Asırlık hikaye Polo Tişört

1900'lerin başında sporcular için üretildi. Asırlık serüveninde spordan sıyrılıp statünün sembolü haline geldi. Yıllar içerisinde sokak markalarının da lüks modaevlerinin de kendini ifade biçimine dönüştü. Her zaman, görünenden daha derin anlam taşıdı.

Giriş Tarihi: 22.05.2018 12:17 Güncelleme Tarihi: 22.05.2018 12:20

Yazı: Türkan Doğan

Zamanın bize öğrettiği bazı kurallar var. Bazı trendlerin şekil değiştirip gelecekte de varlığını sürdürürken bazılarının mazide kalması, bunlardan biri. Neredeyse 100 yıl önce ihtiyaçtan doğan polo tişört, yola bizimle birlikte devam edenlerden. Moda sözlüğümüzün ayrılmaz bir parçası olan polo tişört, her geçen gün yenilenip sahnede var olabilmeyi başaran asırlık parçalardan.

Spor giyimin moda arenasındaki yeri sağlamlaştıkça lüks markaların radarına giren, 100 yıllık ikonik parça, son yıllarda Jil Sander'dan Alexander Wang'e, Stella McCartney'den Brunello Cucinelli'ye, Giorgio Armani'den Valentino'ya ve Berluti'den Dolce & Gabbana'ya kadar pek çok lüks markayla yeni form ve anlamlara kavuştu.

Bugün, pek çok mağazada neredeyse her rengini ve desenini bulabileceğiniz polo tişörtün tarihi ise günlük hayatımızın vazgeçilmezi olan pek çok icattan daha eski. Pek çok kaynak, hikâyenin bir zamanların ünlü tenisçisi René Lacoste ile başladığını yazsa da, kesin olmamakla birlikte bu ünlü moda klasiğinin öyküsünün aslında sanıldığından da eski olduğu düşünülüyor.


Polo tişört dışında tenise dair pek çok buluşa imza atan Lacoste, yıllar içerisinde markasını hazır giyim imparatorluğuna çevirdi.

Hikâye, 7. yüzyıla Tibet'te oynanan 'Pulu' oyununa dayanıyor. Aynı oyunu Perslilerin, at üzerindeyken sopalarla oynaması ve oyunun Perslilerden Hintlilere kadar yayılması ve oradan da bugünkü modern polo oyununa dönüşmesi, oyunun geçirdiği aşamalar olabilir.

Tarihçilere göre 1800'lü yılların ortasında, İngiliz askerler, sömürgeleri altındaki Hindistan'ın Manipur Bölgesi'nde bir halk oyunu olan polo maçlarına tanık oldu. Ve polo sporunun gelişip popüler olacağı ilk polo kulübünü kurdular. 1800'lerde tüm Hindistan'ı saran bu oyunun özelliklerinden biri de, oyunda giyilen giysilerdi. Dönemin geleneksel giysisi olan; uzun kollu, sık dokuma kumaşından yapılan, düğmeli ve açık renkteki bu giysiler, terlettiği için pek konforlu değildi. Oyun, Hindistan'dan ülkesine dönen İngilizlerle birlikte, 1862 yılında, Ada soyluları arasında popüler olmaya başladı.

19. yüzyılda, Yeni Dünya'nın marka yaratıcılarının ABD'den İngiltere'ye yaptığı yolculuklarda Britanya asillerinin terzilik geleneğinden etkilenmemesi mümkün değildi. 19. yüzyılın sonunda yapılacak bu yolculuklardan biri polo tişörtün de kaderini değiştirdi. 1800'lerin sonunda, İngiltere'ye yaptığı seyahatten çok etkilenen John E. Brooks isimli, erkek ürünleri satan bir mağazanın varisi, polo tişörtün serüvenine bambaşka bir boyut kattı.


Clint Eastwood

İngiltere'de bir polo maçına katılan John E. Brooks'un dikkatini polo oyuncularının maç sırasında giydiği, yakalı, yukarıdan aşağı doğru düğmeleri olan giysi çekti. ABD'ye döndüğünde beğendiği, yeni bir form olarak dikkatini çeken bu yeni giysiyi dedesine tanıttı. Polo tişörtü ilk defa kendilerinin tasarladığını belirten, bugünün ünlü markası Brooks Brothers'ın polo tişört ile serüveni işte böyle başladı. Bu aynı zamanda ABD'de satılan; yakanın tişörtle birleştiği ilk ürünlerden de biriydi. Bugün, Brooks Brothers'tan alacağınız bir tişörtün etiketinde karşınıza şu ibare çıkacaktır: 'Orijinal Polo Tişört'.

