Hayallerinin peşinde: Serhat Kılıç
Bazıları ‘on parmağında on marifet’ doğar. Serhat Kılıç da öyle... Aktörlük, şarkıcılık, programcılık diye saymaya başladığımızda liste böyle uzayıp gider.
14 Aralık 2015
SERHAT KILIÇ: Ankara, Yenimahalle'de lojman hayatı yaşıyorduk. Haftada bir dışarı yemeğe giderdik. Dönerken otomobilde şarkı söylediğimiz eğlenceli anlar, bazen gözümün önüne gelir.
ESQ: Peki hüzünlü bir çocukluk anısı?
S.K: Anneannemi kaybettiğim gün, çok hüzünlenmiştim. Annem çalışıyordu ve beni o büyütmüştü. Müthiş bir kadındı.
ESQ: Bilkent Üniversitesi'ne burslu girip yüksek şeref öğrencisi olarak mezun olmuşsunuz…
S.K: Annem ve babam memurdu. Ona rağmen beni TED Ankara Koleji'nde okuttular. Mezun olana kadar ailemin iki, üç evi olabilirdi. Bunun üstüne babama, "Merak etme, üniversitede sana para ödetmeyeceğim." demiştim. Yani şeref öğrencisi olmak için çalışmamıştım aslında, babama para ödetmemek içindi hepsi.
ESQ: Nasıl bir öğrenciydiniz?
S.K: Çok çalışmazdım ama hızlıyımdır, çabuk kaparım. Pratik ve zekiyimdir ama hiç akıllı değilimdir mesela. Zekâm daha az olsun ama biraz daha akıllı olayım isterdim. Duygusal zekâm da yüksektir.
ESQ: Yaptığınız hatalardan ders mi almıyorsunuz?
S.K: Alıyorum ama galiba inatçıyım biraz.Dik başlıyım… Mesela herkes "Senin bu okula harcadığın parayla biz, ikinci bir şube daha açardık." diyor.
ESQ: Geçtiğimiz yıl Ankara'da açtığınız Okul Serhat Kılıç için diyorlar galiba… Yıllar boyunca biriktirdiğiniz her şeyi bu okula mı yatırdınız?
S.K: Hayır, tam tersine hiçbir birikimim yok; hâlâ da yok. Geçen yıl, çok iyi para kazanınca, bütün parayla ya ev, tekne, spor otomobil gibi şeyler alacaktım ya da hayalimi gerçekleştirecektim.
ESQ: Dünya standartlarında sanatçı yetiştirmeyi hedefliyorsunuz. Diğer okullardan farklı olarak ne yapıyorsunuz?
S.K: Eğitim sistemi, ben öğrenciyken de eksiklikleri olan bir yapıydı. Sistem öğrenciye yaratıcı olmayı yasaklıyor ve hata yapanı da oyunun dışına iten bir mantıkla çalışıyor. Sana, "Farklı olma, düşünme, hissetme." diyor. Okul Serhat Kılıç'ta ise "Düşün, hisset, ifade et." diyerek her yaştan yetişkinin hayatını sanatla iç içe geçirebilmesini amaçlıyoruz. Sistemi reddetmiyoruz, eksiklerini tamamlamanın peşindeyiz.
ESQ: Sistemi biraz anlatabilir misiniz?
S.K: İngiltere merkezli Pearson BTEC, uluslararası sertifi ka ve diploma programı. İngiltere'de bu alandaki bir öğrenci, hangi eğitimi alıyorsa biz de bu eğitimi veriyoruz. Ve öğrenciler İngiltere'deki tüm öğrencilerle aynı sisteme kayıtlı bir şekilde mezun olup 80 ülkede, 300'ün üzerinde üniversitede oyunculuk, yazarlık, dans ve şan alanında çalışabiliyor. Pearson BTEC, zor bir sistem. Örneğin altı ayda bir müfettiş gelip her şeyi kontrol ediyor.
ESQ: Kaç öğrenciniz var şu anda?
S.K: Oyunculuk ve yazarlık alanında 150 öğrenciyle görüşüp 39 öğrenciyi kabul edebildik. Şu anda 15 kişiyle yola devam ediyoruz.
ESQ: Peki, taşın altına elinizi soktuğunuz bu süreçte en çok hangi noktada zorlandınız?
S.K: Tecrübesizlik… Bir sanat okulu, hiç kimsenin umrunda değil. Ve bir sanat okuluna sponsor olmak da kimseyi heyecanlandırmıyor.
ESQ: Peki, insanın en büyük hayalini gerçekleştirmesi nasıl bir duygu?
