İtalyan İşi

Köklü geçmişleri, yenilikçi ruhları ve zamansız tasarımlarıyla ikonlaşan üç büyük marka...

Giriş Tarihi: 21.02.2020 13:05

Panerai

Jean-Marc Pontroue mekanik saatlerle ilişkilendirebilecek bir adam değil. 2018 Nisan'ından bu yana görev başında olan Panerai genel müdürü, neşeli, enerji dolu, sportif biri. Genellikle yüksek saatçilikle ilişkilendirdiğimiz ciddi görünümlü kişilerden çok uzak. Kendisiyle Milano'daki ofisinde, Panerai merkezinde görüşüyoruz. Burası markanın farklı ayakları arasında bir köprü gibi: Bir yanda Floransa'daki tarihi merkezi, diğer yanda markanın sahibi Richemont Grubu'nun merkezinin bulunduğu İsviçre'nin Cenevre kenti ve bu etkileyici İtalyan tasarımlarının içerdiği mekanizmaların geliştirildiği Neuchatel kenti var. İtalyan tasarımı diyorum çünkü Panerai'den sadece bir saat markası olarak bahsetmek haksızlık olur.

ÖNCELİKLE lüks saatler dünyasındaki tek büyük İtalyan markası. Ayrıca söz konusu olan, muadillerinden oldukça faklı olan saatler. Bir Panerai çok belirgin bir kimliğe sahiptir. Bu kimlik o kadar belirgindir ki, uzaktan bile fark edilebilir; büyüktür, genellikle kalındır, kadranı (hemen hemen her zaman) kolay okunur ve yuvarlak değildir. Örneğin Radiomir ve Luminor modelleri 1930'lu yıllarda doğdular ve o günden bu yana çok az değişime uğradılar. Dolayısıyla, Panerai bu bağlamda hem çok geleneksel hem de çok tutarlı bir marka. Aynı zamanda son derece dinamik ve genç ruhlu. Belki bu tarzdaki bir diğer marka, otuz yıl öncesine kadar var olmayan Richard Mille olabilir. Ancak Panerai klasmanındaki diğer "köklü oyuncular" bugün de 30 veya 50 yıl önceki kadar büyükler.
Peki, böyle bir marka nasıl geleceğe taşınabilir? Cevap Panerai'ın formülünde gizli: Moda ve yarış otomobilleri gibi diğer İtalyan stili alanlarla bağ kurarak elbette. Floransa markasının CEO'su, "Moda beni çok ilgilendiriyor. Ancak trendler hiç umurumda değil. Asıl ilgimi çeken, moda dünyasının kendini anlatma şekli, kendi imajını ne şekilde yarattığı, nasıl arzu yarattığı hususu" diyor.

BİR KAHVE İÇİYORUZ ve markanın İtalyanlığını ele alıyoruz. "Floransa tarihimizdir" diye başlıyor Pontroué. "Floransa'daki mağazamız tüm dünyadaki diğer 85 butikten farklı. Gelen herkes, Duomo Katedrali manzaralı tarihi Officine Panerai binamızın fotoğrafını çekmeyi seviyor." Doğrudur, Panerai tutkunları için dünyada kendi kendine oluşmuş en büyük hayran topluluğu denebilir. Panerai, gerek İtalya'da gerekse tüm dünyada sevilen bir isim. Günümüzde tam olarak bir İtalyan markası olmamasına rağmen... Fakat şöyle düşünelim; her geçen gün daha da globalleşen dünyada bir İtalyan şirketi olmak ne anlam ifade ediyor? İtalyanlığın pazarlaması nasıl yapılır?
"Panerai, bazı açılardan tamamen bir İtalyan markası ancak kimileri için durum böyle değil. Apple'ı düşünün; iPhone'un hangi parçalarının Çin'de ya da Almanya'da yapıldığı bilinmemesine rağmen Apple bir Amerikan ürünü. Panerai için de aynı şey geçerli. En iyi mekanizmalar İsviçre'de yapılmakta, biz de onları kullanıyoruz ve bunu saklamıyoruz. Ancak markanın stratejisi, öyküsü, ruhu, özü İtalya'dır, Floransa'dır."

"BİZİM İÇİN İTALYA'DA OLMAK
ÖNEMLİ. Kültürel nedenlerden de dolayı" diye devam ediyor Jean-Marc Pontroué. "Bu ülkede yaratıcılık var. Sadece saat dünyasında değil, modada, otomobilde, hatta kahve dünyasında bile kesinlikle var!" diyor kahve fincanımı işaret ederek ve ekliyor: "Milano bir yaratıcılık kentidir, İtalya ise lüks dünyasında referans alınan az sayıda ülkeden biridir. İtalyanlar her zaman geleceği şekillendirme yeteneğine sahip olmuştur. Tüm moda ve tasarım endüstrisi bunun üzerine kurulu: Geleceği hayal etmek. Sürekli olarak dünyanın beş yıl sonra nasıl olacağını düşünmek... İtalyanlar her zaman 'Neden olmasın?' derler."

