Oğuz aldı başını gidiyor
14 Haziran 2017
1 / 6
Oğuz aldı başını gidiyor
Yazı: Emrah SAKA
Oğuz Tan. 1984 İstanbul doğumlu, sistem mühendisi. Şimdiye kadar serbest dalış,dağcılık, bisiklet ve ultra maraton sporlarıyla ilgilendi. 2013'te düşük bütçeli bir bisikletli gezgin olarak İstanbul'dan yola çıktı. 16 bin km pedal çevirerek Türkiye, İran, Dubai, Pakistan, Hindistan, Nepal, Burma ve Tayland'ın bazı bölgelerini gördü. Yüklü bisikletiyle Himalaya Dağları'nda 5.400 metre yüksekliği bulan yollardan geçti. 4 bin ve 5 bin metre üstünde dağ geçişleri yaptı, dünyanın en yüksek ultra maratonunu koştu, Nepal'in dağlarında 2 hafta yürüdü. 2015'te de İstanbul'a döndü.
Oğuz'un bu gitme isteği bakın nasıl başlamış:
"Meraklı ve doğayı seven bir çocuktum. Ailemin de toprakla arası iyidir. Büyüdüğümde doğa sporlarıyla ilgilenen ve sık sık belgesel izleyen biri oldum. Mühendis olarak profesyonel hayata atıldım ve bir süre sonra kentin hızlı yaşamı bana fazla gelmeye başladı. Hayatımda ciddi bir anlam eksikliği olduğunu, robot gibi yaşadığımı ve hayatımı böyle sonlandırmak istemediğimi düşünmeye başladım. Hayatımda bir fark yaratmak istedim. Alıp başımı gitmeye karar verdim. Bisikletle gitmek istedim; çünkü yavaş, zorlu ve bir o kadar da kıymetli bir yolculuk olacaktı benim için. Spor, macera ve kültür başlıklarının hakkını verecektim. Turistik bir geziden ziyade, geçtiğim bölgelerdeki yaşamlara temas edecek ve kısa süreliğine de olsa o yaşamlarda kendime yer bulacaktım."
2 / 6
Oğuz aldı başını gidiyor
İster istemez minimalist bir yaşam tarzı sürdürüyor Oğuz; eşyaya bağımlı değil.
"Eşyayla bütün bağını kesmiş ve kendini dünyevi hırslardan soyutlamış bir keşiş olmasam da, kentteki pek çok kişiye kıyasla hayatımı epey sadeleştirdiğim doğrudur. Yolculuktan önce de tüketim çılgını birisi değildim. Yolculuğum süresince 'Yavaş ilerle, sade yaşa, az tüket!' mottosu kendiliğinden oluştu. Bu konuda anlatacak şey çok; konuyu bir örnekle özetlemeye çalışayım: İki tane kazağım var. Biri kirlenince yıkıyor ve kurumaya bırakıyor, o sırada öbür kazağımı giyiyorum. Bir süre sonra o da kirleniyor, onu da yıkıyorum. Kurumaya bıraktığımda ise tekrar öbür kazağı giyiyorum. Kazaklar parçalanana kadar böyle devam edebilirim. Parçalandığında da yeni bir kazak alabilirim. Dünyanın neresine giderseniz gidin, ekstrem örnekler dışında, kıyafet ve yemek bulabileceğinizi düşünüyorum. Kazağın temel görevi sizi sıcak tutan bir kıyafet
olmasıdır. Ama bir kazaktan estetik olmasını da bekleriz. Kentte nasıl yaşıyoruz peki? Kirli havayı soluyor, nereden geldiği belli olmayan suları içiyor, hormonlu gıdaları tüketiyor, trafi kte saatlerimizi harcıyor, stresli işyerlerinde stresli insanlarla günümüzü geçiriyor, para kazanıyor ve neticede kendimize 'kaliteli' yaşamlar sunuyoruz. Hayatımızı anlamlandırmak için deli
gibi tüketiyoruz: Fiziksel ürünleri, arkadaşlıkları ve pek çok başka şeyi. Bu bağlamda kentte dolabımızda 20 tane kazak oluyor. Biri mavi, biri kırmızı, biri V yaka, birinin önünde desen var, birini indirimde yakalamışız vs. Kentte 100 metrekare evde yaşıyoruz, eşyaları depolayabiliriz. Peki bisiklet yolculuğunda? Sahip olduğum tüm eşyaları bisikletimin üstündeki çantalarda, kendi kas gücümle taşıyorum. Hadi çantalarda boş yer var; ekstradan bir kazak, fazladan bir gömlek, güzel bir şapka derken toplam yüküm 5kg artsa kim taşıyacak?"
3 / 6
Oğuz aldı başını gidiyor
Oğuz, bisikletiyle tek başına zorlu hava şartlarında bile denizleri aşıp çölde kamp kurdu. Eninde sonunda tek başınıza olduğunuzun farkına varanlardan.
