NBA Modası

FLY – The Big Book of Basketball Fashion, dünyanın en havalı sporcularının NBA’i nasıl moda dünyasının kalbi haline getirdiğinin hikayesini anlatıyor.

Giriş Tarihi: 22.12.2023 15:33 Güncelleme Tarihi: 25.12.2023 11:42

Bu yazı Esquire Türkiye 197. sayısında yayımlanmıştır.

Yazı Zeynep Merve Kaya

Tupac ve Biggie'nin 1990'larda giydiği ipek Versace gömlekleri hatırlıyor musunuz? "Onlardan birine sahip olmak için neler vermezdim" diyor gençliğinde kıyafetlere gereğinden fazla para harcadığını itiraf eden, Pulitzer ödüllü yazar Mitchell S. Jackson. Biraz geç yaşta basketbola başlayan ve üniversiteye kadar oynamaya devam eden James, ileride NBA yıldızlarına dönüşecek arkadaşlarıyla da okul takımlarında tanışmış. Yıllarca arkadaş kontenjanından NBA All-Star maçlarına katılan yazar, basketbolcuların özgün tarzlarıyla da defileyi aratmayan bu hafta sonlarında tanışmış. Basketbol yıldızlarını hem sahada hem de günlük hayatlarında diğerlerinden ayıran değerleri keşfettikçe, bir zamanlar kendi giyim tarzına da ilham kaynağı olan bu fenomenlerin hikayelerini biraz daha deşmeye karar vermiş.

FLY – The Big Book of Basketball Fashion, NBA'in farklı devirlerini, yarattıkları kültürel etki üzerinden inceleyen, 1940'lardan günümüze ulaşan bir pota modası ansiklopedisi görevi üstlenen güçlü bir kitap. NBA oyuncuları her zaman aktivist ruhlu olmuşlardır. Ama sokak modası trendlerinin bayrak taşıyıcılarına dönüşen isimler, moda dünyasını sonsuza kadar değiştirmeyi aklına koymuştu.

Günümüzde sosyal medya oyunculara bir marka olabilmeleri için gereken ortamı sağlıyor. Platformlarını genişleten atletler daha çok para kazanıp daha çok güç sahibi oluyorlar. Fakat bundan çok çok zaman önce, sahada takım arkadaşlarıyla bir örnek giyinen basketbolcuların kişisel tarzlarını (sadece moda anlamındaki tarzdan bahsetmiyoruz; hayata karşı duruşlarını, takımlarına olan saygılarını, geldikleri şehrin ahlaki kodlarını hatta rakiplerine olan öfkelerini ve başkaldırışlarını) yansıtabilecekleri tek alan, saha dışında kameralara yakalandıkları nadir anlardı. Ve onlar, o anları efsaneleştirmekte öyle iyilerdi ki…

FLY, NBA modasını altı farklı döneme ayırıyor. 1946-1963 yılları arasını Konformistler diye adlandıran yazar, sıkıcı takımlar ve ince kravatlar giyen beyaz oyuncuların kalıpları kırmaktan korkarak yaşayıp oynadıklarına dikkat çekiyor. Onlar sahada debelenirken insanlık dışarılarda bir yerlerde funk'ı keşfediyor. 1980'lerin başına dek sürecek Flamboyant dönem de böyle başlıyor zaten.

1964 tarihli Medeni Haklar Yasası ile ırkçılık ve ayrımcılığı yasaklayan ABD, NBA'in yetenekli siyahi oyuncuların ellerinde tabiri caizse şahlanmasına şahit oldu. 70'lerin flamboyant funk dokunuşu hayatın her alanında hissedilirken, "NBA tarzı" dediğimiz kapsayıcı bakış açısı da bir köşeye yerleşmekle meşguldü. Basketbolu modernleştiren isimlerden biri kabul edilen, Philadelphia 76ers forveti Julius Erving, 1976'da Sports Illustrated dergisi için kamera karşısına geçmişti. Kabarık afrosu, açık kelebek yaka gömleği, geniş paçalı pantolonuyla beyazlara bürünen Erving, dönemin cazibesini dergi sayfalarından okuyuculara geçiriyordu.

1973. Gelmiş geçmiş en iyi basketbol oyuncularından biri Wilt Chamberlain, otobiyografisini yeni yayınlamış. İmza günlerinden birinde kameralara gülümsüyor. Üzerinde herkesi şoke eden, önü göbek deliğine kadar açık bir gömlek ceket var. Disko ateşinin, dans pistlerinden çıkıp gıcırdayan basketbol sahası zeminine ulaştığının en güzel kanıtı.

