Kültür

Melisa Aslı Pamuk: Kendi Yolunda…

Melisa Aslı Pamuk: Kendi Yolunda…

04 Temmuz 2017

Melisa Aslı Pamuk: Kendi Yolunda…

1 / 5

Melisa Aslı Pamuk: Kendi Yolunda…

MELİSA ASLI PAMUK, BİR SABAH TÜRKİYE'NİN EN GÜZEL KADINI OLARAK UYANDI. ANCAK KRALİÇELİK TACI DIŞINDA KORKULARI, BUNDAN SONRA NE YAPACAĞINA DAİR BOLCA KAYGISI, ÇOK AZ TÜRKÇESİ VE BOŞ BİR CÜZDANI VARDI. YA TACINI ALIP AİLESİNİN YANINA HOLLANDA'YA DÖNECEK YA DA KENDİNE YEPYENİ BİR YOL ÇİZECEKTİ.

Röportaj: Türkan Doğan
Fotoğraflar: Arda Güldoğan
Moda Editörü: Gökçecan Yürekli

Melisa Aslı Pamuk: Kendi Yolunda…

2 / 5

Melisa Aslı Pamuk: Kendi Yolunda…

Melisa Aslı Pamuk'u ilk defa bundan altı yıl önce, bir gazetenin sağ üst sütununda görmüş ve o yıl Türkiye'nin en güzel kadını seçilen 20 yaşındaki o küçük kız dikkatlice bakmıştım. Haberde, Hollanda'dan çıkıp gelen; Türkiye güzeli tacını giyerken gözyaşlarına boğulan o küçük, ürkek kızın en büyük hayalinin oyunculuk olduğu yazıyordu.

Aradan geçen altı yılda Hollanda'dan gelen o küçük kız büyüdü. Ekranda onun kabarık kıvırcık saçlarına, karakteristik suratına, ışıl ışıl bakan zeytin gözlerine ve oynadığı 'Kara Sevda' dizisindeki rolü gereği her daim bir plan ve 'kötülük' yapmaya hazır hallerine alıştık. Ve nasıl olduysa bu güzel kadının hayatımıza bir yarışmayla girdiğini bile unuttuk.

Melisa Aslı Pamuk, çekim için buluşacağımız İstanbul'un en hoş etkinlik alanlarından biri olan Levent'teki Tuhafi er'ye geldiğinde siyahlara bürünmüştü. İlk karşılaşmamızda birini bir kez süzüyorsak onu iki kez süzdük. Kapıdan içeri girdiği andan itibaren enerjik, 'cool' ve kendine güvenen bir hali vardı.

Melisa hakkında birkaç cümle… Melisa, tıpkı göründüğü gibi soğuk ve biraz da mesafeli. Bunda hem başka topraklarda büyümesinin hem de genç yaşta yalnız başına geldiği Türkiye'deki tutunma çabalarının; yara almamak için kalbini kolay açamamasının payı varmış. Hatta hayat mottosu da, 'güvenmek iyidir, güvenmemek ise daha iyi'ymiş. Bunu, yedi yıllık Türkiye serüveninde sevgilisi dışında kalbini açtığı tek dostu olan Ceylan'dan (Karasarlıoğlu) dinliyorum. İki yakın arkadaş 'Kurt Seyit ve Şura' dizisinde tanışmış. Şans eseri 'Kara Sevda' dizisinde de birlikteler. Melisa kameranın önünde, Ceylan ise arkasında. Ceylan, Melisa'nın hayatındaki ilk ve tek dostuymuş. Son birkaç yıldır her anlarını birlikte geçiriyorlarmış. (Fotoğraf çekimi ve röportaj sırasında da Melisa'yı yalnız bırakmadı.)

