Çiçekler içinde bir adam

Kim Jones, sokakta defileyi birleştirerek günümüzün en etkili moda tasarımcısı oldu. İngiliz yetenek artık DIOR’da. Peki, ondan beklentimiz ne olmalı?

Yazı Michael Hainey
Derleme Özge Dinç
Fotoğraf Milan Vukmirovic

Kim Jones'la, Christian Dior için sergileyeceği ilk şovundan bir gün önce görüştük.

Rue de Marignan; Paris'te inceliğin elle tutulur hale geldiği, ince, kısa yolların oluşturduğu bir sokak… Champs-Elysées'nin arkasında, bir Fransız yazarın oturabileceği türden bir yer… Gizli ve ketum halinden ötürü Dior'un burada bulunduğunu tahmin etmek zor. Oysa erkek dünyasının trendleri burada oluşturuluyor.

Hem de şimdi, bu ılık bahar sabahında…
"Kim!"
"Kanye!"
Bu iki kişi, güneş gözlüklerinin arkasından bakıyor, Dior'un kapısından çıkmışlar, onları bekleyen otomobile doğru yürüyorlar. O anda fotoğrafçılar hızlıca deklanşöre basıyor. Kornalar ötüyor. Gelip geçenler bakıyor, ama bakışlarını gizliyorlar. Ne de olsa, Fransızlar.

Bu paparazzi gürültüsünün en büyük sebebi, Kim Jones'un Dior erkek giyim departmanının yeni kreatif direktörü olması. Çünkü modanın kalbi şu an burada atıyor; çünkü Londra'nın mütevazı bir bölgesinden gelen bu adam, zamanımızın "moda kurucusu"; daha on yıl önce biz sokak ve defile kelimelerini bir arada dahi hayal edemezken bu yolu aydınlatan kişi.

Onun parlak başarısını (bazı kibirli isimlere göre de affedilemez günahını) getiren de bu öngörüsü oldu. Önceki projesi, geleneksel Fransız modaevi Louis Vuitton'la sokak giyiminin yıkılmaz gücü Supreme'i ilk kez bir araya getirip olay yaratmaktı. Kanye gelince randevu saatimiz bir saat kadar aksıyor, ben de danışmada beklemeyi bırakıp merdivenlerden çıkıyorum. Jones mahcup hissediyor kendini: "Gecikme için özür dilerim," diyor. "Kanye'ye hayır diyemedim. O ve Virgil, moda hakkında daha fazlasını öğrenmek isterken benim işlerim aksayabiliyor. Umarım anlayışla karşılarsın."

Jones'un Dior'la sahneye ilk kez çıkacağı şova bir gün var. Şov hakkında hiçbir şey bilmesem de, Jones'un Dior'a yeni ve güçlü bir yön vereceğinden eminim. Dior, şu ana kadar hep sürprizsiz, jilet gibi siyah takım elbiseler tasarlamış bir modaevi olmuştur, genellikle de bu takım elbiseler genç aktörler tarafından kırmızı halıda giyilir. Jones'un döneminde ise taytmışçasına dar kesim pantolonlar ve siyah renk, yasaklı listesinde. Atölyede baktığım her yerde, pastel tonlarda ve yumuşak siluetlere sahip takımlar var.

Kim Jones, "Dior'u elegan ve canlı görmek istiyorum," diye açıklıyor; bir yandan da, ertesi gün şovda sunulacak 49 kombini giyen modellerin poster fotoğraflarını gösteriyor. "Koleksiyonun hafif ve zahmetsiz olmasını da istiyorum. Erkek giyimi şimdilerde özellikle bu yönüyle bana ilgi çekici geliyor."

İlgi çekiciden kastının ne olduğunu merak ediyorum. "Bugün erkekler, giysileri içinde kendisini iyi ve özgüvenli hissetmek istiyor," diyor. "Farklı zamanlarda farklı şeyler hissetmek mümkün. Neden hepsini bir araya getirmeyelim?" Bir dakika duruyor, panodaki bazı fotoğrafları düzeltiyor. "Bugün üzerimi dört kez değiştirdim mesela; çünkü bir sıcakladım, bir üşüdüm. Erkeklerin hayatını kolaylaştıracak çözümler getirmek istiyorum." Belki Jones'un yaptığı en etkileyici şey, takım elbisenin –özellikle onun ellerinde– ne kadar güzel ve asi olabileceğini bize hatırlatması oldu. Sokak giyimle şıklığın birlikteliğinin bombardımanı altında olduğumuz bu dönemde 39 yaşındaki tasarımcı bize terziliğin cüretkâr olabileceğini gösterdi. Siyahı bir süreliğine geri plana atarak, ama elbette modaseverleri yalnızca renklerle etkilemeye çalışmayıp onlara konforlu bir kesim de sunarak yaptı bunu.

Jones, "Artık bakış açımızı tamamıyla değiştirmeliyiz," diyor. "Erkekler iyi görünmek istiyor, ama çok çaba göstermiş gibi bir izlenim vermek niyetinde değiller. Dior, özel dikimin kalesi, terziliğin çok gerekli olduğunu da düşünüyorum. Ama rahat olması koşuluyla. Soylu, ama artık zahmetsiz olarak." Eğer birisi bir Dior takım elbiseyi yapısöküm tekniğiyle analiz edecek olsa Jones'un hiçbir zaman işin seremoni kısmında olmadığını görürdü. Londralı bir gençken, müzik ve dergiler vasıtasıyla modaya âşık oldu, arkadaşlarına dışarı çıkacakları vakitler tişörtler yapmaya başladı. "Üniversitedeyken arkadaşlarımla giysilerimizi değiştirirdik. Sonra ben kendim üretip satmaya başladım," diye anlatıyor o günleri. "Her şey birden oldu." Moda dünyasının Juilliard'ı olan Central Saint Martins'te okudu, orada John Galliano'nun dikkatini çekti. Kendi markasını kurdu ve beş sene devam etti. 2008'de de Dunhill'de üst düzey bir iş için teklif aldı, derken Louis Vuitton geldi, şimdi de…

Koleksiyonunu sunmasına bir gün kalmış olmasına rağmen Jones sakin. "İşime odaklanıyorum," diyor biz aksesuarları incelerken. "Ve içgüdülerime güveniyorum."

O sırada asistan sesleniyor. "Hazırlık konusunda size bir şey sormamız lazım." Jones, özür dileyip yanlarına gidiyor. "Çok işimiz var. Neyse ki hepsi yetişecek."

Ertesi gün, Dior için hazırladığı ilk koleksiyonu kamuoyuna sunuyor; herkes hemfikir: Başarmış, her şey tamam. Üstelik, bu daha başlangıç.

*Jones, şovu için sanatçı KAWS'a bir Dior takım elbise giymiş ve çiçeklerden yapılmış 10 metrelik bir heykel sipariş etti.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.