La Liga'nın Yeni Efsanesi - Levante

İlk yarı La Liga’yı sallayan Levante, ligin başlarında dikkatimizi çekmemişti. Ancak arka arkaya; Real Madrid, Arap sermayesinin gözdesi Malaga ve “Küçük Barcelona” olarak anılan Villareal’i devirince, işler değişti. Levante’nin 10 haftalık liderliği, çok hafife alınacak ya da şansla izah edilecek kadar basit değil. Çünkü takım, uzunca bir süre; kendisinin 25 katı daha fazla transfer bütçesi olan Real Madrid’e kafa tuttu, 103 yıllık tarihinde ilklere imza attı ve otoriteler tarafından mucize olarak adlandırıldı...

Giriş Tarihi: 23.03.2012 14:01 Güncelleme Tarihi: 26.03.2012 15:18

Yazı GÖKHAN İLKER

1909 yılında kurulan, "Kurbağalar" ya da "Gecekondu Takımı" olarak anılan kulüp; Valencia bölgesinin iki küçük takımının birleşmesiyle oluştu. Adını ise, İber Yarımadası'nın doğu kıyıları için kullanılan Levante'den aldı. Daha sonraları kulüp, İspanyol İç Savaşı'nın ardından antrenman ve maç sahası yıkılan Levante FC ile tüm kadrosunu kaybeden Gimnastico FC'nin birleşmesiyle, 1941 yılında Levante Union Deportiva adıyla öne çıktı. Bu birleşmeden ötürü takım, iç saha ve deplasmanda farklı renklerde formalar giymeye başladı (Deplasmanda, Levante FC'nin renkleri olan siyah-beyaz kullanılırken; 25 bin kişilik Ciudad de Valencia'da, Gimnastico FC'nin bordo-mavi renkleriyle sahaya çıkılıyor.). Levante'nin altı sezon oynadığı La Liga'daki en önemli başarısı, 1964 yılında elde edilen onunculuk oldu. Kulüp tarihinde başarı diye bir şeyler aradığınızda karşınıza çıkacak yegâne olgu, 2003-2004 sezonunda kazandıkları ikinci lig şampiyonluğu! Öncesinde, 3. ve 4. liglerde kazandıkları beş şampiyonlukları daha var. Ancak Levantelilerle konuştuğunuzda, 2. ligdeki şampiyonluktan çok, dedelerinden dinledikleri ve 1937 yılında, ezeli rakipleri Valencia'nın elinden aldıkları Özgür İspanya Kupası (Copa de la Espana Libre)'yla gurur duydukları anlaşılıyor.

1936 yılından 1939 yılına kadar İspanya'yı yakıp kavuran, Nasyonalistler ile Cumhuriyetçileri cephelerde karşı karşıya getiren İspanya İç Savaşı'nda bile futbola ara verilmedi. Valencia ve çevresindeki Cumhuriyetçi bölgelerden gelen dört takım, oynadıkları Akdeniz Ligi'ni bir kupayla taçlandırdı. Valencia, Levante, Espanyol ve Girona'nın lig usulü yaptıkları maçların ardından birinci sırayı alan Levante ve ikinci Valencia; 18 Temmuz 1937'de Barcelona'nın Montujic bölgesinde bulunan, sonradan 1992 Barcelona Olimpiyatları'nda da kullanılan Lluis Companys Stadı'nda karşılaştı. Maçı 1-0 kazanan Levante, bundan 74 yıl önce, tarihinin en büyük başarısını elde etti. Levante tarihinin en kariyerli ismi, Katalanların Hollandalı efsanesi JohanCruyff. 1981 yılında futbol hayatının sonuna yaklaşan Cruyff, iki sezon top oynadığı ABD'den Avrupa'ya dönerken, çok sevdiği bordo-mavi renklere sahip Levante'yle anlaşır. İkinci ligdeki Levante, La Liga'ya çıkabilmek için Cruyff'tan yardım ister. Levante'de 10 maça çıkan Cruyff, iki de gol atar ama bu çabası takımın yükselmesine yardımcı olmaz. Hedeften uzaklaşan Levante yönetimi, ünlü Hollandalıyı, parasını bile ödemeden gönderir.

Bu sezona kadar Levante'nin radarımıza girdiği en önemli olayı, üç yıl önce maddi sıkıntılar yüzünden futbolcularının yaptığı grev olmuştu. Kulüp, o dönem, tam anlamıyla dipteydi. 2008 yılında, futbolcular, önce aylarca maaşlarını alamadıklarını duyurdu. Ardından, İspanya Futbolcular Derneği (AFE)'nin de desteğini arkalarına alarak, greve gideceklerini ilan ettiler. Ligde Recreativo Huelva maçına çıkmayacaklarını söylediler ama kulüpten gelen vaat üzerine, bu eylemlerini durduran futbolcular; verilen sözler tutulmayınca, bir sonraki hafta greve gitti. İşte bu sırada, durumun vahameti de ortaya çıktı.

