“Conclave”i Kesinlikle İzlemeniz Gerek
Ödüllü papalık gerilim filmi, günümüzü ve daha fazlasını sunuyor.
Yazı Henry Wong
Çeviri Öykü Gönül
Kapak Fotoğrafı Alamy
Paskalya pazartesisi günü Papa Francis'in ölüm haberi duyulduğunda, eminiz ki çevrenizdeki en sinemaya ilgisiz kişi bile "Vay canına, bu tam da 'Conclave' filmindeki gibi!" demiştir.
Edward Berger'in geçen kasım ayında İngiltere sinemalarında gösterime giren yeni papa seçimi sürecini konu alan filmi, aslında uzun süredir gerçek hayattaki dini gelişmelerden destek alıyor. Şubat ortasında 266. papa hastaneye kaldırılıp zatürre teşhisi konduğunda yani tam da filmin En İyi Uyarlama Senaryo Oscar'ını kazanmasından sadece birkaç hafta önceydi ve "Conclave" meraklısı sosyal medya kullanıcıları bile bu denk gelişe inanmakta zorlandı.
Hollywood'un en hırslı pazarlama ekipleri bile böyle bir tanıtım kampanyasını hayal edemezdi. Hayatın sanatı taklit ettiği ve sanatın hayatı taklit ettiği bu döngüde, son gelişme hem üzücü hem de fazlasıyla dikkat çekici: Eski papanın ölümüyle kendimizi "Conclave"in en başında buluyoruz, bu da "papa departmanındaki" incelemek için daha uygun bir zaman olmadığı anlamına geliyor.
"Conclave", papanın ölümüyle açılıyor, kendisi popüler ve liberal. Yeni papanın seçileceği konseyi yönetmesi için ise Kardinal Dekan Thomas Lawrence'ı (Ralph Fiennes) görevlendirmişti. Yeni papa, kardinal tarafından isimsiz bir oylamayla seçiliyor ve bir adayın kazanması için oylarının üçte ikisini alması gerekiyor. Birkaç adayımız var: Gay evlilik ve kadınların kilisedeki rolü konusunda reform yapmaya açık olan Bellini (Stanley Tucci), hırslı Tremblay (John Lithgow), toplumsal olarak muhafazakâr Adeyemi (Lucian Msamati), ırkçı ve sesi yüksek çıkan Tedesco (Sergio Castellitto).
Kardinaller Vatikan'da inzivaya çekilmeden hemen önce Lawrence'a skandal bir dedikodu fısıldanıyor: Papa son toplantısında, Tremblay'e kardinal olarak devam etmeye uygun olmadığını söylemiştir. Bu ifşa ve başka birkaç bomba haber konsey belli bir tempoda yayılıyor, bazı sahneler nefes kesici (bir fotokopi makinesiyle ilgili sahne sizi "Mean Girls"e götürebilir), bazıları ise şaşırtıcı biçimde ölçülü (finaldeki şaşkınlık uyandıran büyük sürpriz, filmin bitimine sadece dakikalar kala geliyor).
Ralph Fiennes, filmde inançsızlıkla boğuşan bir tür "emanetçi" karakteri canlandırmakta. Filmde bu, çok da örtük olmayan bir biçimde adını Jacopo'dan Thomas'a değiştirmesiyle vurgulanıyor. Rönesans tablolarını andıran bir sahnelemeyle ekranda dolaşıyor, ağır ağır nefes alıyor ve sert bakışlar atıyor. Gerçek ile söylenti arasındaki ayrımı nasıl yapıyor? Papa seçimi için desteğini nasıl ortaya koyuyor? Aynı zamanda, kendisine sorması gereken bir soru var: Kendisi bir sonraki lider olmak istiyor mu? İngiliz oyuncu bu belirsizlikleri iki saat boyunca sergiliyor ve her anı etkileyici kılıyor.
Film, Robert Harris'in aynı adlı romanından uyarlandı ve bu da bize, entelektüel, zekice ve iyi yapılmış bir zeminde bulunduğumuza dair ipuçları veriyor. Fazla akademik kalan şeyler, anlaşılır kısa ifadelere filme hizmet edecek şekilde dönüştürülmüş. Eski muhafazakâr kanat Tridentin ayinlerinin bozulmasından üzgünken daha liberal kardinaller bir önceki papanın reformlarının geri çekilmesinden endişeli. Yardımcı oyuncu kadrosunun performansı, bu karmaşık yapıya hayat veriyor: Rahibe Agnes rolünde Isabella Rossellini oldukça başarılı, Tucci ile Fiennes arasında doğal bir diyalog var, Castellito ise sahnelere gereken öfkeyi getiriyor.
"All Quiet on the Western Front" ile birçok Oscar kazanan Berger, bu erkekleri sıradanlık içinde çevreliyor. Kardinallerin kaldığı 90'larda inşa edilmiş sıkıcı görünümlü Casa Santa Marta'daki aydınlık kafeterya, entrikaların döndüğü portikoları kaplayan sigara izmaritleri, gürültülü otel kahve makineleri… İşleyişte neredeyse hiç büyü yok. Hatta yeni bir papanın seçilip seçilmediğini halka duyuran duman bile, özel tüplerle renklendiriliyor. Tüm bunlar şunu söylüyor: Bu adamlar Tanrı'nın yeryüzündeki temsilcisini seçiyor olabilir ama işler şık bir atmosferden ibaret değil. Bununla birlikte birçok hata yapıyorlar, kurallara aykırı bir dolu kötü alışkanlıklara kapılıyorlar.
"Conclave"de bazı sürprizler de mevcut. Kardinallerin sırlarının hiçbiri tam olarak hayal ettiğiniz gibi değil. Film, hiçbir şeyi örtbas etmekle suçlanmamak için kilisenin geçmişine atıfta bulunuyor. Ancak bunun daha ziyade bir geçiş olması adına suçların bazı ayrıntıları, bu kötü geçmişi denkleme dahil etmemek için dikkatlice seçilmiş gibi görünüyor ki bu kötü bir tercih değil ama bilinçli bir seçim olduğu açık. Bir diğer şaşırtıcı unsur da filmin finali. Ortaya öyle bir anda bir ters köşe çıkıyor ki jenerik aktıktan uzun süre sonra ne yapacağınızı bilemiyorsunuz.
Elbette bunların hepsi, şu anda Vatikan duvarları içinde devam eden gerçek hayat dramasıyla karşılaştırıldığında sönük kalıyor. Ancak "Conclave", tam kararında bir yaratıcı özgürlükle, olayların perdesini kaldırarak bunun basitçe büyük bir popülerlik yarışması olduğunu ortaya koyduğuna göre, gözlerimizi hikâyeden ayıramamamız şaşırtıcı değil. Adı artık "Pope Idol" olsa yeridir.
"Conclave"i Prime Video'da izleyebilirsiniz.