Javier Bardem - Mayıs 2017

Esquire Türkiye, Mayıs sayısı ile yine dopdolu..

Giriş Tarihi: 05.05.2017 16:15 Güncelleme Tarihi: 05.05.2017 16:20

B A

R

D E M

No Country for Old Man'in tuhaf küt saçlı seri katilinden tutun Skyfall'da intikam peşinde koşan siber teröriste kadar, Javier Bardem 'deli' karakterleri oynama konusunda gerçek bir usta. Fakat dikkat ettiniz mi; bu karakterler, yalnızca çözülmesi güç adamlar değil, aynı zamanda ruhu da olan karmaşık adamlar. Peki, hem kendisine bu derece tapılan hem de Penélope Cruz'la evli olacak kadar şanslı olan Bardem, bu canavarın içindeki ruhu nasıl ortaya çıkarıyor?

Yazı Jessica Pressler

Derleme Erkin Çam

Fotoğraflar Alexei Hay

Bardem, dizlerinin üzerine çökmüş. Ekranında bir AC/DC konserinin sahne arkasında çekilmiş fotoğrafını gördüğüm iPhone'unu göstererek, "Yüzüme bak," diyor ve içtenlikle anlatıyor. Fotoğrafta grubun gitaristi Angus Young'ın ayaklarının önünde diz çökmüş, minyon bir adam olan rock yıldızına kaslı kollarıyla sıkıca sarılmış halde görüyoruz onu. 'Incredible Hulk'ın saç stiline sahip, Easter Island heykellerini andıran bir kafası ve 1,80m'in üzerinde boyu olan bu adam, "Angus'un ne kadar ufak olduğuna baksana," diye mırıldanıyor, yüzünde kocaman bir sırıtışla. "Odaya geldi ve ben o anda dizlerimin üzerine çöktüm," diye devam ediyor ve anımsadıklarından dolayı biraz gözleri doluyor. "Az daha ağlayacaktım," diyor ve gülüyor; "Angus, muhtemelen 'Bu adam da kim?' diye düşünmüştür."

Konu şu ki, Javier Bardem AC/DC'ye tapıyor. İngilizce'yi Back in Black dinleyerek öğrendiğini söylemekten hoşlanıyor, kaldı ki şiirsel ve zaman zaman Yoda'yı andıran konuşması bundan kaynaklanıyor da olabilir. "Hard rock ve heavy metal'i seviyorum," diyor, "Metal müziğin enerjisi her zaman beni besleyen bir etken oldu."

Aslında bu gece birlikte Sunset Bulvarı'ndaki Roxy'de çalacak olan Born of Osiris adlı bir deathcore grubunu izlemeye gidecektik, fakat zamanlaması uymadı. Bardem bu yüzden Beverly Hills Oteli'nin her yeri perdelik kumaşla kaplı ve kesinlikle rock ruhunu yansıtmayan Polo Lounge'ında Coca Cola Zero'sunu yudumlarken metal bilgisini kanıtlamaya çalışıyor. Mekân, Akademi Ödül Töreni'ndeki 'En İyi Film' fiyaskosu hakkında fısıldaşan bronz tenli sektör tipleriyle ağzına kadar dolu. Bardem, buraya kesinlikle uymuyor. Bunu sözlük anlamıyla söylüyorum, çünkü düğmeli ufak koltuğa sığabilmesi için masamızı yarım metre kadar geriye çekmek zorunda kaldım. Başka bir film yıldızıyla (Penélope Cruz) evli olan dünyaca ünlü bir film yıldızı olmasına rağmen Eddie Vedder ve Bono en yakın arkadaşları arasında yer alıyor (kanıtı bir sonraki sayfada) ve şansa bakın ki kırk sekizinci doğum gününün hemen öncesinde Los Angeles'da denk geliyoruz. Çünkü Oscar töreninde 'Lanet Olası' Meryl Streep ile birlikte bir ödülü o sunuyor ve tüm bu gerçeklere rağmen Bardem'in hâlâ aykırı bir karakteri var.

Bu belki de her zaman İspanya'da yaşamış ve Hollywood düzenine karşı genel bir umursamazlık göstermiş olmasından kaynaklanıyor. Bu akşamın 'B' planını (bir komedi şovu) hatırlatmak için arayan reklamcısının aramasını reddederken bana "Gitmesek senin için sorun olur mu?" diye soruyor. Bir deveyi andıran ağır göz kapakları ve uzun kirpikleriyle bana sorgulayan bir bakış atıyor ve "Çünkü gidersek konuşamayacağız," diyor. Garsona bir içki daha istediğini işaret ederken devam ediyor, "Burada derin konulara giriyoruz."