BU KELİMELERİ Fransız birinden duymak etkileyici. "İtalyanlar gerçekliği umursamayıp vizyonları üzerinde çalıştıkları zaman büyük işler ortaya koyuyorlar. Bir şeyin geleneksel olarak 'yanlış' olup olmadığını sorgulamadan hayallerini gerçeğe dönüştürmek için çabalıyorlar. Ayrıca hedonistler. Onlar için her şey öncelikle güzel olmalı. Hızlı otomobil sürmek, iyi giyinmek, lezzetli yemekler yemek; burada kültürün ve günlük yaşamın birer parçası. Bir Panerai saati düşün. Yuvarlak değildir, ince değildir ancak İtalyanlar "umurumuzda değil" demekle yetinirler. Kalındır ve mekaniktir çünkü bu şekilde hoşlarına gidiyor, çünkü bu vizyona inanıyorlar. Ve haklılar. Farkında oldukları en önemli şey bizim sadece saat satmadığımız. Biz değer satıyoruz. Panerai bir tür kimlik kartıdır. Senin kim olduğunu söyler. Cesur olduğunu söyler. Aykırı görünme konusunda endişelenmediğini söyler. Kuralları umursamadığını anlatır. Senin yaşama, sevme, hayattan zevk alma isteğini yansıtır."

Riva

BU, FIRTINAYLA BAŞLAYAN BİR HİKAYE.
Iseo Gölü, yıl 1842: Laglio'dan gelen genç bir marangoz olan Pietro Riva, fırtınadan büyük zarar gören birkaç balıkçı sandalını tamir ederek adeta bir mucize gerçekleştirir. Sarnico'daki tersane bu şekilde doğar. Hikayenin bundan sonrası, tamamen İtalyan öncülük ruhuyla ilerliyor. Nitekim savaş sonrası dönemde Carlo Riva, kraliyet ailesi mensuplarının, sporcuların ve sinema yıldızlarının arzuladığı lüks maun tekneler inşa ederek hız ve yarış otomobilleri efsanesini denize uyarlama cesaretini gösterir. Aynı müşteri kitlesi için 12 silindirli otomobiller üreten Enzo Ferrari gibi bir öncüdür. Ve hikayenin gerisi tam bir efsane: Brigitte Bardot, 1962 yılında denize indirilen, test sürüşünü Gianni Agnelli'nin yaptığı ikonik Aquarama üzerinde poz verir; Monaco'lu Ranieri ve Onassis Riva'ları üzerinde objektiflere takılır; Sean Connery ve George Clooney denizin Rolls-Royce'ları tarafından baştan çıkarılan isimler arasına dahil olur...

O FIRTINADAN 117 YIL SONRA, 2000 yılının Mayıs ayı itibariyle, lüks tekneciliğin lideri Ferretti Grubu'na katılan Riva, "Made in Italy" etiketine sahip bir efsane olmaya devam ediyor. "Riva Riva'dır. Riva tektir ve sadece kendisiyle rekabet eder. Dünyada ne olduğunu belirtmeden bir ürünü tanımlayan az sayıda markadan biridir" diyor Ferretti CEO'su Alberto Galassi. "O bir efsane çünkü bu teknelerden birine sahip olan kişi, onu nesilden nesile aktarıyor. Herkes onu taklit etmeyi denedi ancak bugüne kadar kimse başaramadı. Farkı yaratan insan eli; Sarnico'nun el sanatları ustaları maun ve dişbudağı işleme konusunda rakipsizler. 38 inç bir güverteye 24 kat verniği tamamen el işçiliğiyle sadece biz sürüyoruz. Deri kaplamalar, el dikişleri ve tekneye bindiğin an seni saran o eşsiz koku sadece Riva'da var. Bunlar, bir bakışta bile farkını hissettirebilen tekneler: Güzel, zarif, çok şıklar."

