Kültür

Remake: Düğün Kulübü

Remake: Düğün Kulübü

04 Nisan 2019

Remake: Düğün Kulübü

1 / 6

Remake: Düğün Kulübü

Yazı Tolga ÜYKEN

Elin Amerikalısı, bir Kore, bir Japon veya bir İspanyol filmini beğenmeye görsün! Hemen üzerine çöker, 'remake' yaparak yani filmi 'yeniden çevirerek' kendi yorumunu ortaya koyar. Elbette güzeli de vardır bu yapımların... Fakat aralarında hayal kırıklıkları da hiç az değil. Peki onlar yapar da, bizim neyimiz eksik? Sinemanın vazgeçilmezi 'remake' meselesine Esquire olarak el atıyoruz. Artık her ay, bu sayfalarda sevdiğimiz bir filmin kafamıza göre bir alternatifini çekeceğiz. Esquire Remake'in ilk filmi, bir efsane: 'Dövüş Kulübü'.

ORİJİNAL ESER: DÖVÜŞ KULÜBÜ
Chuck Palahniuk'ın aynı isimli romanından Jim Uhls tarafından senaryolaştırılan 'Dövüş Kulübü', sinema tarihinin en kült yapımlarından biri. Dövüş Kulübü'nün hikayesi kısaca şöyle: Anlatıcı, uykusuzluk sorunuyla baş edememektedir. Doktor tavsiyesiyle son çare, kanser hastalarının terapi merkezine katılır. Burada Marla isimli gizemli bir kadınla tanışır. Daha sonra hayatına girecek olan Tyler Durden ise, Anlatıcı'yı hem 'Dövüş Kulübü'ne hem de tüketim toplumunun çürümüşlüğüne dair bir yolculuğa çıkaracaktır.

Uyuyamıyordum. Ne yapsam, uyuyamıyordum. Günlerdir, haftalardır, aylardır; bir gün bile dinç olduğumu veya kafamı yastığa koyup hülyalara daldığımı hatırlamıyordum. Bu kronik uykusuzluk, beni bitirecekti. Derhal bu soruna bir çözüm bulmak için doktora gitmeye karar verdim. Lakin Genel Sağlık Sigortası Primleri'ni aylardır ödememiştim. O yüzden doktora gitmek yerine, dayıma gitmeye karar verdim. Dayım hem bedavaydı hem de beni çok yakından tanıyordu. Başım ne zaman dara düşse, dayımdan akıl alırdım.

Dayım, tuhaf bir adamdı. Hayat felsefesi "İnsan kendisinin doktorudur." cümlesiydi. O yüzden, sağlık sorunlarını önleme ve tedavi etmede kendine yetebildiğini düşünüyordu. İşin garip tarafı, bu konuda başarılıydı. Onun bir kez bile doktora gittiğini gören olmamıştı.

Remake: Düğün Kulübü

2 / 6

Remake: Düğün Kulübü

Akşam saatlerinde dayımın evine vardım. Beni tepeden tırnağa şöyle bir süzdü. "Neyin var Anlatıcı?" dedi. "Ne Anlatıcı'sı dayı? Benim ben! Yeğenin Selman!" dedim. Sessizce yüzüme baktı. "Uyuyamıyorum dayı. Ne yaptıysam kâr etmedi. Bana bir akıl ver." diye yalvardım. Koltuğunun hemen yanında bulunan komodinin çekmecesini açtı. Küçük bir not defteri çıkardı. Sonra elini tekrar çekmeceye daldırdı, tombala çeker gibi çekmecenin içinde gezdirdi. Tükenmez bir kalem aldı. Daha sonra muhteşem bir ciddiyetle bir şeyler yazdığı kağıdı bana uzattı. Kağıtta kargacık burgacık bir yazı vardı.