Futbolcular, tam tamına iki yıldır, kulüpten maaş ve primleri dâhil hiçbir ödeme almamıştı. 26 ve 27 Nisan 2008'de grev yapan futbolcular, bir sonraki hafta futbol tarihinin en ilginç protestolarından birine imza attı. Uzun süredir para alamayan oyuncular, ligdeki Deportivo maçında, sahaya üzerinde "Ya çözüm ya istifa." yazan ve yönetime net bir mesaj gönderen tişörtlerle çıktı. La Liga`dan düşmesi kesinleşen ve orta sahada birbirlerine sarılarak kümelenen, aralarında; Marco Storari, Damiano Tommasi, Şota Arveladze, Yago gibi isimlerin bulunduğu Levanteliler, Deportivolular başlama vuruşu yapmasına rağmen yerlerinden hiç kıpırdamadı. Boş pozisyonda rakip kaleye giden Deportivolu Sergio Gonzalez, topu boş kale yerine dışarı atarak, meslektaşlarının eylemine destek verdi. Riazor`u dolduran binlerce taraftar ise, futbolcularının bu hareketini dakikalarca ayakta alkışladı. Levantelilerin daha sonra başladığı maçı, Deportivo, 88. dakikada Riki`nin golüyle kazandı.

Asıl ilginç olan, aynı sezon şampiyon olan Real Madrid'in kupasını alacağı son maç, yine Levante'yle oynanacaktı ve futbolcular, bu maçtan önce de verilen sözler tutulmadığı için maça çıkmayacaklarını açıklamıştı. Levantelilere, La Liga'daki futbolcular da destek verirlerken; şampiyonluk kutlaması yapmaya hazırlanan Real Madridliler, rakiplerinin kararını anlayışla karşıladıklarını bildirdi. İspanya Futbol Federasyonu Başkanı Angel Maria Villar'ın araya girmesiyle bir maçlık kriz çözüldü ve Real Madrid, kupasına kavuştu. Levante, aynı dönem naklen yayın gelirlerinin düşmesiyle krize giren İspanya futbolundaki en dertli takımdı. Kulübün bütün gelirleri düşüldükten sonra, 17 milyon avro borcu bulunuyordu. Levante dâhil birçok İspanyol kulübü hakkında, oyuncu ücretleri ve diğer borçlar ödenmediği için, 544 suç duyurusu mahkemelerde işlem görüyordu.

İspanya'da, Barcelona ve Real Madrid dışındaki kulüplerin başkanları naklen yayın gelirlerinin adaletli dağıtımı için bir araya gelip çıkış yolu ararken; 2010 yılında Levante'nin başına geçen 36 yaşındaki başkan Quico Catalan, harcamaları ve transfer bütçesini kısma yoluna gitti. Takımın teknik direktörlüğüne, daha önce; Salamanca, Albacete ve Cartegena'yı çalıştıran ve bu takımlarda başarılı olarak görülen Juan Ignacio Martinez getirildi. Elde para yoktu. Yapılacak tek şey, bonservisi elindeki yaşlı ve tecrübeli oyuncular ile ucuza kiralanan genç yıldızlara sahip olmaktı. Kulüp, daha önce Manchester City'den kiraladığı ve bir milyon avroluk opsiyonuyla satın aldığı gol makinesi Felipe Caicedo'yu sekiz milyon avroya Lokomotiv Moskova'ya satınca, biraz rahatladı. Ardından; Liverpool'dan Nabil El Zhar, Valencia'dan sol bek Asiar Del Horno, Real Sociedad'dan tanıdığımız Jose Barkero, Osasuna'dan Carlos Aranda'yı bedelsiz olarak kadrosuna kattı. Genç isimleri kadrosuna katmak için de harekete geçen Başkan Catalan; Barcelona'dan Malaga'ya giden Xavi Torres, Arsenal'den Wellington Silva, Sevilla'dan Arouno Kone, Albacete'den Keylor Navas ve Arsenal de Sarandi'den Gustavo Cabral'ı kiraladı.

