Kendi hikayesinin kahramanı
01 Mart 2017
1 / 12
Kendi hikayesinin kahramanı
Röportaj: Türkan DOĞAN
Fotoğraflar: Arda GÜLDOĞAN
Moda Editörü: Zeynep ŞİMŞEK
Geçtiğimiz yılın en çok izlenen yapımı 'Dağ 2'ydi. Ancak 3,5 milyon izleyici ile gişe rekorları kıran filmin başrol oyuncusu Çağlar Ertuğrul, ortalıkta yoktu. işin aslı şuydu: kalabalıklar sinema salonuna akın ederken o, Los Angeles'ın yolunu tutmuş; oyunculuk eğitimi alıyordu. Ayağının tozuyla geri döndüğünde ise tam bitti derken başlayan hikâyesini ve amerikan rüyasını Esquire'a anlattı.
2 / 12
Kendi hikayesinin kahramanı
Çağlar Ertuğrul, bundan beş yıl önce, İstanbul'da dikiş tutturmaya çalışan; yılmadan, irili ufaklı reklam filmlerinin deneme çekimlerine giden bir gençti. İlk olarak bir sakız reklamında oynamış, bu işin sandığı kadar kolay olmayacağını da bu süreçte yaşayarak öğrenmiş. Sakız reklamının başrolü ve figüranı gibi kavramlarla tanıştığında var olmaya çalıştığı sektör hakkında üzerine bir karamsarlık çökmüş. Uzunca bir süre farklı reklam filmlerinde rol almak için kapı aşındırmış. Katıldığı bir deneme çekiminin ardından seçilmediğini de çoğu zaman o reklam filmini televizyonda gördüğünde anlıyormuş. Oynamayı çok istediği ünlü bir çikolata markasının reklam filmine kadar bir süre böyle devam etmiş. Ama o zaman da senaryo şaşmamış; Çağlar yine seçilmemiş. Ve ilk defa o zaman, "Olmayacak galiba," diye ciddi ciddi düşünmeye başlamış. ('La La Land'deki Emma Stone'un deneme çekimlerindeki hezimetini hatırlayın!) Çağlar, 25 yıllık hayatının muhasebesini yapıp belirsiz geleceği hakkında düşünürken duyduğu bir cümle her şeye tuz biber ekmiş: "Deneme çekimine girdiğim bir reklam filminin kast direktörüyle karşılaşmıştım. 'A sen o reklam filmi için gelmiştin,' dedi. 'Evet,' deyip neden seçilmediğimi sordum. Yanıtı, 'Sen o reklam filmi için fazla yakışıklısın,' oldu. Yani belli bir tipteyseniz yelpazeniz çok da genişleyemiyor." Çağlar, o tarihten bir yıl önce Türkiye'nin en iyi üniversitelerinin birinden mezun olmuş; İzmir'e dönmesi için gözünün içine bakan ailesi ve hayatın gerçekleriyle mücadele etmiş. Hiçbir şey istediği gibi gitmemiş. Ve kendisine verdiği süre de dolmak üzereymiş. Belki de tası taradığı toplayıp İzmir'e dönmenin; mühendislik yapmanın (Bu konuyu sonra anlatacağım.) vakti gelmiştir. Ancak onun hikâyesinde hayat, bir kez daha planları mağlup eder. Çalan telefonun ucundaki ses, yönetmen Alper Çağlar'dır. Çağlar Ertuğrul, telefonu kapattığında beklediği anın nihayet geldiğini hisseder. Artık İzmir'e dönmeyecek; Alper Çağlar'ın çekeceği 'Dağ' isimli sinema filminde oynayacak ve nihayet kendi hikâyesinin kahramanı olabilecektir.