Melisa'ya ilk olarak, bir gazete röportajında ona yöneltilen soruyu tekrar soruyorum. "Azra Akın'ı örnek almışsın galiba…". "Küçükken, evet…" diyor Melisa. Melisa'nın hikâyesi babası 11 yaşındayken dedesinin göçtüğü Amsterdam yakınlarındaki Harlem'de başlamış. Günün birinde Pamuk ailesine gelecek gelin için İskenderun'a gidilmiş; görücü usulüyle Melisa'nın annesi ve babası evlendirilmiş. Melisa, annesi ve babasının hâlâ Haarlem'de yaşadığını, babasının belediyede annesinin ise bir markette çalıştığını anlatıyor

Melisa Aslı Pamuk: Kendi Yolunda…

3 / 5

Melisa Aslı Pamuk: Kendi Yolunda…

Melisa hep tek başına bir şeylerin altından kalkan, evin korkusuz büyük ablası olmuş. Daha küçük bir çocukken bile kendisinden iki yaş küçük olan erkek kardeşini okula götürür, tek başına evde kalabilir ya da ne yapılması gerekiyorsa ona yaparmış. Bir dergide gördüğü ilandan sonra, "Manken olmak istiyorum." dediğinde boyu 1,68; yaşı 13'müş. Ajansa yazılmış. Hem defi lelere çıkmış hem de gelecekte hayalini kurduğu oyunculuğa adım atmış; birkaç küçük prodüksiyonda da yer almış. Moda dergilerini, kıyafetleri ve parıltılı dünyaları hep çok sevmiş.

Babası gibi bol bol film izleyip beyazperdenin büyüsüne kapılmış. Üniversitede psikoloji okumaya başladığında ise daha önce gidip geldiği, bol ışıklı İstanbul'un ve daha canlı bir hayatın hayalini kurmuş. Okulunu dondurmuş, ailesini bunun sadece küçük bir mola olduğuna inandırmış ve yeni evine; İstanbul'a doğru yola çıkmış. "Üniversiteye başlamama iki ay kala İstanbul'da teyzemle birlikte kaldım. Hem İskenderun'a hem de İstanbul'a gidip geliyordum. Burada bir arkadaş çevrem oluşmaya başlayınca daha sık gidip gelmeye başladım. Nişanlımla (Tolga Sala) da o zaman tanıştık. Daha flört etmeye başlamamıştık ama yine de 'Ben bu adamla evlenebilirim.' diye düşünmüştüm. Biraz İstanbul biraz Tolga biraz da şansımı burada denemek için İstanbu 'a geldim. Ne yapacağımı çok da bilmiyordum."

Melisa her ne kadar küçüklüğünden beri kafasına koysa da İstanbul'a gelir gelmez güzellik yarışmasına katılmamış. Ya da şöyle anlatayım: Şansı hemen yaver gitmemiş. Güzellik yarışmasını organize eden ajansın kapısını ilk çaldığında 19 yaşında ve 68 kiloymuş. "Güzel kızsın, ama biraz zayıfl aman lazım canım." cevabı onun için geçmek bilmeyen bir seneye mâl olmuş. Bir sene sonra zamanı geldiğinde bir sabah uyanıp giyinmiş, makyajını yapmış, ayakkabılarını ayağına geçirmiş ve Nişantaşı'ndan Mecidiyeköy'e kadar yürümüş. Girdiği apartmanın kapısında başka bir dünyaya adım atacağını hissederek önündeki merdivenleri tek tek çıkmış. Kapıyı çalmış ve "Güzellik yarışmasına başvurmak için geldim." demiş. Fotoğrafl arı çekilmiş. Ve o gün, o kapıdan giren küçük kız, üç ay sonra Türkiye'nin en güzel kadını seçileceğinden habersiz önüne konan formu doldurmuş. Eve dönmüş ve beklemeye başlamış.

Hikâyenin geri kalanını biliyoruz. Ancak birkaç detayı hatırlamakta fayda var. Melisa Aslı Pamuk'un 'kilolu' bir Türkiye güzeli olması; yarışmanın finalinden önce 20 genç kadınla birlikte, 'Biri Bizi Gözetliyor' konseptinde, her yerinde kameralar olan bir evde üç ay boyunca yaşaması; kampın jürilerinden biri olan oyuncu Demet Akbağ'ın Melisa'ya "Neden kilo veremiyorsun? Sen benim favorimdin hâlbuki…" demesi Melisa'nın unutamadığı anılarmış. Melisa Haarlem'deki çocukluğunu 'tomboy' olarak yani bir nevi 'erkek fatma' dediğimiz türden bir çocukluk olarak tanımlıyor. Sonra bir gün, 20 yaşında kendini Zekeriyaköy'de, içi 19 genç kadın ve kameralarla dolu bir evde bulmuş. Melisa o günleri, "Kadınlarla nasıl sohbet edilir, nasıl konuşulur bilmiyordum. Hâlâ da bilmiyorum. Çünkü ben direkt biriyim ve erkeklerle daha iyi iletişim kuruyorum." diye anlatıyor. Ama sonra kendini koşu bandını kapmak için daha erken kalkılan bir yarış halinin içinde bulmuş. Demet Akbağ'ın cümleleri işe yaramış