Her ne kadar polo sporuyla özdeşleştirilse de aslında polo tişört, bugünkü halini 1920'lerde, başka bir spor dalı ve isimle; tenisle ve ünlü Fransız tenis oyuncusu René Lacoste'la aldı. Fransız tenis yıldızı Jean-René Lacoste (1904-1996), 1920'lerin sonunun öncü tenisçilerindendi. Henri Cochet, Jean Borotra ve Jacques Brugnon ile birlikte tenisin yıldızlarından biri olarak anılan René Lacoste, henüz 17 yaşındayken Fransa Açık Tenis Turnuvası'nda ilk galibiyetini kazandı ve sonrasında Wimbledon ve Forest Hills de dahil olmak üzere farklı turnuvalarda 10 büyük başarı elde etti.

Timsah lakaplı René Lacoste, geride oynayıp rakibin hata yapmasına dayalı; dayanıklılık gerektiren bir tarza sahipti. 1929 yılındaki Fransa şampiyonluğundan sonra emekli olduğunda spor kariyerini bile unutturacak bir işe imza attı.


Sean Connery

1900'lü yıllarda tenis ve polo sporunda giyilen; uzun kollu ve düğmeli gömlekler, bu spor dalları için gereken işlevselliği sağlamadığı için René Lacoste, kendisine uygun bir tişört yaratma kararı aldı. Kısa kollu, hafif dokuda, açık örgülü, nervürlü yakalı beyaz tişört, o ana kadar bir spor dalı için yapılan en ideal alternatifti. Rahattı ve hareket yeteneğini sınırlamıyordu. René Lacoste, kendi icadı olan beyaz renkteki, hafif ve dayanıklı tişörtü, 1926 yılındaki ABD Açık Tenis Turnuvası'nda giydi ve şampiyonayı kazandı.

René Lacoste'un imzasını taşıyan kıyafetlerin ayırt edici özelliği ise üzerindeki logo oldu. Kendisine verilen lakaptan esinlenerek blazer ceketinin sol cebinin üstüne timsah şeklinde bir logoyu nakşettiren René Lacoste, bir ürünün görünen yüzünde ilk defa bir simge kullanarak moda tarihine geçti. Lacoste, timsahı seçti, çünkü uzun burnu timsaha benzetiliyordu. Davis Kupası öncesinde Fransa Tenis Milli Takımı kaptanının, René Lacoste'a maçı kazanması durumunda ona timsah derisinden bir bavul hediye etme sözü ise her şeyin başlangıcı oldu. 1927'den başlayarak Fransa'nın Davis Kupası'nı altı yıl üst üste kazanması, taraftarın Lacoste'a 'Timsah' lakabını takmasına neden oldu.

Her ne kadar bir tenisçi tarafından, tenis sporu için üretilse de René Lacoste, tişörtün ismi için başka bir spor dalını tercih etti. Ve ürün, 'polo' ismini aldı. Polo oyuncuları beyaz renkli ve gerektiğinde güneşli havalarda, kalkık yakası ile boyun bölgesi için koruma kalkanı gören tişörtü çok beğendi. Tişört, zamanla tüm spor dallarında tercih edilen bir ürün haline geldi.


James Dean

Lacoste yıllar içerisinde dünyanın en önemli markalarından biri haline geldi. Uluslararası şöhreti ise 1952 yılında, ABD Başkanı Eisenhower'ın golf oynarken polo tişört giymesiyle kazandı. Artık yalnızca golf oynayanlar değil, tüm dünya bu yeni fenomene kapılacak ve beyaz polo tişört, gücün, asaletin ve statünün sembolü olarak yoluna devam edecekti.

1920'lerin sonu bir başka tenis efsanesinin de sahneye çıktığı yıllar oldu: Fred Perry. Wimbledon'ın ünlü İngiliz şampiyonu, tıpkı Lacoste gibi tenis sporuna adını yazdırdı. Kaderin cilvesi bu ya, 1920'lerin sonunda kortların yıldızı olan iki şampiyon, asla karşılıklı oynamadı, ancak yıllar içerisinde başka bir arenada güçlü birer rakip haline geldi.