3 / 12
Kendi hikayesinin kahramanı
Çağlar'ın hikâyesi İzmir, Karşıyaka'da başlamış. Annesi ortodontist; babası ise emekli bir jeoloji mühendisi. Ablası, özel bir bankada çalışıyor. Rahat ve güzel bir çocukluk geçirmiş. Katı olmasa da disiplinli bir çocuk olarak yetiştirilmiş (Annesi de babası da asker çocuğu.). Okul çıkışlarında annesinin çalıştığı devlet hastanesine gitmesi, onu dışarıdaki gerçek dünyaya hazırlamış. Hayatın herkes için kolay olmadığını çocuk yaşlarda anlamaya başlamış. Önce Bornova Anadolu Lisesi'nde, sonra da Koç Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü'nde okumuş. Devlet okulundan sonra gittiği özel üniversitenin koşulları ise ondaki ilk kültür şoklarından biri olmuş. Peki, onlu yaşların sonunda, bir başına geldiği koca İstanbul, onu korkutmuş mu? "Öncesinde İstanbul'a sadece gezmeye gelmiştim. Bu kadar büyük ve kaotik olması beni korkutmuştu. Hâlâ da sevmiyorum. Alışamadım. Neredeyse 12 yıldır İstanbul'dayım ve her karışını biliyorum ama buradaki tarza alıştığımı söyleyemeyeceğim. Yarın öbür gün zaman elverirse temelli İzmir'de yaşamak istiyorum."
4 / 12
Kendi hikayesinin kahramanı
Hikâyesinin kırılma noktasının başrolünde ise bir kadın var. Çağlar henüz çiçeği burnunda bir üniversite öğrencisiyken üniversitede hepimizin başına geldiği üzere tüm vaktini sevgilisiyle geçirmiş. Tiyatroyla ya da sinemayla hepimizinki gibi bir ilişkisi varmış; yalnızca iyi bir izleyiciymiş. Ne olduysa eski sevgilisi onu terk ettiğinde olmuş. Her şey çok güzel giderken ayrılığa anlam verememiş. 20'li yaşlarındaki her genç gibi dünyanın en büyük acısını yaşadığını hissetmiş; agresifleşmiş ve kolay öfkelenmeye başlamış. Kendine zarar verdiğini anladığında ise kafasını dağıtmak için bir şeylere yönelmeye karar vermiş. "Bu ayrılıktan sonra kafamı dağıtmam gerekiyordu. Okul bittiğinde İzmir'e döndüm ve meditasyon yapmaya başladım. 'Şu an dipteyim, bunun daha dibi olmamalı,' diye düşündüm. Ve buradan da ancak kendi kendime çıkabileceğimi anladım. Okul açıldığında tiyatro kulübüne girdim. Hem ayrılığın depresyonu hem de tiyatroya fazla vakit ayırdığım için o sene sınıfta kaldım." Çağlar, o dönem yaşadığı her şeyin 30 yıllık hayatının dönüm noktası olduğunu düşünüyor. Pek çok şeyi eskiden sevgili olduğu kadının yokluğunda öğrenmeye başladığını hissetmiş.
5 / 12
Kendi hikayesinin kahramanı
Bugün dönüp baktığında "İyi ki o acıyı yaşamışım," diye düşünüyor. Çünkü bu durum onu 'derin'leştirmiş. O günden beri ayrılık acısı çeken kişilere tadını çıkarmasını, aslında başlarına iyi bir şeyin geldiğini anlatmaya çalışıyormuş, ancak haliyle garip ve soğuk bakışlarla karşılaşıyormuş. Aslında ilişkiler konusunu daha sonra konuşmak niyetindeydim, ama yeri gelmişken soruyorum. Acaba âşık Çağlar nasıl biri? İlişkiler konusunda daha temkinli bir hale geldiğini ve zorluklar karşısında pes etmemek gerektiğini düşünüyor. Genellikle çabalar, sabırlı davranır ve yaşadıklarını gurur meselesi haline getirmezmiş. İyi günde olduğu gibi kötü günde de ilişkisine sahip çıkmak için çaba gösterirmiş.
6 / 12
Kendi hikayesinin kahramanı
Çağlar'ın soluğu tiyatro kulübünde almasını sadece aşk acısına bağlarsak ona haksızlık etmiş oluruz. Tiyatro kulübüne girmeden önceki dönemde ilk olarak vakit geçsin diye sinema filmleri izlediğini; bir süre sonra yönetmenin kamerayı nereye kurduğu, oyuncunun söz konusu duyguyu nasıl yansıttığı gibi detayları incelemeye başlamış. Zamanla bir sinefil olmuş. Ve ilk defa o zaman, bir sinema filminin içinde olması gerektiğini hissetmiş. Tiyatro kulübündeki deneyimleri ise oyunculuğa açılan kapı olmuş. 2008'de başladığı tiyatro macerası onu Vahide Perçin'in kurucusu olduğu 'Akademi 35 Buçuk Sanat Evi'ne götürmüş. İşte tam bu sıralarda 'Dağ' isimli filmi yönetecek olan Alper Çağlar ile tanışmış. 'Dağ' vizyona girmeden ise Mahsun Kırmızıgül'un yönettiği 'Benim İçin Üzülme' isimli dizide ilk başrolünü oynamış. Bu diziyi 'Kurt Seyit ve Şura' ile 'Boynu Bükükler' isimli farklı diziler takip etmiş. Burada bir parantez açmakta fayda var. Çağlar, 'Kurt Seyit ve Şura'da abası sırtında, yoksul bir köylüyü canlandırıyordu. Ancak bu rol için biraz 'fazla' olduğu o zaman bile her halinden anlaşılıyordu. Üniforma giyse dizinin asıl adamlarından biri olabilecek kadar yakışıklıydı. Sonra bir başka hikâyede; 'Boynu Bükükler'de gördük Çağlar'ı. Bu komedi dizisi, Çağlar'ın unutulmazlar listesinde. Kendini rahat ve işe ait hissettiği ilk proje 'Boynu Bükükler' olmuş. Aldığı güzel tepkilerle parladığını hissetmiş. Ancak dizide oynadığı zengin genç imajı uzunca bir süre üstüne yapışmış. Bir süre 'kadınlara acı çektiren, zengin, züppe ve uçarı' genç tiplemesi için kapısı çalınmış.
7 / 12
Kendi hikayesinin kahramanı
Çağlar'a herkesin merak ettiği soruyu sormanın; başrolünde oynadığı 'Dağ 2' ortalığı kasıp kavururken neden burada olmadığını sormanın vakti geldi. Ama önce iki filmlik 'Dağ' serisinin başarısını konuşmalıyız. Hem Türk insanının kahramanlık öyküleriyle büyüdüğü hem de bu tarz işler çok yapılmadığı için serinin sevildiğini anlatıyor. Çağlar, 'Dağ 2'nin Türkiye sineması açısından bir basamak olduğunu düşünüyor. '"Bu da yapılabiliyormuş,' dedirttik. Filmde süperstarlar ya da magazin değeri yüksek, yıldız oyuncular yoktu. Hatta piyasanın en köklü yapımcıları da arkamızda değildi. Sadece ilk film ile oluşan kemikleşmiş bir izleyicimiz vardı." Çağlar, Dağ 2'den sonra rol aldığı ve 31 Mart'ta vizyona girecek olan 'Biz Size Döneriz'in de ses getirecek bir film olacağını, çünkü Türk sinemasında denenmemiş bir şeyi denediklerini anlatıyor. Çağlar, 'Dağ 2'de rol aldıktan sonra hep hayalini kurduğu ve ertelemek zorunda kaldığı ABD planlarını gerçekleştirmiş. Bu yüzden filmin gişe başarısını uzaktan izlemek durumunda kalmış.
