Sade ve Huzurlu: Birce Akalay
Sade ve Huzurlu: Birce Akalay
Röportaj Seda KARAN
Fotoğraflar Ömer Faruk GÖKALP
Moda editörü Dilara İpek ŞATIR
Esquire Türkiye'nin 25'inci yıl kapağını onunla taçlandırmak ve kutlamalara onun enerjisiyle başlamak, bizim için harika bir deneyimdi! Şu sıralar Atv'deki 'Ağlama Anne' dizisiyle gündemde olan Birce, kapak çekimi boyunca hemen her hareketiyle gönlümüzü fethetmeyi başardı.
Kısa kestirdiği saçları, ona fazlasıyla yakışmış. Gözleri, saçlarının bu haliyle daha çok ön plana çıkmış. İnanılmaz pozitif biri. Çekim yapılan mekâna tam da söz verdiği saatte gelmesi, herkesin elini tek tek sıkıp zarifçe hâl hatır sorması ve enerjisini bütünüyle bizlere yansıtması, günün geri kalanın ne derece keyifli geçeceğine dair işaretlerdi adeta. Set kalabalığının bir adım gerisinden, onu izliyorum. Tüm gözlerin üzerinizde ve ortaya çıkarılacak işin tamamen sizinle ilgili olduğu anlarda, bilgisayar oyunlarındaki gibi başınızın üzerinde sanki bir işaret varmışçasına hareket edersiniz. Bulunduğunuz alanda yürüdüğünüzde insanlar sağa veya sola çekilir ve görece sessizlik olur. Ancak o, kalabalığın arasına karışabilen biri. Siz bir köşede fotoğrafçıyla planlar üzerinden geçerken, bir bakıyorsunuz o kendisine kahve hazırlamış ve bir köşeden sizi izliyor. Müdahaleci biri değil, ama neyin içinde olacağını en baştan biliyor. Kendine güvenli, 'sade' ve huzurlu bir kadın.
Kapak çekimi esnasında çalan nefis müzikler onun seçimi. İnanın, çalma listesinden bir şarkıya dahi burun kıvrılmadı. Dedim ya, kalabalıkların arasına karışabilen ve uyumlu bir diye; bu noktada sanki çekim ortamının atmosferini iyi analiz etmiş ve müzik seçimlerinde bile herkesi kucaklayabilmiş. Belki de tüm bunların ötesinde, bizden biri; yani bizim kafamızdan. Bu, herkes için muazzam bir şans!
Sade ve Huzurlu: Birce Akalay
Kendisi için hazırlanan kıyafetlere göz gezdiriyor. Konsept gereği, maskulen bir tarzla onu buluşturacaktık. Bu zor bir karardı. Zira çoğunlukla ortaya atılan fikrin, 'o an' geldiğinde çok da iyi olmadığını tecrübe ediyorsunuz. Ama burada, ta en baştan beri süregelen bir uyum var. Kıyafetlerden biri bile üzerinde sırıtmıyor. Duruşu, fiziği, bakışları, tavrı ve ürünler bir araya geldiğinde ortaya şimdiye kadarki en samimi Esquire Türkiye karelerinden bazıları çıkmaya başlıyor.
Setteki herkesin keyfi yerinde. 25'inci yıl sayımız için Birce Akalay ismini ortaya atmak ve harekete geçmek, dergi adına aldığımız en doğru kararlardan biri olarak kayda geçiyor.
Ve başlıyoruz. İlk kombin ve ilk kareler… Birce'nin seçimi olan şarkılar, stüdyo içinde yankılanıyor. Rahat ve özgüvenli hareketleri, çekim ekibinin işini fazlasıyla kolaylaştırıyor. İyiyiz. Hem de çok iyiyiz.
Daha şimdiden onunla baş başa kalıp söyleşi yapacağımız anı hayal ediyorum. Muhtemelen altı, yedi saat sonra bu gerçekleşecek. Ancak şu ana kadar gördüklerimiz, yaşadıklarımız; arkama şöyle yaslanmamı ve anın keyfini çıkarmamı öğütlüyor bana adeta.
