Hayatımızdaki Kargaşa: PHUBBING

Akıllı telefonunuzun ekranına normalin çok üstünde süreyle bakıyor ve çevrenizdeki kişilerle iletişim kurmuyorsanız, tebrikler: Phubber’sınız.

Giriş Tarihi: 07.12.2023 10:33 Güncelleme Tarihi: 08.12.2023 14:47

Bu yazı Esquire Türkiye 195. sayısında yayımlanmıştır.

Yazı Hakan Özakbaş

90'LARDAN 2000'LERE GEÇTİĞİMİZ DÖNEMDE "skinny" kotlarım dolabımdaki yerlerini kargo pantolonlarına bırakmış, müzik CD'lerim kutulara kaldırılmış ve tam bin şarkılık hafızası olan ilk Apple iPod'um hayatımın en heyecan verici oyuncağı olmuştu.

Daha önceki on yıllık dönemlere göre daha huzurlu ve refah düzeyinin daha yüksek olduğu bir periyottu 90'lar. Sovyetler Birliği parçalanması ile on yıllar süren Soğuk Savaş bitmiş, Berlin Duvarı yıkılmış, popüler kültür sayesinde sanatsal yaratıcılık zirve yapmıştı. 90'lar, müzik endüstrisinde de yeni türlerin ve alt türlerin gelişmesine yol açan bir değişim ve deney zamanıydı. O dönemde yetişmiş ve o dönemin havasını solumuş olmaktan dolayı kendimi hep çok şanslı hissettim.

Koronavirüsün hayatımıza girmesi ile kendimizi gene en huzur aldığımız o 90'lı senelerde bulduk. Friends izledik, o dönemin muhteşem şarkılarında huzur aradık. 35mm film ile çekilmiş çocukluk fotoğraflarımız 90'ların ne kadar zamansız olduğunu kanıtlarcasına özenle yapılmış albümlerden karşımıza çıktı. WhatsApp gruplarımızı renklendirdi.

Son 25 senede yaşadığımız dijital gelişimin faydaları ve hayatımızı ne kadar kolaylaştırdığı tabii ki yadsınamaz bir gerçek. Gelgelelim, teknoloji aynı zamanda bize anda kalabilmeyi, düşünmeyi, meraklı bireyler olmayı unutturdu. 7'den 70'e dikkat genişliğimiz daraldı. Navigasyonsuz kendi evimizin yolunu bulamaz olduk. Bir kafede, bir tatilde ya da herhangi bir ortamda beraber olduğumuz insanları görmezden gelerek onlarla geçirdiğimiz zamanın kalitesinin düşmesine sebebiyet verdi ve sonunda "phubbing" diye yeni bir terminoloji ile tanıştık.

Kökeni İngilizce olan phubbing kavramı, "phone" ismi ve "snubbing" (hiçe saymak, görmezden gelmek) fiilinin birleşimi ile oluşmuş. Anlamı kısaca, gelişmekte olan teknolojinin kişilerin sosyal ve kültürel yaşamına olumsuz etkileri olarak ifade ediliyor. Henüz bir Türkçe karşılığı olmayan bu terim, akıllı telefonunuzun ekranına normalin çok üstünde süreyle bakmanız ve çevrenizdeki kişilerle iletişim kurmadığınız anlamına geliyor. Phubbing yapan kişiye ise "phubber" deniyor. Amerika'da phubbing kurbanı Austin'lı Brandon Vezmar'ın ilginç hikâyesini paylaşmak isterim. Beraber sinemaya gittiği kız arkadaşı film sırasında Vezmar'ın uyarılarına rağmen elinden telefonunu bırakmayınca, Vezmar çareyi gecenin sonunda bilet parasını kız arkadaşından geri almayı istemekte bulmuş. Kız arkadaşı bu isteğini reddedince, Vezmar yasal işlem başlatarak konuyu bir ileri seviyeye taşımış. Nottingham Trent Üniversitesi'nin yaptığı bir araştırmaya göre akıllı telefon kullanıcıları günde ortalama 85 defa telefonlarına giriş yapıyorlar. Stratejik pazarlama şirketi McCann'e göre ise millenyum neslinin yüzde 87'si SMS ile mesajlaşmayı yüz yüze görüşmeye tercih ediyor ve bir yemek süresince ortalama olarak 36 defa yemek yediği insanları phubbing'e maruz bırakıyorlar.

Computers in Human Behaviour isimli bilim dergisi ise phubbing kurbanı kişilerin öfke, anksiyete, kıskançlık gibi duygulara kapıldıklarından bahsediyor. Ben phubber'ların sadece çevrelerine değil kendilerine de ihanet ettiğini düşünen taraftayım. Eğer siz de zamanla bu alışkanlığı edindiyseniz ve sosyal çevreniz içerisinde "asosyal" bir birey haline gelmeye başladıysanız ya da çıktığınız bir seyahati tam anlamıyla yaşayamıyorsanız tehlike çanları sizin için de çalıyor demektir.

Yazın yaklaşmasıyla hepimiz seyahat planlarımızı yapmaya başladık. "Seyahat" teknolojinin tam anlamıyla yerine koyamayacağı yegane alanlardan biridir. Yola çıkan kişinin problem çözme yeteneği gelişir, önyargıları ortadan kalkar ve en önemlisi, insanlarla iletişim kası kuvvetlenir.

İşte bu yüzden siz de bu yaz sanki 90'lardaymışsınız gibi seyahat edin. Dakika başı fotoğraf çekmeden, tecrübenizin sosyal medyadan onaylanma kaygısına düşmeden, etrafınızdakileri yok saymadan ve anın güzelliğini yaşayarak. Siz siz olun ama siz bir "phubber" olmayın çünkü asıl amaçlarından birinin deneyimlemek olduğu seyahatten bir deneyim yaşamadan evinize dönüyorsanız çok büyük bir ironi içine düşmüşsünüz demektir.

90'larda (ve hâlâ) ağzımızdan düşmeyen "Sweet Dreams" şarkısı ile Eurythmics ne güzel betimlemiş anlatmak istediklerimi: "I travel the world and the seven seas. Sweet dreams are made of this. Who am I to disagree?" O halde ben de "Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı?" tartışmasına 90'ların bakış açısı ile son noktayı koyarak yazımı bitiriyorum. Çok gezen bilir; gezmeyi bilene, anı yaşayabilene.

BİZE ULAŞIN