Robert De Niro
Aktör, 69 70’lerine merdiven dayayan sinema ikonu; “Baba II” günlerini, Marlon Brando ile ilişkisini hatırlıyor ve neden asla emekli olmayacağını açıklıyor.
Röportaj CAL FUSSMAN
Fotoğraflar NIGEL PARRY
Söyleyenler, bilmez. Bilenler, söylemez. Bu, asla değişmez.
Mesele şudur: Eğer gitmezsen, asla öğrenemezsin. Çocuklarıma da bunu söylüyorum.
10 yıl gerisi, yalnızca birkaç yıl öncesi gibi görünür.
Eğer oturduğunuz doğru koltuksa; çok fazla zaman geçmeden, onda rahat etmeye başlarsınız.
İtalya, değişmiş olabilir; ama Roma, hâlâ aynı Roma.
"Öfkeli Boğa"da, cezaevi sahnesi için, sert lastik köpüğünden bir duvar yaptık. Gerçek bir duvara kafa atmak, mümkün olmayacaktı. Ayrıca en iyisini yapana kadar, bunu tekrarlamamam gerekiyordu.
Bütün filmlerimi, oturup bir kerede seyretmek isterdim. Bana ne düşündüreceklerini görmek, sistematiğini anlamak için... Ama kaç filmde oynadığım düşünülecek olursa; onları bitirmem, günde iki-üç film seyrederek, bir ayımı alır. Buna nasıl zaman bulabilirim, bilmiyorum.
Eğer Marty (Martin Scorsese) benden bir şey yapmamı isterse, ilgimi çekmediyse bile, bunu oturup ciddi biçimde değerlendiririm.
İyi otelden anladığım, benim kalabileceğim bir yer olmasıdır.
Yanlış hatırlamıyorsam, o zamanlar pek devam filmi olmuyordu. "Baba II", ilklerden biriydi. Devam filmleri hakkında, bugünkünden farklı düşünüyorduk. A caddesiyle B caddesinin arasının, tamamen 1900'lü yılların başlarıymış gibi tasarlandığını gördüğümü hatırlıyorum. Dükkânların vitrinleri, içleri; yani aklınıza gelen her şey! Büyüklüğü, inanılmazdı. O zaman, yaptığınız işin, hırs ve ihtirasla yapıldığını anlıyorsunuz.
Francis (Francis Ford Copolla)'e, her zaman borçlu kalacağım.
"Deer Hunter"ı çekerken, Tayland'ın, oldukça enteresan bir yer olduğunu düşünmüştüm. "Yakında dönerim." demiştim, oradakilere. Ama oraya yeniden gitmem için, aşağı yukarı 18 yıl geçmesi gerekmişti.
Herkes eleştirebilir. Ama günün sonunda, Barack Obama'nın niyetlerinin yerinde olduğunu biliyorsunuz.
Böyle yapmalıydın. Şunun için, bundan daha fazla mücadele etmelisin. Bir başkan, her dakika bunlarla uğraşmak zorunda. Üzerinize gelen tüm o farklı güçler karşısında ödün vermek ve iki karar arasından birini seçip, sonra bunun sonuçlarına katlanmak zorunda kaldığınızı düşünün. Zor iş. Şimdi düşününce, biraz yönetmen olmaya benziyor.
Oyuncu seçimlerine giden aktörlere, hep şunu söylerim: İçgüdülerinizin size söylediğini yapmaktan korkmayın. Rolü alamayabilirsiniz; ama en azından, insanların dikkatini çekersiniz.
Jodie Foster diyor ki:
"Taxi Driver"daki rolü aldığımda, Robert De Niro'dan da, Martin Scorsese'den de daha fazla şey yapmıştım. Üç yaşından beri çalışıyordum. O yüzden, yalnızca 20 yaşında olsam bile, kendimi orada veteran gibi hissediyordum.
Robert De Niro, filme başlamadan, beni yanına aldı. Beni, otelimden alıyor ve farklı restoranlara götürüyordu. İlk seferinde, hiçbir şey söylemedi. Yalnızca, ağzında bir şeyler geveledi. İkinci seferinde, benimle replikleri tekrar etmeye başladı. Bu çok sıkıcıydı; çünkü repliklerimi, gayet iyi biliyordum. Üçüncü seferde, yine replikleri tekrarladık ve bu kez cidden sıkılmıştım. Dördüncüde, yine replikleri okudu; ama bu kez, sahneyle ilgili tamamen farklı fikirlerle çıkagelmişti. Çılgınca şeylerden söz ediyordu ve benim de doğaçlama yaparak ona uymamı istiyordu. Orijinal senaryodan yola çıkıyorduk; sonra, onun değiştirdiği yeni replikler başlıyordu. Ben de, bu değişikliklere ayak uydurmak zorundaydım. Benim için büyük bir uyanıştı. Çünkü o ana kadar, oyuncu olmanın, yalnızca doğal bir şekilde rol yapmak ve başkalarının yazdığı sözleri söylemek olduğunu sanıyordum. Kimse, benden bir karakter yaratmamı istememişti şimdiye kadar. Beni yönetmek için tek söyledikleri, 'Daha hızlı söyle.' ya da 'Daha yavaş söyle.' gibisinden bir şey olmuştu. Benim için, tamamen yeni bir duyguydu, bu. Oyunculuğun aptal işi olmadığını fark etmiştim. Çünkü inanır mısınız, öyle olduğunu düşünüyordum. Birileri bir şey yazıyor ve sonra sen de onu tekrar ediyorsun. Sen mi öyle düşünürsün; al sana aptal işi?
