Ezberçelenler: Geçen yüzyılda bildiklerimizi yerle bir eden isimler
01 Şubat 2019
1 / 7
Ezberçelenler: Geçen yüzyılda bildiklerimizi yerle bir eden isimler
Yazı Özge DİNÇ
İnsan toplulukları ezberlerine uygun yaşar. Böyle rahat eder, böyle yargılar ve böyle yaşayıp ölür. Normlara bu denli bağlı olan toplulukların ezberlerini bozan isimlere fazlasıyla düşkün olması ise nereden bakarsak bakalım, tuhaftır. Çünkü bu topluluklar, yanındaki sıra dışı kişiyi asla kabul etmeyecektir, oysa bu kişi ona bir 'ün' kadar uzaksa önceden reva gördüğü eziyetlerin hepsini unutacak ve her lafı açıldığında anmak üzere baş köşeye yerleştirecektir onu.
Ezberbozan isimler, önce toplumların rahatsız edici fi gürleri olur. Çünkü bildiğimizden farklı şeyler söylemektedirler, böylece rahatımızı bozar, koltuklarımızı bizi düşürecek kadar sarsarlar. Bu isimler, ancak bu karşı propagandaya sabreder ve fi kirlerinin altyapısını oluşturabilirlerse hak ettikleri yeri elde edebilir. Ki ezberbozan birinin fi kirlerinin çelişkili bir biçimde sonunda bir ezbere dönüşmeyeceği ne malumdur: Örneğin Freud'un zamanla bazı savlarının yanlışlanması bile onun fi kirlerini ezberleyenleri düşündürmez hale gelir. Yüz yıl boyunca unutulan Tesla hakkında yapılan daimi olumlu propaganda onun ne yaptığını hiç araştırma gereği duymayanlara bile her sohbette şunu dedirtir: "Aslında ampulü Edison bulmadı, Tesla'ya haksızlık etmişti." Yani ezberbozanlar, var olanı değiştirir ve sonunda yeni ezberler yaratır. Elbette yeni isimler gelinceye dek.
Pablo Picasso
2 / 7
Ezberçelenler: Geçen yüzyılda bildiklerimizi yerle bir eden isimler
Kimler ezberbozandır? Öncelikle bilmediklerimizi söyleyenler, ikincisi de bildiklerimizi değiştirenler. Unutulmaz olmalarını, en azından yaşarken sağlayan ise şüphesiz ki cazibeleri (Kimileri buna karizma demeyi tercih edebilir.) ve haklarında yapılan iyi ve kötü propagandalardır. Bu da bize, 'sükût suikastı'ndan şikâyet eden Ahmet Hamdi Tanpınar'ın bugün neden vazgeçilmez olduğunu açıklar.
Her çağ kendi ezberbozanlarını yaratırken kendi çağımızdakiler için düşünmemiz gereken soru şu olabilir: Sokrates'i gençleri yoldan çıkarıyor diye zehirleyen dönemdaşları mı haklıydı, yoksa onu yüzyıllar boyunca unutmayan bizler mi?
Bu oyunbozanları sevmemizin asıl nedeni, galiba bize gelişime açık olduğumuzu, daha iyi olabileceğimizi düşündürtmeleridir. Üstelik onlar yeni açtıkları dikenli yolun bütün cefasını çekmiştir, bize yalnızca onlara kulak vermek kalır.
Tarihte ezberleri bozmuş sayısız isim var, aralarından bir seçki yapmak ise her zaman hayal kırıklığı yaratacak kadar riskli. Peki zaten çok iyi, çok yakından bildiğimiz bunca ismin arasından hangilerini seçmeli, hangilerini yeniden anmalıyız? Fikirlerin gelişimi açısından dönem uygun ve yakın olduğundan 20. yüzyıla bakabiliriz: Mustafa Kemal Atatürk gibi liderlerin, Stravinsky, Dalí gibi sanatçıların, Walt Disney, Henry Ford gibi yapımcı ve işadamlarının, Charles Darwin gibi bilim insanlarının, Proust, Kafka gibi yazarların, The Beatles, Marlon Brando gibi şov dünyasının yıldızlarının dönemi bu. İnsanlığın ilerlemesinin en hızlı olduğu geçen yüzyıl, bize Sanayi Devrimi'nin ardından modernizm fikrini getirmişti. İnsanların bir özne olarak kendilerine yer bulmalarına, gelenekleri yeniliklere tabi tutmalarına ve büyük güçlerin karşısına çıkarak dünyayı değiştirmekten yana olmalarına verilen ad olan modernizm, geçen yüzyıla görüntüyü büyüten ayna gibi birçok dev ikon yansıttı.