Vakit geldi. Fotoğrafçı Ömer, ter içinde son kareyi de çekiyor. Yoruldu ama değdi, yüzündeki tebessüm bunun en büyük kanıtlarından biri.
kazak MASSIMO DUTTI, blazer MAX&CO, deri ceket MASSIMO DUTTI,
pantolon BARRUS, bot ALEXANDER WANG (BEYMEN), kolye MON REVE
Sade ve Huzurlu: Birce Akalay
Kısa bir molanın ardından, söyleşi için stüdyonun üst katındaki bir odaya geçiyor ve kayıt düğmesine basıyorum. İlk mevzu, ailesi. Çocukluğu… "Demokrasi bilinci yüksek, modern görüşlü aile bireylerinin olduğu bir evde büyüdüm. Kararların ortak alındığı bir ev, orası. Özgür bir çocuktum. Seçimlerim ve düşüncelerim, her daim saygıyla karşılanırdı. Annem 26, babam 28 yaşındaymış. İkisi de hayat mücadelesinin tam ortasındayken dünyaya gelmişim. Doğduğum evde yaşıyorum hâlâ. Ailem, Bodrum'da. Evi bana bıraktılar yani. Babam, denize tutkun bu aralar. Onsuz yapamıyor. Tabii İstanbul'daki işini de devam ettiriyor bir şekilde. Annem ise emlak eksperliği yapıyor, arsa alıp satıyordu en son ama artık tam bir emekli. Beni büyüttüğü dönemde aktif olarak siyasetle ilgiliydi. Bir ara Türk sanat müziği söyledi. Babam teknisyendir, o ise madalyonun analitik kısmıdır evde. Bir tarafta TSM dinleyen bir kadın, diğer tarafta beni Led Zeppelin'le uyandıran bir adam vardı; güzel bir sentezle büyüdüm."
Bu noktada, araya giriyorum. Acaba genlerinde hangi taraf ağır basıyor? "Annemin duygusal, babamın analitik yanını almışım. Tüm elektrikli aletleri tamir edemesem de priz ya da anahtar söker takarım. Elektronik aletleri ve müzik sistemlerini bağlayıp sökmekte gayet iyiyimdir anlayacağın; kablolarla aramız iyi yani. Çözümü üretmek anlamında babamdan gelen genler ağır basıyor."
Merak ettim şimdi. Genelde kadınların pek yanaştığı işlerden değildir bunlar. Ha, kafa yorarlarsa yaparlar tabii! Ama Birce'nin genele oranla bu konulara aşinalığı varmış. Sormam gerek; "En son neler yaptın?" Cevap, tereddütsüz geliyor: "Tabii canım, geçenlerde evimde küçük bir tadilat yapılmıştı. Duvarlar boyanınca, prizler ve anahtarlar da yeniden takıldı tabii. Ama kontrol kalemiyle ne kadar takılabilirlerse. Ustaya, 'Bak bakalım,' dedim, 'Bu böyle mi takılır? Tornavidan nerede, getir.' dedim. Tornavidası yok, kendi takım çantamı çıkarıp tek tek söküp hepsini yeniden taktım."
triko ZARA, ceket ALEXIS (V2K), pantolon ALEXIS (V2K), bot SAINT LAURENT (BEYMEN), kolye MON REVE
Sade ve Huzurlu: Birce Akalay
Harika! Bir de şu açıdan düşünün, Birce'yle komşusunuz ve evinizde görece acil bir tamirat işi çıktı. Basın ziline ve ricada bulunun. Aman ha, bunu okuyan komşusu çıkar şimdi, sonra kabak bizim başımıza patlar. O, iyi komşu; iyi. Gerisini unutun!
