Başka bir 'benlik' mümkün!
01 Şubat 2019
1 / 5
Başka bir 'benlik' mümkün!
Yazı Baran ALIŞKAN
Tecrübeler, toplumsal normlar, alışkanlıklar ve daha birçoğunun ulaşmamızı engellediği gerçek benliğimize aslında kavuşabiliriz. Şimdi, sınırları koyduğumuz gibi kaldırıyoruz.
Parmak izinin kişiye özgü olması, her insanı farklı ve özel hissettiren en basit ve bir o kadar da ilginç özelliklerimizden biri... Bununla birlikte dünyaya geldiğimiz andan itibaren içinde büyüdüğümüz aile, edindiğimiz çevre ve kazandığımız tecrübelerle birlikte her benlik farklı bir dünya olarak da sayılabilir. Benliği oluşturan en temel etkenlerden biri, içinde bulunduğu ve gelişimine etki eden kültürdür. Her toplumun uzun yıllar ve uğraşlar sonucunda ortaya çıkmış olan kendine özgü kültürü, hem genel olarak toplumun bütününün hem de toplumun en küçük birimi olan kişiyi etkiler. Farklılığın tanımını yapmamız gerekirse; 'değişik veya ayrımlı' ya da 'diğer kişiler ya da nesnelerle arasında benzersiz yönler bulunan' dememiz yeterli olacaktır. Farklılık böyle bir şeyse eğer ve her benlik içinde bulunduğu kültürden etkilenerek şekilleniyorsa nasıl oluyor da aynı kültürde yetişen kişilerle bile birbirimize benzemiyoruz?
2 / 5
Başka bir 'benlik' mümkün!
Hepimiz dünyaya geldiğimiz anda ortak bir dil konuşuyoruz. Acıktığımızı ve gerekli ihtiyaçlarımızı bizlerle ilgilenen kişilere anlatabilmek adına ağlıyor, keyfimiz yerindeyken de etrafımıza gülücükler saçıyoruz. Ardından gelişen kaslarımızla birlikte hareket kabiliyetimizi arttırıyor ve konuşmaya başlıyoruz. Dünyanın neresinde olursa olsun çocuklar içinde bulundukları ortamdan etkilenerek farklılaşmaya başlıyor. Öncelikle biz insanlar olarak, zihinlerimizde dünyaya ve diğer insanlara karşı bir takım şemalar oluşturduğumuzu belirtelim. Bu şemalar bizim tecrübelerimize bağlı olarak oluşan ve tüm yargılarımızı belirleyen bir mekanizma desek doğru bir benzetme olur. Şemalarımız sayesinde olayları anlayıp yorumluyor ardından da üzerine yeni bilgiler ekleyerek gelişmeye devam ediyoruz.
Örnek vermek gerekirse; şimdiye kadar tüm erkekleri bıyıklı gördüğümüz bir çevrede büyüdüğümüzü varsayalım… Gördüğümüz ilk bıyıksız erkek bizim şemamıza uygun gelmeyeceği için onu farklı olarak nitelendirebiliriz. Bunun üzerine farklılığı tehlike olarak kabul edip dışlayabilir ya da ilgi çekici olarak görüp daha fazla yakınlaşabiliriz. Aynı şekilde bireylerin bir araya gelişiyle oluşan toplumun yargıları da bu şekilde oluşmakta. Buna 'sosyal biliş' ya da 'toplumsal biliş' de diyebiliriz. Şimdi yeniden soruyoruz, farklılık nedir? Tüm bu bilgilerin ışığında farklılığın toplumdan topluma ve kişiden kişiye 'farklılık' göstereceğini kabul ederek yolumuza devam edelim.
3 / 5
Başka bir 'benlik' mümkün!
