Samimi, doğal ve kendinden emin: Ayşegül Aldinç

Kabul etmek lazım; en gencinden en olgununa kadar neredeyse her erkeğin üzerinde aynı ‘güçlü’ etkiye sahip. Her daim ‘güzel’, ‘çekici’, ‘seksi’ bulunan ve aynı zamanda bünyede saygı da uyandıran Ayşegül Aldinç’ten bahsediyoruz elbette.

Giriş Tarihi: 14.03.2016 15:39 Güncelleme Tarihi: 14.03.2016 16:20

"Ayşegül Aldinç, İtalya'da doğmuş olsaydı, dünya starı olurdu." diyen de var; her yaştan ona platonik aşk besleyen de… Ama Ayşegül Aldinç'in bunca yıllık müzik ve oyunculuk kariyerinde en iyi başardığı şey nedir diye soracak olursanız; bizce tarz sahibi olması, bildiği yoldan kararlılıkla ilerlemesi, neye "Evet." dediğinden çok kabul etmemesi gerekenleri önemsemesi galiba…

Her daim 'güzel', 'seksi' ve 'çekici' bulduğumuz ancak eş zamanlı olarak bizde büyük bir saygı da uyandıran yani özetle çok sevdiğimiz bir kadın Ayşegül Aldinç. En gencinden en olgununa erkekler üzerinde böyle güçlü bir etkisi var. Kendisi her ne kadar single çalışmaları yapmış, dizi ve sinema filmlerinde önemli roller almış da olsa 16 yıldır yeni bir albüm yapmamıştı. Geçtiğimiz yıl çıkan son single 'Bir Tek Gördüğüm'den sonraysa bu konudaki sabırsızlığımız artmıştı.

Sonunda 'Sek'iz'e kavuştuk. İçinden iyi müzik, yeni şarkılar, farklı müzikal bakış açıları; Kenan Doğulu, Mabel Matiz, Göksel, Harun Tekin, Eflatun, Gökhan Türkmen, Yüksek Sadakat ve Nada gibi isimler, onların eserleri ve eşlikleri geçen yeni albüm son günlerin en çok konuşulan işleri arasında. Biz de 'Sek'iz'in başarısını bahane edip kendisinin kapısını çaldık. Albümden girdik; onu Ayşegül Aldinç yapan sırlardan, 2016 projelerinden ve hatta her daim güzel olmanın zorluklarından çıktık. Ayşegül Hanım yine çok güzeldi ve sorulara içtenlikle yanıt verdi.

Onun, kendi markasını bu denli sabır ve ustalıkla yönetiyor olmasının nedeni olduğu gibi onu hep bu kadar 'güzel' bulmamızın nedeni de olan şeyleri bir kez daha idrak ettik: Samimiyet, doğallık ve kendine güven…

Geçtiğimiz 16 yıl içinde yedi dizide oyunculuk, dâhil olduğunuz saygı albümleri ve iki tekli (single) söz konusu oldu ancak 'Sek'iz' albümü için uzun süre beklediniz…

Üçüncü single olarak da Mabel Matiz şarkısı 'Bir Tek Gördüğüm'den söz edebiliriz. Albüm gecikiyor diye onu önceden dijital olarak çıkarttık. 'O Kız'da 'Li Lal Lal La La'yla birlikte o süreçte yaptığımız single'lardan biriydi. Koca bir albümü çöpe attığım günlerdi aynı zamanda. Çok eski arkadaşım olan Emel Müftüoğlu'nun o dönem 'O Kız' single'ının oluşumuna katkısı oldu. İnsanın; görüşüne güvendiği biriyle müzikal fikir alışverişine girmesi çok lezzetli sonuçlar üretebiliyor. 'Sek'iz' gibi müzikal işbirlikleri üzerine kurulu bir albüme hazırlık süreci oldu o dönem bir nevi benim için.

Ben de onu soracaktım; albümden önce başka ekiplerle bambaşka albümler hazırladınız ve tamamını çöpe attınız. Burayı biraz açalım isterseniz…

Evet, o arada başka ekiplerle işbirliklerim oldu. Ancak o projelerde duygusal ve müzikal olarak çok rahat edemedim açıkçası. Böylelikle müzik hayatımda üç projeyi çöpe atmış oldum. Bunlardan bir tanesi; birlikte çok güzel işler yaptığımız Atilla Özdemiroğlu'nun yapım önderliğinde ve düzenlemelerini rahmetli Esin Engin'in yaptığı bir projeydi. Albüm bitti, ancak bir türlü içime sinmedi. Açıkçası bana büyük hoşgörü gösterdiler. Bu anlamda Atilla'nın ve ekibinin anlayış ve sağduyusu için ne kadar teşekkür etsem az. Başkası olsa, hiç düşünmeden ferah ferah beni mahkemeye verirdi. Öyle güzel bir gönül bağı kurmuşuz ki aramızda; lafı bile edilmedi.

