Babasının Oğlu - Ali Sunal
Onu, ülkemizin en ünlü aktörlerinden Kemal Sunal’ın oğlu olarak tanıdık. Ancak o, babasının şöhretinden beslenmek yerine, kendi öyküsünü yazmaya karar verdi. Yer aldığı projelerle, esprili kimliğiyle ve oyunculuk yeteneğiyle son dönemlerin yükselen isimleri arasında yer alan Ali Sunal ile Restaurant Chalet’de bir araya geldik. O anlattı, biz dinledik...
07 Mayıs 2012
RÖPORTAJ ELÇİN KAÇAR
FOTOĞRAFLAR ULUÇ ÖZCÜ
ESQUIRE: Seninle çekim yapmak, insanın kendini çok keyifli hissetmesini sağlıyor. Öyle ki, karşımda, ünlü biri değil de, ailemden birisi varmış gibi hissediyorum. Sence neden böyle hissediyor olabilirim?
ALİ SUNAL: Bu hislerin, bence babamdan ileri geliyor. Çünkü babam, halen daha evlerimizde yaşamaya devam ediyor. Sevenleri, babamı çok benimsedikleri gibi, onun ailesini de benimsiyor; ta ki bir hata yapana kadar... Ben, şu ana kadar iyi gittiğimi düşünüyorum. Mutlaka, hatalarım oluyordur; ancak, genel olarak baktığımda, insanların bana duyduğu bu sevgiyi hak ettiğimi düşünüyorum.
ESQ: İşletme eğitimi aldın; sonra da pazarlama ve yönetim üzerine yüksek lisans yaptın. Bu kadar eğitimin üzerine, nasıl oldu da oyunculuğa başlamaya karar verdin?
AS: Böyle bir karar verdiğime çok memnunum. Benim tiyatro sahnesine çıkmam, lise yıllarıma dayanıyor. Lisede, arkadaşlarımla beraber kendi tiyatro grubumuzu kurmuştuk ve her yıl, yeni bir oyun sergilerdik. Ancak o yıllarda çok küçük olduğum için, tiyatroyu gerçek anlamda isteyip istemediğimi bilmiyordum. ÖSS sonrasında da pek çok arkadaşım, dönemin popüler bölümlerinden olan işletmeyi tercih etti. Ben de onlarla birlikte olmak için, aynı tercihte bulundum. Okuldan sonra ise, babamla bazı projeler yaptık; "Şaban ile Şirin", bunlardan biriydi. Ardından, "Propaganda" geldi ve o filmden sonra, bu işi gerçekten yapmak istediğime karar verdim. Sonra bir sabah, Çolpan İlhan'dan telefon aldım; Çolpan Hanım, benden, Sadri Alışık Tiyatrosu'nda oyunculuk yapmamı istedi. Önce şaka yapıyor zannettim, sonra da çok heyecanlanarak kabul ettim.
ESQ: Peki, Sadri Alışık Tiyatrosu'nda sahneye çıkmak nasıl bir histi?
AS: O kadar heyecanlıydım ki, ilk oyundan bir gece önce evde bayıldım. Ancak sonra da, sahneye çıktığım için çok mutlu oldum.
ESQ: "En Son Babalar Duyar" dizisinin kadrosuna dâhil olman nasıl oldu?
AS: Çok zor, acılı, sancılı bir dönemimdi. Yastaydım; öyle ki evden bile çıkmıyordum. Birol Güven de annemin anaokulundaki velilerden biriydi. Beni aradı, projeden bahsetti; benim için çok iyi olacağını söyledi. Başlangıçta, o rolün altından kalkıp kalkamayacağımdan emin değildim; ancak, bir şekilde başarılı oldum. Sonra da bugünlere kadar geldik.
ESQ: Çok iyi dizilerin bile, düşük izlenme oranları nedeniyle yayımdan kaldırıldığı bir dönemdeyiz. Böyle bir dönemde, proje seçerken nelere dikkat ediyorsun?
