Lifestyle

Modanın Holigan ve Dâhi Çocuğu Mcqueen Alexander

Modanın Holigan ve Dâhi Çocuğu Mcqueen Alexander

1969 yılında, Alexander Mcqueen Londra’da doğduğunda, taksi şoförü olan babası, oğlunun ileride bir gün, bir döneme adını kazıyacak bir moda tasarım dehası olacağının aklının ucundan dahi geçirmiyordu şüphesiz.

03 Temmuz 2014

Tüm kadın giyim tasarımcıları iyi bilir; erkek koleksiyonu hazırlamak bir yana, bir takım elbise dikmek bile en işlemeli gece elbisesinden daha zordur. Konstrüksiyon, form ve oran mimarisini yakalamak meşakkatli bir iştir. İşte McQueen de, 16 yaşında okuldan ayrılıp dünyanın en önemli terzilerinin bulunduğu Londra'nın Savile Row Sokağı'nda bulunan ve Galler Prensi'nin takım elbiselerini hazırlayan Anderson&Sheppard Dikimevi'nde ve ardından yine Gieves&Hawkes Dikimevi'nde çalışarak aslında moda tasarımının mimarisini öğrenmiş oldu. Akabinde dünyanın en büyük prodüksiyon ve filmlerine kostümler hazırlayan, kostüm dalında 33 Oscar'ı kucaklamış Angels&Bermans Kostüm Atölyesi'nde çalıştı.

Koji Tatsuno ile birlikte bir süre çalıştıktan sonra Milano'da Romeo Gigli'nin yanında çalışmaya başladı. 1994 yılında Londra'ya geri dönerek alaylı moda tasarım bilgisini eğitimle perçinlemek için Central Saint Martins'e başvurdu. Okulun moda tasarım bölümünün kurucusu Bobby Hillson, portföyünden etkilenerek McQueen'i okula kaydolması için yüreklendirdi. Okuldan moda tasarım yüksek lisansıyla mezun olan McQueen'in mezuniyet koleksiyonunun tamamı satın alındı.

McQueen'in tasarım dili ve tasarımlarını sunuş biçimi, aslında fetiş ve kanlı olmaktan öte ürkütücü bir peri masalının gotik hassasiyetini yansıtır. Bunu yaparken biraz kostüm tasarımcılarından, biraz Thierry Mugler'den ve biraz da Christian Dior'dan feyz alır. Koleksiyon sunumlarında katılımcılarının beklentilerinin aksine asi bir duruş sergiler, kusursuz ve ışıltılı bir dünya sunmaz. İzleyiciye 'soğuk duş etkisi' yaşatır ve rahatsız edici çirkinliklerin harmonisinde, iç karartıcı ancak bir o kadar da hayranlık uyandırıcı parçalara yer verir. Sunumlarında yeni teknolojiden faydalanarak şaşırtmayı sever. Bir sunumunda Kate Moss'u hologramla yansıttı, bir diğerinde ise parolimpik atlet Aimee Mullins'ı podyuma çıkardı.

1996 yılına gelindiğinde, John Galliano'dan Givenchy bayrağını devraldı. 2001 yılında Alexander McQueen markası Gucci Group tarafından devralınana kadar bu görevi sürdürdü. Dört kez 'Yılın İngiliz Tasarımcısı' ödülünü kucakladı, bir kez de 'Amerikan Moda Tasarımcıları Derneği' CFDA tarafından ödüle layık görüldü.

2003 yılında Savile Row köklerine göndermede bulunur şekilde bu sokaktaki Huntsman Dikimevi tarafından üretilen özel dikim koleksiyonunu sundu, ertesi yıl Milano Moda Haftası kapsamında ilk erkek hazır giyim koleksiyonunu lanse etti.

David Bowie'den Björk'e, Lady Gaga'dan Sarah Jessica Parker'a, Nicole Kidman'dan Rihanna'ya kadar birçok ünlü isimle çalışan tasarımcı, aynı zamanda Lady Gaga'nın meşhur 'Armadillo Ayakkabıları'nın yaratıcısıdır.

Tüm bu başarıları, 11 Şubat 2010'da, annesini kanserden kaybettikten günler sonra evinde en sevdiği kahverengi kemeriyle asılı halde bulunmasıyla gölgelendi. Zor bir dönemden geçen tasarımcı, Londra Moda Haftası'na günler kala intihar etmeyi seçti ve bu olay sonrası büyük bir cenaze töreni organize edildi. Alexander McQueen markası, tasarımcının uzun dönemdir asistanlığını yapan Sarah Burton kreatif direktörlüğünde varlığına halen devam ediyor.

Tasarımların aslında birer kostüm, defi lelerin de birer şov olduğunun bilincinde olan Alexander McQueen, moda dünyasındaki doğruları yanlışlarla, güzellikleri çirkinliklerle, ilkelliği teknolojiyle bütünleyerek sunmuş ve algıları tersyüz etmiş bir isim olarak tarihe kazındı. Eğer bugün yaşasaydı, şüphesiz bizleri hâlâ şaşırtmaya devam edecek, geride bıraktığımız ay 45'inci yaş gününü kim bilir nasıl kutlayacaktı...

Esquire Dergisi'nin 2014 Nisan sayısından alınmıştır.


Daha Fazlası

Tersane İstanbul Winter Town: 2026’ya Kadar Sürecek Büyülü Kış Festivali Başladı

Güven inşa etmek, en kalıcı başarı!

Tohum Otizm Vakfı, Otizmli Çocuklar İçin İyiliği Festivale Dönüştürüyor…

Peugeot E-5008 “Art On Cars” İle Sanatın ve Teknolojinin Buluşma Noktasında