Sloganların mesajı var
30 Ocak 2019
1 / 5
Sloganların mesajı var
Yazı Gökçecan YÜREKLİ
Chelsea'de King's Road üzerindeki Mr. Freedom mağazası, 60'lı yıllarda Disney'den esinlenerek sloganlı tişörtler üretti. Modanın dahi kadını Vivienne Westwood ise durumu ileriye taşıyarak slogan konusuna politikayı dahil etti. Katharine Hamnett'in 80'lerde yarattığı mesaj içerikli tişörtler ise Sonbahar/Kış 2018/19 sezonunda slogan trendinin derinine inerek konuyu inceleyecek noktaya taşıdı bizi.
Moda sektörünün sevilen isimlerinden Maria Grazia Chiuri, 2016 yılında Dior podyumunda, üzerinde "We should all be feminists" yazılı tişörtü görücüye çıkarttığında bir süredir raflarda bekleyen 'slogan akımı'nı yeniden canlandırdı desek abartmış olmayız. Peki ihtişamlı olduğu kadar sadeliğini de koruyan, yıllardır moda dünyasının devleri arasında yer alan Dior podyumunda üzerinde yazı olan basic tişörtlerin işi neydi? Cevap 'politika'. Tıpkı her sezon değişen trendlerin, dönüm noktası yaratan moda akımlarının derinine indiğimizde karşımıza çıkan cevap gibi.
2 / 5
Sloganların mesajı var
Sezon trendlerine yön veren tasarımcılar, dergiler, stilistlerden önce, onları belirleyenlerin başında dünyanın ya da bahsi geçen ülkelerin politik durumları yer alıyor. Dünya fakirleşiyor, moda sadeleşiyor. Ülkeler ısınıyor, renkler canlanıyor. Sosyolojik olaylar dönüm noktaları yaratıyor, yerel bir tasarımcının elinden çıkan tişörtün baskısına kadar birçok şey etkilenebiliyor. Kısacası mevcut ekonomik durum, yaşanan sosyal olaylar tıpkı diğer sektörlerde olduğu gibi, moda sektöründe de etkilerini gösteriyor.
Sloganlar, mesaj vermenin en kolay yöntemidir. Sıradan akstivist bir yürüyüşte bile görebileceğimiz, üzerinde sloganlar yazılı pankartlar moda dünyasına yıllardır esin kaynağı oluyor. Bu durumu diğer trendlerden ayıran, sıradan bir '90'lar #tbt'si' olmaktan çıkaran nokta ise, tasarımcıların vermek istediği gerçek mesajlar. Konunun başlangıç noktası 60'lara dayanıyor. Chelsea'daki Mr. Freedom mağazası Walt Disney karakterlerinden esinlenerek üzeri sloganlı tişörtler ürettiğinde, konunun bu kadar derinleşeceğini bilmiyordu muhtemelen. Birçok konuda olduğu gibi yine bu duruma da öncülük eden İngiliz tasarımcı Vivienne Westwood ise, vermek istediği mesajları direkt olarak tasarımlarının üzerine yazmaya başladı. Katharine Hamnett'ın 80'lerde ürettiği tişörtler ise, sloganları başlı başına bir 'olay' olarak görmemize kapı açtı. Yazılı tişörtleri politik dışavurum aracı olarak kullanabileceğimizi gösteren Hamnett, moda tasarımcıları için organize edilen bir resepsiyona kendi tasarımı olan "58% don't want Pershing" tişörtüyle gizlice girip başbakan Margaret Thatcher ile el şıkıştığında yeni bir protesto aracı geliştirmiş oldu. The Guardian'a verdiği röportajda ise tasarımcı, "Tişörtlerimin üzerine çok uzaktan dahi okunabilecek büyüklükte gerçek mesajlar yazmak istedim. Sloganlar anlatmak istediklerimizi birçok farklı yöntem aracılığıyla dışa vurmamızı sağlıyor, insanların hedefe odaklanmasına yardımcı oluyor. Bu tişörtlerden birini giymek, aslında kendimizi markalaştırmak anlamına geliyor." diyerek tişörtlerini ve üzerine yazdığı sloganlarını savunmuştu.
3 / 5
Sloganların mesajı var
Vetements'ın geçtiğimiz sezonlarda, ABD'nin başkanlık seçimleri ve sonrasında piyasaya çıkardığı hoodie'lerini hatırlıyor musunuz? Özellikle son yıllarda öne çıkan kadın dayanışmasını ve feminizmi tasarımlarına taşıyan, AB ülkelerine sempatisini hoodie'lerin üzerine yazan Vetements'ı ve bunun gibi nice markayı göz önünde bulundurduğumuzda görüyoruz ki, Hamnett'in başlattığı akım günümüze kadar -bazen de dilini sertleştirerek- devam etti. Fawcett Komisyonu'nun Elle dergisi ve Whistles ile işbirliği içinde gerçekleştirdiği "This is what a feminist looks like" projesi ya da İngiliz milletvekili Caroline Lucas'ın kendi meclislerinde, tabiri yerindeyse isyan etmek için kullandığı "No more Page Three" tişörtü, yakın zamanda politik sloganlar & moda ikilisinin ilişkisini en güzel örnekleyen olaylar oldu. Yine de sloganlar, her zaman isyan etmiyordu kıyafetlerin üzerinde. 2006 yılında Henry Holland, kendi sloganlı tişörtlerine komik (kimilerine göre değildi) yazılar ekledi. Üzerinde "Cause me pain Hedi Slimane" ve "Do me daily Christopher Bailey" yazan tişörtler, tasarımcının adıyla en çok anılan tasarımları haline geldi. Öyle ki, Holland'ın markasının 10. yılında düzenlenen defilesinde, modeller podyumda bunun benzeri sloganlar taşıyordu üzerinde. "Let's breed Bella Hadid", "Give us a toss Karlie Kloss" ve "I'm yours for a tenner Kendall Jenner" tişörtleri, ortalığı tam anlamıyla kasıp kavurdu. Henry Holland ise Hamnett ile karşılaştırıldığında, "Onun tişörtleri ciddi mesajlar içeriyordu, benim amacım ise moda endüstrisinin kendine gülmesini sağlamaktı." diye açıklama yaptı.
