Spor

Onlar Kendilerine Bile Karşı - St.Pauli

Onlar Kendilerine Bile Karşı - St.Pauli

Büyüklerimden, çocukluğum boyunca çok sık duyduğum bir söz vardı: “Zayıfın yanında, zalimin karşısında ol.” Bunu kendine düstur edinmiş bir futbol takımı görünce, onun yanında olmamak imkânsızdı. Aslında FC St. Pauli için, durum tam da böyle değil. En azından, sevilmeyene karşı itilmişin yanında dururken; taraftarlarının birçoğu, eğlenceyi de es geçmiyor. Hem de takım Bundesliga’ya veda ederken bile! Hamburg’un arka sokaklarına yol alıyoruz; bize katılır mısınız?

05 Şubat 2012

Yazı GÖKHAN İLKER

ST. PAULI DEMİŞKEN, bir yazı ustasının adını anmadan geçmemek lazım. Nitekim yıllar önce, Birikim Dergisi'nde yazdığı bir yazıyla, St. Pauli'yi radarımıza o soktu. Yazılarından sıkı bir St. Pauli taraftarı olduğunu anladığımız Tanıl Bora, iyi yaptığı birçok işin yanında, Türkiye'de St. Pauli denildiğinde akla gelen ilk isim oluyor. Şimdi, onun açtığı yoldan ilerleyelim ve önümüze ne çıkacak hep birlikte görelim.

17. YÜZYILDA CÜZZAM ve veba hastalarını Hamburg'tan uzak tutmak için kurulan semt, sonradan; bohemlerin, liman işçilerinin, solcu öğrencilerin, anarşistlerin ve genelevlerin mekânı olur. Takımı ise, 1910 yılında, gece hayatını da seven bu kitle kurar. Takım, genellikle solculardan oluşur ama 1980'li yıllarda takımın kalesini koruyan Volker Ippig, bu kimliğin iyice belirginleşmesine yol açar. Ippig; 17 yaşındayken, genç ve başarılı bir kaleci olarak, TSV Lensahn'dan transfer edilir. O sırada liseyi yeni bitirmiş olan kaleci, ekonomi okuyordur ve kafasında, futboldan önemli işler vardır. Bu genç adam, takımdan affını ister; 1980 yılında, Sandinistalar'ın Somoza yönetimini devirmesinin ardından Nikaragua'ya gider. Ippig, burada, bir yıl boyunca devrimcilerle birlikte bir hastane inşaatında gönüllü olarak çalışır. Almanya'ya dönünce, tekrar St. Pauli'nin kapısını çalar. 1986 yılında takımın birinci kalecisi olan Ippig; dönüşüyle birlikte, semtte evsizlerin de yaşadığı Liman Caddesi'nde, belediyenin yıkmak istediği ama halk tarafından işgal edilen evlerden birinde yaşamaya başlar. Halk tarafından çok sevilen kaleci, takım üzerinde de sol havayı iyice oturtan isim olarak tanınır. 1992 yılında futbolu bırakan Ippig, sonrasında, aralarında St. Pauli ve Wolsburg'un da olduğu birçok takımda kaleci antrenörlüğü yapar. Bu halk kahramanı, şimdilerde, bir okul takımını çalıştırıyor.

KULÜBÜN EN BELİRGİN TAVRI, Neo-Nazilere karşı kendini belli ediyor. Zira bugün Millerntor adını alan statlarının adı da, sırf bu yüzden değişti. Stadın eski adı olan Wilhelm Koch'a karşı çıkılmasının nedeni; Wilhelm Koch'un, 1999 yılında, Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi üyesi olduğunun anlaşılmasıydı. Kulübün bir başka bilinen tepkisi, 1993 yılında Solingen'de yaşanan olaylara karşıydı. O tarihte, aşırı sağcı bir grubun çıkardığı yangında, beş Türk hayatını kaybetmişti. Ertesi hafta ise, St. Pauli tribünlerinde açılan dev pankartta, Türkçe olarak şöyle yazıyordu: "Faşistleri s..tir edin; hepimiz kardeşiz!" Ayrıca taraftarlar, aşırı sağ cenahı, gamalı haçı parçalayan yumruğun tasvir edildiği bir pankartla da hedef almıştı.