- Dayı bu ne?
- N'oldu okuyamadın mı?
- Dayı tamam, doktorların yazısı okunmaz da... Sen gerçek bir doktor değilsin ki! Niye bilerek kötü yazıyorsun?
- Yoo benim gerçek yazım bu.
- Ya dayı bırak Allah aşkına.. Ne yazıyor şurada? Hadi oku da gideyim, ocağına düştüm.
- Serencebey Yokuşu, Vatoz Apartmanı, No 71, Beşiktaş - İstanbul.
- Nerenin adresi bu?
- Bir terapi merkezi. Sana iyi gelecek.

Kağıdı kaptığım gibi kendimi dışarı attım. Bu terapi merkezi uykusuzluk sorunu yaşayanlarla ilgili olmalıydı. Benimle aynı dertten mustarip kişilerle karşılaşacağım için heyecanlıydım. Onların tecrübelerinden faydalanabilirdim.

Adrese vardığımda, saat 23:30'a yaklaşmıştı. Şehir yavaş yavaş uykuya dalıyordu. Zile bastım, Şampiyonlar Ligi müziği çaldı. Hayatımda ilk kez bir zilin bu melodiyle çaldığını duydum. "Herhalde terapi merkezi bu adrese yeni taşınmış, zili değiştirme fırsatı bulamamışlar." diye düşündüm. Kapıyı, kafasının sadece yan kısmında saçı kalmış, kel bir adam açtı. Üzerindeki soluk renkli tişörtün göğsünde bir cebi vardı. Cebe, bir tükenmez kalem iliştirmişti. Kapının açılmasıyla yüzüme doğru bir sigara dumanının çarptığını hissettim. Terapi merkezinden çok bir batakhane izlenimi uyandırdı bu ilk gördüklerim.

- Buyur kardeşim? Hayırdır bu saatte?
- Ben terapi için gelmiştim.
- Ne terapisi?
- Uyuyamıyorum da...
- Hangimiz uyuyabiliyoruz ki?

Remake: Düğün Kulübü

3 / 6

Remake: Düğün Kulübü

Adres, doğruydu. Biz kapı ağzında konuşurken içeriden "Goooooooo!" diye bir ses geldi. Sesin arkasından tam bir sessizlik hasıl oldu. Bir gariplik vardı. Hiçbir taraftar, gol sevincinin ardından sanki bıçak gibi kesilen bir sessizliğe bürünmezdi. Ayrıca, bildiğim kadarıyla günlerden Pazartesi'ydi ve bu saatlerde bir maç yoktu. Ben bunları düşünürken, beni kapıda karşılayan adam gol olduğunu duyunca umursamaz bir ifadeyle beni içeri davet etti. Kendisini takip ettim.

İçeride bir sürü sandalye vardı. Büyük sayılabilecek bir odada yaklaşık 10-12 kişi bu sandalyelere oturmuş sessizce bekliyordu. Gözüme çarpan bir televizyon veya bilgisayar ekranı da yoktu. Maçı nereden izliyorlardı acaba?

"Herhalde uykusuzluğa çare olarak eski maçların tekrarlarını izliyorlar." diye düşündüm. Sonuçta maçların sonuçlarını bildikleri için sıkılıyorlar ve uykuları geliyordu. Bilemedim. Ben bunları düşünürken bir sandalyeye yerleştim. Az evvel beni kapıda karşılayan adam, kürsü gibi bir yere geçti. Konuşmaya başladı:

- Her şey üç sene önce başladı. Aslında bu taraklarda bezim yoktur. 40 yılda bir oynarım. Fakat her nasılsa, o hafta yüklü miktarda parayı, bir garanti maç artı Lecce - Udinese maçına üst bastım. Bir golle 1.950 TL'yi kaçırdım. O günden sonra hırslandım ve gözüm bahisten başka bir şey görmez oldu.

Bahis bağımlısı biri konuşuyordu. Sanırım, bahis yüzünden uykusuzluk problemi çekiyordu. Kürsüdeki adam inince, yerine başkası çıktı. Çok şık giyimli, 70'li yaşlarda bir beyefendiydi.

- Pek kıymetli üyeler! Az evvelki "Goool!" nidamdan dolayı hepinizden özür diliyorum.

Elindeki mendille terini silen şişman bir adam dayanamayıp lafa karıştı.