Müzisyen müzisyenin halinden anlar. Galiba ne yapacağınıza karar vermekten daha önemlisi; zor koşullarda bile ne yapmayacağınıza dair kararı verebilmek…

Atilla'nın da içine sinmemiş olacak ki fazla ısrar etmedi. Ne yapmamak gerektiğine dair alınan kararların uzmanıyımdır ben (gülüyor)… Bu durum; vakit kayıplarına ve hayal kırıklıklarına neden olmuyor mu? Oluyor elbette. Bu kadar aklını, yüreğini verdiğin bir işten vazgeçmek kolay olmuyor. Ama iş bittiğinde bakıyorsun; ne kestin, koç; ne yedin, hiç… Yani bunu yapmaya mecbursun. Proje çok güzeldi ama sonuç beni mutlu etmedi. Ben bunu tüm albümü tek bir aranjörün yapmasına da bağlıyorum bir miktar.

'Sek'iz' albümünde farklı isimlerle çalıştınız…

Tek bir aranjörle çalıştığınızda risk var; çünkü albüm uzun bir süreç. Aranjör de insan; sıkılabiliyor. Araya başka işler girebiliyor. Yeniden albüme döndüğünde motivasyonunu kaybedebiliyor. Bunun sonucunda bir tekdüzelik çıkabiliyor ortaya. Aslına bakarsan albüm bütünlüğünün ancak bu şekilde oluşabileceğine dair yaygın bir kanı da var. Evet, bazen bu yöntem başarılı olabiliyor. Ama benim çöpe attığım albümde enerji yoktu, tekrara düşülmüştü.


'Sek'iz' gelecek olursak; albümde Kenan Doğulu, Mabel Matiz, Göksel, Nada, Gökhan Türkmen, Eflatun, Yüksek Sadakat ve Harun Tekin gibi müzisyenlerle çalıştınız. Bu isimleri hangi kriterlere göre seçtiniz?

Daha önce çalışmadığım müzisyen dostlarımla çalışmayı tercih ettim her şeyden önce. Ayrıca albümdeki isimlerin tarz olarak daha alternatif kafalı müzisyenler olmasına özen gösterdim. Çok 'pop' algılanacak bir şey yapmak istemedim. Kenan Doğulu'nun ve Harun Tekin'in şarkılarında elektronik bir sound'a selam çaktık mesela.

Daha önce denememiştim. Nada'nın şarkısı çok önceden beri bendeydi. Bir ara, 'Sek'iz'den daha alternatif sularda yüzen bir albüm yapma fi krim vardı. 'Gör Beni' o günlerden kalma. Çok seviyorum o şarkıyı. Eski şarkılarımdan 'Gözlerin Su Yeşili' gibi o da içinde bulunduğu albümde son derece farklı ve özel bir yerde duruyor. Kenan'la çok önceden beri birlikte çalışma düşüncem vardı yine. Baktığında bir pop şarkıcısı ama haza müzisyen. 'Tutamıyorum Zamanı'yı neden ben söyleyemedim diye üzülmüşümdür hep. Şimdi 'Kendisi'ni okumak kısmet oldu.


Ya diğer isimler?

Gökhan (Türkmen)'i başından beri takip eder ve çok beğenirdim. Hiçbir şekilde ticari endişe duymadan şarkı üreten ve kabul gören bir müzisyen. Bundan daha güzel bir şey olabilir mi… Göksel'le birbirimize karşı çok güzel hisler besliyoruz. Kariyerinin başından beri yaptığı işler beni hep heyecanlandırmıştır. Eflatun'la da müzikal anlamda hep buluşmak istedik. Onun 'Oflaya Oflaya' adlı hit'i de önce bana gelmiştir ve ıskalamışımdır mesela.

Beğenmeyip ıskaladığınız başka şarkılar var mı böyle?

Olmaz mı; Mabel Matiz iki şarkı seçeneği sundu; bunlar 'Bir Tek Gördüğüm' ile 'Gel'di. Ben 'Bir Tek Gördüğüm'ü tercih ettim. 'Gel'i iyi ki Mabel söylemiş diyorum şimdi. Parça, ilk dinlediğimde bana biraz 'Selvi Boylum Al Yazmalım' tadında bir şarkı gibi geldi. Ama Türk halkının kulağı bu tarz şarkılara çok alışkın olduğundan büyük başarı yakaladı. Öte yandan 'Bir Tek Gördüğüm'ü söylemiş olduğum için de çok mutluyum.



