Demir Leblebi Mehmet Erdem

Dingin bir ses, özgüvenli bir duruş ve harika şarkılar... Tüm bunlar birleşince “Mehmet Erdem’in ‘demir leblebi’si yoktur. O, hiç sıkıntı yaşamaz ki...” demeyin; siz bir de onu arkadaşlarının düğünlerinde görün!

14 Ağustos 2014
Yaz ayları, bildiğin gibi evlilik sezonu. Düğünlerle ilgili aklınagelen ilk 'demir leblebi' nedir?
Allah' tan arkadaşların çoğunu evlendirdik. Düğün deyince, benim aklıma takım elbise geliyor. Neyse ki biraz ünlü olunca tişört üstüne ceket de idare ediyor. Bir de benim çok geniş bir arkadaş çevrem var. Beş sene önce bir yaz, 25 düğüne gittim. "Profesyonel düğüncü oldum." dedim. O kadar çok düğün nasıl yapıldı bir yaz içinde? Bir de hepsi yakın arkadaşım. Başka bir yere de gidemiyoruz. Bütün hafta sonlarım bağlandı, konserler falan da yalan oldu. Bir diğer sıkıntı da, "Gelmişken bir sahneye çıkar mısın?", "Bir şarkı söyler misin?" muhabbeti... Bunu gerçekten çok merak ediyorum. Ünlü olduktan sonra düğünlerde altın takma zorunluluğu kalkıyor mu?Yok abi, daha büyük takman gerekiyor. "Koca Mehmet çeyrek taktı." dedirtmek istemezsin. Bir de, altın da yetmiyor bazen, hediye falan isteniyor. Bir de düğünde tanıdıkların var, tanımadıkların var. Herkesle fotoğraf çektirme muhabbeti başlıyor.

Şahitlik 'kilitleyen' oluyor mu?
Yaptım. Zamanında çok yaptım. Daha da yapacağım kişiler var. Beklemedeyim.

Konuşma yapmanı isteyen oluyor mu?
Oluyor. Yakın bir arkadaşım evleniyordu bir keresinde. Zorlu bir düğün konuşması yaptım. ABD'de yaşıyor arkadaşım ve eşi de Amerikalı. Hem Türkçe hem İngilizce konuşma yapmak zorunda kalmıştım.

Senin evlilikle ilgili fikrin nedir?
Benim şu an öyle bir vaktim veya yaşam tarzım yok. 36 yaşındayım, ne olacağı belli olmaz.

İlk buluşmada heyecanlanan, gerilen bir tip misindir?
Hayır. Genel olarak rahat biriyimdir. Belki sahneden kaynaklanan bir şey de olabilir. Bir ortama gireyim, herkesle 'kanka' olurum. Restorana oturayım, garsonla hemen muhabbeti kurarım. İnsan severim. İnsan, kendisini en iyi başka insanlarda tanıyor.
Ne kadar çok insan tanırsan, gözlem yapıp kendini de o kadar çok tanıyorsun. Kendime de güvenirim. Ukalalık değil, işimi iyi yapmaya çalışırım. Belirli değerlerim var; iyi bir insan olmaya çalışıyorum.

İlgilenmediğin bir kadın, seninle flört etmeye çalışsa, reddeder misin yoksa kibarlıktan bir şey diyemez misin?
Genel olarak mesafeliyimdir. O yüzden kimseyi kırmam.

Sevgiliye alınan hediye, en bilinen 'demir leblebi' konulardan biridir.Sen birisine hediye alırken sıkıntılı mısındır?

Sıkıntılıyımdır. Aklıma güzel bir fikir gelirse alırım. Almış olmak için hediye almam. Belki görgüsüzlük gibi görünebilir ama bazen para verip "Abi, ben iyi bir şey bulamadım. Sen gönlüne göre bir şey al." demeyi tercih ederim. Bazen gömlek alıyorlar, XLarge. Değiştirme kartı da olmuyor içinde. Diyorum ki "Beni gözünde o kadar büyütme!" Fakat bazen de çok hoş hediyeler gelebiliyor. Kaplumbağa kabuğundan yapılmış mızrap geldi mesela, çok beğendim. Tabii bir de manevi yönden çok değerli hediyeler var. Sevenlerim birkaç satır bir şey yazıyor, bir resim çiziyor. Onların değeri paha biçilmez. Doğum günüm de yılbaşına denk geliyor. 31 Aralık'ta olduğu için hep kaynar ve kutlamayı da sevmem. O curcunada hediye de kaybolur, istemem.

Boğaziçi Üniversitesi'nde Makina Mühendisliği okudun. Mühendislik fakülteleriyle ilgili espriler vardır: "Bir erkeğe bir erkek düşüyor." gibi. Durum gerçekten o kadar vahim miydi senin zamanında da?
Açıkçası öyleydi. Koskoca dönemde dört kız vardı. Ama sonuçta okulda bir sürü bölüm bulunuyor. Mesela Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bölümü'nde de iki tane kız vardı. Zira bir şekilde sosyal ortam kuruluyor.