Elvis Presley
3 / 7
Ezberçelenler: Geçen yüzyılda bildiklerimizi yerle bir eden isimler
Geçen yüzyılda sanat alanına, özellikle resme baktığımızda algımızı genişleten birçok sanatçıyı görürüz, ama özellikle bir isim söylenmemiz istense akla hemen o gelir: Pablo Picasso. Bilmediğimiz tam adıyla ise Pablo Diego José Francisco de Paula Juan Nepomuceno María de los Remedios Cipriano de la Santísima Trinidad Martyr Patricio Clito Ruíz y Picasso. O ezberlerimizi nasıl bozdu; öncelikle geometrik şekillerden mamul, iki boyutlu özgün insan çizimleriyle. Bu geometrik şekiller, sanat dünyasını alt üst etmişti. Picasso, ressam arkadaşı Georges Braque ile sanat dünyasına Kübizm akımını kazandırdı.
Picasso, II. Dünya Savaşı'ndan sonra Komünist Parti'ye katılıp iki kez Lenin Barış Ödülü'nü almıştı, ama hiçbir söylemi, tarihin gelmiş geçmiş en meşhur savaş karşıtı tablolarından 'Guernica' kadar etkili olamadı.
Öyle rivayet edilir ki Picasso'nun babası ressam ve sanat öğretmenidir, ona resim çizmeyi öğreten de babası olmuştur. Ama bu merak, ona doğuştan gelmiş olmalıdır ki ağzından çıkan ilk sözcük 'piz' (lápiz), yani İspanyolca 'kurşunkalem'dir. 13 yaşındayken çizimde babasını geçen, sanat okullarına giden ve Fransa'ya taşınıp kendi stüdyosunu kuran Picasso, mavilerin ağırlıkta olduğu tablolarıyla 'Mavi Dönem'i, kırmızılarla 'Kırmızı Dönem'i oluşturmuştu; bir ara klasik resme yaklaşması ve gerçeküstü tablolarıyla ise sanat tarihçilerine göre bir yaşamda beş altı sanatçıyı barındırmış gibiydi.
Picasso, yaşamının sonuna doğru basit ve çocuksu resimler çizmeye yöneldi. Bir okuldan bahsederken şöyle diyecekti: "Bu çocukların yaşındayken aynı Raphael gibi çizerdim, onlar gibi çizebilmek ise bana bir ömre mal oldu."
Charlie Chaplin
4 / 7
Ezberçelenler: Geçen yüzyılda bildiklerimizi yerle bir eden isimler
Ressam, 91 yıllık yaşamında aşkları ve sıra dışılığı ile paparazzilerin her adımını izlediği, en ünlü sanatçılardan biri oldu. Resimde bir ilk olarak çingeneleri, dilencileri 'kendi diliyle' çizdiği, sanatı bir taklit olmaktan çıkarıp bir üslup haline getiren tabloları ise o günden bu yana herkese şöyle dedirtmeyi başarıyor: "Bu, bir kadın değil, bir Picasso kadınıdır." Geçen yüzyılın en çok konuşulan aktörü ise Charlie Chaplin'di. O şapkası, bol pantolonu, bıyığı ve bastonuyla akla kazınan bir ikondu. İzleyen izlemeyen herkesin bildiği, duvar saatlerinden günlük ev objelerine dek her yerde resminin bulunduğu yıldız, uzaktan bir Şarlo tiplemesinden ibaret görünse de filmlerini izlediğimizde onun ilham perilerini hiç bırakmamış, çok üretken bir 'auteur' olduğunu görmememiz mümkün değildir. Çocukluğunda sahneye çıkmak zorunda kalmış bu fakir İngiliz çocuğunu uluslararası bir Hollywood yıldızına dönüştüren de bu dinmek bilmez tutkusudur: Filmlerinin senaristi, yönetmeni, başrol oyuncusu, hatta film müziklerini besteleyen bestecisi. O bir komedyendir, evet; ama göçmen krizinde göçmenler; itfaiyeciler, bakım merkezleri, bankalar ve akla gelebilecek her yer ve her şey onun sinemadaki konusu olmuştur.