Bu kadar farklı müzisyen ve sound'un içinde olduğu bir işte; bütünlükle ilgili kaygı duymadınız mı hiç?

Benim sesimin etrafında toplanmış bu değerli müzisyenlerin katkısıyla ortaya son derece bütünlüklü bir iş çıktı bana göre. Evet, bir 'yamalı bohça' çıkma ihtimali de vardı ama öyle olmadı. Müzik yazarları da benimle aynı görüşte olduğundan içim rahat. Mesela Harun (Tekin)'dan daha rock bir şarkı bekliyordum. Ama o, elektronik bir şey deneyimlemek istedi. Ben bu özgürlük durumunun kendi içinde bir ahenk oluşturduğuna inanıyorum…

Bu durumda 'Sek'iz' için bir proje ya da konsept albüm demek mümkün öyle değil mi?

Evet, hem farklı bir konsept hem de yepyeni şarkılar var bu çalışmada. Hatta bu albümde çalıştığım isimlere teklif götürdüğümde eski şarkılarımı yorumlayacaklarını sandılar önce. Benim kafamdaki proje başkaydı. Hepsi benim için, bana özel şarkılar üretip ya da benle paylaştılar.

Çok zor bir yol seçtiğinizi söylemek isterim. Bu zamanda sekiz yeni şarkının riskine girmek ne demek…

Aynen öyle… Doğru ve yeni sekiz şarkı bulmak, söylemek ve bunu kabul ettirmek şu dönemde dünyanın en zor şeyi. Biliyorsun bugün yapılan; eski ve bilinen şarkıların yeni versiyonlarıyla işbirliklerine girmek daha çok. Bence o bile riskli. Benim fi krim şöyle: aslında bir 'en yeniler' albümü de yapsan dinleyicinin kulağı o şarkıların orijinal hallerini arıyor sanki. Yeni hallerini kabul ettirmek de zor. Nilüfer, eski şarkılarını rock konseptinde ele aldı değişik gruplarla söyledi. İyi de oldu. Buna karşın yıllar önce Ajda'nın kendi klasiklerini yeni düzenlemeleriyle yaptığı 'Best Of"unu dinlerken hep o orijinal tınıları aradım. Eğer yeniden düzenleme yaptıracaksan, kiminle çalıştığın ve o şarkıların ilk hallerinin üzerine çıkıp çıkamayacağın çok önemli.

Sekiz rakamının sizin için uğurlu olduğunu; albümün adı ve şarkı sayısını da bu inanış üzerine kurduğunuzu biliyorum. Peki, sekiz değil de 10 olsaydı uğurlu rakamınız başka kimlerle çalışmak isterdiniz?

Bedük olsun çok isterdim. Yaptığı işleri ve duruşunu çok seviyorum. Bir de Gökhan Tepe'yi çok beğeniyorum; müthiş iyi bir şarkı yazarı. Eskileri hariç tutarak söylüyorum yeni isimlerden bir müzisyenin beş şarkısına birden "Ne kadar güzel." dediğim olmadı daha önce. Bu anlamda Gökhan Tepe'nin de olmasını çok isterdim.

Belki albümün devamı niteliğinde bu isimlerle ya da başka müzisyenlerle single'lar yapabilirsiniz ileride…

Single olduğunda tüketici tarafından tek bir ürün olarak algılanıyor ve daha ticari, nokta atışı olan işler sunmak gerekiyor sanki. Bu yüzden de piyasa kurallarına uyum sağlıyorsun. Belki gönlünden geçenden biraz daha farklı bir şeyleri öne çıkartman gerekiyor single seçiminde…

Bence YouTube ortamında çok takip edilen bağımsız müzisyenlerle de bir proje yapabilirsiniz rahatlıkla… Bir avantajınız var; siz genç kuşak tarafından da çok seviliyorsunuz. Sizi hem çok güzel buluyorlar hem de çok saygı duyuyorlar. Bunu başarmak da zor olsa gerek.

O kuşağı, müziğe bakışlarını, tavırlarını kendime çok yakın hissediyorum. Onlar da bana karşı benzer hisler içindeyse bundan mutlu olmamak ne mümkün. Elbette bağımsız müzisyenlerle de bir projeye imza atabilirim. Çok heyecan verici olur doğrusu. Duruşumu bozmamış; sadece kendim gibi kalarak bu sevgi, saygıyı kazanmayı başarmışsam benden daha şanslısı yok. Sadece saygı görüyorsanız, o saygının içinde korku olması kuvvetle muhtemeldir. Ama insanlar hem sevip hem sayıyorsa bu çok değerli.