Zor bir dönem miydi bu senin için?
O açıdan değil ama dersler zorladı. Kafam basıyordu matematiğe, fiziğe; fakat Boğaziçi'ne 1997'de girdim. Bir sene hazırlık okudum ve ertesi yıl Kardeş Türküler' de profesyonel olarak çalmaya başladım. O dönem, Kardeş Türküler' in en popüler olduğu dönemdi bir de... Çok sayıda konsere gittiğim için derslere giremiyordum, finalleri kaçırıyordum. Arkadaşlarım bir sonraki sınıfa geçiyorlar ve ben, hiç tanımadığım bir tayfayla ders almak zorunda kalıyorum. Onlar birbirlerini tanıyor, notlarını paylaşıyor ama ben aralarında 'Fransız' bir adamım.

Müziğin mühendisliği var mı?
Olmaz mı? Sonuçta bizim işimiz, frekans... Fizik var, matematik var... Artık bilgisayarsız adım atamıyoruz. Kayıtlarımızı alıyoruz diyelim, mikrofonları nereye yerleştireceğinin bile bir matematiği var. "Enstrümanın sapının gövdesine oranı '3'e 2' olacak." gibi şeyler var hayatımızda. Her şeyin bir matematiği var. Müziğin illa ki bir duygusal tarafı var ama matematiği olmadan var olamaz.

"Nereden girdim de mühendislik okudum." demiyorsun, o zaman?

Hayır. Birçok bilgisayar yazılımını kendim kullanıyorum zaten. Kendim kayıt yapabilirim, miksleyebilirim. Kesip biçebilirim. Zaten birçok dizi müziği yaptık ve ben miksledim yıllarca onları.

Bilgisayarı tanımayan bir müzisyenin, eli kolu bağlı mıdır sence?
Elektronikle çok iç içeyiz. Bir salona gittiğinde akustik çalsan, seni kim duyabilir? İşin içine elektronik girince; fizik giriyor, matematik giriyor. Bir konsere gidiyorsun, kış mevsimindeyse, insanlar kazak giydiyse tizleri çok açmıyorsun çünkü onlar emecek
biliyorsun. Yaz konseri farklı; adam üzerinde hiçbir şeyi tutmuyor, hepsini yansıtıyor. Ona göre bir matematik kuruyorsun. Açık hava ise ayrı bir matematik gerektiriyor.

Sahneye çıkmadan önce "Ben ne yaparım sahnede?" diye bir endişen var mıydı?
Ben sahneye çok çıktım, sahne şımarığı oldum. 1990'larda da, İstanbul'a geldiğim ilk yıllarda çok fazla barda çıktım. Sonra Kardeş Türküler' le de sekiz sene çaldım. Herhalde binin üzerinde konsere çıkmışımdır. Berlin Filarmoni'nin salonunda da çıktım. Diyarbakır' da spor salonunda da. Küçükken de misafir geldiğinde"Hadi oğlum çal." diye zorlarlardı.

Ben sahneye çıkmak istesem, bana "Aman şuna dikkat et." diyeceğin bir şey var mı?
Dersine iyi çalış. Yoksa kaygılı olursun. Şarkının ölçüleri, sözler; her konuda net olman lazım. Seyirci olarak da her model insan gelebilir. Ben mesela seyirciyi çok izlerim. Hangi şarkıda tepki daha yüksek? Hangi şarkıda herkes coştu? Sıkıldıkları bir şarkı var mı? Repertuvar yapmak bile ciddi bir iş. Ben rahatım, rahat olmak gerektiğini düşünüyorum. O zaman "Bu bizim Mehmet ya." diyorlar. Mesafe görmedikleri zaman sen de rahatsız olmuyorsun. Arada bazen bir deli çıkıyor; "Mehmet! Mehmet! Mehmet!" diye bağırıyor. "Ne var lan?" diyorum, "Abi, adamsın!" diyor. Bir saattir bağırıyorsun, bunu mu diyecektin?

Ünlüyle sokakta karşılaşınca yelkenleri suya indirme durumu oluyor mu?
Kesinlikle oluyor. Sonuçta sen, hep aynı sensin. Ama o, seni bir yere konumlandırıyor. Nereye koyduğunu o da bilmiyor. Bir hayal dünyası yaratıyor. Sonunda seni görünce, "Bu Mehmet Erdem mi?" diye başlayıp "Beyoğlu'nda yürüyor bu?" diye şaşırıyor. Ben de "Ne yapsaydım? Uçsa mıydım?" diyorum. Bunlar, güzel anlar, güzel hisler tabii. Adam seni belki binlerce kez dinlemiş, senin haberin yok.