DÜRÜST OLMAK GEREKİRSE, Javier Bardem'le buluşacağım için biraz gergindim. Yalnızca Cannibal Corpse'a benzetilen ve 'Open Arms To Damnation (Lanete Kucak Aç)' adlı şarkısı olan bir grubun hayranı olduğu için değil, aynı zamanda varsayılan ayarı gibi görünen bu 'çok derin' tavrından dolayı. Özgeçmişine bir bakın: Onu hiçbir zaman korkunç komedi filmlerinde poposuna ağda yaptırırken göremez ya da anime edilmiş bir kirpiyi seslendirirken duyamazsınız. O her zaman ölen, işkence gören ya da delicesine korkunç karakterleri tercih ediyor ve bunları tamamen benimsiyor. Skyfall'u hatırlayan var mı? Senaryoda yazıldığı şekliyle, Bardem'in karakteri eski Bond filmlerindeki herhangi bir kötü adamı andırabilirdi. Fakat Bardem'in ellerinde öylesine güçlü bir cinsel sapığa dönüştü ki, bu lepiska saçlı kötü adamın yanında zavallı Danial Craig bir çuval taş gibi kaldı. Tabii ki ona Oscar kazandıran No Country for Old Man karakterini, yani mantar kesim saçları ve boş bakışlarıyla 'cattle gun' efsanesini yaşatan Anton Chigurh'ü unutmak da mümkün değil. Bardem'in canlandırdığı en son kötü adam olan Pirates of the Caribbean'ın yaşayan ölü karakteri Kaptan Salazar'ı henüz ekranlarda görmedik, ancak sadece fragmanı sayesinde internet ortamlarında onun 'bütünüyle dehşet verici' olduğuna çoktan karar verildi. IMDb profilindeki ödüller bölümünün hemen hemen on iki sayfa uzunluğunda olmasına veya en iyi yönetmenlerin onu neslinin De Niro'su ya da Pacino'su ilan etmek için birbirleriyle yarıştığına şaşmamak gerek: "Günümüzün en iyilerinden biri," dedi Julian Schnabel. "O bir dinamo," diye buyurdu Darren Aronofsky. "Dünyanın en iyisi." sözleri döküldü Jerry Bruckheimer'in dudaklarından. Bu adamda bir ağırbaşlılık var. Gerçekten cool. Ayrıca tek bir cümlesiyle bu restorandan çığlık atarak kaçacağımı hayal edebiliyorum: "Bu seni ne ilgilendiriyor, friendo?"

Sonuçta Bardem'in taranmamış saçları, hafif babacan tavırları ve şaşkın karakteriyle beklediğimden çok daha az göz korkutucu olması beni rahatlatıyor. Birkaç dakika içerisinde Streep'le birlikte sahnedeyken kendini ne kadar beceriksiz hissettiğini anlatmaya başlıyor: "Kelimelere takıldım, nereye bakacağımı bilemedim, teleprompter'ı göremedim" ve Angus Young'ın yanı sıra Al Pacino ("Onu fiziksel olarak çok çekici buluyorum. Aman Tanrım, evet."), Brad Pitt'e ("Kendisini bir kez kırmızı halıda gördüm ve sadece 'vauv' diyebildim.") ve Johnny Depp'e ("Yüzü bir harika!") olan hayranlığını itiraf ediyor.

HAYATTAN NE ÖĞRENDİM?

ÇAĞLAR ÇORUMLU, OYUNCU, 40

RÖPORTAJ ÖZGE DİNÇ

FOTOĞRAF ARDA GÜLDOĞAN

Çocukluğumdan itibaren tiyatroyla uğraştım. Lise eğitimi bittikten sonra hem gezmeyi, yeni kültürler tanımayı sevdiğim hem de bana tiyatronun kapısını açabileceğini düşündüğüm için turizm okumayı seçtim.

Bir keresinde doğa kampına özendim. Bir arkadaşımla Atlas dergisinde gördük; Bursa, Kestel'deki şelalenin yanına birkaç gün kalmak için çadır kurduk. Ormanın ortasında gece çatırtılar gelince koşarak kaçtık oradan.

Üniversitedeyken Shakespeare'in 'Julius Caesar' oyununda oynadım. Yönetmen, konservatuar öğrencisi Tolga Evren'di. Oyunu izleyen bir hoca "Gelsin, şansını denesin; turizmde ne işi var bu çocuğun?" demiş.

Her yıl, hatta üniversitenin son ayına kadar okulu bırakmaya çalıştım. Babam hem maddi olarak zorlanacağı hem de oyunculuk garanti bir meslek olmadığı için karşı çıktı. Üniversite bittikten sonra ciddi ciddi tartıştık, babam beni vazgeçirmek için uğraştı. Ben ısrar edince de gidip ertesi gün için İstanbul biletimi aldı.

Elimde bavulla Bostancı Köprüsü'nün altında indim. İstanbul çok büyük ve korkutucu geldi. Turizmle uğraşsaydım İstanbul'da yaşamazdım, ama oyuncu olacaksam İstanbul'la anlaşmak zorundaydım.

Müjdat Gezen Sanat Merkezi'nin kapısının önünde sigara yaktım ve ağladım. Eğitimin fiyatı 3.000 dolardı, benim cebimde para yoktu. Annemi aradım, bir şekilde halledeceklerini ama taksit yaptırmamı söyledi. Müjdat Gezen'e gittim; ilk söz "Size hayranım," olur değil mi? Ben ise "Taksit yapar mısınız?" dedim. Sağ olsun, kabul etti.

