Timur Acar: "Ünlü olmak abartılacak bir olay değil"
Rol aldığı televizyon dizileri ve sinema filmlerinde ağırlıklı olarak komedi oyunculuğu ile karşımıza çıkan Timur Acar, tiyatroseverlerin sıkı takibinde. ‘Avrupa Yakası’ ile hayatımıza giren, ‘Çakallarla Dans’ ile kendine hayran bırakan başarılı oyuncu, bu aralar tam 12 ortaklı mekânları ‘Moda Sahnesi’nde seyircinin karşısına çıkıyor.
TİMUR ACAR: Aslında, ortaokul ve lise yıllarında tiyatroya hiç ilgim yoktu. O zamanlar, top peşinde koşturan 'zıpır' bir gençtim. Üniversite hazırlık dönemine geldiğimde tiyatro ile tanıştım ve bu işte yeteneğim olduğunu anladım.
ESQ: İlk televizyon deneyiminiz nasıl oldu?
TA: Hayatımın o dönemi biraz şans eseri gelişti. Sakarya'dan İstanbul'a yeni gelmiştim. Malum İstanbul'a gelince herkes bir iş kovalıyor. Bir gün, arkadaşımla otururken, ona bir telefon geldi. 'Avrupa Yakası' adlı diziye iri görünümlü, bıyıklı birini arıyorlarmış. Telefonda konuşurken, arkadaşım bana bakarak "Böyle bir şey var, oynamak ister misin?" dedi. 'Avrupa Yakası'nı okul yıllarımda izlerdim; bu projede yer almak nasip oldu.
ESQ: Bu konularda şansa inanıyor musunuz?
TA: Evet, şans ve tesadüf faktörüne inanıyorum. Yoksa ne insanlar var çok başarılılar ama yıllar sonra fark ediliyorlar.
ESQ: Ağırlıklı olarak komedi oynuyorsunuz. Bu, sizin tercihiniz mi yoksa öyle mi denk geliyor?
TA: Ben bu kadar komedi projelerinde yer alacağımı gerçekten düşünmüyordum. Başladıktan sonra, ben de komedinin keyifli olduğunu fark ettim. Ama bundan sonra daha farklı rollerde yer almak istiyorum.
ESQ: Komedi diğer tarzlara göre daha mı zor?
TA: İnsanların kafasında komedi oynamak daha basittir, sadece gülmektir, güldürmektir. Aslında, komedi oyunculuğu çok değerli ve zor. Çünkü insanları neye güldürebileceğinizi, neden bahsedip de o insanlara kahkaha attırabileceğinizi bulmak zor bir şey. Komedi tamamen zamanlama ve ekip işi.
ESQ: Sinema ve tiyatroyu kıyasladığınızda, sizin için hangisi daha ağır basıyor?
TA: Her ikisi de benim hayatımda birbirini bütünlüyor. Benim için tiyatro daha ön planda ama sinemanın da keyfi çok başka. Sinemada bakış açıları biraz daha değişiyor. Öncelikle, belli bir süresi var. Proje başlıyor, devam ediyor ve bitiyor. O süre içinde yarattığınız bir şeyi daha sonra beyaz perdede izliyorsunuz. Çok heyecanlı bir durum. Tiyatroda ise devamlı olarak seyirciyle bir alışveriş halindesiniz.
ESQ: Tiyatro oyuncuları dizilerde rol almaya başlayınca, alaylılarla aralarında bir çekişme yaşandı. Konservatuvarlı olmanın oyunculara verdiği farklı bir konuşma tarzı, farklı bir hava oluyor. Neden?
TA: Evet. O çekişme garip bir şekilde yaratıldı. Hatta seneler önce bu, daha da ayyuka çıkmıştı. Mankenden oyuncu mu olur, oyuncunun şarkıcısı mı olur, yok oyuncu müzisyen mi olur, diye. Olur arkadaşım. Hepsi olur. Bırakın olsun. Zaten bunun doğrusunu da yanlışını da zaman gösteriyor. Çok da güzel örnekler var. Evet, adam alaylı gelmiş ama çok güzel oynuyor.
ESQ: 'Moda Sahnesi'nin oluşumu nasıl oldu? Son derece kalabalık bir ekibin ortaklığı var sanırım…
TA: Evet, 12 ortağız. Daha önceden, aynı ekip Oyun Atölyesi'ndeydik. Ancak yollarımız ayrıldı. Türkiye'de tiyatro yapmanın iki yolu vardır. Ya kendine ait bir yerin olacak ya da sırtında dekorun göçebe gibi ezeceksin. Moda Sineması da bizim hep aklımızdaydı. Oyun Atölyesi'ndeyken de buraya gelip bakmıştık. Kararımızı verince de 12 kişiyiz ve burayı istiyoruz dedik.
ESQ: Bu kadar kalabalık bir ekip olunca fikir ayrılıkları yaşanmıyor mu?
TA: Oluyor tabii… Ama bir noktada buluşmak zorunda kalıyoruz. Şimdi herkes kendi işinin patronu… Artık kendi mekânımız var ve bunu yaşatmak için projeler üretmemiz gerekiyor.
ESQ: Hangi proje sizde önemli bir iz bıraktı?
TA: 'Ulak' filmi için Çağan'la (Irmak) çalışmıştık. O rolden çok keyif aldım. Belki de yaptığım işler arasında değişik bir tarzı olduğu için aklımda kalmıştır. Ekip de çok iyiydi. Çok büyük bir rolüm yoktu ama güzel anlar yaşamıştım. Herhalde o filmde bir daha oynamak isterdim.
ESQ: İzleyicinin gözünde 'Çakallarla Dans' filmi ile sizin özel bir yeriniz varken sizin için 'Ulak' filmi özel bir proje. Bunu sebebi nedir?
TA: Evet, "Hastasıyız dede!" çok ön plana çıktı. Herkesin dilinde olması çok güzel bir şey tabii... Ama bazen sıkıntı verici bir durum olabiliyor bu. Belki de ben çok kafaya takıyorum. "Keyifliydi tamam eyvallah, ama hadi bakalım devam edelim artık." diyorsunuz.
ESQ: Tiyatro dışında neler yapıyorsunuz?
TA: Yemek yaparım. Severim yemek yapmayı. Balık tutmayı çok severim. Sık sık balığa çıkarım. Dağa çıkıp spor yapmayıda severim. Boş zamanlarımda kaçıyorum şehirden.
ESQ: Oyuncu ve ünlü olmanız ilişkilerinizde zor anlar yaşamanıza neden oluyor mu?
TA: Bu, duruma göre değişiyor. Ben elimden geldiği kadar doğal olmaya çalışıyorum. Ünlü olmanın toplumumuzda verdiği bir baskı var. Ön planda olmak, dikkatli olmak ve örnek vatandaş olmak gibi…Hâlbuki biz de insanız, hayata geldik yaşıyoruz. Sıkıldığımız zaman biz de emniyet şeridinden gidebiliriz.
ESQ: Dünyaya yeniden gelseniz, yine oyuncu olur muydunuz?
TA: Dünyaya bir daha gelsem… Yine oyunculuğu denerdim herhalde. Olmadı başka bir iş bulurdum. Alkış duymak çok güzel... İnsanların beğenisini kazanmak, o heyecanı yaşamak ayrı. Sahnedeki adrenalin, insanı gençleştirip monotonluktan çıkarıyor. Şöyle bir tokatlıyor sizi, kendinize geliyorsunuz. Düşünsenize, karşınızda 400 tane göz görünce bir irkiliyorsunuz.

Esquire Dergisi'nin Şubat 2014 sayısından alınmıştır.