O bir oyun bozan: Diego Simeone

Tavırları, arkaya tarayıp jöleyle yapıştırdığı saçları, devamlı giydiği siyah takım elbiseleri ve parlak rugan ayakkabılarıyla, saha kenarında teknik direktörden çok gangster çetesinin liderine benziyor. Ancak iş futbola gelince, İspanya’nın iki büyük devinin yakasını aşağı almayı başaran bir adam var karşımızda. Atletico Madrid’in teknik direktörü Arjantinli Diego Simeone, futbolda yeni bir ekol olarak sivriliyor ve bununla da yetinmeyip, sadece İspanya’nın değil, dünyanın tüm devlerine mesaj gönderiyor: “Ben bu oyunu bozarım arkadaş!”

Giriş Tarihi: 29.08.2014 17:13 Güncelleme Tarihi: 29.08.2014 17:52

NCELİK kısa künyede olsun. 44 yaşındaki Buenos Aires'li Diego Simeone, İtalyan göçmeni bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Top oynamayı, sahadan önce sokakta öğrendi. İşçi çocuğu olan Simeone'nin 'yırtmak' için tek şansı futboldu. Kariyeri boyunca, oyuncusundan teknik direktörüne kadar Simeone dediğinizde, herkes bir savaşçı gördüğünü söylerdi. Defansif orta saha oynamasının nedeni de buydu. Altyapısına geldiği Vélez Sárfi eld'in teknik direktörü Victorio Spinetto, mücadeleci yapısından dolayı onu, 'El Cholo (Güçlü çete reisleri için kullanılan bir lakap.)' olarak çağırırdı. 'El Cholo' lakabının hakkını her zaman verdi. Futbolculuğunda oynadığı her takımda, doğal çete lideriydi. Bugün efsane olduğu Atletico Madrid'e 1994'te geldi. Takım, 1996'da hem La Liga Şampiyonluk Kupası'nı hem Kral Kupası'nı (Copa Del Rey) müzesine götürdü. Atletico'dan taraftarların hırçın sevgi gösterileriyle uğurlandığı Inter'de, UEFA Kupası'nı (1998) kazandı. Lazio'nun para babası başkanı Sergio Cragnotti, 1999'da kurduğu Hernán Crespo, Matías Almeyda, Sebastián Verón ve Roberto Sensini'den oluşan Arjantin çetesinin başına onu getirdi. Çete reisinin fazla tahammülü yoktu. İlk yıl, Sven Göran-Eriksson yönetiminde Sir Alex Ferguson'un Manchester United'ını Monaco'da Şilili Marcelo Salas'ın golüyle devirerek, UEFA Süper Kupası'nı aldılar. Bir yıl sonra, Milan ve Juventus'un hegemonyasını kırarak tüm kupalara ambargo koydular. Zira 2000'de Lazio ile İtalya şampiyonluğunu, İtalya Kupası'nı ve İtalya Süper Kupası'nı kazandılar.

2002'de Milan kendisini istemesine rağmen, Atletico Madrid Başkanı Jesüs Gil takımın ona ihtiyacı olduğunu söyleyince; hiç düşünmeden İspanya'nın yolunu tuttu. Sonra da Arjantin'de Racing'e dönerek futbolu bıraktı. Arjantin Milli Takımı formasını, Maradona'dan bile fazla giydi. 106 kez oynadığı milli takımda, 11 gol attı. Javier Zanetti (145), Roberto Ayala'dan (115) sonra Arjantin formasını en çok ıslatan üçüncü futbolcu oldu.

Futbolu bırakınca, Racing'in başına geçti. Arjantin'de Estudiantes ile 2006 Apertura, CA River Plate ile 2008'de Clausura şampiyonluklarını kazandı. Artık Avrupa'ya açılmanın vakti gelmişti. Gemiyi, Sicilya kıyısına yanaştırdı. Bir yılda Catania'yı küme düşmekten kurtarıp evinde güçlü bir orta sıra takımı haline getirdi. Catania yönetimi "Kal.", başka patronlar ise, "İşte para işte kadro." dedi. Ancak o, yine vefalı olduğunu kanıtladı. Bu kez Racing "Sana ihtiyacımız var, gel." demişti. Yine düşünmeden eşyalarını toplayarak, soluğu Buenos Aires uçağında aldı. Yine istek vardı. Efsanesi olduğu Atletico Madrid dökülüyordu. O gelmeden önceki iki yılda takım, sezonu 61 ve 52 puan alarak alt sıralarda tamamlamıştı. Ayrıca o gittiğinden beri, 14 yıldır bir tane bile derbi kazanamamıştı. Yine düşünmedi; zira çoktan, elinde Madrid biletiyle havaalanına gelmişti.