Juan Ignacio Martinez, eskiler ve yenileri bir araya toplayarak, ciddi bir psikolojik hazırlık dönemi yaşattı. Her oyuncuyla tek tek ilgilendi ve kulübün mali yapısının güçlendiğine dair önemli gelişmeler olduğunu anlattı. 36 yaşındaki kaptan Sergio Ballesteros ise, bu telkin çalışmalarında Martinez'e en çok yardım eden isimdi. Takım, transferlerin ardından 30,8'lik yaş ortalamasıyla, İspanya ve Avrupa 1. liglerinin en yaşlı takımı unvanını da kimseye kaptırmadı. Resmen, "dedeler takımı" olmuşlardı. İlk iki hafta, Getafe ve Racing ile 1-1 ve 0-0'lık sonuçlarla berabere kaldılar. İlk haftası ertelenen ligin dördüncü haftasında, kendilerinden yaklaşık 25 kat daha pahalı Real Madrid'i, 68. dakikada Kone'nin "altın mermisiyle" 1-0 yendiklerinde ise; ortalık karıştı. Zira bu kadar güçsüz bir rakibe yenilmeyi beklemeyen Jose Mourinho, çıldırdı. Madrid ekibinde, saha içi ve kenarındaki bazı isimler, Levanteli futbolcularla hararetli bir itiş kakışa girdi. Maçtan sonra konuşan Real Madrid'in Brezilyalı savunmacısı Marcelo ise, "Levante gibi takımlara karşı puan kaybetmememiz gerekiyor. En kötüsü ise, bu maç nedeniyle şampiyonluğu kaybedebiliriz. Sezon hesaplarınızda hanenize üç puan yazdığınız maçları kaybetmek, çok can sıkıcı oluyor. Ancak, pazar günü olduğu gibi küçük takımlar olarak adlandırılan kulüplere de puan kaybetmek futbolun bir gerçeği." diyerek durumu özetliyordu.

Sonraki hafta, deplasmanda Rayo Vallecano'yu 2-1, ardından Espanyol'u 3-1 yendiler. Sıradaki kurbanları, lige hızlı başlayan Real Betis'ti ve maçı, 1-0'la kazansılar. Sekizinci haftadaki rakipleri, Katarlı petrol milyoneri Şeyh Abdullah El Thani'nin 100 milyon avro harcayarak yıldızlar topluluğuna çevirdiği Malaga'ydı. Sahada inanılmaz bir 90 dakika geçirdiler. Sahadan sildikleri Malaga'yı, kaleci Willy'nin 28. dakikada kırmızı kartla oyun kaldığı maçta; Jose Javier Barkero, Juanlu ve Arouna Kone'nin attığı gollerle 3-0 yenerek, ligin zirvesine tırmandılar. İngiliz Guardian gazetesi, maçın ardından, küçük İspanyol'un dünyanın zirvesine göz diktiğini yazıyordu. İşin ilginci, Malaga'yı deviren kadronun 31,6 olan yaş ortalaması, birçok yorumcuya şapka çıkarttırıyordu. Kendini 19 yaşında hissettiğini söyleyen 36'lık kaptan Sergio Ballesteros ve arkadaşları, gözlerinin yükseklerde olduğunu söylüyordu. Bu arada diğer gazeteler de, Levante 11'ini ve yaşlarını yan yana yazarak, galibiyetin önemini anlatmaya çalışıyordu.

36'lık Ballesteros ve Javi Venta, 35'lik eski Beşiktaşlı Juan Fran ve 30 yaşındaki Asiar Del Horno'dan oluşan defansın yaş ortalaması ise, 34,5. Birçoklarına göre başarı, tesadüftü. Ancak Sergio Ballesteros, Juan Ignacio Martinez'in çalışmaları için, "Yöneticinin, psikolojiye vakit harcaması çok önemlidir." diyerek başarıyı kafada kazandıklarını anlatıyordu. Maçlardan önce yapılan toplantılarda, Martinez, "Sınırlarınızı bilin ama ötesine geçmek için el ele verelim." diyordu. En önemli başarısı ise, bütün oyuncularına tek tek uyguladığı terapi sayesinde, onları çok iyi futbolcular olduklarına inandırmasıydı. 35 yaşına gelen ve futbolu bırakmak istemeyen Juan Fran'a da izin vermemiş ve ona, "Bu sahaların daha senden göreceği çok şey var." diyerek, gaza getirmişti. Ancak gelen başarı, onun için bile abartılıydı. Martinez, Malaga maçından sonra, "Bu maçı hak ederek kazandık. Ancak, gerçekçi olmamız gerekli. Ben böyle bir sonuç beklemiyordum; Malaga'nın çok iyi oyuncuları var. Santiago Cazorla topla çok iyi oynuyor; ancak biz, oyunu çok iyi okuduk ve kontra atağa oldukça iyi çıktık." ifadelerini kullandı.