"Bu macerada tek başına olmak keyifl i ve tabii ki zordu. Sağlık probleminiz yoksa yolda zaten eğitiliyorsunuz; pedal çevirmek işin en kolay kısmına dönüşüyor. Zor olan ise ama güzel ama çirkin her şeyi tek başına deneyimlemek ve tüm süreçleri tek başınıza yönetmek oluyor. Stres yönetimimin geliştiğini ve yollarda çok daha sakin biri olduğumu belirtmeliyim. Zaten yolda hayat sade, dertler sade. Bir de geçtiğiniz hiçbir yerde kalıcı değilsiniz; aileniz yok, köklü arkadaşlıklarınız yok. Tanıştığınız insanlar ve paylaştıklarınız genellikle gelir geçer. Kalıcılığı özleyebiliyorsunuz. Yalnızlıkla beraber kendi bağımsız kararlarınızı alıyor olmak ise bu işin artısı."
Oğuz Tan yolculuğa Doğu'dan başlamış.
"Uzun süredir planladığım, hazırlandığım bir yolculuk değildi. Ansızın karar verdim ve kısa süre içinde yoldaydım. Doğu'nun bilinmezliği Batı'ya kıyasla çok daha cazip geliyordu. Diğer bir yandan, evden çıkıp bisiklete atlamak istiyordum. Bisikleti parçala, uçağa bin gibi prosedürlerle uğraşmak istemiyordum. Aynı zamanda maddi kaynaklarım kısıtlıydı ve Doğu'da seyahat etmek Batı'ya kıyasla daha ucuz olacaktı."
4 / 6
Oğuz aldı başını gidiyor
Nepal'in güneyinde ormanda kurduğu çadırı bir gün bir kaplan ziyaret etmiş.
"Sanırım hayatımda en çok korktuğum andı. Boğazım düğümlendi ve ses çıkaramadım.Daha zayıf korkular olsa da yolculuğumdan ilk aklıma gelenler; İran'da askeri alanda dolaştığım ve fotoğraf çektiğim için istihbarat servisinden gelip beni
aldıkları. Hindistan ve Nepal'de de birkaç defa ciddi ciddi uçurumdan yuvarlanıyordum ve bir keresinde de Hindistan'da beni linç etmeye kalktılar."
Biraz da 'bu değirmenin suyu'ndan bahsedelim mi?
"Tabii ki. Bu tip bir yolculuğa en az 1 sene evvel karar verirseniz maddi hazırlık yapma şansınız olur. Yine de belirtmeliyim ki, öngörülmeyen pek çok masraf çıkıyor. Ben hızlı karar verdim ve hazırlığım yoktu. Sponsora ihtiyacım vardı. Rekorlar kırmış bir atlet, Formula 1 pilotu veya bir dijital medya fenomeni olmadığım için kurumsal bir sponsor bulamadım. Pek çok masrafım
olmuştu. Bazı aile dostlarım, akraba ve arkadaşlarım ciddi desteklerde bulundu. Sonunda banka hesabımda 0 (sıfır) TL'yi gördüm. Bir yakınım günlük 10 dolar vererek sponsorum oldu ve üç aylık harcırahım olan 900 dolarla yola çıktım. Acil
durumlar için paraya ihtiyacım olabileceğini düşünerek her gün 1-2 dolar tasarruf yapmaya özel gösterdim. Yolculuğun ilerleyen evrelerinde başka sponsorluklar aldım ama standartlarım hep düşüktü. Günlük bütçem en fazla günlük 25 dolara çıkmıştır."mi?
5 / 6
Oğuz aldı başını gidiyor
Her yolculuk değişimi de beraberinde getirir. Bu seyahat, Oğuz'un hayatını da çok değiştirmiş.
"Tüketim alışkanlıklarım değişti. Eşyayla bağım azaldı. Kendimize gereksiz dertler edindiğimizi ve bu dertlerin psikolojik ağırlığıyla zaman içinde nasıl da yorulduğumuzu dışarıdan değerlendirebildim. İnsan temel ihtiyaçlarının evrenselliğinden emin oldum. Dil, din, ırk ve cinsiyet ayrımcılığına duyduğum öfke daha da kuvvetlendi. Sade bir yaşamın beraberinde huzur getireceğini düşünüyorum."
Yolculuğunun ne zaman biteceğini sadece o biliyor.
"Bir süredir İstanbul'dayım. 2017 sonbaharında başlayacak yeni yolculuğum bir sene sürecek. Meksika'dan başlayıp Güney Amerika'ya devam edeceğim."
6 / 6
Oğuz aldı başını gidiyor
Bu yolculukta ona destek olmak isteyenler de mutlaka olacaktır. Önce pedala basmasını kolaylaştıracak bir
sponsora ihtiyacı var.
"Evet, sponsorluk teklifl erine açığım. Kahve ve fotoğraf konseptli yeni bir yolculuk planlıyorum. Spesifik amaçları olan bu yeni yolculuk için daha yüksek bütçelere ihtiyaç duymaktayım."
Oğuz, yolculuğunda biriktirdiklerini katıldığı festivallerde, okullarda sunumlar yaparak ve portallarda yazarak paylaşıyor. 2016'da iki fotoğraf sergisi açtı. Bu yıl Latin Amerika'da yapacağı bir bisiklet turu planlıyor. Kahvesever bir bisiklet gezgini olarak yeni yolculuğunu da kahve plantasyonlarını ziyaret etmek, bölgedeki yaşamlardan sosyolojik boyutta kesitler görmek ve biriktirdiklerini bir esere dönüştürmek istiyor. Kahve markalarına fısıldayalım.