ŞİMDİLERDE, gerçek St. Pauli taraftarının futboldaki en büyük derdi, şehrin büyük takımı Hamburg'u yenmek. Bu yıl, ligden düşmelerine rağmen, Hamburg'u deplasmanda 1-0 mağlup ettiler ve sezonu mutlu tamamladılar. Zira 34 yıldan beri, Nordbank Arena'da galibiyet yüzü görememişlerdi. Maçın sonunda öyle bir duygu patlaması yaşandı ki, Hamburg altyapısından yetişen ve maçta çok iyi bir performans gösteren kaleci Benedikt Pliquett, üzerinde Hamburg bayrağı bulunan korner bayraklarını tekmeledi. Pliquett, maçtan sonra, elinde megafonla alışık olduğu tribünlere çıkarak amigoluk bile yaptı. Aslında Pliquett, Hamburg karşısında, takımın efsane oyuncusu ve teknik direktörü Holger Stanislawski tarafından ilk defa bir Bundesliga maçında görevlendirilmişti. As kaleci Thomas Kessler, gayet iyiydi ve sakat da değildi. Ancak Pliquett, bu maça deli gibi hazırlanıyordu. Kaseti biraz geriye saralım… Bu sezonun ilk devresinde oynanan Freiburg maçı için taraftarlarla birlikte tren istasyonuna gelen kaleci Pliquett, 20 azılı Hamburglu holigan tarafından organize edilmiş bir saldırıya uğradı; iki arkadaşının burnu kırıldı. Pliquett ise, kendisine atılan şişelerden ve taşlardan yara almadan kurtuldu. İşte bu olayın ardından, teknik direktöründen oynama sözü aldı ve kazandıkları maçın hemen sonrasında, başarılı kaleci, sözleşmesini uzatarak takımın as oyuncusu oldu.

MILLERNTOR'DA SIK GÖRÜLEN enstantanelerden biri de, 4-0 ya da 5-0 gibi bir skorla mağlupken, takımın attığı bir gole çılgınca sevinmek ve tribünlerde yukarıdan aşağıya akmak. Onlar için futbol, bu: 90 dakika boyunca, tribünde tavır koymak. Tıpkı, bu yıl Bundesliga sona ererken oynadıkları Bayern Münih maçı gibi. Maçı 5-0 yenik götüren St. Pauli, 78. dakikadaki kornerden Marcel Eger'le golü bulunca, taraftarlar çıldırdı. Hatta tribünlere çağırdıkları Eger'i bile, ağır yenilgiye rağmen gülümsetmeyi başardılar.

KAHVERENGİ-BEYAZ RENKLERİ ve takıma çok ters gibi görünse de, kiliseli armalarıyla St. Pauli'nin alametifarikası, üzerinde kurukafa bulunan siyah korsan bayrakları. Kulübün resmî İnternet sitesinin ana teması da, aynı kurukafa. Kurukafanın anlamını, Deutsche Welle'ye konuşan, 30 yıldır ateşli bir St. Pauli taraftarı olan Klaus Oberender anlatıyor: "Kurukafa, korsan Störtebeker'i sembolize eder. Störtebeker, zenginleri soyup fakirlere dağıtan, Hamburg'un Robin Hood'uydu. Bir defasında, onu, elinde korsan bayrağıyla liman bölgesinde görmüşler. Sonrası efsane…" Sahada bulunan korner bayraklarında da bu kemikli kurukafa yer alıyor. Kendilerini kapitalizm karşıtı korsanlar olarak gördüklerini, her yerde söylüyorlar. Millerntorn'da maçlara çıkarken çalınan AC/DC'nin "Hell's Bell's" şarkısı, kulübün gayrıresmî marşı olarak biliniyor. Tribünlerde, Che resimli bayraklar, Karl Marx posterleri sıkça görülüyor. Ayrıca takım, kamp yapmak için, soluğu Küba'da alıyor ve Küba Millî Takımı'yla dostluk maçları oynuyor. Ara sıra Filistin ya da işgal atkındaki Irak bayrakları açtıkları da olmuyor değil, taraftarların. Ama bizler için en enteresanı, bu yıl başarısız sonuçlar alan Galatasaray için açtıkları "Eski günlere dön Cimbom" pankartıydı. Unutmadan anlatalım; Cristoph Daum, Almanya'da, kokain kullandığı ortaya çıkmasının ardından, özellikle Bayern Münih Teknik Direktörü Uli Höeness tarafından ağır ve yıpratıcı bir şekilde eleştirilmişti. Daum, o sıralar Türkiye'ye kaçarak, bu ortamdan uzaklaştı. Ancak dozu bir hayli aşmış Uli Höeness saldırısına cevap, St. Pauli taraftarlarından geldi; taraftarlar, "Ben de Daum'la beraber kokain içtim. Malı da Uli Höeness'ten aldım." dedikleri ve binlerce kişinin katıldığı bir imza kampanyası düzenledi.