Bir sonraki hafta, "Küçük Barcelona" olarak adlandırılan Villareal deplasmanını 3-0 gibi göz kamaştıran bir sonuçla geçerek 102 yıllık tarihlerinde ilk defa lider oldular. El Mundo gazetesinin ertesi sabahki manşeti, durumu çok iyi anlatıyordu: "Hayır, bu bir şaka değil." Başarıları nedeniyle her gün binlerce kutlama e-postası alan Başkan Quico Catalan, "Dünyadaki dar bütçeli kulüplerin sesi olmayı başardık." diyordu. Başkan Catalan, kulüpteki mali sıkıntılar yüzünden sezon başında, transfere sadece 400 bin avro ayırdıklarını vurgularken; La Liga'da kalabilmek için, 15 puan daha toplamaları gerektiğini açıklayarak, mütevazılığı elden bırakmıyordu. Villarreal galibiyeti ardından basın toplantısına katılan Levante'nin tecrübeli futbolcularından Juanlu, gurur mücadelesine devam edeceklerini söyledi. Başarılı oyuncu, "Real Madridli bir oyuncunun yıllık ücreti, Levanteli 25 oyuncuya bedel. Bence birileri, ya futbolu ya da futbolcuları şişiriyor." dedi. İspanya Millî Takımı Teknik Direktörü Vicente Del Bosque'ye çağrıda bulunan Juanlu, "Levante'de çok sayıda 35'lik delikanlı var ve hepimiz, millî takım forması giymek istiyoruz." diye konuştu. Teknik direktör Juan Ignacio Martinez ise, mükemmel bir dönem geçirdiklerini söylüyordu. 47 yaşındaki başarılı çalıştırıcı, "Çok formdayız ve şimdiye kadar birçok insanı mutlu ettik. Biz, temellerimizi unutmadan bu başarımızın keyfini çıkartıyoruz. Levante'nin yaptığı imkânsız bir şey; bunu, rakamlar gösteriyor. Arka arkaya bu kadar maç kazanmak çok zor." diyordu. Sonraki hafta Real Sociedad maçını 90. dakikada attıkları golle 3-2 kazanınca, rüyayı da devam ettirdiler. Ligin 11. haftasında, ilk yol kazalarını yaptılar ve Osasuna deplasmanından, 2-0'lık mağlubiyetle döndüler. Bu yazı yazılırken, aynı sonuçla, ezeli rakipleri Valencia'ya karşı çok iyi oynamalarına rağmen kaybettiler. Can sıkan bir başka şey, 25 binlik stadın doluluk sayısının 10 bin 500'ü geçmemesiydi.

Levante, şu anda 34 milyon 400 bin avroluk piyasa değeriyle, La Liga'nın Rayo Vallecano'dan sonra (26 milyon avro.) en düşük bütçeli ikinci takımı olarak öne çıkıyor. Takımın en pahalı ismi, 24 yaşındaki orta sahada oyuncusu Xavi Torres'in bonservis bedeli ise, sadece üç milyon avro. Barcelona'nın 606 milyon 100 bin, Real Madrid'in 531 milyon, Atletico Madrid'in ise 190 milyon 500 bin avroluk piyasa değerleri düşünüldüğünde, Levante'nin mütevazi ya da olmayan bütçesiyle La Liga'nın zirvesinde yer alması çok önemli. Real Madridli yıldız Cristiano Ronaldo'nun piyasa değeri bile (90 milyon avro), Levante'nin takım olarak toplam değerinin iki katından fazla.

Malaga maçından sonra, Levante'nin başarısının sırrını, spor yazarı Alper Öcal şöyle anlatıyor: "Futbolda kazanmanın yolunun; dolu bir kasa, dominant oyun, topa sahip olma, yüksek futbolcu ve hücum kalitesinden geçtiği bir dönemde Levante, bunların hiçbirine sahip olmadığı hâlde; hatta bütün bu evrensel futbol ilkelerinin aksini uygulayarak, ligde son dört maçını kazandı. Levante'nin, çok uzun sürmesi beklenmese de, küresel gerçek hâline gelmiş 4-2-3-1 üzerinden ulaştığı bu başarının altında yatan felsefe, kısaca şöyle: Kurallar dâhilinde; temaslı, hırpalayıcı, yorucu, mücadeleci oyun, maçı kendi yarı sahasında kabullenmek, derin savunma, geniş alanda, çabuk ve dikine hücum, etkin boş kulvar kullanımı, etkili uzaktan şut, istikrarlı 11 ve sabır."

BİZE ULAŞIN