Chaplin, Şarlo tipinin bıyığı Hitler'e benzetilince Hitler hakkında bir film çeker, filmlerini ABD'nin her şeyi reklama dönüştüren yüzünü, altın arama çalışmalarını, modern dünyada fabrika işçisinin durumunu anlatmaktan geri durmaz.
Albert Einstein
5 / 7
Ezberçelenler: Geçen yüzyılda bildiklerimizi yerle bir eden isimler
'Şehir Işıkları'nın son sahnesini yüzlerce kez çekecek kadar takıntılıdır. Eşleri onun işi dışında hiçbir şey düşünmemesinden çok şikâyetçidir; ama o sinema için doğmuştur, sinemayı öyle sevmektedir ki başka bir seçeneği yoktur.
Yaşlılığında hayatına paralel biçimde bir komedyenin yaşlılık krizini ele alırken bize sinemayı hayatından ayırmadığını gösterir. Şarlo tipini yaratan da kendisidir. Böyle bir tiple sessiz komedinin standartlarını oluşturmak ezberleri bozmaktır, evet, ama Chaplin'in sesli filmlerini nasıl göz ardı edeceğiz? Onun bozduğu ezber, bugün 'klişe' bildiğimiz her sahneyi ilk kez yapmış olmaktır. Bu sebeple Yeşilçam'dan Hollywood'a bütün komedi fi lmlerini bu gözle izleyince Chaplin'in bir yerlerden göz kırptığını da görürüz.
Tüm zamanların en dönüştürücü sanatı olan edebiyat, geçen yüzyılda düşünce dünyamızı değiştiren birçok kitap verdi bize. Ama herhalde en aklımızı karıştıranı, Ulysses'ti.
James Joyce okurları hiç düşünmeden "Başka dillere çevrilemez." denen ve anlamak için uzun uğraşlar gerektiren kitaplar kaleme almıştı. Bu, çokkatmanlı kitaplarıyla ise 20. yüzyılın Kafka, Proust, Baudelaire gibi çığır açan yazarlarının yanına girmeyi fazlasıyla hak etmişti. James Joyce'un birçok büyük yazardan farkı ise Hıristiyanlık kültlerine ilişkin parodileri, kelime oyunları, edebiyata getirdiği yeni teknikler ve 'ne anlatmak istediğini' açıklayan sayısız yeni araştırmaya konu olmasıyla 20. yüzyılın kesinlikle en ezberbozan yazarı olmasıydı. Yazarın başyapıtlarından Ulysses, yazıldığı dönemde müstehcen ve zararlı bulunduğu için İngiliz ve ABD mahkemeleri tarafından yasaklandı ve toplatıldı. Bilinçakışı tekniğini edebiyata kazandıran kitap, Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar'ı gibi birçok kitaba ilham oldu. "Çevrilemez." denen Ulysses, hele hele Finnegans Wake, Türkçeye ikişer çeviriyle kazandırıldığında büyük olay oldu, okurların anlayabilmesi için çevirmenlerden biri kitaba ilişkin bir sözlük bile yayımladı.
Einstein'ın otopsisine giren Dr. Thomas Harvey, merakına karşı koyamayıp Einstein'ın beynini çaldı. Üzerinde birçok araştırma yapılan beyin, yıllarca doktorun evinde kaldıktan sonra hastaneye dönebildi.
