Willem Dafoe

Aktör, 56

06 Mayıs 2012

Röportaj CAL FUSSMAN

Fotoğraf FRANCESCO CARROZZINI

Derleme ELÇİN KAÇAR

Gerçek bilgelik, bazen susmayı bilmektir.

Bir filmin sesini iyice kıstığınızda, izledikleriniz sayesinde konuyu anlayabiliyorsanız; o film, gerçekten başarılı demektir.

"Şansınızın içine tükürmeyin." Karım, her zaman böyle söyler. "Harika bir İtalyan"dır ve bu söz, onun mottosu gibidir.

Yukarıda söylediğim cümleyi en iyi anlatan durum; "Born on the Fourth Of July" filminde, Tom Cruise'un başına gelenlerdir. Hatırlıyorum da, o filmi izlerken çok eğlenmiştim.

Issız bir adaya düşmeyeceğime inanmak istiyorum. Çünkü yanımda hangi üç müzik CD'sini götürebileceğime karar vermekte zorlanabilirim.

Babam her zaman; "Bir şeyi önemsemiyorsan, hak etmiyorsundur." derdi. Bu cümle hep aklımda kalmıştır.

Diyelim ki, ana vatanı dışında başka bir ülkede yaşayan bir sanatçısınız. Ana dilini konuşmadığınız bir ülkede, kesin ve net cümleler kurmaktan kaçınırsınız. Bu nedenle, cümlelerinizi, biraz düşünerek kurarsınız. Belki de, doğduğu ülkenin sınırları dışında başarılı olan adamların sırrı budur.

Ahlaksızlık, her zaman karşınıza çıkacaktır. Önemli olan, bundan uzak durmanızdır.

Hiç şüphem yok ki; eğer Bob Dylan ile tanışsaydım, bu tanışma, onun için büyük bir hayal kırıklığı olurdu. Çünkü ben de, o da, kimi zaman huysuz tavırlar sergileyebiliyoruz. Zira o, benden çok hazzetmeyebilirdi. Ancak ben, Bob Dylan'ı seviyorum; hem de çok!

Gerçekten çok şanslıydım. Bir arkadaşımın babasında biletler vardı ve oğluna, bir arkadaşıyla birlikte maça gidebileceğini söylemişti. O da beni seçti ve bu sayede, Ice Bowl (1967 yılındaki Ulusal Futbol Ligi'nin Final Maçı. Efsane maç, -15 derecelik bir hava sıcaklığında oynanmıştı.)'u izleyebildim. Aslında, kendimi biraz suçlu hissediyordum. Çünkü sadece 12 yaşındaydım ve o bilete sahip olmak için her şeyi yapabilecek yetişkinler tanıyordum. Üşütmekten çok korktuğum için de, kalın giyindim; hatta birkaç çorabı üst üste giydim. Ancak hafif de olsa, soğuk ısırmasına maruz kalmış olmalıydım. Çünkü eve gittiğimde, ayaklarım, soğuktan dolayı ağrıyordu. Çok güzel ve fantastik bir oyun izlediğim için, sanırım ayaklarımın üşüdüğünü hissetmemiştim.

Kendiniz için değil de, başka biri için bir şey yaptığınızda, en iyi performansınızı sergiliyorsunuz. Âşık olduğunuz andaki ruh hâlinizi düşünün; kendinizi ne kadar da güçlü hissediyordunuz, değil mi? Superman gibiydiniz; çünkü bir insan için dünyaları feda etmeye hazırdınız.

"Platoon"un çekimlerine başlamadan önce, Vietnamlı gazilerle doğada kampa çekildik. İki hafta boyunca, onlar dışında kimseyle ilişki kurmadan yaşadık. Bize, askerliğe dair her şeyi anlattılar. Bu anlamda, çok faydaları oldu. Daha da ötesi, onlara saygı duymayı öğrendik.

Bir rolü canlandırırken; dünya üzerinde aktörlük yapan tek insan olduğuma dair bir hisse kapılıyorum. Benden başka kimsenin, bu işi yapmasını istemeyebiliyorum. Bu, bulunduğum yeri sahiplenmemi sağlıyor.

Elbette, şeytanın aklımı çelmeye çalıştığı anlar oluyor. Mesela, aksiyonu bol çekimlerin ortasındayken; kendimi kaybetmem, duruma kendimi kaptırmam için elinden geleni yapıyor. Böyle bir işteyken, onun bu çabasına karşı koymak zor oluyor.

Bir şeyi risk olarak görüyorsanız; muhtemelen, o aslında risk değildir.

Adım William; ancak çocukluğum boyunca, bana hep "Billy" olarak seslendiler. Bu, hiç hoşuma gitmiyordu. Çünkü bu isim, olduğumdan daha küçük bir çocuk olarak algılanmama neden oluyordu. Bu yüzden, kendime hep takma bir isim aradım, durdum. Ancak bu, psikologların söyledikleri tarzda, gerçek kimliğimi maskelemek adına yaptığım bir şey değildi.

Milwaukee'deyken, bir grup çılgın insanla aynı evi paylaşıyordum. İçlerinden biri, bana "Willem" şeklinde sesleniyordu. Nitekim ben de aktör olmaya karar verdiğimde, bu adı tercih ettim. Çünkü "William", kulağa çok resmî ve "İngiliz" geliyordu.

Adımı ışıklı bir panonun içinde gördüğümde, Hong Kong'daydım ve "To Live and Die in L.A"in çekimlerini yeni bitirmiştik. Adımın bir panoda yazması, aslında hiçbir zaman umurumda olmamıştı ama o an heyecanlanmıştım. Sanırım, Hong Kong'da ünlü olarak görülmekten hoşlanmıştım.

Neden filmlerimde hep ölüyorum? Bunu, ben de çok sorguluyorum. Güçlü karakterleri sevdiğim için olabilir. Sonuçta, senaryolarda güçlü karakterlere güzel bir son çizilmiyor ve bir şekilde, ölmeleri sağlanıyor.

Şöhret; gerçek kimliğinizle ilgilenmediklerini bildiğiniz takdirde güzeldir.

Endişelendiğiniz şeyler, aslında endişelenmemeniz gereken şeylerdir. Endişelenmediğiniz şeyler ise, aslında gerçekten endişe duymanızı gerektiren şeylerdir.

Bazen, ikinci veya üçüncü şansınız olmayabilir.

Kontrol ile boş vermişlik arasında denge kurmalısınız. Ne zaman kontrollü olacağınızı ya da ne zaman boş vereceğinizi bilmelisiniz.

Yaşlandıkça, daha az ölüyorum.

#Willem Dafoe #Spiderman #hayattan ne öğrendim #Örümcek Adam