İlk gençlik yıllarına dönelim. Birce'nin hayatında bir dönem bale olduğunu biliyoruz. Biraz detaya girelim, biraz da o yıllarını anlayalım. "Baleye, 3,5-4 yaşında başladım. 16 yaşında sakatlandım, mecburen bırakmak zorunda kaldım. İsabet oldu belki de. Baleden kopunca, sahneye olan tutkumu karşılayabilecek alanlara yöneldim ve tiyatroyu seçtim. Ailede oyuncu yok zaten. Hep sahnede olmak isteyen, sanatla iç içe hayat sürmeyi amaçlayan bir çocuktum ben. Yazayım, resim yapayım, şarkı söyleyeyim, oyun oynayayım veya taklit yapayım… Lisede, tiyatro, devamında da tiyatro eleştirmenliği okudum. İki, üç sene sonra okulu bıraktım. Tekrar konservatuvar sınavına girdim ve tiyatro eğitimi aldım. Şimdi yüksek lisansım var sırada, tiyatro ana sanat dalı ama yoğunluktan derslere katılamıyorum. Okulu şu an dondurdum." diyor, Birce Akalay ve devamında, tiyatro-sinema-dizi üçgenindeki o klasik tercih meselesiyle ilgili soruma şöyle yanıt veriyor: "Tiyatronun atmosferi bambaşka, orada kimse sana 'Kestik.' demiyor, bir başı ve sonu var. Orası başka bir dünya benim için. Seyirciyle interaktif bağ kurabiliyorsun. Üç mecrada da ayrı ayrı teknikler, kurallar var tabii. Bu noktada, tiyatro sahnesinin nispeten daha özgür olunduğunu kabul etmek gerek."
Atv'de bu sezon başlayan 'Ağlama Anne' adlı dizide duygu yoğunluğu fazla olan, zorlu bir karakteri canlandıran Birce Akalay, iki aylık hazırlık döneminde 'Alev'i bolca analiz etmiş ve onunla empati kurmuş. Alev'in öfkelenişini, tiklerini, saçını, başını ve nelere tebessüm edebileceğini hayal etmiş. Dizinin ilk birkaç bölümünü izlediğinizde, Birce'yi bu anlamda siz de takdir etmişsinizdir; zira o puslu bakışları ve yaşadığı trajediyi yansıtma biçimi gerçekten muazzamdı.
Birce'ye bu düşüncemi de aktarıyorum. Geri dönüşü şöyle oluyor: "İçin, ikiye bölünüyor. İki ayrı insan oluyor içinde; biri Birce, biri Alev. Açıkçası ana hatlarıyla kadının hikâyesini bildiğimden, iyi bir analiz süreci gerekiyordu ve bunu tamamladıktan sonra gördüğünüz ortaya çıktı. Belgeseller izledim. Gerçek bir hapishane ortamını görme şansım olmadı maalesef ama çok da şart değilmiş onu anladım. Belgeseller ve bazı yazılı dokümanlar sayesinde karakteri içselleştirdim ve önümde açılan güzel kapıları görünce doğru yolda olduğumu anladım."
ceket VAKKO, pantolon VAKKO, kemer NETWORK, bot SAINT LAURENT(BEYMEN), yüzük MON REVE
Sade ve Huzurlu: Birce Akalay
Peki, Alev'e hak veriyor mu? Yoksa kız kardeşi mi haklı? Canlandırdığı karakter öyle bir yerde duruyor ki, haklı ile haksızın tam ortasında sanki. O ne düşünüyor?
"Geçen gün de konuştuk. Toplumların sosyokültürel yapısına göre değişen bir cevabı var bunun. Böyle bir hikâye, örneğin Norveç'te farklı şekilde sonuçlanabilir. Biz ataerkil bir toplumuz ve emeğe çok değer veriyoruz. Dolaysıyla seyirci de bu konuda çok gidip gelecektir diye düşünüyorum. Alev, kızını hak ediyor. Ama Damla da hak ediyor. Onu o büyütmüş. Çok zor bir hak ediş hikâyesi bu."
Hikâyenin ne derece çetrefil olduğu bir gerçek. Alev tarafında, bir de tüm yaşananlar göz önüne alınınca, soğukkanlı kalabilme durumu var. Birce bu anlamda nasıl; soğukkanlılık seviyesi ne âlemde?
"Eskiden değildim, ama yaşım ilerilikçe artık daha serinkanlı olmaya başladım. İlk gençlik yıllarımda çok fevriydim. Anlık tepkilerim, üzüntülerim çoktu. Şimdilerde daha durgun ve sakinim. Reaksiyonlarım da öyle. Babamın bir sözü var: 'Bir, çok heveslendiğinde; iki, çok sinirlendiğinde otur, nefes al ve düşün. Üzerine yat olmadı; bir gece daha üstüne yat. Hâlâ hevesliysen veya sinirleysen o zaman yap ne yapıyorsan.' Benim şiar edindiğim sözlerden biridir."
