James Cameron ile “DERİNLERDE”…
“Titanik”, “Avatar”, “Yaratık” gibi ödüllü Hollywood filmlerinin yönetmeni James Cameron yapay zekadan öte kendi aklına, insanlara, sevgiye ve gerçek hikâyelere inanıyor. Onunla yeni filmi “Avatar: Ateş ve Kül”ü, doğayı, teknolojiyi, bilimkurgu tutkusunu, gelecek zamanları ve sinemayı konuştuk.
06 Aralık 2025
Röportaj: Roberto Croci
Fotoğraf: Johan Sandberg
Moda Editörü: Nik Piras
Kanadalı yönetmen, teknoloji uzmanı ve kaşif James Cameron tarafından 1990 yılında kurulan bağımsız yapım şirketi, Manhattan Beach’teki “Lightstorm Entertainment”tayız.
İçerisi geleneksel bir film stüdyosundan çok bir müzeyi andırıyor. Cameron’ın ofisine ulaşmak için önce geniş bir hangardan geçiyorsunuz. Burada “Avatar” destanının mavi kahramanları Jake ve Neytiri’nin bire bir boyutlu heykelleri, “Terminatör”ün çelik iskeleti, “Aliens”ın ünlü Kraliçe’sinin replikası ve “Titanik”in hem sualtı çekimleri için kullanılan dev modeli hem de belgeselde görülen batık versiyonunun kopyası yer alıyor. Bu etkileyici sergi “Terminatör” ve “Aliens” gibi efsanevi filmlerin yaratıcısıyla yapılacak görüşmenin atmosferini oluşturuyor.
Cameron, “Titanik” ve şimdiye kadar ilk iki serisi yayımlanan “Avatar” filmleriyle toplam 7.5 milyar dolarlık gişe geliri elde ederek “box office kralı” unvanını fazlasıyla hak ediyor.
Yönetmenin okyanuslara olan tutkusu “The Abyss” ile başlamıştı ve filmin büyük bölümü kullanım dışı bir nükleer tesisteki 7.5 milyon galonluk dev tankta çekilmişti. “Titanik” ile devam eden bu heyecanlı yolculuk, 17 Aralık’ta vizyona girecek “Avatar” serisinin üçüncü filmi “Avatar: Fire and Ash” (“Avatar: Ateş ve Kül”) ile tepe noktasına ulaşacağa benziyor.
Şaşırtıcı derecede akıcı İtalyancasıyla “Un espresso?” diye soruyor Cameron, bizi gençlik yıllarına ait eskizlerin ve posterlerin bulunduğu toplantı odasına buyur ederken.
Ve sohbet başlıyor.
2 / 7
“Avatar”ın ilk serisinde mesaj oldukça açıktı: Çevrenin korunması, kurumsal açgözlülük ve yerli halkların kırılganlığı ele alınıyordu.
Evet, ancak ikinci film “Avatar: The Way of Water” odağına yağmur ormanları ve okyanusların tahribatını alıyor, kirlilik, aşırı avlanma ve balina avcılığı gibi konuları içeriyor. Bu konulara dikkat çekmeye o kadar tutkuluyum ki National Geographic kanalı için bir dizi bile yaptım.
“Avatar: Fire and Ash”teyse (“Avatar: Ateş ve Kül”) çevresel meseleler biraz geri planda, çünkü bu film için zihnimde çok daha belirli bir tema vardı.
Neydi bu tema?
Kayıp. Kaybın anlamı ve sonuçları üzerine eğildim. Büyük ticari filmlerin, özellikle süper kahraman filmlerinin bu konuyu iyi işleyemediğini düşünüyorum. Sevilen birini kaybetmek, “Avatar: Suyun Yolu”nun sonunda Neytiri ve Jake Sully’nin tecrübe ettiği gibi hayatı geri dönülmez biçimde değiştirmişti. Filmlerde sıkça gördüğümüz hızlı intikam tepkileri bana gerçekçi gelmiyor, insanlar gerçekte böyle hissetmiyor.
Yas kimi zaman hayatı felce uğratıyor. İşte “Avatar: Ateş ve Kül” filminin başında Neytiri’nin yaşadığı da tam olarak bu. Büyük mavi karakterlerin ardında aslında aile ve kayıp üzerine kurulu çok insani bir hikâye var. Bu film insanlar tarafından, insanlar için yapıldı.
3 / 7
Filme ismini veren ateş ve kül neyi sembolize ediyor?
Yeni filmde düşman bir kabileye gönderme yapılıyor. Ateş yıkımın ve nefretin sembolü, kontrolsüz ve yok edici bir güç. Los Angeles’ta evleri ve mahalleleri yutan yangınlar aklıma geliyor. Kül ise yasın sembolü, acıyla beslenen bir döngüyü hatırlatıyor.
İsrail-Filistin çatışmasını veya Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısını düşünün, iki taraf da sürekli birbirini suçluyor. İşte bu temalar filmde oldukça belirgin. “Avatar”ın ikinci ve üçüncü serisi aslında aynı hikâyenin iki parçası. 4 ve 5 ise tamamen başka bir yöne gidecek. Umarım onları da çekebilirim.
Yüksek hasılat rekorları kıran “Barbie” ve “Oppenheimer”dan sonra yeni filminizin gişe başarısıyla ilgili nasıl bir öngörünüz var? Endüstriyi kurtarabilir mi?
“Avatar” her zaman pazarda biraz ayrı bir yerde durdu. Endüstriyi kurtarabilir mi? Hayır. Ama yine de kâra geçmeyi ve sinemanın hâlâ neleri başarabileceğini göstermeyi umut edebiliriz. Geleceği tahmin edemem ama iyi bir filmin geldiğini söyleyebilirim.