RIVA TEKNELERİ DAİMA zamansız güzelliğin sembolü, sofistike tasarım ve yüksek performansın sentezi oldu. Ancak uluslararası tasarım arenasında yeni hedefler belirlemek hâlâ mümkün mü? "Riva için tasarım büyük bir zevktir, aynı zamanda büyük bir meydan okumadır çünkü herkesin bu markadan büyük beklentileri var" diyor Riva teknelerinin eşsiz stilinin emanet edildiği Officina Italiana Design şirketinden Mauro Micheli ve Sergio Beretta. "Şirketin felsefesi klasik tasarımlar üzerine kurulu ancak yalın ve aşırıya kaçmayan modern bir dokunuş da içeriyor. Geleneklerine bağlı olmasına rağmen çağdaş bir ruha sahip. Nihayetinde Riva gibi tarihi bir markaya da inovasyon unsurları eklemek gerekiyor; bunlar da gelişiminin bir parçasını oluşturuyor. Biz net hatları olan tasarımları seviyoruz" diyor Sergio Beretta. "İnsanları özel efektlerle şaşırtmayı hedeflemiyoruz çünkü bunlar uzun süre kalıcı değildir."

EFSANEVİ BİR GEÇMİŞ, zorunlu olarak geleceğe bakması gereken günümüz temsilcilerinin vizyonuyla nasıl bağdaşıyor? "Grubun amacı Riva markasının kimliğini muhafaza ederken, aynı zamanda ona yeni bir hayat vermek" diyor Ferreti Grubu Baş Ticaret Sorumlusu Stefano de Vivo. "Hedefimiz hem modellerin tasarım ve performans açısından yenilenmesine katkıda bulunmak hem de Riva'nın DNA'sına da sadık kalmak. Araştırma ve geliştirmeye sürekli yatırım yaparak inovasyona odaklandık. Markanın köklü ve uluslararası alanda tanınan mirası, tekneciliğin ötesine geçen bir değerler hazinesini de beraberinde getiriyor. Bu hazineye Riva geleneğinden ilham alan launge'ler, privée'ler ve güvertelerin yanı sıra ev dekorasyonundan aksesuarlara (rivaboutique.it) uzanan prestjli ürün serisi de dahil. Tüm bunlar, jet-set'in en özel destinasyonlarından olan Venedik'teki The Gritti Palace Hotel'den Mykonos'daki Nammos Beach'e kadar pek çok noktada görülebilir."

KESİN OLAN, RIVA'nın büyümeye devam edeceği. Son üç yılda; 2016 yılında Iseo Gölü'nde The Floating Piers'in kurulumu ile birlikte tanıtılan efsanevi Aquarama'nın modern yorumu Rivamare'den Ancona Superyacht Division'ın ilk üyesi olan 50 metrelik Race'e uzanan sekiz adet yeni model sunuldu. Her biri stil, tasarım ve performans açısından eşsiz. Bu da markanın hedef kitlesinin ihtiyaçlarını karşılama yeteneğinin ve uluslararası seviyede teknecilik pazarının gelişimine katkısının bir kanıtı.
"Önemli yenilikler sunmak üzereyiz" diyor De Vivo. "Mega yatlara ve Flybridge'lere (yaşanabilir bir üst dış güverteye sahip, genellikle gösterge paneli ile donatılmış tekneler) odaklanarak ürün yelpazemizi yenilemeye devam ediyoruz. Sunduğumuz ürün yelpazesi geniş ve çok yönlü kalmaya devam edecek." Galassi ekliyor; "Önümüzdeki üç yılda yaklaşık altı yeni model daha sunacağız. Birçok yeni model çıkarıyoruz çünkü markamız her boyuttaki tekneleri kapsıyor; yeter ki güzel, stil sahibi olsunlar ve yaşlanmasınlar. Bir Riva hiçbir zaman yaşlanmamalıdır, sadece zarif bir kadın gibi yaşanmışlık izleri taşımalıdır."

Maserati

DEDEMİN BİR RESMİ VAR, bir pitstop sırasında ya da belki bir Maserati 4CL'nin test sürüşü sırasında çekilmiş. Muhtemelen 1940'lar, yanında emektar ekip kaptanı Guerino Bertocchi bulunuyor: Lastik değişimini kontrol ediyorlar. Pilot kimdi hiçbir zaman bilemeyeceğim, güneş ön cama yansıyor ve yüzünü kapatıyor. Ancak her halükarda eşsiz bir hatıra. Modena ve Maserati; biz Emilya Bölgesi insanlarını dünyada gururlandıran dört, beş kelime arasında. Markayı Bolonya'lı rakiplerimizden devraldık; tatlı bir rekabet içinde yaşayan bizleri mutlu etmek için bu fazlasıyla yeterliydi.
Alfieri, Bindo, Ernesto ve Ettore Maserati kardeşler şirketlerini Orsi ailesine satıp Bolonya'dan Modena'ya taşındıklarında takvimler 1937 yılını gösteriyordu. O yıllarda, Maggiore Meydanı'ndaki Neptün'ün Üç Dişli Mızrak'ını taşıyan marka halihazırda oldukça başarılıydı. 1914 yılında doğan marka, 1926 yılındaki Targa Florio otomobil yarışını kazanmış, 1928'de ise Mario Umberto Borzacchini bir Maserati Tipo V4 ile dünya hız rekorunu kırmıştı.
Maserati zaman içinde tüm dünyada hız ve lüks ile aynı anlama gelecekti. Ve bana göre bu durumun başlıca iki nedeni vardı. İlki, Tipo 8CTF'nin Indianapolis 500-Mile Race'te 1939 ve 1940 yıllarında iki zafere imza atmasıydı. Maserati bunu başarabilen tek otomobil markası oldu. İkincisi ise 1960'lı yıllarda İran Şahı Rıza Pehlevi'nin fabrikaya yapacağı ziyaret için özel olarak saf altınla bezenmiş bir 5000 GT'nin üretilmesiydi.