Güzel sözmüş. Başka var mı böyle; hayat düsturu anlamında? "Okyanusta bir su damlası olduğumuz kesin. 'Sophie'nin Dünyasından'da hepimiz birer yıldız tozuyuz diyelim. Ben iddialı cümleler kurmayı sevmiyorum ama hayat kurduruyor insana; hiçbir şey için 'Olmaz, yapmam.' demiyorum artık; çünkü bir gün olabiliyor. Vefa, çok kıymetli benim için. İnce düşünmek de öyle. Bir de dürüstlük, her daim dürüstlük. Her şeye rağmen dürüstlük."
Güven meselesi de önemli. Hayal kırıklıklarının, karşındakine güvenmekle çok ilgisi var… "İnsanlara güvenim yüzde yüzdür benim, hep tamdır. Sonra insanlar davranışlarıyla ya güvenimi o seviyede tutar, perçinler ya da onu sarsar. Ve bir gün o güven gerçekten sarsılırsa, o zaman o her kimse ondan uzak dururum. Bir şekilde hayatta yollar yeniden kesişebiliyor tabii. Küskünlüğüm de çok uzun sürmez. Ama mesafem kesinlikle olur. Kindar değilim. Onun işe yaradığını düşünmüyorum. Bir olaya şüpheyle yaklaşamıyorum. Ben sevmiyorum şüpheyi. Sonra diyorlar ki 'Kör müsün? Ya ne yapayım? Olduysa oldu; hayatta herkes kendi yaptıklarından mesul. İnsanlar için şöyle dua ederim: Ne hissediyorsan başkaları için, başkaları da senin için öyle hissetsin, öyle olsun."
ceket GUCCI, gömlek KAREN MILLEN, pantolon GUCCI, bot GUCCI, yüzük MON REVE, kemer NETWORK
Sade ve Huzurlu: Birce Akalay
Aslına bakarsanız, şu ana kadar anlattıkları; kafamda kurguladığım, yarattığım Birce Akalay'la çok örtüşüyor. Olduğu gibi, attığı adımların farkında ve öngörülü. Tutarlılığını da unutmak istemem. Kendine olan güveninin çocukluğundan, aile ortamından geldiği de aşikâr. Biraz daha didiklemek istiyorum onu. Peki, kendisine öğütte bulunur mu? Veya kendisiyle çok kavga eder mi?
"Ben bir ikizler burcuyum, kendimle kavga ederim tabii. Otokontrol meselesi de var. Bu kötü mü? Evet, otokontrol benim için büyük bir konfor ama yorucu aynı zamanda. Her yeni bilgiyi de öğrenmeyi istemek gibi bir huyum var. Ben en iyisini yapmak zorunda değilim ama doğrusunun nasıl yapıldığını bilirsem, görürsem bir gün işime yarayabilir diye düşünürüm."
Kadın ve erkek kıyaslamalarına geçiyoruz. Üstünlükler, farklılıklar ve algılar… Neler söyleyecek? "Eşitlikçi bir kadınım. Kadınların erkeklere nazaran daha pratik zekâlı olduğunu düşünüyorum. Bir de en son şunu yazmıştım: bir kadının doğasında annelik olduğu için zorluklar karşısında kolay kolay pes etmez. Düştüğümüzde daha çabuk kalkıyoruz, yaralarımızı daha hızlı sarıyor, hayatı yeniden daha hızlı karşılıyoruz, Savaşçı yaratıklarız."
Merhamet mevzusunu atlamamak gerek. Bakışlarında, tavrında her ne kadar düşünerek yaklaşmanızı salık veren bir enerji olsa da duygusal yapısından ipuçları da yakalıyorsunuz. Ucu kendisine dokunmasa da dertlenebilen bir kadın olduğuna eminim. Haklı mıyım?
"Merhametli bir insanım. Yolda ıslak, üşümüş bir köpek görsem ağlarım. Alırım, doyururum, sarar sarmalarım. Altı kedim, bir köpeğim var. Yağmur yağdığında, ezilmesin diye, yoldan sümüklü böcek toplayan biriyim. İnsanlara karşı da aynı incelikte düşünceli olmaya çalışıyorum. Tabii suiistimal edilmedikçe."