4 / 5
Sloganların mesajı var
Henry Holland, bu fikri uygulayan tek tasarımcı değildi. Maria Grazia Chiuri, Dior için 2016 yılında sergilediği ilk koleksiyonunda tüllü eteklerle birlikte bile "We should all be feminists" tişörtünü kullandığında, DKNY ve Alexander Wang bu akımı takip eden tasarım markaları oldu. Şimdilerde ise hemen her markada sloganlı tasarımlara rastlayabiliyoruz. İki sezondur artık bir 'trend' olarak anılan durum, bu sezon da modaseverler için neredeyse uygulanması zorunlu bir moda konusu haline geldi. Özellike sweatshirt'lerin üzerinde sıkça gördüğümüz yazılar, hem kadınların hem erkeklerin üzerinden eksik olmuyor. Üstelik artık herkes kendi mesajını kendi mizacı ile verebiliyor.
5 / 5
Sloganların mesajı var
Moda akımlarına yön veren markalara göz attığımızda sloganların moda içinde yer alan kısa tarihini inceleyebiliyoruz. Peki şu an durum nedir? Gerçek birer mesaj vermek için mi kullanıyoruz sadece bu yazıları? Benim fikrim, hayır. Dijital dünya büyümeye başladığından beri hemen her sektör bu durumdan etkilendi; çoğu büyümeye başladı bu sektörlerin, bazısı ise negatif etkilendi. Moda dünyası ise kesinlikle genişledi! Bir yandan da yaratıcılığı, özgünleşmeyi azalttı, o da inkâr edilemez bir gerçek. Fakat başka bir konu diyerek slogan konusuna geri dönelim. Sosyal medya hayatımıza girmeye başladığından beri sosyal hayatlarımız bireysel olarak değişmeye başladı, kökten şekil değiştirmese bile yeni yönlere kaymaya başladı. Öyle ki, neredeyse biz sosyal medyaya göre yaşamaya, onun saatlerine uymaya, ona göre konuşmaya başladık. Dolayısıyla, mesaj verme kaygımız arttı. Kendimizi gösterme isteğimiz, belki de egolarımız, kişisel tatminlerimiz girdi devreye. Yediğimiz yemeği, gittiğimiz restoranı, katıldığımız aktiviteleri göstermek bir zorunluluk halime geldi. Özellikle moda dünyası bu girdaba çoktan girdi… Dergilerin sosyal medya hesapları tek başına birer departman haline geldi, bu işin danışmanları çıktı. Post'larımızın altına, story'lerimizin üzerine yazacağımız üç beş kelime, uzun uzun düşünmemiz gereken birer konu halini aldı. Dolayısıyla bağırma isteğimiz arttı, günün her saati bir yerlere mesaj verme kaygısı içine girdik. Bundandır ki moda dünyasında slogan trendi yine belirdi.
Eskiden hayatımızın her alanında bazı geleneksel kurallar vardı, şu an birçoğunu uygulamadığımız. Örneğin üzerinde marka yazılı giysiler giymek görgü kurallarına pek uymayan bir davranış olarak sayılıyordu. Ya da giydiğimiz kıyafetin markasının logosu üzerinde olacaksa da küçük olmalıydı, çünkü büyük olması 'ayıp' olabiliyordu. Bunun gibi, aslında bizim Anadolu kültürümüzün getirisi olduğuna inandığım birçok kural, moda dünyasında yıkılmış durumda. Üzerinde dev harflerle markanın ismi yazan sweatshirt'ler artık hiç olmadığı kadar 'cool' duruyor ya da logonun büyümesi kimseyi rahatsız etmek duruma geldi çoğu zaman. Yukarıda değindiğim, dünya farkirleştikçe modanın sadeleşmesi örneğinde olduğu gibi, tüketim çılgınlığı arttıkça logolar ve marka isimleri büyüdü. Tıpkı mesajı direkt veren cümlelerin tasarımlara taşınması gibi, logolar ve marka isimleri de tek başına birer mesaj ve slogan haline geldi. Bunun altında yatan, verilmek istenen, hatta verdirilmek istenen mesaj bence açık. Aynı şeyi düşünüyor muyuz sizce?