- Güngör Bey, hepimiz zor durumdayız. Lütfen, bir daha olmasın.
- Olmayacak efendim. Sizi temin ederim.
- Bakın burada telefonları topluyoruz. İnternet yasak. Bahis sitelerini takip etmek yasak. Biz sizi bağımlılıktan kurtarmaya çalışıyoruz, siz bağımlılığı bu çatının altına sokuyorsunuz. Olmaz.

Hiçbir şey anlamadım. Buradaki herkes bahis bağımlısıydı. Dayım, uykusuzluk sorunumu çözmek için beni çok alakasız bir yere, bahis bağımlıları terapi merkezine yollamıştı. Kalkıp gitmeye yeltenecekken, adamın biri kolumdan tuttu.

- Nereye?
- Gidiyorum.
- Merhaba. Ben Taylan Dünden. Bu da kartım. Kağıthane'de imalathanemiz var, arap sabunu üretiyoruz. Lazım olursa.
- Kardeşim bırak kolumu.
- Hayatta bırakmam.
- Yahu bırak!
- Bir şartla bırakırım.
- Ne şartı?
- Bana şöyle okkalı bir tokat atacaksın.
- Oğlum deli deli konuşma. Ne tokatı?
- Sağlam bir tokat. Tam şurama.

Yanağını uzatmış bekliyordu. "Herhalde uykusuzluktan vücudum ifl as etti, saçma sapan rüyalar görmeye başladım." diye düşündüm. Ben tokat atmayı ısrarla reddedince, Taylan "Kalkalım." mealinde kaş göz hareketi yaptı. Kalktık, mekândan çıktık.

Taylan, uzun boylu, yapılı, sarışın bir gençti. Serencebey Yokuşu'ndan aşağı doğru yürümeye başladık. Bir sigara yaktı, uzaklara bakarak konuşmaya başladı.

Remake: Düğün Kulübü

4 / 6

Remake: Düğün Kulübü

- Abi aslında biliyor musun, bütün bu Anneler Günü, Sevgililer Günü, Babalar Günü falan kapitalizmin oyunu. Yoksa sevginin günü mü olurmuş? Millet hediye alsın diye uydurulmuş şeyler.
- Doğru diyorsun kardeşim.
- Doğru diyorum, doğru diyorum da dinleyen kim?
- Bir yanlış anlaşılma oldu sanırım Taylan kardeşim. Ben bahis bağımlısı değilim, uyku sorunu yaşıyorum.
- Benim de uykularım kaçıyor Anlatıcı. Benim de uykularım kaçıyor. En çok da bir süpermarket gördüğüm zaman...
- Niye ki?
- Hiç, bir süpermarket arabasını ağzına kadar doldurdun mu?
- Yoo, hayır.
- İşte bu yüzden süpermarket arabaları bu kadar büyükler. Sana her zaman, daha çok tüketebileceğini hatırlatmak için...
- Benim derdim ne, sen ne anlatıyorsun Taylan?
- Süpermarketlerde girişte bulunan bir ürünü alıp hemen çıkmak istesen, ne yapman gerekir? Ben sana söyleyeyim, bütün reyonları dolaşıp çıkışa öyle ulaşabilirsin. Kestirme diye bir şey yoktur. Süpermarket, labirent gibi seni içinde tutmaya çalışır. Girişteki bir ürünü alıp hemen kaçmak istesen bile, mecburen dönüp durursun.
- Taylancığım... Canım kardeşim... İlgilenmiyorum bu meselelerle ya... Benim derdim başka. Sen şimdi niye benim kafamı bunlarla ütülüyorsun?
- Eski ütüler bozuldu mu tamir edilirdi. Tamir etmeyi unuttuk. Sırf daha çok tüketmek için devasa çöplükler yarattık. Bozuldu mu at!

Baktım susacak gibi değil, ben sustum. Biraz daha konuştu ama ne söylediğini dinlemedim. Sarıyer minibüsüne bindik. Taylan, "Abi ya, bende bozuk yok, benimkini de sen versene 100 lira vermeyeyim şimdi. Şoför 'bikbik' etmesin." dedi. Yahu, bu kadar tüketim toplumuna laf edeceksin, sonra beleşçilik, yancılık yapacaksın. Sinirim bozuldu.