Birce Akalay, sadece sahnede, ekranda veya beyazperdede değil, aynı zamanda işin senaryo kısmında da var. Elbette, henüz uygulanmış bir işi yok ama elinde biraz dram biraz da komedi harmanı bir senaryo var. Zamanı geldiğinde, onu çekmek istiyor; beklemede kalın. Bu arada komedi demişken, onu 'Evli ve Öfkeli' ve 'Hayat Bazen Tatlıdır'da izledik. Yatkınlığını merak ediyorum; komedi ya da dram? Tür olarak ikisini de birbirinden ayırmıyor. İkisine de yatkın. Alev'i düşünün. Duygu yoğunluğu ortalamanın üzerinde olan birine gelebilecek en 'normal' rol teklifiydi sonuçta. Altından ne derece kalktığını, rolün hakkını nasıl verdiğini siz değerlendirin. Bizimki malum zira. Ama dediği gibi, komedi ona asla uzak değil; bir başka deyişle, her ikisinde de oyunculuğunu aynı seviyelerde tutabiliyor.
En başta, çekim esnasında onun çalma listesi ile coştuğumuzu, keyiflendiğimizi söylemiştim. Gerçekten de şarkı seçimleri tam bizlikti. Stüdyoda hemen herkes en azından küçük hareketlerle müziğe eşlik etti. Sonradan öğreniyorum ki müziğe olan ilgisi, 'çalma listesi' ile sınırlı değilmiş. Zira Birce, şu sıralar şan dersi alıyormuş. Hatta piyano dersleri de alacakmış: "Hayatıma artık müziği de karıştırmak istiyorum. İlla bir şey yapmama gerek yok ama yapabilirim de. Ama ona da hazır olarak başlamak isterim. Kendi kendime çalışıyorum şu aralar ve söz yazıyorum."
tulum CLOSH, kaban STELLA MC CARTNEY (BEYMEN), bot ALEXANDER WANG (BEYMEN), kemer MON REVE
Sade ve Huzurlu: Birce Akalay
Bir ortamdayken, önce bir sakin durmayı tercih ederim. Biraz vakit geçince de insanlar ne derece sıcak ve sevecen biri olduğumu anlar. İlk gençlik yıllarımda böyle bir huyum yoktu, sonradan gelişti. Aslına bakarsan, mesafe de bir samimiyettir. Dürüst bir mesafeden bahsediyorum.
Gerçi YouTube'da, 'Son Gemi'yi söylerken onu izlemiştim. Güzel bir sesi var. Çok iddialı konuşmaktan kaçınıyor ama sesini o da beğeniyor. Her şeyden önce şarkı söylemeyi seviyor. Sadece, her zamanki gibi doğru anı bekliyor. Belki bir single olabilir ama henüz değil tabii.
Göz önünde olanlar, doğal olarak eleştirilere daha fazla maruz kalır. Bu konuda 'karşılayıcı' mı? "Eleştiri insanı besler. Ama yapıcı eleştiri tabii. Yıkıcı eleştiriyi sevmiyorum. Karşındaki insana soru sordurmayı başarabilmek, onda bir kapı açabilmek önemli. Bir de yargılama ile eleştiriyi karıştıranlar var. Bu, hiç de akılcı bir durum değil. Yargılama! Neye göre yapıyorsun ki bunu; hangi bilgi ve hisse göre?"
Birce'yi soğuk ve mesafeli bulanlar varmış. Kendi de itiraf ediyor, hakkında bu yönde bir düşüncenin olduğunu. Ancak, bu noktada çok haklı bir tezi var: "Böyle bir yargı var ve evet, benim için çok söylenir. Oysaki öyle değilim. Fakat herkesle de çok iç içe olamazsın ki. Yeni bir ortamdayken, önce bir sakin durmayı tercih ederim ben. Biraz vakit geçince de insanlar ne derece sıcak ve sıcakkanlı biri olduğumu anlar. İlk gençlik yıllarımda da böyle bir huyum yoktu, sonradan gelişti. Mesafe de bir samimiyettir bence. Dürüst bir mesafeden bahsediyorum."
