Nisan Ak | Hayattan Ne Öğrendim?
21 Ocak 2019
1 / 3
Nisan Ak | Hayattan Ne Öğrendim?
Orkestra Asistan Şefi, Müzik Direktörü, 27
Röportaj Seda KARAN
Fotoğraf Uygar TAYLAN
Hayatta kendi kendimize yaptığımız her şey çok önemli elbette ama çoğu zaman yetiştirilme tarzımız, ebeveynlerimizin daha önceki hayatları, hayat deneyimleri ve dünya görüşleri biz farkında olmadan seçimlerimizi ve perspektiflerimizi etkiliyor. Ben de kimseden farklı değilim tabii ki. Annem de babam da çok özgür ruhlu insanlar. Bunun beni nasıl etkilediğini, ilk karşılaşmamızda görebilirsiniz. Müzisyen değiller ancak müzik okumak istediğimde bana çok destek oldular. Bunun da çok önemi var zira daha ilk basamakta aile desteği yoksa ilerlemek çok zor olacaktır. Müzisyen olmasalar da bana verdikleri destek dolayısıyla hayatta aile desteğinin önemini daha bu yaşımda anladım.
Müziğe başlamamın pek bilinmeyen komik bir hikâyesi var aslında. İlkokulu Göztepe İlköğretim Okulu'nda okudum. Okulumuz tam zamanlı ve etüdlüydü. Annem bana sanırım birinci sınıfta gitar almıştı ama ben çok ilgilenmemiştim. İki ya da üçüncü sınıfta müzik öğretmeni şu anda anladığım kadarıyla beni başka bir öğrenciyle karıştırarak sene sonu gösterisinde gitar çalmamı istedi. Ben öğretmenimi kırmamak için kabul ettim. Eve gidip anneme anlattım durumu ve gitar dersi almaya başladım. Bu hikâyeyle birlikte hayatım hep okul ve çalışmak, çalışmak ve çalışmayı bırakmamak üzerine kurulu olarak devam etti.
Orkestra şefi olmaya da müziğe başladığım gibi tesadüfen karar verdim, diyebilirim. Üniversite birinci sınıftayken yan odadaki son sınıf öğrencileri kendi bestelerini prova ediyordu. Ancak yazdıkları şeylerin çok karmaşık olduğunu ve onları birisinin yönetmesi gerektiğini düşünmüştüm. Bir gün piyano çalışırken kapımı çaldılar ve "Biz prova yaparken bize 4/4 vurur musun?" dediler. O provada konsere bir şefin gerekli olduğu anlaşılmıştı. Böylelikle beraber çalışmaya başladık ve konseri birlikte yaptık. Konserde çeşitli hocalar benim hocama şefliğe devam etmemi söylemiş. Ben de doğal olarak orkestra şefliği konusunda heyecanlandım ve üzerine gittim.
Müzisyen olsun ya da olmasın, beni genellikle birebir tanıştığım insanlar etkiler. Çoğu sanatçının bizim görebildiğimiz hayatları, süslenmiş ve temizlenmiş halde sunulan kısımları… Zorlukları hangi yönleriyle aştıklarını ya da aşıp aşmadıklarını, başkalarından ne kadar yardım aldıklarını ya da ne kadar reddedildiklerini bilmiyoruz. Beni en çok etkileyen hikâyeler insanların nasıl başarılı oldukları değil; başarısız olduklarında nasıl toparlandıkları üzerine kurulu oluyor.
2 / 3
Nisan Ak | Hayattan Ne Öğrendim?
Kariyerimde güzel olduğu kadar çok komik hikâyeler de başıma geliyor. Bir keresinde ilk verdiğim konserlerden birinde batonumu sehpaya çarpıp düşürmüştüm. Konsere ellerimle yöneterek devam ettim. Sonrasında çellist yanıma gelip "Aslında çok kötü olmadı, arada sırada şefler butonlarını düşürüyor, hatta bir keresinde müzik devam ederken batonunu yerden almaya çalışan şef görmüştüm." diyerek beni cesaretlendirmişti.
Kariyer basamaklarını tırmanırken elbette ben de zorlandım. Dünyada zor olmayan meslek var mı ki! Maalesef benim mesleğim, mesleğimi icra etme kısmına geldiğimiz zaman daha da zorlaşıyor. Okulu kazanmak, bitirmek kolay. Ancak şeflik maalesef okulu bitirdikten sonra iş bulabildiğimiz bir meslek değil. Yanılmıyorsam iş bulma oranı %50'nin altında.