Fred Perry'nin Avusturyalı futbolcu Tibby Wegner ile ilk icadı, ter bilekliğini geliştirmek oldu. 1940'lı yılların sonunda yaptıkları bu icat, tenis oynarken terleyen sporcular arasında hızla popülerleşti. 1952 yılında ise Antik Yunan'da zafer sembolü olan defne çelengi logolu beyaz polo tişört üretmeye başladılar. Perry ve Wegner, yeni ürünlerini dönemin en ünlü, fit sporcularına gönderdi ve ürünün bir anda sporcular arasında popüler olmasını sağladı. Perry, markasının başarısı için şöyle söyleyecekti: "Wimbledon'ı üç kez kazandığım için değil de, Fred Perry markalı ürünler nedeniyle ismimin tüm dünyada bilinmesini kabul etmekten asla üzüntü duymadım."

1960'lı ve 70'li yıllarda, devlet başkanları, sporcular ve beyaz yakalılar ile özdeşleşen polo tişört, artık bir çeşit kendini ifade etme biçimine dönüştü. Polo tişört, 1972 yılında New Yorker Ralph Lauren'in elinde, spor kıyafeti olmaktan çıkıp ABD'liler için yeni bir sembol haline geldi. Beyaz polo tişört, teknesiyle denize açılan; tenis, polo ve golf oynayan Avrupa kökenli Protestan ABD'lilerin yaşam biçiminin ayrılmaz bir parçası oldu. (Donald Trump'ın geleneksel golf kıyafeti de beyaz polo tişört.) ABD'li ve İngiliz orta sınıf beyaz yakalılar da, asaletin ve statünün sembolü haline gelen bu görünümü uygulamakta geç kalmadı. 1980'lerde ise Ralph Lauren'in 'zengin' ABD'li görüntüsü, hip-hop'çılar tarafından yerle bir edildi. 80'lerden itibaren alt kültürlerin ilgisini çeken Ralph Lauren görünümleri, Brooklyn'in arka sokaklarında, zor hayatlar yaşayan alt kültürlerin popüler görüntüsü
haline geldi. Ralph Lauren, Hamptons ya da New England'lı kolej gençliğinin ürünlerini giymesini isterken bu sınıfa tırmanmanın hayalini kuran Amerikan gençleri, hayalleri ile bu ünlü markayı çoktan özdeşleştirmişti bile.

1990'lar ise polo tişörtün evriminde yepyeni bir aşama oldu. Polo tişört, statü sembolü olmaktan çıkıp yüksek teknoloji şirketlerinin çalışanlarının üniforması haline geldi. Polo tişörtler artık dünyanın en önemli hazır giyim markalarının logosunu değil, şirketlerin isimlerini taşıyordu.

Bir asrı devirip 2000'lere ulaştığında ise bu ikonik ürün, farklı renk, desen ve siluetlerle erkek gardırobunun demirbaşlarından biri haline geldi. Bazen bir üniforma olarak bazen de bir takım elbisenin önemli bir detayı olarak karşımıza çıktı. Couture markalarının elinde sihirli bir parçaya da dönüştü, ünlü isimlere adanan koleksiyonlarla bizlere yeni hikâyeler de anlattı. (Amy Winehouse'un pin-up siluetinin ayrılmaz bir parçası olan siyah, Fred Perry polo tişörtten hareketle marka, 'Amy Winehouse Koleksiyonu' hazırladı.)

Bugün, Alexander Skarsgard, Jamie Dornan, Ryan Reynolds ya da Scott Eastwood gibi global stil ikonları denimle ya da şık bir kumaş pantolonla giymek için polo tişörtü tercih ediyor. Ya da maskülen James Bond, yatta bir akşam yemeğinde kolundaki Omega saati, Sunspel marka polo tişörtle tamamlayabiliyor.

Tasarımlarında ve çizgilerindeki sadelikle 100 yıl boyunca değişmeyen bir klasik olarak kalmayı başaran ikonik parça, bugün hemen her marka tarafından üretilen bir klasik. Ancak kimi zaman daha sade ve net çizgilere sahip ya da daha renkli veya desenlerle daha da çarpıcı… Ve 21. yüzyılda tüm zamanlardan daha da lüks… Jil Sander, Alexander Wang, Balenciaga, Chanel, Dolce & Gabbana, Stella McCartney, Brunello Cucinelli, Giorgio Armani, Valentino ve Berluti'ye kadar pek çok markanın elinde bizlere yeni hikâyeler anlatmaya devam ediyor.

100 yıllık ikonik parça, son yıllarda Jil Sander'dan Alexander Wang'e, Stella McCartney'den Brunello Cucinelli'ye, Giorgio Armani'den Valentino'ya kadar pek çok lüks markayla yeni form ve anlamlara kavuştu.

BİZE ULAŞIN