ALIŞKANLIKLARI TERK EDENLER VAR
'Başarılı Erkeğin Hayat Kılavuzu' niteliğindeki ve şu an elinizde yayıma baktığınızda modern dünyada işinize yarayacak birçok şeyi bulmanız mümkün değil mi? Buna rağmen sanayi devriminden bu yana hızla değişen dünyamıza baktığımızda ise yeniliklere ve gelişmelere aynı hızla yetişebilmemiz ne yazık ki mümkün olmuyor. Dünyada hali hazırda yerleşmiş sistemin çarklarından biri olarak sürdürdüğümüz hayatlarımızda alacağımız bir manevra herhangi bir şekilde etkide bulunabilir.
Toplumdan topluma değişen farklılıklardan bahsederken konuyu buraya taşımamızın sebebi ise aslında evrensel olarak görüş birliği sağladığımız değerler… Çalışmalı, kazanmalı ve tüketmeliyiz değil mi? Hatta daha fazla kazanmalıyız ki daha fazla tüketelim… Şimdi sizi bu düzene karşı gelmiş ve neredeyse tüm modern insanlara göre farklı olarak kabul edilebilecek biriyle tanıştıralım: Christopher McCandless! Nam-ı diğer Alexander Supertramp, Amerikalı bir gezgin olarak yaşamını kaybetmiş bir genç… Tarih ve antropoloji eğitimini tamamladıktan sonra mevcut yaşam tarzını bir çırpıda gözden çıkartmış ve yollara düşmüş kişi, de diyebiliriz kendisi için. Supertramp (Bu ismi doğa yolculuğu sırasında kendisi seçiyor.) varlıklı ailesi, iyi eğitimi ve güvenli hayatı olan bir gençken, 'sahte kişiliğini' öldürmeyi amaçlayarak yollara düştü. Sahte kişilikten kastımız ise toplumun ona biçmiş olduğu rol…
İnsan ruhunun yeni deneyimlerle besleneceğini savunarak doğaya karışma kararı alan bu genç, günlük işlerde çalışarak kazandığı paralarla temel ihtiyaçlarını karşılamış, avlanarak doymuş, nehirlerde yıkanmış yani doğa ile iç içe bir yaşam sürmüş. Tahmin edersiniz ki; yaşadığı deneyimler şehirde yaşayıp da bir ömre sığamayacak ölçüde tecrübe kazandırmıştır. Kredi kartlarını kırıp, nakit parasını yakmış ve tüm birikimini hayır kurumlarına bağışlayarak kendi özünü aramaya çalışmış. Hikâyenin sonu avlanacak hayvan bulamadığı için zehirli bir bitki yüzünden kötü sonuçlansa da verdiği ilhamla evrensel düzeyde 'farklı olmak' kavramına örnek teşkil edebilecek bir yaşam sürmüş. Aynı zamanda anısına çekilen 'Into to Wild' adlı fi lm de ezberbozan kişiliğini tam olarak yansıtmıştır.
4 / 5
Başka bir 'benlik' mümkün!