Melisa Aslı Pamuk: Kendi Yolunda…

4 / 5

Melisa Aslı Pamuk: Kendi Yolunda…

Melisa sıkı bir diyetle bir haftada üç kilo vermiş. Karşımda bir güzellik kraliçesi var. Kendini hep güzel hissetmiş mi; kraliçeler onlara taç takılırken mutluluktan mı ağlarlar ya da yarışmada ilk ona kalan bütün kadınlar birbirlerini sinsice izlerler mi? Sorularımı peş peşe sıralıyorum. Melisa gülüyor. Herkesin birbirinden farklı olması "Acaba mı!" sorularını beraberinde getiriyormuş. Ama bir güzelin kumral, bir diğer güzelin esmer, bir diğerinin ise beyaz tenli olması kafalarındaki 'acaba'ları arttırıyormuş çünkü hepsinin farklı özelliği onları birbirinin önüne geçirebilir diye düşünüyorlarmış. Melisa ağlamasının nedenini ise şöyle açıklıyor: "Çünkü üç ay boyunca ailemi görmemiştim. İsmim anons edildiğinde babamın çığlığını duydum ve onları çok özlediğim için ağlamaya başladım."

Hikâyenin devamı bildiğimiz gibi… Melisa Türkiye güzeli olduktan sonra 'Miss Universe'e katıldı. Orada dünyanın en güzel kadınlarıyla vakit geçirdi ve sonra yarışma defterini kapatıp hayatında yeni bir sayfa açtı. (Miss Universe yarışmasında tanıştığı arkadaşlarıyla 'WhatsApp' uygulaması aracılığıyla hala görüşmesi dışında.)

Melisa Türkiye güzeli seçildiğinde 20 yaşındaydı. Ailesinden uzakta, cebinde biriktirdiği harçlıkla, yeni bir kentte… Bir süre sahip olduğu tek şey, kaygıları, korkusu, çok az Türkçe'si, boş cüzdanı ve kraliçelik tacı olmuş. Sonra bugün nişanlısı olan Tolga Sala onu Kıvanç Tatlıtuğ'un abisi olarak tanıdığımız menajer Cem Tatlıtuğ ile tanıştırmış. Ardından tanıştığı Ay Yapım'ın sahibi Kerem Çatay'ın da katkısıyla Türkçe, nefes ve oyunculuk dersleri almış. Melisa o günleri şöyle anlatıyor: "Zorlu günlerdi. Ama iyi ki de o günleri yaşadım çünkü bana çok şey kattı. Sabah saat 05.00'lere kadar oturup 'Ne yapacağım?' dediğim çok olmuştur. O günleri yaşamasaydım bugünlerin kıymetini anlayamazdım. Hiç param yoktu. Ama ailemden de isteyemiyordum. Bazen kardeşime 'Bana 50 avro gönderebilir misin?' diyordum. Cem Ağabey ve Kerem Bey, bana sahip çıktı."

Kerem Çatay ve Cem Tatlıtuğ'un desteği ile Audrey Hepburn'ün hayat verdiği 'My Fair Lady' hikâyesi tekrarlanır. Melisa Türkçesini geliştirir. Oyunculuk dersleri alır ve kraliçe olmasına rağmen kaybettiği özgüvenini tekrar kazanır. Bir nevi kendini baştan yaratır. O günlerde gelen bir telefon ise Melisa'yı bekleyen hem iyi hem de kötü bir tecrübenin habercisidir.