ANCAK HIZ VE LÜKS tek başına başarı getirmez. "Maserati kardeşler sadece teknik alanda değil, insani alanda da iz bıraktılar. İşçilerle yöneticileri birleştirebilme yeteneğine sahiptiler. Bizde her zaman fabrika "aile" gibiydi" diyor, 23 Ekim 1951 yılında çırak olarak girdiği şirkette altmış yıldan uzun süre çalışan Ermanno Cozza. Herkesi birleştiren bu takım ruhu sayesinde, yarışlarda kullanılacak bir motorun tamamlanması gerektiğinde, Noel günü dahi olsa herkes tutkuyla çalışırdı. Aslında, pistlerde hayatlarını tehlikeye atan, Maserati motorlarını kükreten büyük pilotlar bile ailenin birer mensubuydu. Özellikle de Juan Manuel Fangio. 1957 yılında bir 250F ile Formula 1 şampiyonu olan Arjantinli pilot Maserati'ye çok bağlıydı. Cozza, bu pilotun otomobili sadece elleriyle ve ayaklarıyla değil,zihniyle de sürdüğünü hatırlıyor. "En iyi yarışçı diye bir şey yoktur, döneme göre değişir. Tazio Nuvolari nasıl 30'lu, 40'lı yıllarda başarılı olduysa, Fangio da 50'li yıllarda başarılı oldu" diyor.

HIZ, LÜKS, HÜMANİZM. Markanın yaratmak istediği miras tam olarak bu üçünün senteziydi. Zaman içinde detaylara odaklanan marka bugün Maserati'ler için Frau koltuklardan Alkantara detaylara uzanan tamamen İtalyan yapımı 40.000'i aşkın kişiselleştirme seçeneği sunuyor. "Maserati daima Maserati'dir. Standardizasyona hiçbir zaman uyum sağlamadı" diyor Maserati IMEA CEO'su Umberto Cini. "Tam da bu güçlü kimliği sayesinde günümüzde ince işçilik ve zarafet sembolü olmaya devam ediyor. Bugün 60'tan fazla ülkede varlığımızı sürdürüyoruz ve Maserati'nin vatanı olan İtalya'nın Avrupa'da birinci pazar olmaya devam etmesinden çok mutluyuz."

İTALYANLARIN MASERATİ VE MODENA ile çok güçlü bir bağı var. Luciano Pavarotti mavi bir Sebring olan ilk Maserati'sini 1963 yılında satın almıştı. Massimo Bottura bir Levante'ye sahip ve 2015 yılından bu yana Maserati'nin ortağı. Torino'da daha sportif Ghibli'ler üretilirken, Modena'daki fabrikada üç ayda tamamen elde tamamlanan GranTurismo ve GranCabrio gibi lüks sedanlar hazırlanıyor. Bu bir gelenek. "Modena'daki fabrikanın stratejik misyonunu tekrar gözden geçirdik. Tesis, markanın gelenekleri ve değerleriyle uyumlu olarak, yüksek performanslı teknolojik içeriğe sahip sportif araçların üretimine odaklanacak" diyor CEO Umberto Cini. "Bu şekilde, belirli bir deneyim, birikim ve yıllar süren çalışma döngüsü gerektiren Maserati üretimiyle ilgili olarak personelin kazanmış olduğu tecrübe yüceltilecek. El işçiliği ile inovasyon arasında gerçek bir bağ kurarak ve en küçük detaylara dahi önem vererek, dünyada 'Made in Italy' etiketini en iyi şekilde temsil edecek eşsiz tasarımlara imza atmaya devam edeceğiz."
Ve heyecan verici bir haber: "Önümüzdeki yıl Maserati markalı yeni bir modelin ilk örneği sunulacak. Üç Dişli Mızrak'ın doğasını temsil eden gerçek bir sportif araç."
Kendi kendime, Maserati tutkunu dedem bu konuda ne düşünürdü diye soruyorum. Eminim o da benim kadar heyecanlanırdı.

BİZE ULAŞIN