EL ÂLEM NE DERSE DESİN…
Modern çağda günbegün yaşadığımız hayatın rutinine kendimizi kaptırıp, modanın ve medyanın da yönlendirmeleriyle birbirimize benzeyen kişilere dönüştüğümüzü yok sayamıyoruz. Sürekli olarak şemalarımıza etki eden yaşam biçimlerine karşı koymamız bu kadar güç bir hale gelmişken farklı olmak çoğumuz için zor bir karar. Fakat bir an olsun büyük resme baktığımızda 'farklılık' olarak sayılacak ayrıcı özelliğimizi bulmak pek de zor değil… Zaten ancak bu şekilde yeni fi kirler ya da keşifl er yapmamız mümkün olabilir. Bu girişimi engelleyecek tek faktör ise yine tabii ki kişinin kendisi. ABD'li sosyolog Charles Cooley'in Ayna Benlik (Looking Glass Self ) teorisi tam da bu konuyla alâkalı olarak karşımıza çıkıyor. Bu teoriye göre; birey sosyal hayatta davranış ve tutumlarını içinde bulunduğu çevreye göre şekillendiriyor. Öyle ki, bu birebir geri dönüşlerle değil de çevremizdekilerin düşüncelerini tahmin etme yoluyla şekillendirmemizden dem vuruyor. Bu teori üç adım ile gerçekleşiyor… İlk önce başkalarına karşı nasıl göründüğümüzü düşünüyor, sonra onların hakkımızda ne düşündüğünü kestirmeye çalışıyor ve son olarak bu fi kirler ışığında kendimiz hakkında ne düşündüğümüzü gözden geçiriyoruz. Bahsi geçen teoriye göre sosyal varlıklar olarak kendimizi diğer insanların gözünde konumlandırdığımız noktaya göre yargılıyor ve ona göre şekil alıyoruz. Hâl böyle olunca da kendimizi dinlemek için ne vakit ne de cesaret bulabiliyoruz. Kültürün ve bireyin farklılıklara bakış açısını ve farklılık kavramını nasıl algıladığımızı açıkladıktan sonra, yine tüm bunlara sebep olanın yine bizler olduğunun farkındayız. İçinde bulunduğumuz topluma ve yine öz benliğimize bakarak da nasıl yargılarımız olduğunu görebiliriz. Asya'dan göçen atalarımızın bize biraz bıraktığı toplum biçimiyle Avrupa kökenli toplumlar arasındaki bir fark direkt olarak göze çarpar… Bizler, topluluklar halinde yaşamaktan keyif alıp, aile kavramına büyük önem verirken buna karşın Avrupalıların daha çok bireyselliğe önem vermesi herhalde doğru bir örnek olur. Deniz Bağrıaçık'ın; Sorsana, Bizi Sevmiş mi? adlı kitabında bahsedilen de tam olarak bu farklılıklar. Kitabından adı size de tanıdık geldi değil mi? Bir yabancı ile karşılaştığımızda ilk aklımıza gelen sorulardan biri… Diğerleri de muhtemelen; "Kebabı beğendin mi?", "Baklava yedin mi?" ya da "Misafi rperver miyiz?" gibi sorulardır. Türkiye'de yaşayan yabancılarla bir araya gelerek, dışarıdan bir gözle bakılan bu kitapta bir kere daha bize normal gelen durumların başka kültürlere göre farklı gelmesi şimdiye kadar okuduklarınızı kanıtlar nitelikte.
5 / 5
Başka bir 'benlik' mümkün!
Türk toplumunun mahremiyet duygusunun yüksek gibi görünmesine rağmen ayaküstü sohbetlerde bile ekonomik durum, sağlık sorunlarının konuşulması ya da neden çocuk yapmamış olduğunuza dair sorular sorulmasına epey şaşkınlık yaratıyormuş. Az önce okuduğunuz örnek tabii ki bize çok garip gelmedi… Çünkü bahsedilen biziz, bize göre normal olan, alıştığımız yaşam biçimi herhalde bu. Karşımızdaki kişinin hayatını bilerek davranmak istiyoruz ya da merak ediyoruz. Bu yüzden de sürekli sorular soruyoruz. Buna bağlı olarak yabancıların bizimle ilgili paylaştığı bir diğer şey de kendi hayatlarımızı böyle paylaşırken karşımızdan da bir şeyler bekliyor oluşumuz. Biz anlatıyorsak, siz de anlatmalısınız.
Ufkumuzu aydınlatmak, yeniliklere öncülük etmek ve farklı olmak adına birden çok adım atabiliriz. Fakat toplum baskısı, benliğimizin kısıtlayıcı sınırları ya da alıştığımız normallikler ile birlikte bunu başarmak mümkün değil. Bir sabah uyandığınızda tüm hayatınızı değiştirmenizden bahsetmiyoruz elbette ama ruhunuzu besleyecek ve sizi farklı kılacak ve kendinizi özel hissettirecek olanı bulmanız için destekliyoruz. Kim bilir, belki bir gün mevcut hayatlarımızın ne kadar farklı olduğundan bahsederiz.