Biraz da dizilerden ve sinema filmlerinden söz edelim isterseniz; mutlaka yeni teklifler vardır…

Albümü yaparken beş ayrı dizi projesinden teklif geldi. Ama hiçbirinden çok etkilenmedim. Bazen öyle bir teklif gelir ki ikisini bir arada götürmek için motive olursunuz. Ben motive olamadım bu tekliflere. En son gelen teklifl erden biri halen devam etmekte olan ve reytiglerde bir numara bir iş.

Teklif edilen karakter, 'Pis Yedili'deki Esma Sultan karakterine çok benziyordu. Bu nedenle kabul etmedim. İçinde yer alacağım bir sinema filmi var. Ömer Faruk Sorak'ın 'Aşk Tesadüfl eri Sever 2' adlı filmi. Bu kez bir anne babanın hikâyesi; sonra çocuklar da aynı hikâyeyi yaşıyorlar. Hande Doğandemir benim kızımı oynayacak. Bir de yabancı bir aktör var baba rolünde.

Neden yabancı bir oyuncu seçtiler acaba?

Bana sorarsan o yaş grubunda Türkiye'de çok az aktör var kendine bakan. Erkek oyuncular geçen yıllar içinde kendilerine kadın oyuncular kadar iyi bakamıyorlar galiba. Yabancı oyuncuyu tanımıyorum. Sadece fotoğrafını gördüm. Kır saçlı gayet bakımlı ve hoş bir adam.

Benim gördüğüm kadarıyla Ayşegül Aldinç kendi markasını hep kendi yönetti. İnisiyatifi pek kimselere bırakmadı. Yetki devredememek sizi yormuyor mu?

Dünyada da benim işimi yapan, birden fazla alanda faaliyet gösteren ve en önemlisi güçlü karakterlere baktığında durumun aynı olduğunu görürsün. Ama zaman içinde, deneyimle birlikte bazı insanları dinlemem gerektiğini öğreniyorsun. Ben de bunu başardım galiba. İttifakla birileri bir şeyi işaret ediyorsa benim ötekinde direnmemin ne anlamı var değil mi?

Ayşegül Aldinç tanıdığımızdan günden beri 'güzel kadın' dendiğinde akla gelen ilk isimlerden. Bunun yarattığı bir ruhsal yıpranma olmuyor mu?

Oluyor diyoruz, kimseyi inandıramıyoruz. Ama önemli olan doğal kalabilmek. Bir gün hepimizin üstündekileri çıkartsalar herkesin kusurları olduğunu görecekler. Giyinmek, örtünmekle ilgili bir durumdur. İyi giyinmek de kusurları kapatmak, tarz sahibi olmakla ilgili bir şeydir. Bizim iyi görünmeyi önemsemeyeceğimiz tek yer dört duvar arası, yani evimiz. İşimizin doğası gereği bu böyle olmak zorunda.

Cihangir'de ev halinizle bakkala bile çıkmıyor musunuz bu durumda?

Zaman içinde o durumu çok pratik hale getirdim. Benim makyajım, giyinmem elbette Bülent Ersoy kadar uzun sürmüyor. Hemen gerekeni yapıyorum ve nereye çıkacaksam çıkıyorum.

Görülüyor ki Ayşegül Aldinç markasını var eden şeylerin içinde kabul ettiklerinden belki daha önemlisi kabul etmedikleri, çizgisini bozmamak adına direndikleri… Zaman zaman hak ettiğiniz yerde olmadığınızı düşündüğünüz oldu mu?

Çok daha fazlası olabilirdi elbet. Çok daha fazla işe evet diyebilirdim. Ama varmak istediğim nokta düşünülünce bu zaman kaybı olurdu. Önsezilerime güveniyorum genellikle… Reddettiğim birçok dizi ile ilgili haklı çıktım mesela… Sezgilerimle hareket eden bir kadınım. Ama mutlaka elimi korkak alıştırdığım ya da yanlış karar verdiğim zamanlar olmuştur.

Son olarak; albümün turnesinden söz edelim…

28 Şubat'taki BKM albüm lansmanından sonra; 5 Mart İstanbul Dorock XL, 12 Mart Ankara BİS, 18 Mart Bursa Hayal Kahvesi ve 22 Nisan İzmir Container Hall konserlerimiz olacak. Arada birkaç AVM konseri de söz konusu olabilir. Beklerim…

Röportaj: Tolga Akyıldız

Fotoğraf: Arda Güldoğan

BİZE ULAŞIN