AS: Bir dizi yayımdan kaldırıldığında, bir sürü insan işsiz kalıyor. Bunun yanı sıra, oyuncunun yüzü yıpranıyor ve o başarısızlık, oyuncunun başarısızlığı oluyor. Oyunculuk, risk almanızı gerektiren bir meslek. Çünkü sizin çok sevdiğiniz bir proje batabiliyor, daha az beğendiğiniz bir proje de 500 bölüm sürebiliyor. Şahsen ben, seçim yapmadan önce, projeye ve yapımcıya bakıyorum. Çünkü yapımcının, elindeki projenin arkasında durabilecek kadar güçlü olması benim için çok önemlidir. Bir de benim bir rolü seçmem için, senaryoyu okuduğumda etkilenmem lazım.
ESQ: Son projen "5'er Beşer"de çok farklı bir şey yapıyorsunuz. Normalde dizi çekerken, sürekli set ortamında olunur ve oyuncunun seyirciyle herhangi bir teması olmaz. Oysa "5'er Beşer" de, seyirciler de yanınızda; her şey İnteraktif bir biçimde ilerliyor. Bu, yorucu olmuyor mu?
AS: Öncelikle, BKM'nin, tam da benim istediğim gibi bir yapım şirketi olduğunu söylemeliyim. Hem işlerinin arkasında duruyorlar hem de bu işi çok iyi biliyorlar. Ve o sahnede, bugüne kadar hiç kötü bir iş yapılmadı. Dolayısıyla, başarılı olmak adına, elimizden gelen her şeyi yapmamız gerekiyor. Kendi adıma söylemem gerekirse, o seyircinin karşısına çıkıp oynamak, müthiş bir adrenalinle dolmamı sağlıyor. Bu proje, benim için de çok farklı oldu; sahneye her çıktığımda, yeni bir şey öğreniyorum. Ben o sahnede; yıkıyorum, döküyorum, düşüyorum, kavga ediyorum, ağlıyorum, bağırıyorum ve seyircinin karşısına, daha önce hiç görmedikleri taraflarımla çıkıyorum. Bu açıdan, "5'er Beşer"in benim için bir çeşit terapi olduğunu söyleyebilirim.

ESQ: Peki, seyirciler hakkında ne düşünüyorsun? Onları senaryoya dâhil etmek çok da kolay olmasa gerek...
AS: Seyirci rahatlayana kadar, biraz sıkıntı çekiyoruz. Senaryo gereği, seyircilerin arasından birini seçmem gerekiyor ve bir de bakıyorum ki koca koca adamlar, kadınlar bir anda geriliyor ve yok olmak istiyor. Ancak, zaman içinde ısınmaya başlıyorlar ve her şey daha eğlenceli olmaya başlıyor.
ESQ: Kemal Sunal'ın oğlu olmanın, üzerine yüklediği sorumluluklar var mı? Bu sorumluluk nedeniyle, hata yapmaktan korktuğun oluyor mu?
AS: Ben, hata yapmayı seviyorum. Dünyanın en başarılı adamı bile zaman zaman hata yapabilir, yapmıştır. Mesela, "5'er Beşer"in montajı sırasında, ben, özellikle hata yaptığım kısımların çıkarılmamasını rica ediyorum. Çünkü bence, böyle daha komik oluyor. Babama gelirsek, evet, çok güzel bir soy isim kaldı bana; çok temiz, çok başarılı… Çok da saygı duyuyorum; büyüğümdür, ustamdır, babamdır. Ama ben, kendi yolumda ilerlemeye çalışan, kendi hâlinde bir adamım. Elbette, onun öğrettiklerinden, öğütlerinden faydalanıyorum ama zannedildiği gibi babamın bayrağını teslim almış değilim; kimsenin de böyle düşünmesini istemem.
ESQ: Yakınlarda seni beyaz perdede görebilecek miyiz?