1970'ler, yazarın da favori dönemlerinden. Siyahilerin özgürce benliklerini yaşamaya başlayabildikleri bu dönemlerde, herkes kendi stylist'i olmak zorundaydı. Onlara yardım eden profesyoneller, marka anlaşmaları, Pinterest panoları yoktu. James'in bir röportajında dediği gibi, "bu da onları günümüz oyuncularından daha bilgili yapıyordu."

1980'ler devam ederken Magic Johnson ve Larry Bird arasındaki tatlı rekabet, NBA'in popülaritesini arttırdı ve basketbolu ana akım bir fenomene dönüştürdü. 1990'larda ise Michael Jordan rüzgarı esiyordu. Yazarın kısa ve öz, Jackson diye kodladığı 1981-1998 arası dönemde NBA bir endüstriye dönüştü. Kalbinde ise bir çift spor ayakkabı yatıyordu. Karakteri ve karizmasıyla herkesi peşinden koşturan Michael Jordan, Adidas ve Converse gibi taliplerini geri çevirerek Nike ile el sıkıştığında, dünyayı değiştireceğinden habersizdi muhtemelen. 1 Nisan 1985'te satışa çıkan, o dönemlerde henüz bir çaylak olan Jordan için üretilen Air Jordan 1 adlı basketbol ayakkabısından "ancak 100.000 satarız" diyen Nike, ilk altı haftada 1.5 milyon çift ayakkabı siparişi aldı. Neredeyse 40 yıl sonra, Air Jordan hala spor ayakkabı pazarının en büyük dilimini oluşturuyor.

Air Jordan 1'den önce neredeyse basketbol ayakkabılarının tümü siyah veya beyazdı. Jordan, modelin siyah-beyaz-kırmızı renklerini görünce (renkler rastgele seçilmemişti; Jordan'ın forma giydiği Chicago Bulls'un resmi renkleriydi) "şeytanın renkleri" diyerek memnuniyetsizliğini belli etmiş, üniversite takımının mavi renginde olsun diye de tutturmuştu. Şeytani renkleriyle sahadaki renk bariyerini kıran Air Jordan'lar, dünyanın dört bir yanında yeni koleksiyonerler yarattı. Spor ayakkabı, sneaker koleksiyonerliğini literatüre soktu. Spor pazarlama sektörünüyse adeta baştan yazdı. Halbuki ilk işbirliği spor ayakkabı Air Jordan değildi. 1917 doğuşlu Converse Chuck Taylor All Star (evet o hepimizin eve birkaç rengini birden doldurduğumuz Converse modeli) ve 1973'te lanse edilen Puma Clyde da harika sporculara özel üretilen ayakkabılardı. Nike, Jordan'a satılan her çiftten yüzde vermeyi kabul etmişti. Bu anlaşma, 80'lerin pazarlama stratejilerinin altın kurallarını alaşağı etti. Artık sporcuların değeri, markaların gözünde kat be kat artmıştı.

Oyuncuların oyun esnasında giydiği bol formalar ve düşük belli şortlar yavaş yavaş sokak modasına sıçramaya başlıyordu. 1990'larda yükselişe geçen hip-hop kültürü, MTV ekranlarından sokaktaki her insana bulaşıyordu. Yaygınlaşan bu kültürden ilham alan Allen Iverson, sokak modasını sahaya taşımaya başlar başlamaz bir moda ikonuna dönüşüverdi. Giydiği her kıyafet, forma ve aksesuar sokakların nabzını tutuyor, hip-hop ve rap müziğinin demirbaş akımlarını her maçında sahanın ortasına açıp kaçıyordu. Seyirciler maçlara tıpkı onun gibi giyinerek gelmeye başlamıştı. Örgülü saçlarıyla tünelde her göründüğünde "bu kez ne giymiş" diye merak edilen ilk oyuncu oydu. Iverson, tek başına, NBA'i sonsuza dek değiştirdiğinin farkında mıydı?

Bir anda dünyanın en cool insanına dönüşen Iverson asi tarzıyla fark yaratırken, bir başka cesur isim de henüz bu konuların konuşulmaya bile başlanmadığı o yıllarda tarzıyla cinsiyet normlarını yerle bir etmekle meşguldü. Dennis Rodman, eksantrik giyim tarzı ve sürekli değişen neon renklerdeki saçlarıyla 90'ların alternatif krallarından biriydi adeta. Benzersiz moda seçimleri yapmakta üstüne yoktu; geleneksel erkek giyimin sınırlarını zorluyordu ve 1994'te Madonna ile yaşadığı kısa ama popüler kültüre mal olmuş sıra dışı ilişkisi onu süper star mevkiine yükseltmişti.

Jackson buna Iverson Etkisi diyor. Allen Iverson'ın sporseverleri hip-hop kültürüyle tanıştırması, spor izleyicilerinin artık sporcuların kıyafetlerini her şeyden çok merak etmeye başlaması demekti. Bu da artık ana akım medyada daha görünür olan lüks moda markalarının kendilerine yeni elçiler seçme savaşına girişmesi demekti ve 2000'lerin nasıl geçeceğinin de habercisiydi.