'Yer Gök Aşk' dizisinde beklenmedik şeyler olmuş, başrol oyuncuları diziden ayrılmıştır. Yeni başrolün Melisa olması istenir. Tereddütle de olsa kabul eder ve Ürgüp'ün yolunu tutar. "İstanbul yetmedi, bir de Ürgüp'te yaşamaya başladım. Her yer taş, her yer kaya ve çok soğuk… Bir yere alışmadan başka bir yere gitmek çok zor." Melisa rolün altından kalkar, ama hesapta olmayan bir kaza her şeye tuz biber eker. İkinci ayın sonunda, setten dönüş yolunda, bindikleri otomobilin şoförünün uykusuz olması bir kazaya sebebiyet verir. Melisa kazada yaralanır ve geçirdiği beyin sarsıntısı, daha sonra bünyesinde zaten var olduğu anlaşılan panik atağın su yüzüne çıkmasına neden olur. "Kazadan sonra korna sesi duyduğumda bile ağlamaya başladım . Başıma bir şey gelecek ve öleceğim sanıyordum. Ne kalabalığın içine çıkabiliyordum ne de insanların arasına. Yanımda sadece Tolga vardı. Dokuz aylık sürenin altı ayını hasta olarak geçirdim. İki günde bir sete çıkabilmek için hastanede sakinleştirici yapılıyordu."

'Yer Gök Aşk'ın bitmesiyle Melisa'nın da Ürgüp'le sınavı sona erer. Bu diziyi 'Kurt Seyit ve Şura' ile 'Ulan İstanbul' takip eder. Melisa'nın özellikle 'Kurt Seyit ve Şura'daki performansı onun gelecek vadeden bir oyuncu olduğunu ortaya çıkarır.

Melisa iki yıldan beri 'Kara Sevda' dizisinin 'kötü kızı' Asu olarak karşımızda. Gizli hesapların peşinde, karanlık, tutkulu ve âşık bir kadın. Melisa, bir dizide daha pek çok oyuncunun hayalini süsleyen katmanlı ve çetrefi lli bir 'kötü'ye hayat veriyor. Ancak onu biraz tanıyınca zorlukların üstesinden gelebileceği rolleri sevdiğini anlıyorum. Aynı döngüde yaşayan bir karakter yerine beklenmedik çıkışları olan bir oyuncuya hayat vermenin kendisi için daha önemli olduğunu anlatıyor.

Melisa'yla kariyer yolculuğunu konuştuktan sonra asıl merak ettiğim kısma, onun büyüme ve olgunlaşma hikâyesine lafı getiriyorum.

Melisa Aslı Pamuk: Kendi Yolunda…

5 / 5

Melisa Aslı Pamuk: Kendi Yolunda…

Ama önce ona "Bence sen çok şanslı bir kızsın. Her şey tıkır tıkır ayağına gelmiş." diyorum. Gülüyor ve "Öyle gerçekten." diyor. Melisa bir şeyi çok istediğinde onu yüksek sesle sürekli aynı tonda tekrar edermiş. Bir nevi evrene mesaj gönderme durumu… Şu sıralar aşk ve nefret ilişkisi duyduğu İstanbul'da köklerini salmak için ihtiyacı olan şeyler için evrene mesaj yolluyormuş. Yeşillikler içinde kocaman, güzel bir ev, iyi bir otomobil.

Peki, İstanbul'daki altı yılı nasıl geçirmiş? "Her yaşı olgunlaşarak yaşadım." diyor Melisa. Artık daha sabırlı ve daha sakinmiş. Mükemmeliyetçi tavrını törpülemeye çalışıyormuş. "Bir şey kötü olduğunda artık kendi kendime çıldırmıyorum." Ona "20'li yaşlarının başından beri yanında pek kimseler yokmuş. Her şeyle nasıl başa çıkıyorsun?" diye soruyorum. Biraz durup düşünüyor ve "Aslında çıkamıyorum." diyor. "Bir insan nasıl her şeyle tek başına başa çıkabilir ki? Sonuçta benim de bir kapasitem var. Her şey çok kaotik bir şekilde yaşanıyor, hele bizim piyasada. Ve ben her şeyle başa çıkarken yanımda sadece Tolga, Ceylan ve menajerim var."

"Peki, hangi özelliklerini törpüledin?" diye sorduğumda Melisa eskiden çok daha sert ve sinirli biri olduğunu; ama artık sakinleştiğini ve susmayı öğrendiğini anlatıyor. Susmayı öğrenmek, kendi kendini dolduruşa getirip parlamamak onu iyileştirmiş. Artık doğru zamanı beklediğini; eskisi gibi 'karşı taraf üzülecekse üzülsün, gerçek bu' tavrını sürdürmediğini anlatıyor.