4 / 7
Hollywood sizce şu an ne durumda?
Zorlanıyor. Pandemi döneminde “streaming” platformları güçlendi, önemli teknoloji şirketleri yönetmenlere büyük bütçeler, özgürlük ve sinema kalitesi vaat etti. Herkes “streaming”e yöneldi. Sonra bir anda bütçeler beş yıl öncesinin yarısına, hatta üçte birine düştü. Grevlerle birlikte bu düşüş daha da sertleşti.
Konuyu biraz da açabilir misiniz?
Grevlerin zamanlaması kötüydü. Senaristlere ve oyunculara bazı kazanımlar sağladı ama birçok ekip çalışanı işini kaybetti. Ayrıca büyük görsel efekt gerektiren filmler artık onaylanmıyor çünkü maliyetleri çok yüksek. Bu maliyeti artıran şey teknoloji değil, insan gücü.
5 / 7
Maliyeti düşürmek için yapay zeka da kullanılıyor.
Elbette. Ama şunu söyleyeyim: Yapay zekayla final görüntüsü üretmek ilgi alanıma girmiyor. Ben de bir gün bunu filmlerime entegre edeceğim ama önce her şeyi kendi aklımla çözmek isterim. Şu anda üretken yapay zekayı görsel efektlere nasıl dahil edebileceğimi araştırıyorum. “Avatar”ın görüntülerinde bu teknoloji kullanılmadı. Yıllardır kalabalık sahneleri yönetmek ve oyuncuların fiziksel özelliklerine göre karakter modelleri oluşturmak için makinelerden faydalanıyoruz.
Bunu oyunculardan vazgeçmeden gerçekleştiriyorsunuz, değil mi?
Evet, oyuncuyu onurlandırıyoruz. Sahte duygular dayatmıyoruz. Daha duygusal bir sahne istersem oyuncudan isterim. O performansları yakalamak yıllar sürdü. Bugünkü yapay zekayı “Terminatör 2”deki yapay zekayla karıştırmayın, o gerçekten tehlikeliydi.
6 / 7
Tüm bu gelişmelerden ötürü endişeli misiniz? Endişeleniyor musunuz?
Evet, bunu inkar edemem. Aslında tüm filmlerim aynı şeyi söyler: Zor ve kötü bir çağdayız ama aynı zamanda zekiyiz, güçlüyüz ve bizi bir arada tutan şey sevgi. Bilimkurguyu çocukluğumdan beri seviyorum çünkü geleceğe bakar. Tahmin eder, bazen yanılır, bazen de tahmini doğru çıkar. Ama bilimkurgunun asıl amacı bugün kim olduğumuza ayna tutmaktır. “Nereye gidiyoruz? Aynı kalırsak bizi neler bekler? Daha kötü şeyler yaşanırsa başımıza neler gelir?” gibi sorular sordurur. Kimse gerçekten harika olan için hikâyeler yazmaz ve dram için de çatışma gerekir.
Başarı size daha fazla yaratıcılık sağladı mı?
“Titanik” sayesinde bir zamanlar reddettiğim, bilim, keşif ve teknoloji arasındaki bağın farkına vardım. Hollywood’dan uzaklaşıp yıllarca okyanusun derinliklerini araştırdım. Sonraysa “Avatar” başladı.
7 / 7
Dalgıçlığı özlüyor musunuz?
Serbest dalışı çok severdim, 40 metreye kadar inerdim ama artık o derinliklerde yüzemiyorum. Tüplü dalış hâlâ hoşuma gidiyor. Denizaltılar ise tamamen farklı bir deneyim. Bir denizaltıyla derine indiğinizde hayatınızı teknolojiye emanet edersiniz ama aynı zamanda mühendislik bilgisine de hakim olmanız gerekir. “Challenger Deep”e indiğimde bunu başaran üçüncü kişiydim. İlk dalışı, yakın dostum Don Walsh 1960 yılında Jacques Piccard ile gerçekleştirmişti.
Bu derinliklere inmek büyük donanım gerektiriyor.
Evet her anlamda donanımlı olmanız gerekiyor. Bu arada Rolex’imin her daim yanımda olduğunu hatırlatmak isterim.
Markayla ilişkim 13 yıl öncesine dayanıyor. 2012 yılında gerçekleştirdiğim bir dalışa sponsor oldular ve bana özel sıfırdan bir saat tasarladılar. İşte bu saat dünyanın en derin noktasına indi ve 16.500 psi basınca karşı dayanıklılık gösterdi. Şu an taktığımdan bile daha büyük. Kadranı mavi siyahtan karanlığa geçişi simgeliyor. Yeşil yazılar içinde bulunduğum denizaltının rengini taşıyor. Bu model tamamen o dalışın hatırası.
“Ben de bir gün yapay zekayı filmlerime entegre edeceğim ama önce her şeyi kendi aklımla çözmek isterim.”
8 / 7
“Aslında tüm filmlerim aynı şeyi söyler: Zor ve kötü bir çağdayız.
ama aynı zamanda zekiyiz, güçlüyüz ve bizi bir arada tutan şey sevgi.”
“‘Avatar: Fire and Ash’te çevresel meseleler biraz geri planda çünkü bu bölüm için zihnimde çok belirli bir tema vardı.”
“Bilimkurguyu çocukluğumdan beri seviyorum çünkü geleceğe bakar.”
“‘Avatar’ her zaman pazarda biraz ayrı bir yerde durdu. Endüstriyi kurtarabilir mi? Hayır. Ama yine de kâra geçmeyi ve sinemanın hâlâ neleri başarabileceğini göstermeyi umut edebiliriz. Geleceği tahmin edemem ama son seri ‘Avatar: Ateş ve Kül’ün iyi bir film olacağını söyleyebilirim.”