Kobe Bryant, LeBron James, Dwayne Wade gibi süper starlar moda şovlarında ön sıralarda kendine yer buluyor, lüks markaların reklam projelerinde boy gösteriyor, en ünlü isimlerin bile çıkmak için sıra beklediği dergilerin kapaklarını süslüyordu.

Fakat bu isimler terzi elinden çıkmış takım elbiseler içinde de jilet gibi görünüyordu. Kim bilir, belki de 2005'te, NBA'in, tüm oyuncuların takım aktivitelerinde takım elbise giymelerini şart koşmaya başlamasının sebebi de onların bu şıklıklarıydı! FLY'ın 2010-2015 yılları arasını konu alan Kıyafet Kuralı bölümü de bu konuya değiniyor. Basketbolcuların moda markalarıyla olan ilişkisi giderek güçlenirken, sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla birlikte oyuncular bu kuralın etrafından dolaşarak -ama kesinlikle onu çiğnemeden- kişisel tarzlarını yansıtma çabasına girmişti. Markalar artık erkeklere defilelerle değil, sporcular aracılığıyla ulaşabileceklerini çakmışlardı. Basketbolcular da yeni buldukları bu mecralarda, tutkulu oldukları her alanda seslerini duyurabileceklerini keşfediyorlardı.

Jackson, Kıyafet Kuralı döneminde oyuncuların tarzlarını politik duruşlarını göstermek adına sıkça kullandıklarından bahsediyor. Özellikle ABD'de siyahilere yönelik polis şiddeti vakaları arttığında, ilk tepkinin, çoğunluğu siyahi olan NBA oyuncularından geleceğini her nasılsa kimse tahmin edememişti. Yazarın hafızasında bir fotoğraf canlanmıştı: 2020'de Black Lives Matter protestoları sürerken yapılan bir maç öncesinde oyuncular tepkilerini göstermek için sahada kol kola girip diz çökmüşken, LeBron bir kolunu yumruk yaparak havaya kaldırarak Black Power yani Siyahın Gücü anlamına gelen işareti yapıyordu. Hem de üstlerinde Black Lives Matter sloganı yazan siyah tişörtler giyerlerken. Basket sahalarından Amerikan futbolu sahalarına uzanan bu sessiz protestolar, sporcuların toplum üzerindeki etkisini anlamamıza yardımcı olmaya devam ediyor.

Mitchell S. Jackson'ın FLY'ı yazarken aklında olan isimlerden biri, "NBA'in risk almayı en çok seven oyuncusu" dediği Russell Westbrook'tu. Renkli çerçeveli gözlükler, çiçek ve leopar desenli gömlekler, denim takımlar derken ligin en renkli simalarından birine dönüşen Westbrook, gelenekseli yıkan avangart tercihleriyle tanınan James Harden ile sahne ışığını paylaşıyor şu sıralar. Jackson'ın kitabının son bölümüne de ismini veren Insta Tünel Yürüyüşü'nün yıldızı olan bu isimler, spor ve moda dünyasının arasındaki ince çizgiyi daha da bulanıklaştırmakla meşgul.

Maçlardan hemen önce oyuncuların üzerlerinde kendi kıyafetleriyle yürüyerek, sahaya geçtikleri tünel, maç yayınlarının en heyecanla beklenen anlarından biri. Beton zeminli gösterişsiz bir yolken, Instagram'ı kasıp kavuran stil yarışlarına sahne alan göz alıcı bir etkinlik alanına dönüşen tünel, her giydikleri olay olan isimlerin kıyafetleriyle sosyal aktivizmlerini ortaya koymalarına daha uzun yıllar devam edecek gibi görünüyor. NBA oyuncularının moda ve kişisel tarz alanında gösterdikleri gelişim, ligin büyüklüğünü ve popüler kültür üzerindeki hakimiyetini gözler önüne seriyor. Her geçen gün kendini yenileyen NBA, sosyal medyayı sesleri olarak kullanan ve arkalarına aldıkları moda evlerinin verdiği güçle hem kendi markalarına değer katan hem de hayranlarının hayatlarına dokunan yıldızlarla dolup taşıyor.

Yazar Jason Reynolds, FLY'ın arka kapağı için verdiği demeçte şöyle demiş; "Yetenekli insanlar, sadece yeteneklerinden ibaret değildirler." FLY işte tam olarak bu sözün arkasındaki anlamı bulmaya, yeteneklerinin ötesini hayranlarına göstermeden sahne ışıklarını terk etmemeye ant itmiş muhteşem sporcuların hikayesini anlatmaya çalışıyor.

BİZE ULAŞIN