2018'de bitsin dediğimiz 25 şey

Yeni bir yıl, yeni umutlar demek… Barış dolu, şiddetin ve zalimliğin yok olduğu bir dünyayı hepimiz düşlesek de, 2018’den bireysel beklentilerimiz farklı. Esquire olarak ‘2018’de Bitsin! Dediğimiz 25 Şey’ listemize, eminiz sizin de ekleyeceğiniz daha çok şey vardır.

Giriş Tarihi: 02.02.2018 10:45

Yazı Tolga Üyken

1- Saçma Sosyal Medya Akımları
Tuhaf danslarla sapıttığımız 'Harlem Shake', olur olmaz yerde ölü balık gibi yattığımız 'Planking', herkesin birer vitrin mankenine dönüştüğü 'Mannequin Challenge' ve daha niceleri… "Bu akımlar kim tarafından başımıza musallat ediliyor?" sorusunun cevabı tam bir muamma olsa da, bir defa yayıldılar mı salgın hastalık gibi tüm sosyal medyayı ele geçirdikleri bir gerçek. Tamam, güldük eğlendik. 2018'e kadar yapmadığımız şebeklik kalmadı. Ancak 2018'de bir duralım, olur mu?

2- Erkeklerin ilk adımı atması zorunluluğu
Madem eşitlikten yanayız, madem kadın-erkek eşitliği konusunda politik doğruculuk almış başını yürümüş, neden ilk adımı hâlâ biz atmak zorundayız? 2018'e kadar, "Acaba kıza ima mı etsem?", "Yok ya en iyisi açık açık konuşayım." gel-gitleri içinde helak olduk. Bu yıldan sonra kadınlar da ilk adımı atabilsin. Hiç beklemediğimiz bir anda, ''Muharrem, bunu sana nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum…'' diye ıkına sıkına açılmaya çalışsınlar.

3- Kampanya için arayan call-center'lar
Bazı günler cep telefonuma o kadar çok kampanya bildirimi geliyor ki, hiç bildirim almadığım günler "Beni unuttular mı acaba?" diye düşünmeden edemiyorum. Dijital platform aramasa, bankalar bir bir hatrımı soruyor. GSM operatörüm "Binlerce mesaj bedava bak ona göre!" diye dürtmese, pizza restoranı hiç yiyemeyeceğim kadar çok pizzayı bir seferde almamı salık veriyor. "İlgilenmiyorum, beni aramayın! Bana mesaj atmayın!" demekten dilimizde tüy bitti. 2018'de istenmeyen tüylerden, pardon istenmeyen callcenter aramalarından muaf olmamız dileğiyle…

4- Çocuğa meslek dayatmak
Hayat değişiyor, çeşit çeşit meslek türüyor. El kadar bebeler, açtıkları YouTube kanallarıyla milyonlar kazanıyor, reklam yıldızı oluyor. Geçtiğimiz aylarda yaptığımız '2000'liler Dosyası' gösterdi ki, 18 yaşından küçükler artık ciddi birer girişimciye dönüşebiliyor. Peki büyükler ne yapıyor? "Yapma demiyorum ama hobi olarak yine yap!" mottosuyla kendi nesillerinin itibarlı mesleklerini dayatıp gençlerin hayatını heba ediyor. Tarih boyunca, istediği mesleği yapmayan insanların nasıl mutsuz olduğuna şahit olduk, 2018'den sonra aynı yanılgıya düşmesek mi?

5- 20 yıldır aynı konuları işleyen diziler
Fakir ailenin okumuş çocuğu, holding patronunun zengin kızına âşık olur. Fakir çocuk rakip holdingte kariyer şovu yapar. Bir zamanların fakir ama gururlu çocuğu, paraya ve güce ulaşınca intikam alır. Türkiye'de buna benzer o kadar çok dizi yapıldı ki, bu dizilerin toplam sayısı ticaret odalarına kayıtlı holdinglerden fazladır. Her ne kadar son yıllarda çok farklı yapımlar üretilse de, "Yetmez." diyoruz, 2018'de artık bizi şaşırtacak işler bekliyoruz.

6- Bozuk para vermeyince kızan dolmuş şoförü
Murphy Kanunu mudur, nedir bilinmez; ne zaman minibüse veya dolmuşa binecek olsanız, elinizi cebinize attığınızda 50, 100 (veya şanslıysanız 200) liralık banknottan başka bir şey çıkmaz. Bozuk param olmadığı zaman, sırf azar işitmemek için minibüsle veya dolmuşla gideceğim yere yürüdüğümü bilirim. Şoföre bütün para uzattığım zaman yaşadığım gerilimi, okul yıllarımda hocanın verdiği ödevi unuttuğum zaman bile yaşamadım. Stres, vücuda zararlı. Bozuk para yüzünden birbirimizi bozmayalım.

