Yaşadığımız her şey modaya yansıyor
24 Şubat 2017
1 / 4
Yaşadığımız her şey modaya yansıyor
Yazı: Serhat ŞENGÜL
Gelecek kış trendlerini enine boyuna konuşmak için şimdilik erken. Ne kadar anlatsam da unutacaksınız. Daha önümüzde koca bir İlkbahar- Yaz sezonu var. Sonbahar-Kış konusunu zaten Eylül'de, yeni sezonu açarken masaya yatıracağız. 2017-2018 Sonbahar-Kış erkek koleksiyonlarından çıkan trendleri zamanı geldiğine enine boyuna inceleyeceğiz. Ancak hazır geride bıraktığımız ay defi lelerle görücüye çıkmışken, gelecek kış defi lelerinin arkasında hangi fi kirler yatıyor, yaşadığımız olaylar giyeceğimiz kıyafetlere nasıl yansıyacak, işin o tarafına bir bakalım istedim.
2 / 4
Yaşadığımız her şey modaya yansıyor
6-9 Ocak tarihleri arasında gerçekleşen Londra Erkek Koleksiyonları Haftası, aslında yılın ilk önemli moda olayı. Topman, MAN, J. W. Anderson, Christopher Shannon, Christopher Raeburn, Agi & Sam, Maison Mihara Yasuhiro ve Vivienne Westwood gibi tasarımcıların koleksiyonlarını sunduğu moda günlerinde, tasarımcıların üniformacı anlayışı devam ederken bir yandan da artık daha genç pazara hitap edeceği görülüyordu. Bolca grafik desen, renk ve slogan bu özgürlüğün en belirgin simgeleriydi. Bir moda tasarımcısının bir fikri, duruşu olması ve onu koleksiyonlarıyla defilelerine taşıması beklenir. Geçtiğimiz dönemlerde yaşanılan olayların, yeni yeteneklerin kendine yer bulduğu Londra podyumlarına fazlasıyla yansıdığını gördük. Genel anlamda geleceğe olan umudumuzun azalmasını, defilelerde teatral kostümlere yakın parçalarla göreceğimizi zaten biliyorduk. Kadın koleksiyonlarında önümüzdeki yaz döneminde ortaya çıkacak olan trend, kışın da erkeklerde bolca büzgülü parçalar, kemer tokalarının abartılı şekilde kullanılması, püsküller ve sarkıtılmış iplerle yansıyor. Ses çıkarmaya korkan bir jenerasyon, gelecekte gerçekleşmesi muhtemel savaşlar ve İngilizlerin geride bıraktığımız yılki en büyük gündemi olan 'Brexit', yani Birleşik Krallık'ın Avrupa Birliği'nden çıkma durumu Londra podyumlarında kendine fazlasıyla yer bulan konulardı.
Üç farklı tasarımcının karma defilesinden oluşan MAN'de koleksiyonunu sunan Charles Jeff rey defilesinde, defile boyunca sunulan koleksiyonla İngiliz modasının bir tarihini sahneleniyordu âdeta. Amerikan bayrağına sarılı bir model ve savaş sırasındaki patlamaları anımsatan kâğıttan yapılma kostümleriyle modeller, gelecekteki büyük bir savaşı anlatıyordu. Favorilerimden Mihara Yasuhiro da korkuyu konu edinen bir koleksiyon sunuyordu. Matthew Miller defilesinde kanayan makyajlarıyla ve ellerinde dev siyah ya da kırmızı bayraklarla yürüyen mankenler için tasarımcı "Koleksiyon korku politikasıyla sindirilmiş, ses çıkarmaktan korkan bir jenerasyona dönüşmüş gençlere adanıyor," diyordu. Christopher Shannon defilesindeyse yüzlerinde bayraklarla çıkan modellerden bazıları mesaj içerikli parçalarla dikkat çekti. "Daimi stres, yeter artık!" yazılı sweatshirt'ler bunlardan bazılarıydı.
3 / 4
Yaşadığımız her şey modaya yansıyor
Pitti Uomo'nun akabinde 13- 17 Ocak tarihleri arasında Milano Moda Haftası geldi. Milano podyumlarında görülen koleksiyonlarda, terzilik ve geleneksel erkek giyim kurallarına bağlılık fark edilirken, takım elbiseye daha spor bir yaklaşım göze çarpıyordu. Olabildiğine dökümlü parçalar, erkek giyiminin resmiyetten daha spor ve rahat parçalara doğru gittiğini anlatıyordu. Geçtiğimiz kış podyumlarda gördüğümüz Western görünümler, bu sezon yeni bir savaşçı ortaya koyarcasına değişmişti. Londra'daki işçi üniformalarından devşirme sarı-siyah kontrastı, Milano'da da vardı. Ancak daha kanarya sarısıyla tehlike çanları çaldırıldı. Bulanık siluetlerde baskıların görüldüğü parçalar, aynı zamanda daha dijital, galaktik bir gelecekten dem vuruyordu. Miuccia Prada, koleksiyonunda erkeklerin sade kombinlerle, modadan uzaklaştırılmış olarak da moda içinde yer bulabileceğini ispatlayabildi. Antonio Marras'ta renkler, yamalar kapitonelerle savaşçı ruh iyiden iyiye hissediliyordu. Her daim takım elbisenin kitabını yazan Ermenegildo Zegna, bu kez yeni artistik direktörü Alessandro Sartori'nin elinden çıkma ilk defilesiyle karşımızdaydı. Takım elbiseler hiç bu denli rahat ve sportif olmamıştı. Moschino'daysa galaktik üniformalar ön plandaydı.
4 / 4
Yaşadığımız her şey modaya yansıyor
Milano defileleri biter bitmez, 18-22 Ocak tarihleri arasında Paris defileleri gerçekleşti. Daha yaratıcı, avangart ve Uzak Doğulu tasarımcıları sıkça gördüğümüz Paris podyumları genelde rahat siluetlerle bu zor zamanlarda rahatlık vermek ister gibiydi. Kamuflaj, yine bazı podyumlarda savaşa hazırlık çağrısı yapar gibiydi. Paris'in en heyecanla bekleneni, Alessandro Sartori'nin ayrılışıyla boşalan Berluti kreatif direktörlüğüne atanan Haider Ackermann'ın ilk defilesi de erkek giyiminin klasik çizgisinden nasibini almıştı. . Demna Gvasalia kreatif direktörlüğünde farklı bir kimliğe bürünen Balenciaga'da da yeni politik yaklaşım ticari bir çizgide sunulmuştu. Kırmızı, mavi, beyaz bayrak renkleri bir arada kullanılıyordu örneğin. Kurumsal hayata dair takım elbiseler rahat siluetlere bürünmüştü. Louis Vuitton'un Supreme markasıyla işbirliği ilk olarak Paris'te yansıdı. Lüks bir markanın sokak modasıyla işbirliği, toplumdaki kutupları birbirine yakınlaştırıyor, daha rahat siluetlerdeki takım elbiseler, farklı jenerasyonları birleştiriyordu. Her daim yaratıcı Rick Owens, mevcut kaosla nasıl rahatça başa çıkabileceğimize kafa yormuş ve neticede bizi tehdit ve korkularımızdan koruyacak zırh görünümlü parçalar tasarlamıştı. Kapitalist düzene bir karşı duruş niteliğinde koleksiyon hazırlayan ise Yohji Yamamoto'ydu.