S.K: Çok önemli mezunlar vermeden bu hayali gerçekleştirmiş olmayacağım. Bensiz yürüyen bir sistemi oturtmadan bunu yapmış olmam. Sadece hayalimi gerçekleştirmek için bir adım attım. Bu okuldan mezun olan yazarlar ve sanatçılar, yurt dışına gidip bizi temsil etmeye başladığında hayalime yaklaşacağım. Zaten bu okulu, 50-60 yaşında değil de 39 yaşında açmamın nedeni de bu.

ESQ: Rol aldığınız 'Seksenler' dizisinden söz edecek olursak, geçmişi hatırlamak insana neden iyi gelir?
S.K: Toplum olarak 120 yıldır o kadar zor günler geçirdik ki… Pek çok kavram, birbirine
karıştı. Belki de, geçmişe dair güzel şeyleri hatırlayışımızın nedeni budur.
ESQ: Size bakınca iyi bir şarkıcı da görüyorum. Sizi tiyatroda ya da 'Kış Uykusu' filminde izlemeyen biri, şarkıcılığınızı daha çok övebilir de…
S.K: Aslında eskiden, 15 yıl önce Ankara'da şarkı söylüyordum. "Hotel Less Ottomans'taki Jazz&More'un açılış gecesinde şarkı söyler misin?" demeleriyle tekrar başladım. Böylelikle Serhat Kılıç Band olarak her Cuma sahneye çıkmaya başladık. Orkestra şefi miz Cem Öget, müthiş bir adam. Orkestrayı bir araya getiren de o oldu.
ESQ: İnsan, sevilen ve sürekli ekranlarda olan bir oyuncu olunca sevilmeme korkusu yaşar mı?
S.K: "Böyle bir korkum yok." dersem yalan olur. Herkes sevilmek ister. Ama biliyorum ki insan, sevilmeme ve başarısız olma korkusunu ve kaygısını aştıkça özgürleşiyor. Ben de özgürleştiğim ölçüde her gün biraz daha ben olabiliyorum.
ESQ: 40 yaşındasınız. İnsan bu yaşa gelince neler değişiyor? Farklı düşünmeye başlıyor mu?
S.K: Ben hâlâ 40 yaşının olgunluğuna geldiğimi düşünmüyorum. Bu yaşa geldiğimden beri "40 yaşında adamım ben, insaf." gibi cümleler kuruyorum kendi kendime… 40 yaşında olduğumu kendime itiraf etmeye çalışıyorum ama nafi le.
ESQ: Sinema filmleri ve dizilerde oyunculuk, TV ve radyo programları, profesyonel olarak şarkı söyleme ve çiçeği burnunda bir sanat okulu... Çok üretken misiniz yoksa çok hırslı mısınız?
S.K: Hayalini kurduğum oyunları, hayalini kurduğum yönetmenlerle, hayalini kurduğum sahnelerde oynayamıyorum. Belki de bu yüzden bu kadar çok şey yapıyorumdur.
ESQ: Yıllar geçtikçe törpülediğiniz özellikleriniz var mı?
S.K: Hayır.
ESQ: 20 yaşından beri aynı Serhat Kılıç mısınız?
S.K: Tabii ki değilim. Bu mümkün de değil. Yani aslında aşamadığın şeyleri kamufle etmeye çalışıyorsun. O kadar çok şeyi kamufle ediyorsun ki, bir süre sonra ve mesela 40 olduğunda, bu durumdoğallaşıyor. "Acaba artık kamufl e etmek yerine, bununla barışsam mı?" demeye başlıyorsun.
ESQ: 40 yaşındaki bir erkek kadınlarla ilgili neleri öğrenmiştir artık?
S.K: Fazla dürüstüm, çok heyecanlıyım ve oyunlar oynamayı beceremiyorum. Gerekirse çok güzel oynarım ama o durumda da aşk yoktur. Açıkçası bunları beceremediğim için vazgeçtim. Muhteşem bir kadınla evlenip ondan yapacağım muhteşem çocuğa bütün kazancımı aktarıp; onu kontrolümün dışında, öfkeli bir toplumda yetiştirmek
istemiyorum.
ESQ: Kendi çocuğunuz olsun istemiyor musunuz?
S.K: Hayır, benim çocuğum, okulum. Çocuğun büyük bir sorumluluk olduğunu düşünüyorum. Henüz o kadar büyümedim.
SERHAT KILIÇ İLE KISA KISA…
- Benim şairim, Nazım Hikmet. Bana kalırsa dünyanın da en iyisi.
- Suç ve Ceza'nın Raskolnikov'u olmasaydı, dünya edebiyatı eksik kalırdı.
- Neşeli Günler'i ne zaman izlesem, yüzümde bir gülümseme belirir.
- Ankara'da olmak, bana hep iyi gelir.
RÖPORTAJ: TÜRKAN DOĞAN
FOTOĞRAF: ARDA GÜLDOĞAN