Şeflik sadece müzikal bir meslek değil. Liderlik, yöneticilik, yardımcılık, öğretmenlik, konuşmacılık, modellik, reklamcılık… Hepsini biraz bilmek gerekiyor. Okul sadece müzikalliği eğer iyi bir mentorunuz varsa biraz da yöneticiliği öğretiyor. O yüzden okul bence çok önemli. En azından repertuarı ve kurullarla konuşmayı, toplantılara katılmayı öğreniyorsunuz. Çünkü bir konseri organize ederken her şeyi bilmek zorundasınız! Sizin için bu işleri yapan insanlar varsa bile onlara süpervizorlük etmezseniz en iyi sonuçları elde edemezsiniz. Şirket yönetmek gibi ama her konserde her şey yeniden başlıyor.
Biyografi de psikoloji de okumayı çok seviyorum. Bugüne kadar okuduklarımdan anladığım kadarıyla hayatta hiçbir zaman denemeyi bırakmamak gerekiyor.
Maalesef hayatta kırılmamak ya da yorulmamak zor. Çoğu zaman her başvuru, her yeni deneyim çok umutlanarak ve heyecanlanarak yapılıyor ve olumsuz sonuç olduğunda insanı depresyona sürüklüyor, insana kendini sorgulatıyor. Bu tip durumlarda benim taktiğim seçim sürecini bilmediğim şeylere üzülmemeye çalışmak. Çünkü seçim süreçlerinin benimle hiç ilgisi de olmayabilir.
Müzik dışında iki doğal yeteneğim var; organizasyon ve gözlem. Bu ikisini hem kullanmayı çok seviyorum hem de olabildiğince geliştirmeye çalışıyorum. Dışarıdan kendine bakabilmek, başkalarını gözlemleyebilmek ya da etrafınızdaki insanların o anki duygu durumlarını hissedebilmek çok faydalı olabiliyor. Organizasyon yeteneğim sayesinde çoklu düşünüp birilerine yardım edebilmek beni çok mutlu ediyor. Bir de; kendimi geliştirme eğilimim var.
3 / 3
Nisan Ak | Hayattan Ne Öğrendim?
Sonucundan hoşlanmadığım bir şey olduğunda üzülürüm ama yılmam. Bu gibi durumlarda kendime vakit ayırıp hiçbir şey yapmam ve sonra normal hayatıma geri dönerim. İnsanın kendisine vakit ayırması çok önemli, mental sağlığı koruyor. Hayatta her şey hazırlıklı olmak gerek bir yandan da. Mesela önümdeki altı ayın çok zor olacağını geçen seneden biliyordum ve kendimi de bu şekilde hazırladım. Bana müziğin zor olup olmadığını soruyorlar; elbette zor. Hayattaki her meslek gibi müzik de zor. Ancak zor kötü değil; eğlenceli.
Hırslı biri değilim, olmayı da reddediyorum. Mesleğim bazen beni istemediğim şekilde beni hırslı durumlara sokuyor, bunu fark ettiğim an duruyorum. Kimi geçiyoruz da nereye varıyoruz ki? Ben bir tek geçen yılki Nisan'dan daha iyi olduğumda tatmin oluyorum. Tutkuluyum ama hırslı değilim. Tutkulu olan gelişmeye devam eder, hırslı olan ise depresyona girer.
Müziği çok iyi eğitmenlerden öğrendim. Hepsine binlerce yıl borcum var. Türkiye'de Tolga Tüzün, Orhun Orhon, Antonio Pirolli ve Erdem Çoloğlu; Avrupa ve ABD'de Donald Portnoy, Maurice Peress, Gerard Schwarz, Paavo Jarvi ve tabii ki sevgili Viyana mentorlarim Christian Schulz, Gergely Sugár, Wolfgang Sheidt ve Simeon Pironkoff… Hepsi birbirinden değerli müzisyenler. Müzikalite, teknik, prova teknikleri, zamanı iyi kullanma, repertuar, organizasyon, iletişim, enerjiyi iyi kullanma, müzisyenlere ilham verebilmek gibi daha aklıma hemen gelmeyen pek çok şeyi bana öğrettiler.
Müzik dışında diğer sanat dallarını takip ettiğimde çok heyecanlanıyorum. Geçenlerde bir çömlek sergisine gittim örneğin. Sergiden çıktığımda aklıma o kadar çok ilginç fikir geldi ki! Sanat sanatı kışkırtıyor!
Konserler dışında hayatta beni en çok heyecanlandıran şeylerden biri dondurma. Ya da bomboş geçireceğim, sadece kendime ayıracağım bir günü sabırla beklemek de beni heyecanlandırır. Ve tabii bir de tatil.