Belki karşısında oturduğu için belki de hayatında büyük bir yer kapladığı için sohbetin bu kısmında Melisa her cümleye bir şekilde Ceylan'ın adını sıkıştırıyor. Bu onun geç gelen dostluk kavramıyla yaşadığı bir çeşit aşk ilişkisi. Ona, "Neden insanlara güvenmiyorsun?" diye soruyorum. Melisa, Ceylan'a kaçak bir bakış atıyor. Ve Ceylan gülerek "Ben yeni bir insanla tanıştığımda ona 10 puan veririm, Melisa ise eksi bir ile başlar." Melisa gülüyor ve "Kazık yedikçe o da eksiye doğru iniyor ama…" diyor. Ve devam ediyor: "Evet, tek bir arkadaşım var ve fazlasına gerek yok, çünkü herkese kendimi açıklamaktan hoşlanmıyorum. Mesela Ceylan, benim iyiliğimi kendi iyiliği kadar düşünür. Ben ondan dostluğu öğreniyorum, bunun tadına varıyorum. Dostluk konusunda o kadar fakir bir hayatım olmuş ki şimdi şimdi paylaşmayı ve iletişimi öğreniyorum."

Melisa'nın güven problemi gibi bir de kalabalık fobisi varmış. "Beni Taksim'in ortasına koy, kaçacak delik ararım." diyor. Üzerine çevrilen ısrarcı bakışlarla göz göze gelmek onu rahatsız ediyormuş.

Melisa gülümseyerek bizi izlerken biz Ceylan'la Melisa hakkında bir sohbete dalıyoruz. Ceylan'ın anlattıklarına bakılırsa bundan üç yıl önce 'Kurt Seyit ve Şura' zamanlarında Melisa'nın Hollanda'dan gelen ve buralı olmayan biri olduğu daha çok belli oluyormuş. Herkesi izleyen, çekingen, soğuk, kimseyle bir şey paylaşmayan ketum bir kadın... Melisa söze giriyor ve üzerinde hep önyargıyla biçimlenmiş bakışlar hissettiğini anlatıyor. "Kolaylıkla bir yargı oluşabiliyor. Türkiye güzeli, ince, kilolu, uzun, kısa… Bunları gördükçe ketumlaşıp hiçbir şekilde konuşmamaya başladım. Böyle olunca insanları daha çok tanıdığımı hissetmeye başladım. Benimle gerçekten bir şeyler paylaşmak isteyen kişileri artık gözlerinden anlayabiliyorum."

Bana sohbetimizin başında erkeklerle daha iyi anlaştığını ve fazlasıyla direkt bir iletişim biçimi olduğunu anlatmıştı Melisa. Buna bir de soğuk ve mesafeli tavrını eklediğinizde Melisa'nın sert bir kadın olduğunu düşünebiliyorsunuz. Ancak sandığınız gibi değil. Karşımda 26 yaşında, gözlerinin içi parıldayan, hayatındaki ilk defa bir dostluğun tadına varan genç bir kadın var. Ve bu soğuk kadın maskesinin altında zarar görmekten korkan küçük kız çocuğu kırılganlığı…" Ya arkamdan konuşulursa diye endişe ederim. Ne kadar önemsemezmiş gibi görünsem de insanların üzerinde iyi bir intiba bırakmak isterim. Beni illa sevsinler diye değil; nefret etmesinler yeter. Kendime karşı korumacıyım ve kendimi kalkanların arasına saklarım. Yıllardır tek başınayım. Zarar görürsem bu zarar herkesin yaşayacağından daha büyük olabilir. Bu yüzden kimse gerçek yüzümü göremez ta ki, ben izin verene kadar. Çünkü artık kazık yemek istemiyorum."

Melisa ve Tolga ailelerin de bulunduğu bir ortamda nişanlanmış. Bana yedi yıldır birlikte olduklarını söyleyince "Aman dikkat, yedi yıl ilişkiler için kritik bir eşikmiş." diyorum. Gülüyor ve "Biz evleniriz. Kurmak istediğim hayatı kurunca ve çocuk yapmak isteyince…" diyor. Melisa'nın nasıl bir arkadaş olduğunu biliyorum.

