğer çiftim ise yeni gibi.

Çalışmaya kararlı olduğun bir yönetmen var mı?

Dostum… O kadar çok var ki. Galiba Paul Thomas Anderson'ı listenin tepesine koymak zorundayım. Andrea Arnold'u da çok severim. Paolo Sorrentino'yu da… Bu aralar çok Sorrentino filmi izliyorum.

En çok hangi Sorrentino filmlerini beğeniyorsun?

Great Beauty, en sevdiğim filmlerden biridir. O filmi sinemada izlediğimde, film bitince gidip bir sonraki seansa bir bilet daha aldım. Ve bunu hayatımda ilk ve son kez yaptım. Geçenlerde Great Beauty'yi bir daha izledim, Youth'u da öyle. Nedense The Hand of God bana hep bir Noel filmi gibi gelir. Galiba bunun sebebi filmin dijital platformlara bir iki Noel önce eklenmesi veya benim onu Noel'den hemen sonraki gün keşfetmem. Her neyse, her filmi o kadar büyüleyici ve romantik ki. İtalyanca konuşmam, anlamam da ama onun filmlerini altyazısız, hatta sesini kısıp izlediğinizde bile hikâyeyi, karakterleri anlayabiliyorsunuz. Yönetmenliğinin evrensel, anlaşılabilir bir yanı var.

New York'taki favori erkek giyim butiklerin hangileri?

Galiba favorim, Dumbo'daki Front General Store. Bazı klasik parçaları çok iyi yapıyorlar. Kapüşonsuz siyah sweatshirt'lerini seviyorum, pek çok vintage parça da satıyorlar.

Peki, Londra'daki favori dükkânın?

Pek bilmiyorum aslında ama The Bear'de Sydney'i oynayan Ayo Edebiri, çok vakit geçirdiği Londra'dan birkaç butik önermişti. Londra'ya 24 saatliğine gittiğimde Clutch Cafe adında bir butiğe uğramıştım, gerçek bir kafe değildi galiba. Belki kahve servisi yapıyorlardır, bilmiyorum. Hem yeni hem vintage güzel parçalar satıyorlardı. Orayı çok sevdim, bir daha Londra'ya gittiğimde yine uğrayacağım.

Son olarak, tanıdıkların arasında en iyi giyinen kişi kim?

Chris Storer [The Bear'in yaratıcısı] benim hiç yapamayacağım kadar iyi giyiniyor. Temiz, derli toplu ve detaycıdır. "En iyi giyinen" denildiğinde aklıma jilet gibi terzi işi takımlar geliyor. Galiba Chris de tanıdığım en jilet gibi insan.

Calvin Klein 2024 İç Giyim Koleksiyonu, mağazalarda ve internet sitesinde satışta.

BİZE ULAŞIN