AS: Hayır, şu an için bir film projesi yok. Zaten şu an, "5'er Beşer" in yanı sıra, "Huzurum Kalmadı" adlı başka bir dizide daha yer alıyorum. Bu diziyi de BKM ile birlikte yapıyoruz. Tam da eski tarz filmlerin tadını alabileceğiniz bir proje ama öte yandan, çok orijinal bir dili var. Senaryosunu, Kamuran Süner yazıyor. Olaylar, maddi nedenler yüzünden öğrenci yurduna dönüştürülen bir huzurevinde geçiyor. Ayrıca bu dizide, Ayşen Gruda ile birlikte oynuyoruz. Babamla pek çok kere aynı seti paylaşmış bir isimle çalışmak, beni çok rahatlatıyor, keyiflendiriyor.
ESQ: Oyunculuğa dair ne gibi amaçların var?
AS: İnsanların, iyi bir oyuncu olduğumu düşünmelerini istiyorum. Bunu başarmak, bana yetecek.
ESQ: Komedide oldukça başarılı olmana rağmen, kötü adam rolüne de çok yatkın olduğunu düşünüyorum. Hafif gizemli ve mesafeli bir tavrın var; mesela, bir seri katili rahatlıkla canlandırabilecekmişsin gibi geliyor bana...
AS: Bilemiyorum. Ama haklısın, biraz gizemli bir tarafım var. Ben, her şeyi, herkese anlatmayı sevmem. Her insana, kendimden sadece bir parça sunarım. Böylece, herkese başka bir yönümü tanıtabilirim ve yıllarca süren dostluklar kurabilirim. Biraz da bilmeceli bir adam olduğumu düşünüyorum. Ne zaman espri yaptığım ne zaman ciddi olduğum belli olmaz. Ayrıca, insanlarla zor tanışıp zor kaynaşan biriyimdir; bu da, mesafeli bir insan imajı çizmeme neden oluyor.
ESQ: Kin tutar mısın?
AS: Eskiden, kinci bir adamdım. Ama olgunlaştıkça, sorumluluklarınız arttıkça, hayata dair daha farklı endişeler yaşamaya başladıkça; birine kin beslemeye gücünüz kalmıyor. Yaşananlar unutulup gidiyor. Mesela, geçenlerde bir arkadaşımla saatler boyunca sohbet ettim. Ona kızgın olduğumu ve uzun süredir görüşmediğimizi ise, gecenin sonlarına doğru fark ettim.
ESQ: Sunal Ailesi olarak, medyada yer almaktan fazla hoşlanmıyorsunuz ama pek çok insan; birbirine bağlı, ailevi değerleri benimseyen ve bağları güçlü bir aile olduğunuzu düşünüyor. Bunun sırrı nedir?
AS: Babamızdan nasıl gördüysek, nasıl yetiştirildiysek, o şekilde devam ediyoruz. Bunun, çok özel bir durum olduğunu düşünmüyorum. Bence, aile ilişkileri böyle olmayanlarda bir problem var.
ESQ: Babanın filmlerinin telif haklarıyla ilgili bir dava açmıştınız. Bu dava devam ediyor mu?
AS: Evet. Temyize gittik ve dava, şu an Yargıtay'da inceleniyor. Yargı süreci devam ettiği için, bu konuda çok fikir beyan etmek istemiyorum ama bu davanın, örnek teşkil edeceğini düşünüyorum. Biz, ailecek, doğru bir davanın peşindeyiz. Babamın emeğini taşıyan bu filmler, "Kemal Sunal Filmleri" olarak değer görüyor; ama burada hak sahibi olmayan tek insan, Kemal Sunal. Böyle bir ayıbı, düzeltmek gerekiyor. Bu dava bana, babamdan vasiyettir, bir borçtur, görevdir. Ben de elimden geldiğince, bunu değiştirmek için çabalayacağım ve bu anlamda adalete güveniyorum.