Artık nasıl bir âşık olduğunu dinleme vakti. Melisa her zaman gerçekçi ve biraz da donuk olduğunu anlatıyor: "Bakışmalar, şarkılar, şiirler… Bunlar bende yok, Tolga'da var. O beni normalleştiren taraf. Beni hayal dünyasına sokup çıkaran o. Ama eskiye göre biraz daha romantik olabiliyorum." Melisa tüm bu anlattıklarına rağmen nişanlısı Tolga ona gül aldığında mutlu olsa da bunu pek belli edemiyormuş ve dudaklarından dökülen cümle şu olabiliyormuş: "Ne gerek var, iki gün sonra solacaklar zaten."

Melisa ile sohbetimiz uzayıp gidiyor. Söz hayallere ve planlara gelince Melisa, "Adım adım ilerliyorum. Bundan bir sene sonra şunları şunları yapacağım demek zor. İşimi yapayım yeter." diyor. Melisa Hollanda'da büyüdüğü için birkaç dil biliyor. İngilizce, Felemenkçe ve biraz da Almanca ile Fransızca. Söylemeden geçmemeliyim: Melisa Türkçeyi de doğru ve akıcı bir şekilde konuşuyor.

Söz yabancı dilden açılınca yurt dışı hedefi nin olup olmadığını soruyorum. Ve İngiltere ya da ABD'de şansını denemek istediğini öğreniyorum.

Melisa şu anda hayatının mutlu bir döneminde. Güzel giden bir birlikteliğin ve onu iyileştiren bir dostluğun konforunu yaşıyor. Dizi için haftada iki gün sete gidiyor, bol bol yabancı dizi izliyor, sporunu aksatmıyor ve sağlıklı beslenmek için kendi yemeklerini kendisi pişiriyor. Ve fırsat bulduğunda Instagram'da onu takip eden 1,2 milyon takipçisi için arkadaşı Ceylan'a poz veriyor.

"Peki dizi bittiğinde ilk ne yapacaksın?" diye soruyorum Melisa'ya. Nişanlısı Tolga ve arkadaşı Ceylan ile bir aylık bir ABD seyahati planladığını anlatıyor. Fırsat bulabilirse annesine bir sürpriz yapıp onu hayalini kurduğu Tayland ya da Hawaii'ye tatile götürmek istiyor.

Günün birinde Amsterdam'a dönüp yarım bıraktığı okulunu bitirmek isteyip istemediğini soruyorum. "Zaman bulabilirsem devam edeceğim. Ama psikolojiyle devam etmek istemiyorum." diyor. İspanyolca öğrenmek istediğini anlatıyor. "35 yaş hayalin ne?" diye sorduğumda ise "Mutlu bir aile, çocuk ve hâlâ işimi yapabiliyor olmak." yanıtını alıyorum,

Saatler süren sohbetimiz sona doğru yaklaşıyor. Melisa ile son olarak hepimizin şikâyet ettiği kalıplardan konuşuyoruz. Dış görünümün fazla önemli olması, popüler kültürün hayatımızda kapladığı yerin artması ve herkesin birbirinin ne yaptığıyla ilgilenmesi… Melisa, Haarlem'de olsa şortunu giyip çimlerde otururken sandvicini yiyebileceğini; ancak İstanbul'da o rahatlığı ve herkesin sadece kendi hayatına konsantre halini bulamadığını anlatıyor. "Burada lüks kavramı var. İlla jeep'ini kulübün önüne çekmelisin ya da metroya asla binmemelisin. Bunlar kasıcı şeyler."

Ardımızda koca bir gün bıraktık. Şimdi vedalaşma vakti… Ona bol şans dilesem de bu genç kadının şanstan daha fazlasına sahip olduğunu biliyorum.


Saç: İBRAHIM ALAN
Makyaj: ALP KAVASOĞLU
Moda Editörü Asistanı: GAMZE ŞENGÜL
Makyaj Asistanı: ÇAĞATAY SERHAT

Daha Fazlası

James Cameron ile “DERİNLERDE”…

“Veni Vidi Mansi – Sessizliğin Yankısı” Ferit Yazıcı’dan Göç, Hafıza ve İnsanlık Üzerine Bir Heykel Sergisi

Dünyaca Ünlü Sanat Zirvesi İstanbul'da

No. 14, Bishop’s Stortford: Tarih ve Modernliğin Buluştuğu Ödüllü Bir Dönüşüm