İyi dizilere müzik yaptın. Daha doğrusu, müziğini yaptığın diziler iyi dizilerdi. Bu bir tercih miydi? Yoksa "Önüme gelene müzik yaptım." mı diyorsun?
Şanslıydım diyebilirim ama zaten dizileri yapanlar arkadaşlarımızdı. Onur Ünlü arkadaşımızdı; 'Leyla ile Mecnun'u yapacağı zaman bana geldi. İyi diziler de zaten öyle iyi dizi olabiliyor. Birbirini tanıyan ekipler çalıştığı zaman güzel oluyor. "Hık!" dediği zaman ben onun ne istediğini anlayabiliyorum. Müzik tarif etmek zor bir şeydir. "Buraya böyle böyle bir şeyler olsun." Dendiği zaman 'decoder'i çalıştırmak lazım. Bu adam ne istiyor? Çünkü benim de bir algım var; ben de dizi izliyorum ama yönetmen sensin, senin nasıl bir şey istediğin önemli. Benim şansım, müzikal olarak cümle kurabilen insanlarla çalışmamdı. Ne istediğini iyi tarif edebiliyorsa, onun karşılığı bizde var. Oyuncularla da arkadaştık zaten. 'Behzat Ç.'de, 'Kuzey Güney'de ve 'Yalan Dünya'da konuk olarak çıktım.

Türkiye'de dizi izlerken "Yok artık, bu kaldı mı hâlâ?" dediğin bir şey oluyor mu?
Bu kadar ilerlemiş bir sektörde çok geride kalmış işler var. Yurtdışına dizi satıyoruz ama bir yanda aynı kanalda bir saat sonra felaket bir iş yayımlanıyor. Ciddiye almadıklarını düşünüyorum. Seyirciye karşı nezaket eksikliği var.

Mesela sadece bizim dizilerimizde karakterler kendi kendilerine konuşuyor. Bunun gibi aklına gelen lanet bir klişe var mı?
Bizde kötüler, ölümüne kötü. Doğu dizisi çekiyorlar ve kötü adam var. Adam, kendi ailesine, çoluğuna çocuğuna bile kötü. Adam kötü diye, niye kendi çocuğuna da kötülük yapsın?

Yabancı dizi izliyor musun?
'Breaking Bad'i izledim. 'Homeland'i izliyorum.

Müzikleri nasıl buluyorsun?
Tabii bütçeler çok farklı. Adam orkestra çağırabiliyor. Bizde de yapımcılar orkestra çağıracak bütçeyi sağlarsa daha deneysel şeyler yapılabilir. 'Leyla ile Mecnun'da çok uğraştık. Alper Atakan'la birlikte hazırladık müzikleri ve 290 küsur 'track' yapmışız. Büyük bir meblağ bu.

"Sanatçı adam yalnızdır." önyargısı doğru mu?
Bence değil. Ben çok sosyal bir adamım. Her modelden arkadaşım var. Zaten mümkün olduğu kadar farklı model insan görürsen müziğin de o kadar zenginleşiyor. Mesela 'Deli Deli Olma' nın müziklerini yapmıştık ve bununla Altın Portakal aldık.
Çok güvendiğimiz bir işti. Müzikleri filme yerleştirdik ve kımıldatmadık bile. Hepimiz ikna olduk. Sonra fark edildiğini görmek insanı mutlu ediyor. Sonuçta o zaman biz isimsizdik. İşin iyi olması nedeniyle ödül almak, daha da fazla mutluluk veriyor.

Uyanmak için alarm kurar mısın?
Kesinlikle kurarım çünkü çok seyahat ettiğimiz için uçağı kaçırmamamız gerekiyor. Bir de geceleri çalışmayı seviyorum. Gün içinde bir sürü rahatsız edici etken oluyor. Telefon çalıyor, gürültü var. Geceleri insanlar azalıyor. Biz de stüdyoya kapanabiliyoruz.

Uçak, sonuçta 'kaçan bir şey'. Onun için alarm kurmak normal de; arkadaşınla buluşacağın zaman da aynı hassasiyeti gösterir misin?
Genellikle dakik biriyimdir. Gidemeyeceksem de, önceden haber veririm. Beklemeyi de sevmem.

Batıl inancın var mı?
Yok.

Şarj konusunda takıntılı mısındır?
Evet. Her zaman kontrol ederim. Gün içinde yüzde 50'nin altına indiğinde şarj etmeye çalışırım telefonumu. Ben tabii ki sadece Mehmet Erdem olarak yaşamıyorum, biz bir ekibiz. 15 kişi beraber dolaşıyoruz konsere gideceğimiz zaman. Dizi işleri var, annemiz babamız var. İlla ki ulaşılır olmaya çalışıyoruz. Bir de sürekli başka şehirlerdeyiz. Mesela Bingöl'deyim önümüzdeki günlerde. Sonra İstanbul, Bursa, Bodrum, Gaziantep sıralamasıyla dolaşacağız. Hostesler kadar uçuyoruz