Babam, sene sonundaki oyuna geldi. Müjdat Gezen'e "Nasıl bizim oğlan?" demiş, o da övüp "Devam," demiş. O zaman gururla gelip sırtıma iki tane vurdu, "Devam oğlum, biz arkandayız," dedi. O bir yıl sonunda belki hayatımda ilk kez okul birincisi oldum.

Okul bitince işsiz kaldım. Bir iş bulmak için Maltepe'den Fındıkzade'ye kadar bütün otelleri gezdim. Ailemin verdiği para Maltepe'den Taksim'e gidene dek bitiyordu. Sigorta şirketine başvurdum, kabul edildiğim sırada da 'Yedi Numara' ve 'Ruhsar' için teklif geldi.

İşsiz kalsam da sevmediğim işi yapmadım. Sistem sizi öyle zorluyor ki ya istemediğiniz işi yapacak ya da aç kalacaksınız. Zorlandığım bir dönem eşyamı toplayıp Merzifon'a dönmeyi bile düşündüm. "Sevmediğim işi yapmayacağım; mesele para kazanmaksa namusumla, emeğimle limon satıp para kazanırım nasılsa," dedim.

Oyuncu, ne kadar meslek görürse o kadar işine yarar. Ortaokuldan itibaren çırak olarak çalıştığım yerler, köyde amcamın çiftçilik yapışını görmem bana çok şey öğretmiştir.

SAAT

100 Yıllık Hikâye: BASELWORLD

Dünyanın en büyük saat ve mücevher fuarı Baselworld, 2017'de 100. yaşını kutladı. Biz de bu vesileyle fuarın tarihçesine değinmek ve fuarda bu yıl öne çıkan saatlerden bahsetmek istedik.

YAZI ÖZGE DİNÇ

Baselworld'e 2017'de katılmanın ayrı bir önemi vardı; çünkü dünyanın en büyük saat ve mücevher fuarı, bu yıl 100. yılını kutluyordu. Ufak bir şehir olan Basel'ın her yanına asılan bayraklar ve son bir ay şehrin içinde bir otel bulmanızın neredeyse imkânsız oluşu bize fuarın şehir için ne kadar önem taşıdığını da gösterir nitelikteydi. Dikkatimi çeken ayrıntılardan biri de Tissot'nun fuar girişinde yer alan ilanıydı: "100 yıldır Baselworld'deyiz." Neden saatçiliğin merkezi İsviçre'dir, neden her İsviçreli saatlerle iç içe büyür; cevabı biraz da burada saklı: Bir fuarın, savaşlar da dahil, 100 yıl kesintisiz istikrarla ve aynı kalitede sürdürüldüğünü düşünün!

Fuarda bu yıl gördüğümüz yeniliklere, eğilimlere ve öne çıkan saatlere gelmeden önce biraz fuarın tarihine bakalım istiyorum. Fuarın tarihi bize bir işin 'mükemmel hale gelmesinin' zaman istediğini de kanıtlıyor.

YEMEK&MEKÂN

Lüks Semte Mahalle Kültürü: Must

Nişantaşı Mim Kemal Öke Caddesi üzerinde geçtiğimiz Aralık ayında kapılarını açan Must, samimi ve şık tasarımıyla göz doldurduğu kadar dünya mutfağından sunduğu lezzetler ile de dikkat çekiyor. 'Mahalle barı' konseptiyle hizmet veren Must, farklı profilleri bir araya getirmesiyle de artı puan toplamaya devam ediyor.

YAZI SEDA KARAN

FOTOĞRAF ARDA GÜLDOĞAN

MODA

DENİMİN SINIRSIZ HALİ

MEVSİMSİZ ŞIKLIĞIN BELKİ DE TEK TEMSİLCİSİ OLAN 'DENİM' PARÇALAR, BU İLKBAHAR-YAZ SEZONUNDA DEYİM YERİNDEYSE, TAHTIN TEK SAHİBİ OLACAK, DİYEBİLİRİZ. ÖYLE Kİ, ÜZERİNİZDEKİ HER KOMBİNİN BİR DETAYINDA YA DA TAMAMINDA DENİMİN İZLERİNİ TAŞIYACAKSINIZ. SİZ, SİZ OLUN ŞİMDİDEN AYKIRI TON VE DESENLERDEN OLUŞSA DA DENİM PARÇALARI KOMBİNLEMEYE KENDİNİZİ ALIŞTIRIN.

MODA EDİTÖRÜ DUYGU ALTIPARMAK

FOTOĞRAF ÖMER FARUK GÖKALP

SEYAHAT

BELGRAD: KÜLLERİNDEN DOĞAN ŞEHİR

BELGRAD, KAOTİK GEÇMİŞİYLE 90'LARIN DRAMATİK KENTLERİNDEN BİRİYDİ. ANCAK BUGÜN, ÇARPICI MİMARİSİ, EKONOMİK YEME-İÇME SEÇENEKLERİ VE ÖZGÜN ATMOSFERİYLE HER ZAMANKİNDEN DAHA ÇEKİCİ.

YAZI TÜRKAN DOĞAN

BİZE ULAŞIN