7- Yeşil yanar yanmaz kornaya basanlar
Karayolları Trafik Yönetmeliği'nin 1442'inci maddesine göre; gereksiz klakson kullanımı kamunun rahat ve huzurunu kaçırır. Cezası da 62 liradır. Ancak yeşil ışık yandığında kornaya abanmanın verdiği anlamsız rahatlık paha biçilemezdir. Evet, sanki kornaya abanınca bir anda trafik açılacak, yollar boşalı boşalıverecek zannediyor insan. Ancak kornaya abanan değil de, maruz kalan kişi olunca vaziyet pek çekilmez oluyor.

8- Yalakalığa prim veren patronlar
Bir ortamda; yalakadan daha fenası, o yalakaya prim veren kişidir. Çünkü yalakalığa prim verilmese, zaten yalakalık yapmaya gerek de kalmaz. Ama bir patron, "Müdürüm var mı bir arzun?" diye ellerini ovuşturarak peşinde dolaşan birinden haz alıyorsa, şirket için kendini paralayanı değil, kendisine övgüler sıralayanı tercih ediyorsa, yalaka popülasyonu her geçen gün artabilir. Tek tek sivrisinekleri öldürmektense, 2018'de patron kılığındaki su birikintilerini kurutmak kesin çözüm olacaktır.

9- Hakemi aldatmaya yönelik hareket yapan futbolcular
Ben bir hakem olsam ve bir futbolcu beni aldatmaya yönelik bir hareket manasında kendisini yere atsa ona sarı kart göstermem. Maçı durdururum. Aldatan futbolcuyu bir kenara çekerim. Binlerce kişinin karşısında kalbini kırarım. "Koskoca adamsın, yakışıyor mu kendini yerlere atmak? Emek hırsızı mısın sen? Yazık değil mi şu çocukların emeğine? Böyle kazansan, mutlu mu olacaksın. Al verdim penaltıyı! Madem bunu istiyorsun git kullan hadi. Şaka şaka, ne penaltısı. Al sana sarı kart!" derim. O beni aldatıyorsa, ben de onu aldatırım.

10- Kendini her konuda şaka yapmak zorunda hissedenler
Adama "Kovuldum." dersin, "Kapıdan kovdularsa, bacadan gir kanka." diye şaka yapar. Benzine zam gelir, "Ben zaten hep 50 liralık alıyorum eheheh." diye gevrek gevrek güler. "Yaa sigarayı bırakamıyorum, nefret ediyorum bu durumdan." dersin, sigara pakedini eline alır, masaya bırakır, "Kanka böyle bırakacaksın işte eheheh!" diye şaklabanlık yapar. Sosyal medya hepimizi bozdu. Herkes mizahçı oldu, mertlik bozuldu. Her konuda şaka yapılmaz. 2018'de herkesi ciddiyete davet ediyoruz.

11- Spor salonu selfie'cileri
Instagram'daki Türkiye ile, metrobüsteki Türkiye neden bu kadar farklı? Sosyal medyaya bakıyorsun, herkes fit, herkes pilatesini aksatmıyor ama sokağa bir çıkıyorsun herkes bıngıl bıngıl. "Eli işte gözü oynaşta." diye eski bir tabir vardır, en azından orada insanın eli iştedir. Spor salonu selfie'cilerinin hem eli hem gözü oynaşta. Dambıldan çok selfie çubuğu tutan kollar, nasıl kas yapsın? Paranıza yazık.

12- Bilmediği halde adres tarifi verenler
Türk insanı yardımseverdir, buna hiç şüphe yok. Zaten bilmediğimiz halde adres tarifi vermemizde de bu iyi niyet ve yardımseverlik yatıyor. Ama yine eskilerin güzel bir lafı var: Kaş yaparken göz çıkarıyoruz. Artık internet çağında, konum paylaşabildiğimiz, tek tıkla istediğimiz adresin tarifini alabildiğimiz bu dönemde, "Afedersiniz İçkalpakçı Çıkmazı'na nasıl gidebilirim?" diye soran birisine "Bilmiyorum." demek bu kadar zor olmamalı.