100 YILDIR elle tutulur hiçbir başarısı bulunmayan St. Pauli'nin, bu kadar çok ve ateşli desteklenmesinin ardında, işte bu muhalif ruh yatıyor. St. Pauli, klasik bir "asansör takım". Bu yıl, yeni çıktıkları Bundesliga'dan düşerek, yerlerini bildiklerini de gösterdiler. Ancak 2002 yılında Bundesliga'dan düşen ve mali çıkmaza giren kulüp, profesyonel anlamda dibe vurdu ve amatör olmaktan, son anda taraftar desteğiyle kurtuldu. O sezon satışa çıkan 10 bin kombine bilet, 27 dakikada satıldı. Kulübün başkanı olan eşcinsel tiyatro sanatçısı Corney Littman, "St. Pauli'yi Kurtaralım" yazılı tişörtler bastırdı ve 150 bin tişörtün satışından bir milyon avro kazanç elde edildi. Düzenlenen açık arttırmalarda, takım fotoğrafında yer almak isteyenler, 2.500'er avro ödedi ve kulübe ait, Hamburg'daki Gençlik Merkezi'nin satışından 720 bin avro geldi. Aynı zamanda, "St Pauli İçin İçelim" adlı bağış kampanyası da, kulübü maddi açıdan rahatlamasına katkı sağladı. Sonunda St. Pauli, mahalle ligine düşmekten son anda yırttı.

EN BAŞTA DEMİŞTİK YA, "İtilmişin, ezilmişin yanında dururlar." diye; 2006 yılında, işte tam da böyle bir organizasyona imza attılar: FIFA tarafından tanınmayan ülkeler için, sponsor oldukları bir Dünya Kupası düzenlediler. Kupaya; Zanzibar, Grönland, KKTC, Cebelitarik, Tibet gibi ülkeler katıldı. St. Pauli de, kupada, St. Pauli Cumhuriyeti olarak yer aldı. Kupaya da 2006 FIFI Wid Cup dediler. Türk taraftarlar ise, tribünden şöyle bağırıyordu: "FIFA çok da FIFI yani!" KKTC'nin şampiyon olduğu kupada, Tibet'i 7-0 yenen St Pauli'nin taraftarları, bu sefer de "Ayıp olmuyor mu beyler" tadında bir serzenişte bulundular oyuncularına.

BUGÜN ST. PAULI'DE, birçok Türk yaşıyor. Takımda şimdiye kadar, çok sayıda Türk oynadı. Bunların en bilineni ise, bir zamanlar Fenerbahçe'de oynayan Deniz Barış ve eski Beşiktaşlı Uğur İnceman. Vefalı St. Pauli, Deniz Barış'ın 2005 yılında merdivenden düştüğü için boynu kırılan eşi Frauke'nin ölümünü de unutmadı. Almanya'daki cenazeye katılan taraftarlar dışında, takım, o hafta maça siyah bantla çıkarak saygı duruşunda bulundu. Takımın şu andaki Türk futbolcusu ise, kolunda "Dersim 62" yazan bir dövme bulunan Deniz Naki. Yetenekli bir ofansif orta saha olan Naki, geçen yıl Hansa Rostock'a attığı golden sonra yaptığı "boğaz kesme" işaretiyle gündeme gelmişti. Almanya'nın 19 ve 20 yaş altı milli takımlarında onayan Naki, 2009 yılında geldiği St. Pauli'de oynadığı 50 maçta sekiz gol attı.

KALECİ BENEDIKT PLIQETT gibi bir sürpriz oyuncu daha, bu yıl St. Pauli forması giydi. Ligde 11. sırada yer alırken, Hannover 96 maçında sakatlıklardan dolayı defans hattında kadro kurmakta sıkıntı çeken Holger Stanislawski; çareyi, basın bürosu çalışanlarından birini kadroya dâhil etmekte buldu. Daha önce 21 yaş altı takımında oynamış olan 30 yaşındaki basın bürosu çalışanı Hauke Brückner'i telefonla arayan Stanislawski, "Bir saat sonra antrenmanda ol. Kadrodasın!" diyince; Brückner, soluğu antrenman sahasında aldı. Stanislawski yaptığı açıklamada, "Hannover karşısında sahaya, sadece dört sağlam defans oyuncusuyla çıkacağız. Brückner'i kadroya almak, çok mantıklı bir hamle oldu." diyerek, herkesi şaşırttı. 2002-2003 sezonunda Almanya İkinci Ligi'nde 10 maça çıkmış olan Brückner, "Telefon geldiğinde çok şaşırdım. Soyunma odasına girdiğimde, takım arkadaşlarım daha da çok şaşırdı; hatta inanmakta zorlandılar. Birçok şaka yaptılar ama hepsini çok iyi tanıyorum ve aramız çok iyi." dedi. Brückner, yedek başladığı maçta oyuna dâhil olamadı ama 89. dakikada yedikleri golle 1-0 kaybettikleri maçı en yakından izleyen taraftar oldu.