Sanayi Mahallesi'ne geldiğimizde Taylan birden "İnecek var!" diye bağırdı ve "Hadi abi gel, iniyoruz. Derdinin çaresi bende…" dedi. Nasılsa bana uyku haram, Taylan Dünden denilen herife birkaç saat daha şans vermenin zararı olmayacağına kanaat getirip indim.

- Anlatıcı, bana hâlâ bir tokat borcun var.
- Sen hâlâ orda mısın ya? Bırak şimdi tokadı, nereye gidiyoruz onu söyle.
- Kulübe. Düğün Kulübü'ne. Bir tokat attım.
- Sen benimle dalga mı geçiyorsun?
- Öncelikle tokat için teşekkürler. İlaç gibi geldi.
- Sen baya dayak arsızı olmuşsun. Ne düğününden bahsediyorsun, ne kulübü?
- Abi düğün kulübünün ilk kuralı. Asla düğün kulübünden bahsetmeyeceksin.

Sınanıyordum. Resmen, elin meczubunun peşine takılmış, 'Düğün Kulübü' diye garip bir yere gidiyordum.

- Yapma ya! İlk kural düğün kulübünden bahsetmemek demek. İkinci kural da var demek...
- Evet. İkinci kural da düğün kulübünden bahsetmemek.
- Tamam Taylan sus. Allah'ını seversen sus. Gidelim de görelim, neymiş bu kulübün bana faydası?

Sanayi Mahallesi kapkaranlıktı. Gecenin köründe, belki vardiyalı çalışan birkaç imalathane dışında in cin top oynuyordu. Büyük bir demir kapının önünde durduk. Zile bastık. Damat halayı çalmaya başladı. "Abim damat oluyor, sıra da bana geliyor, gel bana güzel kız, gönlümü çalan hırsız, haydi halaya, eller havaya!" Taylan, "Haydi halaya"dan sonra üç kez, "Eller havaya"dan sonra tekrar üç kez alkış yaptı: Şak, şak, şak! Ve kapı açıldı!

Remake: Düğün Kulübü

5 / 6

Remake: Düğün Kulübü

Damat halayı ve üç alkış bir nevi parola olmalıydı. Düğün Kulübü dedikleri mekân, terk edilmiş bir eğlence yerine benziyordu. Yerde, paramparça olmuş, üzerinde sigara söndürüldüğü için delikler bulunan kırmızı bir halınının üzerinde yürüyorduk. Karanlık sayılabilecek bir mekândı. Yürürken, ayağım bir şeye takıldı. Artık körleşmiş, dev bir bıçaktı. Ayağımın ucuyla kenara ittim. Yuvarlak masaların etrafında plastik sandalyeler vardı. Sandalyeler, perişan haldeki tüllerle süslenmişti. Sönmüş birkaç ufak balon ve patlamış balonların parçaları bir köşede birikmişti. Parçaları birleştirdim ve hayatımın şokunu yaşadım! Burası eski bir düğün salonuydu!

Taylan "Kimse yok mu?"diye seslendi. Bir anda bulunduğumuz yeri aydınlatan pembeli / morlu bir ışık yandı. Herhalde tesisin sahne aydınlatması hâlâ çalışıyordu. Birazdan "Güvercin uçuverdi…" diye türküye girsem, ambiyansta sıkıntı yaşamazdım. Taylan'a dönüp, "Düğün kulübü dediğin yer burası mı?" diye sordum. Cevap vermedi. Hâlâ uydurduğunu düşündüğüm o ilk kural (Düğün kulübünün ilk kuralı, asla düğün kulübünden bahsetmeyeceksin.) saçmalığını sürdürüyordu herhalde...

Kısa süre sonra yaklaşık 7-8 kişi molozların, çöplerin arasından sessizce çıktı. Biri Taylan'a bağırdı.