Sonra bir an geldi, o restoranların birinde, masaya yeni bir şey getirmeyenin ben olduğumu fark ettim. Terden sırıl sıklam olup, yemekten uykudan kesilecek kadar telaşlandım.
Hayatımı değiştirdi."
Jodie mi anlattı bunu size? Yok, hatırlamıyorum. İnsanlar, benim hatırlamadığım pek çok şey anımsıyor. Kaç yaşındaydı, o zaman? Yirmi mi? İnanılmaz…
Eğer onu, şimdi olması gerektiği gibi yapmazsanız; asla olması gerektiği gibi olmaz ve hep orada, gözünüzün önünde durur.
Hep aynı eski hikâye (Parayla kalite arasındaki ince çizgi.). Bu parayı bunun için harcamak zorunda mıyız? Tabii ki evet!
Bir otel inşa ederken başvurduğunuz bir kısa yol varsa; insanlar bunu fark edecek, aldatıldıklarını hissedeceklerdir. Bir filmdeki gibidir, biraz da: istinasız, bütün kısa yollar ve hileler, senaryodan çıkarılır.
Bazen, finansal sınırlamalarınız olabilir; ama bu, yararınızadır. Sizi daha yaratıcı olmanız konusunda zorlar.
Sinemaya giderim. Kimse beni rahatsız etmez. Kimse beni tanımaz. Kendime has bir taktiğim vardır.
IMAX 3-D özellikli "Avatar"a giremedim.
Çocuklarınız olduğunuz sürece, sorununuz da olacaktır.
Çocuklarımın bana bir şey öğretip öğretmediğini bilmiyorum. Ama bazı şeylere, aydım. Gelişiyorlar. Sen büyükbabasın ve çocukların gelip, sana tavsiyede bulunuyor.
Çocuklarınızın size tavsiyede bulunması, ilginç oluyor. Geçen gün, en büyük oğlumla konuşuyordum. Bana, "Şunu yapmalısın, bunu yapmalısın." diyordu. Her konuda ona katıldığım için değil ama güzel bir duyguydu.
Yaşlandıkça, daha ihtiyatlı oluyorsunuz.
Daha önce karşılaştığınız durumlar çıkıyor karşınıza. Ve siz, onların nerelere varabileceğini biliyorsunuz.
İyi bir tavsiye, sizi, daha sonra çileden çıkmaktan kurtarabilir.
İkizlerim burada. 15 yaşındalar. Ben onların yaşındayken, benim onlara koyduğumdan daha az sınırlamalar vardı. Ama bu sınırlamaların, önemli olduğunu biliyorum. Ancak, onların da özgürlük alanı olmalı. Hassas bir denge, bu. "Ben bununla baş ettim." diyorsunuz. Onlar nasıl yapabilirlerdi? Yine de yapıyorlar. Biraz da, şansın yardımıyla.
Şimdi, genç hâlimden daha fazla gülebilirim. Artık daha az yargılayıcıyım.
Babamın resimlerinden birini hediye vermek, benim için epey zor oldu.
Babamın stüdyosu, o öldüğünden beri benim gözetimimde. Orayı, eskiden olduğu gibi muhafaza etmeye çalıştım. Bir an geldi, orayı bırakmak istedim. Sonra, ailemi ve dostlarımı topladım. Bilirsiniz, orayı son bir kez görmek, videoya kaydetmek için. Ama oranın içinde olmakla, videodan izlemenin aynı şey olmadığını fark ettim. Bu, başka bir deneyimdi. Böylece, stüdyoyu elimde tutmaya karar verdim.
Cesur ol ama pervasız olma.
Marlon (Brando) ne yaparsa yapsın, her zaman ilginç biriydi.
Zaman, bazı şeylerin ne kadar ilkel olduğunu gösteriyor: Marlon'un hareketlerini çalışabilmem için, onun sahnelerini Paramount'un gösterim odasında videoya çekerken, tripod kurmak zorundaydık. Birebir taklit ettim onu.
Marlon'la "Baba"daki performanslarımızı hiç konuşmadık. Ne diyecekti ki zaten? Birbirimizi biliyorduk. Adasında, onunla kalmıştım. Ama oyunculuk konusunda, onunla konuşmazsınız. Her şeyden konuşursunuz ama oyunculuk konuşmazsınız. Sanırım özenme konusu, konuşulacak bir şey değil.
Evet, yeni arkadaşlar edinebilirsiniz. Son zamanlarda, benden çok daha genç insanlarla tanıştım. Bu, hoş bir durum.
Gerçeklik, yaşadığımız andır.
Bazı insanlar, özel bir şey yaratmanın ne demek olduğunu biliyor ve diğerleri de, ondan kendilerine ne pay çıkaracaklarını düşünüyor.
Okumak istediğim bütün kitapları okumayacağım.
Emekli olunca, yapılacak şeyleri yapmaktan keyif alabilirim. Bir yere öylece oturup, manzaranın keyfini çıkarmak, güzel bir yürüyüşe çıkmak, kahve içmek… Ama emekli olmadan! Yaptığım şeyden keyif alıyorsam, niye emekli olacağım ki?
Hayatın pek çok farklı evresinden geçiyorsunuz. Çocukken, hep tatlı yemek isterdim. Şimdi, fazla yemiyorum. Yalnızca özel restoranlarda olduğumda, kendime şöyle diyorum: "Eh, madem buradayım, tatlı yemek mecburiyetindeyim."
Şimdi, şimdidir. Sonra da sonra. Gelecek, gelecek olacaktır. Bu yüzden, hâlâ içindeyken, anın tadını çıkar. En güzel zaman, şimdidir.