13- İkizlerin bir örnek giyinmesi
İkizlerin bir örnek giyinmesi klişesini kim başlattı diye düşündüğümde aklıma tek bir mantıklı açıklama geliyor: Aslında tek çocuk isteyen ama beklenmedik şekilde ikiz çocuk sahibi olan bir aile. "Madem gözümüzün önünde iki tane var, birbirlerine de benziyorlar, bari bir örnek giydirelim de, sanki tek çocuğumuz varmış gibi yaşayıp gidelim." kafası yaşanıyor herhalde. Ancak bu insanların eşleri, arkadaşları, dostları var. Bunu da unutmayın. Eşinin kopyası bir baldızın varsa, en azından farklı giyinsin de bir kaza yaşanmasın.

14- Düğünde oynama zorunluluğu
Bu topluma en büyük kötülüğü düğünlerde zorla oynatmak isteyenlerin sorduğu "Oturmaya mı geldik?" sorusu yaptı. Dans etmekten zerre hoşlanmayan birisi olarak, gittiğim her düğünde muhattap olduğum bu soru, sadece düğünlerdeki mevcudiyetimi değil, hayatı da sorgulatır bana. Düğünde oynamadığın zaman, sanki o mutluluğu paylaşmıyorsun gibi yanlış bir algı var ki 2018'de tarihin tozlu sayfalarına hapsedilmeli. Çünkü insan her mutlu olduğu zaman göbek atmaz. Buzdolabını açıp, "Aaa muz varmış, tamamen unutmuştum." diye sevinçle mutfakta göbek atıyor musun?

15- İlişkisini gözümüze sokan çiftler
Allah herkesi mutlu etsin ama olan var, olmayan var öyle değil mi? Facebook'un milyon dolarlık server'ları poz kesen çiftlerin mutluluk şovları ve elaleme nispetleriyle doldu taştı. Eskiden hesaplarının şifresini paylaşan çiftler, şimdi ortak hesap açıyor. İki kişi, tek hesaptan işlerini görüyor. 'Feridun-Gülçin Akyamanlar' gibi kadın mı erkek mi, evlendikten sonra çift soyadı kullanan biri mi, ne idüğü belirsiz hesap isimlerinin sayısı gün geçtikçe artıyor. 2018, mutluluk yarışının bittiği, ilişkilerin göz önünde bir gösteriye dönüşmediği bir yıl olsun.

16- Şarjların çok çabuk bitmesi
Her gece yatarken telefonu şarja takıyoruz, cebimizde powerbank'ler, şarj üniteleri taşıyoruz, bir mekâna oturduğumuzda önce WiFi şifresini sonra prizin yerini soruyoruz. Her an şarj ediyoruz ama aldığımız şarj, harcadığımıza yetmiyor. Batarya uyarısıyla göz göze geldiğimiz kadar, sevgilimizle göz göze gelmiyoruz. 2018'de şarj olayının çözüldüğü, full bataryalı günler bizim olsun.

17- Metrobüste itiş-kakış yaratanlar
İstanbul dışında yaşayan okurlar için bir şey ifade etmeyebilir ama metrobüs, İstanbul'un bir gerçeği. Diğer şehirlerdeki okurlar için tarif etmeye çalışalım. Tıklım tıklım bir düğün salonu düşünün ve gelin hanımın "Salonu ilk terk edene bütün takılarımı vereceğim." diye bağırdığını hayal edin. Salonun kapısında nasıl bir izdiham yaşanıyorsa, her akşam 17:00- 19:00 saatleri arasında Zincirlikuyu Metrobüs Durağı'nda aynısı yaşanıyor. Üstelik bedavaya, hatta üstüne bilet ücreti ödeyerek... 2018'de bitmesi dileğiyle.

18- Halı sahada şahsi oynayanlar
Bir Pazar günü telefonunuz acı acı çalıyor ve tatlı uykunuzdan uyanıyorsunuz. Arayan, Acun Ilıcalı. Diyor ki, "Şimdi seni uçağa bindiriyoruz. Barselona'ya götürüyoruz. Barcelonalı futbolcularla bir halı saha maçı yapıyorsun." Sevinçten havalara uçar, hatta uçaksız Barselona'ya gidersiniz. Ancak o halı saha maçında, Messi bile şahsi oynasa bütün keyfiniz kaçar. Messi'nin şahsi oyununa tahammül edemezken, Şinasi'nin şahsi oynaması olacak iş değil. Futbol, beraber oynayınca keyifli.