ST. PAULI'NİN cinsel ayrımcılığa ve homofobiye karşı olduğunu, daha önce belirtmiştik. Zira 2003 yılında kulübün başkanı olan eşcinsel tiyatrocu Corney Litmann'ın hikâyesini, yine bu sayfalardan okumuştunuz. Bölgenin en gözde gece kulübünü işleten Littman, futboldan anlamayan; ancak, felsefesine bayıldığı kulübünü kurtarmak için savaşmayı göze alan bir adam. Tunuslu erkek arkadaşı Maduo Ellabib'le evli olan Litmann, bir söyleşide, "Teknik olarak futboldan anlamıyorum; zaten böylesi daha iyi. Belki bir oyuncunun karakter olarak St. Pauli'ye uyup uymadığını söyleyebilirim; fakat sportif kararları, teknik yöneticiler vermeli." diyecek kadar da saygılı ve takdir edilesi biri. Litmann; geçtiğimiz Kasım'da, artık misyonunu tamamladığını söyleyerek, başkanlığı Stefan Orth'a bıraktı.

ANCAK MEVZU CİNSELLİĞE GELİNCE, bazen işler rayından çıkabiliyor. Geçen yıl, kulübün İnternet sitesinden porno sitelere link verildiği ortaya çıkınca; çok eleştiri almışlardı. Bu yıl patlayan başka bir bomba ise, Alman futbolunu derinden sarstı. Lakabı "Freudenhaus"; yani "Genelev" olan Millerntor'da, maç sırasında striptiz şov yapıldığının ortaya çıkması, herkesi çok şaşırttı. Bir Pazartesi sabahı, gazeteler, Millerntor Stadı'nda yapılan yenileme çalışmalarının ardından; St.Pauli'deki Susis Show Bar gece kulübünün, bir VIP locasını kiraladığı ve maç esnasında 20 ila 30 arasındaki davetliyi, çıplak kızların yer aldığı locada ağırladığını yazıyordu. Haberin yayımlayan Bild ve Abendlatt gazeteleri, St.Pauli yönetiminin, "Kadınların çıplak olması yasak. Anlaşmada, bikinili olmaları ve kapıların mutlaka kapalı olması şartı var." ifadesiyle kendilerini savunduklarına da yer verdi. Ancak St.Pauli taraftarlarının küçük bir kısmı, striptizci kızlar eşliğinde maç seyredilmesini protesto ederek, "O locada kimin ne yaptığının sorgulanması gerek. Biz, her şartta takımımızı destekliyoruz. Ve bunun önüne geçilmesini istiyoruz." dedi. Diğer taraftan İnternet'te örgütlenen büyük bir grup ise, "Önemli olan St. Pauli'nin para kazanması. VIP locasını kiralamış olanlar, kapalı kapılar ardında her şeyi yapabilirler. Bu, bizi ilgilendirmez." diyerek, kulübe büyük destek verdi.

Son sözü, bu eşsiz takımda sekiz yıl oynayan; Werder Bremen'deyken St. Pauli ile karşılaşacakları bir kupa maçı öncesi Kicker'e konuşan Ivan Klasnic'e bırakalım: "St. Pauli, özel bir kulüp. Taraftarlara bakın, yeter. İşsizden banka müdürüne kadar, herkes yan yana. Millerntor'da ilişkiler, aile gibidir. 2001 yılında Bremen'e geldiğimde, St. Pauli'yi gözlerimde yaşlarla terk etmiştim. Bir gün geri döner miyim, bilmiyorum. St. Pauli'nin bir sonraki sene hangi ligde olacağını hiçbir zaman bilemezsiniz ki! Fakat kararım karar; yeter ki bir derece yapılabilirliği olsun, bu kulüp için tekrar oynayacağım. Çünkü St. Pauli mitosu, beni de bırakmıyor bir türlü."

HER ŞEYE KARŞILAR!

1997 yılında Liman hastanesinin kapatılmasına karşı hastane çalışanları ve semt halkı ile birlikte eylemlere katılan St. Paulili futbolcu ve yöneticiler, hastanenin kapatılmasını durdurma amacıyla, "Hükümeti Kaleye Koyup Penaltı Atacağız" yazan bir pankart taşıyarak çok kişinin sempatisini kazanmıştı. Hatta aynı arkadaşlar, futbolun endüstriyelleşmesini protesto etmek için, 2007 yılına kadar elektronik skorboard bile kullanmadı. Ta ki Almanya Futbol Federasyonu zorlayıp da elle değiştirilen tabelayı kaldırana kadar!

Daha Fazlası

Bir Prestij ve Stil Hikayesi: Polo’nun Savaş Meydanlarından Spor ve Tekstile Yolculuğu

DenizBank Tersane İstanbul Rowing Cup: Haliç’te Riviera Chic Bir Regatta Deneyimi

Wimbledon 2025 Rehberi

19. Şampiyonluğun hikayesi