Göreve geldiğinde, Atletico, iyi kadrosu olan ama işlemeyen bir makineye dönüşmüştü. Takım, teknik direktör Gregorio Manzano'yu etkisi altına alan José Antonio Reyes'in oyuncağı haline gelmişti. Reyes, iyi futbolcuydu ama mahallede topu olan sevimsiz çocuklar gibi davranıyordu. Diego Simeone'nin felsefesi farklıydı. Koşmayan, mücadele etmeyen; kısacası tekmeye kafa uzatmayan adamın kadroda işi yoktu. İlk hamlesi, Reyes'i göndermek oldu. Arsenal ve Real Madrid etiketli Reyes, eşyalarını toplayıp Sevilla'ya gitti.Takım, mesajı almıştı.g30

Yarım sezonu bitirip kollarını sıvadığında, Atlético Madrid; ilk olarak, artık topun peşinde koşan ve topu tutmaktan çok çalan bir takım hüviyetine dönüşeceğinin sinyalini vermişti. İlginç bir şekilde Atletico, geçtiğimiz sezonu oldukça düşük bir halde yüzde 49'luk topa sahip olma oranıyla bitirdi. Takım topa sahip olmada ancak yedinci sırada yer alırken, top çalma istatistiklerinde İspanya lideri oldu. Zonal Marking'den Michael Cox, buradaki ilginç çelişkiyi şöyle anlatıyor: "Bir şampiyonluk adayının top çalma istatistiklerinde lider olmasının ne kadar nadir görüldüğünü anlamak için, Avrupa'nın diğer büyük liglerine bakalım: Almanya'da top çalma lideri Werder Bremen, ligde 11. sırada; Fransa'da Toulouse, yine 11'inci basamakta; İtalya'da Parma 9 ve İngiltere'de Crystal Palace ise 18. sırada."

2013'teki uzatmada Kral Kupası'nı getiren kafa golünün sahibi João Miranda, Diego Simeone'nin gelişini, "Soyunma odasında sanki hepimiz yeni bir takıma transfer olmuş havasına girmiştik. Gelir gelmez, çalışma düzeni dâhil takımla ilgili her şeyi baştan aşağıya değiştirmişti." diye anlatıyor. İdmanlar bile değişmişti. Tabiri caizse kemik sesleri çıkan çalışmalarda, dayanıklılık antrenmanları en çok üstünde durulan bölüm olmuştu.'El Cholo', bütün takımın top için mücadele etmesini istiyordu. Onun için Arda'yı bile iki yılda top kovalayan ve defansa yardım eden komple bir oyuncu haline getirdi. Şansı da yaver gidiyordu. İyi bir takımı, daha da ötesi Courtois gibi kiralık ama gibi yetenekli bir genç kalecisi vardı.

Yarım sezonda, önce fi nalde Athletic Bilbao'yu 3-0 mağlup ederek UEFA Avrupa Ligi'ni kazandı. Ardından, 31 Mayıs 2012'de Avrupa Süper Kupa Finali'nde Monaco'da karşılaştıkları Roberto Di Matteo'nun Chelsea'sini 4-1 yenerek adeta felç ettiler. Kolombiyalı Falcao, bildiğiniz leblebici formatına dönmüş, ayağına geleni ağlara yolluyordu. Zira üç Falcao ve bir Miranda golüyle eve muzaffer olarak döndüler.

2012-2013'te lige, ilk olarak deplasmanda 1-1'lik Levante beraberliği ile adım attılar. Sonrasına bir yüklendiler, durdurabilene aşk olsun. Tam sekiz hafta boyunca galip geldiler. Valencia dur diyene kadar, arka arkaya Athletich Bilbao, Rayo Vallecano, Valladolid, Real Betis, Espanyol, Malaga, Real Sociedad ve CA Osasuna'yı devirdiler. Ligin tepesine yerleşmişlerdi. Sol bekte Felipe Luís ve 20 yaşında takımın orta sahasını emanet ettiği Koke, mucize yaratıyordu. Gabi, Arda Turan, ligde 31 gol atan Radamel Falcao ve 20 gol atan yedeği Diego Costa, Godin, Miranda, Raúl Garcia eklendiğinde, harika bir makineye dönüşüyorlardı.

Ligde 76 puan toplayarak Barcelona ve Madrid'in ardından üçüncü oldular. gördükleri 31 golle ligin en az takımı haline gelmişlerdi. Ancak Barcelona ne de Real Madrid'i devirmeyi başarabildiler. Ta ki 17 Mayıs'ta Kral Kupası'nın fi nalinde Real Madrid'i evinde çimlere gömene kadar. Real'i, 2-1 yenerek kupanın sahibi oldular. Real Madrid ve Barcelona hegemonyasını kırmak zorunda olduklarının bilinciyle hareket edip, ikinci sezona; yani 2013-2014'e, yine sekiz galibiyetle başladılar. Ancak ağır bir kayıpları vardı. Kolombiyalı golcü Radamel Falcao, Körfez sermayesinin baskısıyla Monaco'ya satılmıştı. Diego Simeone, takımın içinde bulunduğu şartları biliyor ve gerçekçi davranıyordu. Sadece, Arda'nın satılmamasını yönetimden istemişti.