Birce, sergileri takip etmeyi, bienallere gitmeyi çok seviyor. Gerçi sanatın her dalını yakın takibe almış. Yurt dışında da gözüne kestirdiği yerler var, opera, bienal; ama vakit az, fırsat bulursa, bu kış Paris Devlet Opera ve Balesi'nin merak ettiği birkaç eserini izlemek istiyor. Türkiye'deki tiyatro izleyicisine de hayran. Salonların dolu olmasından müthiş gurur duyuyor. Opera ve bale tarafında ise yakın zamanda imkanlar elverişli hale geldiğinde çok daha iyi işlerin ortaya çıkacağına inanıyor.
Birce, tüm bunların dışında; resim yapıyor, şiir yazıyor, ama yeri geldiğinde dikiş dikip örgü de örebiliyor. Onun belki de en mucizevi yanı, bir şeyi öğrenmek istediği an öğrenebilmesi ve başladığı işi layıkıyla bitirebilme gayreti. Yemek konusunda da kendine güveniyor. Ama yapmak zorunda olmasından ziyade, eş dosta sofra hazırlamaya bayılıyor. Hele ki o sofrada müthiş keyif aldığı bir sohbet ortamı varsa, ne yemeğin ne de sohbetin tadına doyamıyor.
Sade ve Huzurlu: Birce Akalay
Birce, nasıl bir arkadaş? Sohbetlerin aranılan kişisi olduğunu anlayabiliyoruz ama bize daha fazla detay lazım… "Sırdaş! Dostum, arkadaşım çok gibi görünür ama özdür. Liseden, hatta ortaokuldan arkadaşlarım var. Bilen bilir; iyi gün dostu değilimdir pek, mesela doğum günlerini kaçırırım. Ama kötü günlerinde dostlarımı asla yalnız bırakmamaya çalışırım."
Parayla ilişkin nasıl? Finansal konularda öngörülü hareket eder misin?
"Kesinlikle! Muhakkak B ve C planım vardır. Sürekli bir apolet takmaya, yeni bir şey öğrenmeye çalışmam biraz da bundan. Yaşama için gereken parayı her koşulda kazanabilirim gibi geliyor. Standardını küçültürsün, yaşam tarzını değiştirişin ve yoluna devam edersin. Hazırlıklıyım; gerçekten büyük konuşmayı sevmiyorum ama hazırlıklıyım. Allah başka dert vermesin, sağlık en önemlisi."
Karşı cinsle iletişimi nasıl? Anlamak istiyorum; mesela ilişkilerinde mesafeyi nasıl koruyor? Temkinli hareket ediyor sonuçta.
"Ben kapalı yaşadığım için, belirli bir rutinim, müdavimi olduğum mekânlar var. Kendimi oralarda garantide ve iyi hissederim. Mutlu hissederim. Oralarda kurduğum ilişkilerde insanların bana yaklaşımı standart olduğu için ve birilerine karşı rahatsızlık duymadığımdan, mesafe reflekslerimi daha çok bilmediğim ortamlarda kullanıyorum."
Üçüncü kez evlenme fikrine henüz sıcak değil; düşünmüyor şimdilik. Özel hayatıyla ilgili konuşmayı da sevdiği söylenemez. Çocukları seviyor, doğru zamanda anne olmak düşüncesini benimsiyor. Daha fazla detay yok. Çok kurcalamıyorum da zaten.
Birce Akalay, bir masaya oturup sabahlara kadar sohbet edebileceğiniz ve bundan bir an bile sıkılmayacağınız bir kadın. Jestleri, mimikleri çok hoş. Ne düşündüğünü konuşmadan dahi anlatabilir. Bir de ayakları yere çok sağlam basıyor. Gerçekten! Bunu sadece kariyer anlamında söylemiyorum; yürüyüşü, kendinden emin bir kadının imzası gibi. Atv'deki dizisi 'Ağlama Anne'de Birce'yi dikkatlice takip edin. Bir kadının trajedisini nasıl da iyi yansıtıyor, bir bakın.
Makyaj: Hazal Öcal
Saç: Onur Marangoz
Moda Editörü Asistanları: Yunuscan Önalan, İrem Kazan, Büşra Albayrak
Fotoğraf asistanı: Enes Yağız Günler
Birce Akalay'ın dünden bugüne değişimi: