Uraz Kaygılaroğlu - Babamdan Ne Öğrendim?

31 yaşındaki Oyuncu Uraz Kaygılaroğlu, Ada'nın babası olarak neler öğrendiğini anlattı...

Giriş Tarihi: 30.06.2018 10:36 Güncelleme Tarihi: 30.06.2018 10:38

Röportaj Seda KARAN
Fotoğraf Ömer Faruk GÖKALP

Ben dört yaşındayken babamı kaybettik. Şu anda 31 yaşındayım, dört yıldır evliyiz ve 1,5 yaşında da bir kızımız var; Ada. Dolayısıyla baba-oğul' tanımını dolduracak bir ilişkimiz maalesef olmadı, gelişemedi babamla benim aramda. Zaten böyle bir ilişkiye dair açlığım çok büyüdüğü için erken yaşta baba olmak, çocuğumla birlikte büyümek, onunla vakit geçirmek benim için hayati bir noktadaydı. Yıllardır arzuladığım bir şeyi yaşıyor olmaktan çok mutluyum açıkçası.

Artık bebek yapmayı planlayalım noktasına geldiğimizde kızımız Ada sürpriz bir şekilde kendi geldi.

Babasını erken yaşta kaybedenler bilir; babanızı kaybettiğiniz yaştan itibaren "Baban şöyle biriydi, aynı baban gibi yaptın, aynı baban gibi davranıyorsun, baban bir keresinde şöyle demişti, bak şimdi aynı baban gibi baktın…" gibi cümleleri çok sık duyarsınız. Bu hikâyelerle büyüdüğünüz için de bir noktada ister istemez 'soydur çeker' mi acaba oluyorsunuz. Acaba ona gittikçe benziyor muyum yoksa benzemeye mi çalışıyorum… Bir noktada izdüşümü gibi oluyorsun. Kızımla olan ilişkim nasıl olur, nasıl ilerleyecek, nasıl bir noktaya gelecek bilmiyorum ama eğlenme odaklı olsun istiyorum. Birbirimizle vakit geçirmekten keyif aldığımız bir şeye dönüşsün istiyorum. O yüzden evde oyun saatleri bölümünü ben üstleniyorum genellikle. Evde olduğum sürece bu sorumluluğumu yerine getiriyorum sonra annesi devralıyor. Sonuçta çok çabuk büyüyorlar ve bu kısa zamanı iyi değerlendirmeli.

Kızımız Ada dünyaya geldiğinde çok ağladım. Çünkü çok zor bir doğumdu, eşim Melis normal doğum yaptı ve yaklaşık 20 saat sürdü. Çok büyük bir strese giriyorsunuz böyle durumlarda, "Bitse, kız kurtulup acısı dinse de rahatlasa…" diye diye bekledikten sonra Ada'yı kucağıma verdiklerinde hüngür hüngür ağladım.

İki meraklı karı-koca olarak cinsiyetini hemen öğrenmek istedik. Ben hep erkek istedim, kız olacağına ihtimal bile vermedim. Ama şimdi çok mutluyum. Erkek çocuk sonuçta anneye daha yakın oluyor, kız çocuklar direkt babacı oluyor.

Günümüzde yaşanan kadına karşı şiddet, taciz olayları, tecavüz vakaları gibi insanlık dışı olayları duyup gördüğüm zaman ister istemez kızım için endişeleniyorum. Elbette erkeklerin de başına bir dolu kötü olay geliyor ancak kadınlara yönelik olanlar daha çarpıcı oluyor ve bu da beni yeteri kadar korkutuyor. Zaten endişeli bir tipimdir; olasılıkları düşünürüm hep. Büyükbabam çok pimpirikli bir adamdı. "Bir rahat ol ya." derdim ona hep. Baba olunca öyle olmuyormuş.

Çocukken hafta sonlarını anneannem ve dedemin evinde, sömestr ve yaz tatillerini de babaannem ve dedemle geçirirdim. Dedem, Mahmutpaşa'daki çorap fabrikalarının makineleri için iğne satardı. İlkokul çağındayken beni de işe götürürdü. Onunla işe gider gelir, vapura binerdik. Mahmutpaşa'da hanın içinde esnaf arasında büyüdüm bir nevi. Dolayısıyla daha çocuk yaşlarda o kadar büyüğün içinde sosyal bir ortam gördüğün zaman gerçek bir şeyin içinde olma duygunuz çok gelişiyor.

Dedem çok dürüst bir adamdır. Ufacık bir yalan söylense acayip sinirlenir. Tabii bu konuda kendisinden çok ders almışımdır, yaramazdım çünkü. Sıkışınca "Ben yapmadım, anneannemin suçu galiba…" der, yırtmaya çalışırdım.

Kimle büyüyorsan, seni kim yetiştiriyorsa bir şekilde en bariz huylarını kapıyorsun. Dedem hayatı boyunca erkenden kalkan biri oldu. Sabahları dört beş kilometre yürüyüşünü yapar, eve döner. Bir taraftan da değişik ve gamsız tasasız bir adamdır. Sanırım bu yönümü dedemden almışım. İş disiplinimi ve ahlâkımı da keza. Dedem Amerikan polisiye filmlerini Türkçe dublaj izlerdi. Hatta aynı filmi dokuz kez izler son sahnede de "Bu filmi de 50 kez verdiler." İzlemeseydin, yarım bıraksaydın… Ama inat ederdi. Şimdi de ben daha önceden izlediğim bir filmi tıpkı dedem gibi hipnotize olmuş şekilde izliyorum. İnat mı inat, takıklık mı evet.

Kızım Ada'nın meslek seçimine asla karışmam, karışamam, kimse de karışamaz. Bir bireye "Hayatın boyunca bu işten para kazan." demek bana çok bencilce geliyor. Bir baba olarak sadece tavsiye verebilirim. Artısıyla eksisiyle önünde bir dolu seçenekler, örnekler olacak çünkü. Sonuçta insanın çevresi, yaşamı, sorumlulukları değişince hayatı bambaşka bir şekle bürünüyor.

Hayatım boyunca kızımın iyiliği için 'kötü polis'i oynayabilirim, hiç sorun değil. Yeter ki, onun gözünde ben kötü olsam da sonuç onun iyiliğine olsun. Hastadır ilaç içmek istemiyordur ama içmesi de gerekiyordur… Ben o ilacı bir şekilde içiririm. Bu tip konularda son derece soğukkanlı ve net kararlar alabilen biri olabiliyorum.

BİZE ULAŞIN