Atletico Madrid'in kurtuluşu, Şampiyonlar Ligi'ne katılmak ve parlattığı yıldızları satmaktan geçiyor. Çünkü Atletico, İspanya'nın en borçlu ikinci kulübü. 589 milyon avro borcu olan Real Madrid'i, Atlético Madrid 471 milyon avroyla takip ediyor. Barcelona ve Valencia'nın borcu ise 399 milyon avro. Atlético Madrid, bu tabloda beraber yer aldığı Barça ve Real'den çok düşük gelir elde ediyor. Atlético, son altı yılda gelirini neredeyse hiç arttıramadı. Kulübün kasasına her yıl yaklaşık 110 milyon avro giriyor. 2011/12 sezonunda 120 milyon avro ile zirveyi gören kulüp, 2012/13'te 107 milyon avroluk gelirle geriye gitti. Real Madrid, 2012/13 sezonunda bir önceki sezona göre gelirlerini yüzde 49 arttırırken, Barcelona'nın gelir artışı yüzde 67'ye ulaştı. Atlético ligi bitirmesine rağmen Valencia'dan daha az kazandı. Kulübün, büyük çoğunluğu Jesús Gil'den kalan bu borçları kadar ödemesi gerekiyor. Yoksa krizle karşılaşma olasılığı çok yüksek. yüzden, hem Şampiyonlar Ligi hem de oyuncu satışından elde edilecek gelirlere çok ihtiyaçları var. 2012'de Benfi ca'ya satılan genç yıldız Salvio'nun gönderilmesinin tek nedeni, parasızlıktı. La Liga'da kulüplerin toplam geliri 1,7 milyar avroya ulaşıyor. Ancak bu paranın yüzde 60'ı Barcelona ve Real Madrid'in kasasına gidiyor. Atlético Madrid'in kısa dönemde bir krizle karşı karşıya olduğunu söylemek mümkün. Geçtiğimiz sezon yaklaşık 33 milyon avro harcayan Simeone; Josuha Guilavogui, Toby Alderweireld, Daniel Aranzubia, Roberto Jiménez, David Villa, Leo Baptistão ve geleceğin yıldızı olarak görülen José Giménez'den istediği verimi alamadı.

Bu sorunlara rağmen, ligde Real Madrid'i bir kez yenmeyi başardılar. Daha da önemlisi, bloklar arasında yakınlaştırdıkları bağlantı, Juan Fran ve Felipe Luiz'le kanatlara yayılmaları ve topu alan Barcelonalı'ya hayatı buna bağlıymış gibi saldırmaları 'Tiki Taka'yı da alt etti. Geçtiğimiz sezon, ligin son haftasındaki şampiyonluk maçı olan karşılaşma dâhil; Şampiyonlar Ligi, La Liga ve İspanya Süper Kupası'nda Atlético Madrid ile Barcelona tam altı kez karşılaştı. Bu maçların beşi berabere bitti. Şampiyonlar Ligi'ndeki tur atlatan maçı Atlético Madrid kazandı. da ilginci Barcelona'nın yıldızı bir kilitlediler ki Messi, bu gol atmayı ya da bir asist yapmayı başaramadı.

Diego Simeone'nin en önemli özelliği, değil o anı düşünmesi. Yani 'El hafta maç maç ilerliyor. Ayrıca futbolcunun takımın ana karakteri düşünmesini istemiyor. Ona göre her şey takım için. Bu yüzden hem Falcao'yu hem de bu yıl Diego Costa'yı gözünü kırpmadan takımın borçlarını ödeyebilmesi için sattı. Onun sisteminde savunma, en uçtaki Diego Costa'dan başlıyor. Genellikle kontra atak bir futbol tercih ediyor. Ancak kaliteli isimlerden kurduğu hücum hattı, rakip defansa çekildiğinde, topu dolaştırarak rakibi avlayabiliyor. Bu kurgu sayesinde sezonu, hem de 90 puanla ligin yine en az gol yiyen takımı olarak şampiyon tamamladı. Şampiyonlar Ligi'ni de kupanın sapını tutmuşken şanssız bir şekilde Real Madrid'e teslim etti. Ancak Madrid'in isyankâr öğrencileri, artık kazanmanın tadını aldı. Diego Simeone, 2017'ye kadar takımın başında kalacak. Bugün kime sorarsanız sorun, Atlético Madrid artık Simeone'den önce ve Simeone'den sonra olarak iki farklı dönemde anlatılıyor.

Esquire Dergisi'nin Ağustos 2014 sayısından alınmıştır.

BİZE ULAŞIN