- Kulübün kurallarını say!
- Düğün kulübünün ilk kuralı! Asla düğün kulübünden bahsetme. Düğün kulübünün ikinci kuralı! Asla düğün kulübünden bahsetme. Üçüncü kural! Eğer birisi "Abi ben o kızı seviyorum." derse, bırak gitsin. Dördüncü kural! Kulübe sadece ilk kez evlenecekler girebilir. Beşinci kural! Evlendikten sonra kulüple bağın kesilir. Altıncı kural! Buraya davetiye, nikah şekeri vs. sokmak yok.
- Bravo!

Taylan kuralları sayınca, hepsi kendi arasında konuşmaya başladı. Sonra birden iki kişi, metruk düğün salonunun sahnesinde yumruklaşmaya başladı.

- Söyle, evlenecek misin?
- Abi sonuçta kurulu düzen... Aaaah!
- Al o zaman...
- Çocuk istiyorum ben... Aaaaaahhh!

Elemanlardan biri yumruk yemesine rağmen, evlilik kararından vazgeçmiyordu. O vazgeçmedikçe, karşısındaki daha da vuruyordu.

Remake: Düğün Kulübü

6 / 6

Remake: Düğün Kulübü

- Sen sadece ikiniz mi evleniyorsunuz sanıyorsun? Aileler de evleniyor!
- Ama ben babasıyla çok iyi anlaştım! Aaaahhhhh!
- Peki ya düğün?
- Sade bir nikah yaparız dedik.
- Sen öyle san! Al bakalım!
- Aaaahhhh! Abi ben kızı seviyorum. Yumrukları ardı ardına indiren adam durdu. Düğün Kulübü'nün kurallarından biriydi, bu. Yaralı elemanı kenara çekip sahneyi boşalttılar. Taylan, pis pis sırıtıyordu.
- Ne sırıtıyorsun?
- Kulübe hoş geldin.
- Demek burada evlenmek isteyen hemcinslerimizi vazgeçirmeye çalışıyorsunuz.
- Vazgeçirmek demeyelim, hatalarından döndürüyoruz.
- Sana ne milletin evliliğinden?
- Evlilik süreci dediğin, tüketim toplumunun bir dayatması. Kurumun kendisinden bahsetmiyorum, süreçten bahsediyorum. İstemesi, bohçası, gelinliği, damatlığı, kınası, mınası, davetiyesi, şekeri, orkestrası, yemeği, düğünü derken para saçıyoruz.
- Yine başladın mı şu tüketim muhabbetine... Yeter! Uykusuzluğuma çare bulmayacaksan ben gidiyorum.
- Ben senin uykusuzluğuna çare bulamam.
- Neden?
- Çünkü ben YOĞUM!
- Yoğum mu?
- Yokum yani.
- Ne demek yokum?
- Şu anda bir rüyadasın Anlatıcı.

Hem de çok önemli bir günün gecesinde...

- Uyuyor muyum yani? İyi sevineyim.
- Pek sevinme. Yarın nişanlınla alışverişe gideceksiniz.
- Ne nişanlısı? Ne saçmalıyorsun?
- Bu rüya, seni düğün kulübüne neden sürükledi zannediyorsun? Kız tarafı yatak odasını aldı. Sıra sende... Saç paraları Anlatıcı! Başka çaren yok.

Bir anda beynimde şimşekler çaktı. Birazdan uyanacak ve alışveriş için Ümraniye Alemdağ Caddesi'nde nişanlımla buluşacaktım. Uyanmadan, can havliyle bir şeyler yapmalıydım. Kendimi hemen sahneye attım.

- Bilader! Bana bir yumruk atsana! Hadi Allah rızası için!

Daha Fazlası

James Cameron ile “DERİNLERDE”…

“Veni Vidi Mansi – Sessizliğin Yankısı” Ferit Yazıcı’dan Göç, Hafıza ve İnsanlık Üzerine Bir Heykel Sergisi

Dünyaca Ünlü Sanat Zirvesi İstanbul'da

No. 14, Bishop’s Stortford: Tarih ve Modernliğin Buluştuğu Ödüllü Bir Dönüşüm