8 / 12
Kendi hikayesinin kahramanı
Peki, acaba filmin yakaladığı başarıya burada tanık olsa yine gider miydi? Çağlar, sorum karşısında hemen yanıt vermiyor. Gidemeyebileceğini ancak iyi ki de gittiğini; Los Angeles'ta çok güzel şeyler öğrendiğini anlatıyor. Ancak işin aslı şu; Çağlar İngilizcede 'comfort zone' denilen rahatlık alanını terk etmek istemiş: "İnandığım bir söz var: 'Başarılı olmak için rahatlık alanınızdan çıkmanız lazım.' Aslına bakarsan ABD'ye gitmek kolay değil. Burada kalıp 'Dağ 2'nin ekmeğini yiyebilirdim. 'Bu rahatlık alanından çıkacağım ve gerekirse orada sürüneceğim,' dedim. Ve üç ay boyunca öğrenci hayatı yaşadım. Merly Streep'in bir röportajını okumuştum. Bir gün evsiz kalmış ve bir gece Central Park'ta, bir bankın üzerinde sabahlamak zorunda kalmış. Banktan kafasını kaldırdığında karşısındaki oteli görüp evsizliğini hatırlamış. 'Bir gün bu otelin suite'inde kalacağım,' diye kendine söz vermiş. Şu an bu oteli satın almasına bile gerek yok. 'Buyurun,' ya da 'Sizden ücret almayız,' derler. İnsanın kendisine böyle hedefler koyması lazım. Hepimiz yarın sabah uyandığımızda lotoyu kazanmış olmak isteriz, ancak maalesef öyle bir dünya yok. Gerçekten çabalamak lazım."
9 / 12
Kendi hikayesinin kahramanı
Çağlar'dan "İyi ki gitmişim," dediği ABD günlerinin detaylarını öğreniyorum. Hollywood'da metot oyunculuğun yaratıcısı olan Konstantin Stanislavski'nin öğrencisi Lee Strasberg'in alanının en prestijlisi olarak bilinen okulunda, bir dönemlik bir konservatuar eğitimi almış. Karakter yaratmaktan uygulamalara kadar pek çok şey öğrenmiş. Bu okulda aldığı komedi doğaçlama dersleri ise ona yeni bir kapı açmış. Ülkenin en önemli komedyenlerinin mezun olduğu 'Groundlings Theatre and School'un deneme çekimleri şeklindeki sınavına girmiş ve bir sene içerisinde bu okula kayıt yaptırma hakkı kazanmış. Çağlar'ın hayali bir sene içerisinde geri dönüp Groundlings Theatre and School'da öğrenci olabilmek. Zira komedi Çağlar'ın kendini en rahat hissettiği alanmış. Kalabalıklar 'Dağ 2' için sinema salonlarını doldururken; o, haftanın beş günü, sabahın erken saatlerinde bindiği otobüsle okula gidiyormuş. Los Angeles'ın onu çok zenginleştirdiğini hissediyor. Kentin sakinlerine sunduğu imkânlardan Hollywood'da hemen her kademedeki emekçinin sahip olduğu sendikal haklara kadar pek çok detay onu etkilemiş. Peki, acaba ABD'ye gitmek Çağlar için bir dönüm noktası mı? Bu eğitim, yaptığı işe başka türlü bakmasını sağlamış mı? "Evet, benim için bir dönüm noktası oldu. Son yaptığım işlerde tembelleştiğimi hissediyordum. Bunu açıkça söyleyeceğim: Bizim sektör oyuncuyu tembelleştiriyor. Özellikle diziler... Diziler, sürelerinden dolayı öyle şartlarda çekiliyor ki işin sonunda ortaya çıkan şey, özensiz yapılmış gibi görünüyor. O yoğunlukta, setten bir gün önce ezber yapmak durumunda kalıyorsunuz. Ki başlarda öyle değildim. Daha idealisttim. O yüzden Hollywood bana bu işin kıymetini, profesyonelliğini öğretti."