6 / 7
Ezberçelenler: Geçen yüzyılda bildiklerimizi yerle bir eden isimler
Bugün Dublin denince akla gelen ilk şey olan James Joyce, "Anlaşılamaz." imajına rağmen dünyanın bütün dillerine çevrilmeye devam ediliyor.
20. yüzyılın ezberbozan yıldızları arasında pek çok isim var: Sinemayı tişörtle tanıştıran, James Dean gibi isimlerin öykündüğü Marlon Brando, güzelliğiyle ikonlaşan Marilyn Monroe, zarif Audrey Hepburn; The Beatles, Rolling Stones gibi gruplar, popüler dünyayı bir sanat eseri haline getiren Andy Warhol, hem bir sporcu hem bir aktivist olarak Muhammed Ali, en ünlü siyahi yıldız Michael Jackson, tabuları yıkan Madonna, David Bowie ve dahası… Ama bu büyük listeye rağmen gözler hep onu arıyor: Elvis Presley. Diyebiliriz ki Elvis'ten önce ve sonra hiçbir yıldız onun kadar 'büyük' olmadı. 1977'de hayatını kaybetmiş olmasına rağmen 27 milyon dolar kazanç ve 1 milyon yeni albüm satışıyla geçen yılın en çok kazanan yıldızı olan Elvis, pek çok açıdan ezberleri bozmuştu. Öncelikle siyahi sesine sahip ilk beyaz sanatçıydı, siyahilerin müziği blues onun sayesinde tüm dünyaya yayıldı. İkincisi, dansıyla olay yaratmış, vaazlarda bile 'gençleri kötü yola sürüklediği' gerekçesiyle bahsedilir hale gelmişti. Pek çok müzik türünün anası sayılan rock'n roll, onunla birlikte bir kalıba oturmuş ve kabul görmüştü. Dünyanın geleneksel tarafı, yaptığı müzik, dansı ve söylemleriyle Charlie Chaplin onu uzun zaman kabullenemedi; ama neyse ki yenilikler her zaman galip gelir.
Elvis Presley, fakir bir ailede doğmuş, kamyon şoförlüğü yapmış ve geceleri elektrik teknisyeni olmak için okula gitmişti. Annesinin doğum günü için stüdyoda doldurduğu kayıtla keşfedilen Elvis'in bu denli büyük bir isim haline geleceği ve unvanının 'Kral' olacağı ise belki gençlik yıllarında kendisinin bile aklına gelmezdi. Bir yol açtı, o yoldan da kendisinden sonra gelen bütün şov yıldızları geçti.
Onun büyüklüğü konusunda bizi ölüm yıldönümlerinde Memphis'i aşındıran hayranları ikna etmiyorsa "Elvis olmasaydı The Beatles olmazdı." diyen John Lennon'a, "Onun büyüklüğü tarif edilemez." diyen Phil Spector'a ve "Onu kaybedince her şeyimi kaybettim sandım." diyen Michael Jackson'a kulak verebiliriz.
Şov dünyasındaki isimler, tarzlarımıza, hatta hayatlarımıza büyük etkiler getirdi, ama geçen yüzyılda bilinen ne varsa sarsan iki isimden biri, Sigmund Freud'du. Psikanalizin kurucusu Avusturyalı nörolog, sivri çıkışlarıyla dünyayı yerinden oynattı. Çünkü gerçekleri hiç sakınmadan yüzümüze vuruyor, en zor konuştuğumuz konu olan cinselliğe ilişkin söyledikleriyle diğer bilim insanlarını rahatsız ediyordu. Söylediklerinin bizi utandırmasından dolayı mı rahatsız olmuştuk, yoksa gerçeği ifade ettiği için mi? Ondan sonraki psikoloji araştırmaları, kimi konularda onu yalanladı, kimi konularda onun araştırmalarını genişleterek yeni bir noktaya vardı, ama Freud, özellikle id, ego, cinselliğin keşfi ve bilinçdışıyla ilgili söylemleriyle zaten çoktan insanın kendisini keşfetmesinin yolunu açmıştı. Diliniz sürçtüyse Freudyen bir bakışlar bilinçdışı fi krinizi yansıtıyor olabilirdiniz, herhangi bir travmanızın kökleri çocukluğunuzda bulunabilirdi. Cinsellik, sandığımız gibi yetişkinlikte değil, çocuklukta keşfediliyordu.