19- Moto kurye-müşteri arasındaki güvensizlik
Dışarıdan yemek söylediğiniz zaman, yemeği getiren moto kuryenin pos makinesini uzattığında kafasını başka yöne çevirmesi artık muhteşem bir tesbit değil, günlük yaşamın kanıksanmış bir gerçeği. Fakat yine de, her seferinde insana kendisini kötü hissetirmeye yetiyor. İnsan "Kafanı çevirme kurye kardeş, ben sana güveniyorum. Alnının teriyle ekmeğini kazanıyorsun, benim kredi kartı şifremi öğrenip ocağıma incir ağacı dikecek birine benzemiyorsun, rahat ol!" demek istiyor. Zaten kartların da limitleri bitik, adam şifreyi öğrense ne olacak?

20- Yeni Gözlüğü Herkesin Denemesi
Şimdi Instagram story'lerinde, Snapchat'te falan efektler, filtreler kullanan nesil bilmez. 90'ların filtresi, arkadaş gözlüğüydü. Kısa bir süreliğine de olsa, "Gözlüklü olsam nasıl olur?" sorusunun cevabının alındığı, gereksiz bir eğlenceydi. Yıllara meydan okuyan bu saçma eğlence, teknoloji çağında sona ermeli. Gözlük, şahsi bir eşyadır ve elden ele dolaşmamalıdır. Ayrıca, gözlük yakışsa ne olacak? Televizyonu yakından izleyip gözlerini bozup da gözlük mü takacaksın?

21- El sıkışırken sert sıkmak
Şu hayatta tokalaşmayla ilgili iki temel sıkıntı var: Biri; ıslak elle tokalaşmak. Diğeri; nereden geldiği muamma bir özgüven emsali olarak karşındakinin elini sert sıkmak. Bu manasız davranış artık anlamını o kadar yitirdi ki, elimi sert sıkanın elini ben daha da sert sıkmaya çalışıyorum. Bir süre sonra, iki taraf da karşısındakinin elini o kadar çok sıkıyor ki, hayatımıza iki çolak devam ediyoruz. 2018'de, yumuşak tokalaşmalar dileriz.

22- Yeni ayakkabının üstüne basmak
Bir ton para saymış, yepyeni bir ayakkabı almışsındır. Kutusundan çıkarırsın, evde bir giyersin. Dışarı çıkarıp, asfalta değdirmeye kıyamazsın. İlk gün, pırıl pırıl giyersin, arkadaşlarınla buluşursun ve aralarından biri haşırt diye üstüne basıp "Hayırlı olsun!" der. Hayır olmasın! Böyle olmasın! Kızınca da "Nasıl olsa kirlenecek!" savunması gelir ki, arkadaşlığını sorgularsın. E ben de seni öldüreyim o zaman, nasıl olsa öleceksin?

23- Kadınlara ofsayt sormak
Başarılı kadın hakemler varken, kadın futbol yorumcularının sayısı her geçen gün artmaya devam ediyorken, bu tatsız klişeye bir son vermenin zamanı gelmedi mi artık? Ofsayt, tanımlaması zor bir kural zaten. Sorsanız; erkeklerin kaçta kaçı tanımını net bir şekilde tanımlayabiliyor ki? Bir de, güzel bir kadınla karşı karşıyasın, niye ofsayt konuşuyorsun? Konu mu kalmadı! Güzellik yarışmalarında sorulan saçma sorular gibi.

24- Yozgat'ın şaka malzemesi olması
Bazı şehirler, ilçeler ve bölgeler mizah malzemesi oluyor, kabul ediyoruz... Ancak bir süre sonra bunun da tadı kaçıyor. Yaklaşım, bir süre sonra önyargıya dönüşüyor ve hiçbir albenisi kalmıyor. Fıkralarda Karadenizliler'i saf kişiler olarak gösterme ve filmlerde bütün Kayserililer'i kurnaz ve işbilir resmetme çabasından sonra, şimdi makus talih Yozgat'ı buldu. Bilimum komedi filminde, espiride, dizide ya da internet sitesinde Yozgat'ın şaka malzemesi yapılması artık kabak tadı verdi, buna bir son vermek lazım.

25- Kuyrukta kaynak yapanlar
Kabul edelim, hepimizin acelesi var. Herkesin çok önemli bir işi var. Ancak acil servise gelip de beyin kanaması falan geçirmiyorsanız, kuyrukta kaynak yapmanın hiçbir bahanesi olamaz. İnsanoğlunun en önemli icatlarından birinin bankalardaki sıra numarası uygulaması olduğunu düşünüyorum. Ramazan'da pide kuyruğunda sıra numarası uygulaması yapan bir fırın görsem, gözümü kırpmadan pidemi oradan alırım. 2018, adaletli kuyrukların olduğu bir yıl olsun. Beklemeye razıyız

BİZE ULAŞIN