10 / 12
Kendi hikayesinin kahramanı
Çağlar'ın ABD'de etkilendiği şeylerden biri de hiç kimsenin tek bir işle yetinmemesi: "Ünlü bir oyuncu bile 'Evde yatayım, bana iş gelir,' diye düşünmüyor. Oyuncular kendilerini sürekli geliştirmek derdinde. Yeni bir dil ya da dans etmeyi öğreniyorlar. Bir şeyler yazıp üretiyorlar. Bu, kaliteyi arttırıyor. 'Ben Oscar'lıyım, herkes beni tanıyor,' demiyorlar. Çünkü o kadar kolay unutulabilirsiniz ki... Bir şey yapmak istiyorlarsa her şeyi, her yönüyle yapıyorlar. Sadece menajerden telefon beklenilmiyor. Bu benim için çok eğiticiydi."
11 / 12
Kendi hikayesinin kahramanı
Çağlar, bu yıl 30. yaşını kutlayacak. Hemen soruyorum: "30'ların 20'lerden nasıl bir farkı olacak sence?" Sürekli olgunlaştığını anlatıyor. "Bırak 30'ları… 29 ila 30 arasında bile bir fark olduğunu hissediyorum," diyor. Hem genç hem de olgun hissettiği bir dönemmiş bu Çağlar için. Ancak ben ona, bütün gün tanık olduğum Çağlar'ın oldukça olgun olduğunu söylüyorum. Ve "Sen hep böyle olgun muydun?" diye soruyorum. Herkes gibi saçmaladığı zamanlar olsa da genellikle olgun biri olduğunu söylüyor. Özellikle son yıllarda hayatını sadeleştirdiğini; negatif bulduğu hislerden arınmaya çalıştığını anlatıyor.
Peki Çağlar, ne yer ne içer; İstanbul'daki bir günü nasıl geçer? Sinema dışında, İngiliz komedileri, bilgisayar oyunları, YouTube'daki bilim kanalları, yemek yapmak ve bol bol yürümek onun kendisini tanımlarken kurduğu cümleler arasında geçiyor. Doğa ve hayvanlar ise en hassas olduğu konular. Yeni bir kente ilk gittiğinde bol bol yürürmüş. Sürprizli sokaklar, köşeyi döndüğünde karşısına çıkacak büyüleyici manzaralar, onu heyecanlandırırmış. "Çağlar, hâlâ içinde futbol ve maç geçen cümleler kurmaman muhteşem," diye bir espri yaptığımda bana gülerek futbol maçlarını izlediğini anlatıyor. Ve sorsam Arsenal takımının ilk on birini sayabileceğini söylüyor. "Tamam, sen de herkes gibisin," diye espri yaptığımda ise hayatının en önemli motivasyonunun futbol olmadığını söyleyerek durumu toparlıyor.
12 / 12
Kendi hikayesinin kahramanı
İki buçuk saatlik sohbetimizin sonuna gelmek üzereyim. Ona "Çağlar sabah senin çok soğuk biri olduğunu düşünmüştüm. Yanılmışım," diyorum. Gülüyor ve biraz yorgun olduğunu, biraz da ilk girdiği ortamlarda sıcak bir tutum sergileyemediğini anlatıyor. Ona son olarak on sene sonra yine bu koltukta oturduğunda neleri başarmış olmak isteyeceğini soruyorum. "10 yıl sonra 'Çağlar Ertuğrul yetenekli, iyi bir oyuncu. Aynı zamanda yönetmenliği de iyi,' dedirtmek istiyorum. En az iki film çekmiş olmak istiyorum. Umarım tüm bunları başarmış olurum." Çağlar ile vedalaşma zamanı. Ona şans diliyorum, ama biliyorum ki bu çalışkan ve azimli genç adam, kendi hikâyesinin kahramanı olabilmek için şanstan daha fazlasına sahip