James Joyce
7 / 7
Ezberçelenler: Geçen yüzyılda bildiklerimizi yerle bir eden isimler
Freud, yaşarken 20'den fazla kitap, 300 makale yazdı. Kişisel hayatının çalışmalarının önüne geçmemesi için, 20 bin mektubunun yarısını yaktı. (Hakkında bildiklerimizi ise arkadaşı Ernest Jones'un üç ciltlik eserinden öğreniyoruz.) Elbette diğer ezberbozanlar gibi o da ezberbozan olmanın cefasını çekti: Bütün sert eleştirileri bir yana bırakın; Naziler, kitaplarını halkın önünde yakmıştı.
Sigmund Freud, ezberbozan olmanın çilelerini yaşasa da ona gelen tepkilere hiç aldırmadan yoluna devam etti. Bugün psikanaliz, hatta psikolojiyle hiç ilgisi olmayan birisi bile olağandışı durumlarda konuşmalarında onun ismini anmadan geçmeyecektir. "Freud gibi çocukluğuna inmemiz lazım," sözü, "Freudyen bir bakışla…" konuşmalara giriş cümlesi, ölümünün üzerinden yüz yıla yakın geçmesine rağmen dünyadaki psikolojiye ilişkin yazılan pek çok yazıda, yapılan pek çok konuşmada, yaşanan pek çok olayda geçiyor. Bilinçdışımızla ilgili her durumda da –korkuyla karışık– anıyoruz onu.
72. yaş gününde UPI fotoğrafçısı Arthur Sasse'ye dilini çıkararak poz veren bilim insanı, tarihe bu pozuyla kazınmış, bütün çizgi fi lmlerde bilim insanlarının ve dâhilerin prototipi olarak kullanılmaya başlamıştı. Kime aklına gelen ilk dâhiyi söylemesini istesek onun adını verecektir: Albert Einstein. Einstein, geçen yüzyılın en büyük fi zikçisiydi, ama yaptığı çalışmalar yüzyılları aşıp geçecek büyüklükteydi; bu sebeple 'tarihin en büyük fi zikçisi' sayılması boşuna değildir.
1921'de fotoelektrik etki üzerine araştırmalarıyla Nobel Ödülü'nü alan Einstein, nükleer enerji ve kuantum mekaniği üzerine çığır açan açıklamalar getirmişti. Zamanın izafi liğini ortaya koyarak zamanın her yerde aynı olduğu düşüncesini yıktı, enerjiyle kütle arasında bağ kuran ilk kişi oldu, yıldızların nasıl enerji oluşturduğunu buldu. Böylece uzay araştırmalarının da gelişmesini sağladı.
Einstein, yaşarken bütün kuramları birleştiren bir birleşik alan kuramı kurmak istemişti, ancak başarılı olamadı. Şimdi bu çalışma, 'Her Şeyin Teorisi' adıyla Stephen Hawking tarafından yeniden ele alınıyor.
Einstein'ın tarihin en büyük ezberbozanlarından biri olduğunu ölümünden sonra yaşananlar bile kanıtlar, ki yaşananların meali şudur: Ölüm bile bizi bir ezberbozanın bizden farkını delice merak etmekten alıkoyamaz: Doktoru, otopsi sırasında bu büyük dâhiyi inceleme merakına karşı koyamamış ve beynini çalıp evine götürmüştü. Yıllarca o evde kalan, sayısız araştırmaya konu olan beyin, sonunda ait olduğu hastaneye döndü; ama beyinle ilgili spekülasyonlar bugün bile devam ediyor.
Sigmund Freud