Kültür > Sanat

Esquire Art Issue No: 3 Denise Capezza

Esquire Art Issue No: 3 Denise Capezza

“Bana göre insan ve sanatçı bir,” diyen Denise Capezza ile bir İtalyan olarak Türkiye'de oyunculuk yapmak, kadınlar, kimlikler, klişeler ve “insan” yönüne eğilmeye dair konuştuk.

16 Nisan 2025

Fotoğraf Muhsin Akgün

Röportaj Umut Evirgen

Moda Editörü Emre Köklüçınar

Bir dans ve bale geçmişin var. Bu da seni bir anlamda hem bedeninle hem de ruhunla uyum içinde bir oyuncu yapıyor. Sen kendini tamamlanmış hissediyor musun?

Bir taraftan kendimi bir oyuncu ve sürekli hareket halinde, genellikle kaotik bir kişi olarak görüyorum. Bedenimle ve fizikselliğimle derin bir ilişkim var ve bedenin refahının zihnin refahıyla yakından bağlantılı olduğuna inanıyorum. Zihin bedeni önemli ölçüde etkiler ancak bazı durumlarda beden de zihni etkileyebilir. İkisi arasında mükemmel uyum anları, aşırı dinginlik anları yaşadım ancak bunlar nadirdi. Hâlâ kendimi arıyorum. Zihnim genellikle fikirler, tutkular ve meraklarla dolu ve bazen dengeyi bulmakta zorlanıyorum. Ve belki de asla tam olarak ulaşamayacak olan bu denge arayışının, ana yaşam hedeflerimden biri haline geldiğine inanıyorum.

"Ben dönüşüme inanıyorum. Ne yazık ki, sektörümüzde gerçekten değişebilmek nadirdir. Oyuncular genellikle belirli rollerle kategorize edilir ve fiziksel görünüm aşılması zor bir sınır haline gelir. İçimde dönüşüme dair büyük bir kapasite taşıdığımı hissediyorum ve bunu kanıtlamak için daha fazla fırsata sahip olmayı çok isterim."

Bu yıl, büyük festivallerde prömiyeri yapılacak "Diva Futura" filminde başrol oynuyorsun. Poster bana "American Beauty"i hatırlattı. Ama film yerine, karakterlerinin senin için ne ifade ettiğini merak ediyorum. Bir aktör, yalnızca kendi hayatında gözlemlediği veya bağ kurduğu rolleri mi oynayabilir?

Karakterler benim için muazzam bir değere sahip. Onlarla kurduğum bağ o kadar derin ki bazen kaçınılmaz olarak hayatımla iç içe geçiyorlar. Onlara daha yumuşak bir yerden yaklaşmaya çalışıyorum. Türkiye'de çalışmak da bana bu konuda çok şey öğretti. Çekim programları hızlı tempolu ve genellikle bir karakteri en ince ayrıntısına kadar inşa etmek için yeterli zaman olmuyor. Bir aktörün en güçlü araçlarından biri içgüdü; ona çok güveniyorsun. Ben dönüşüme inanıyorum. Ne yazık ki, sektörümüzde gerçekten değişebilmek nadirdir. Oyuncular genellikle belirli rollerle kategorize edilir ve fiziksel görünüm aşılması zor bir sınır haline gelir. İçimde dönüşüme dair büyük bir kapasite taşıdığımı hissediyorum ve bunu kanıtlamak için daha fazla fırsata sahip olmayı çok isterim.

"İçimde dönüşüme dair büyük bir kapasite taşıdığımı hissediyorum ve bunu kanıtlamak için daha fazla fırsata sahip olmayı çok isterim."

Son zamanlarda femme fatale bir karakter oynadın mı? Tehlikeye ve endişeye sürükleyen, manipülatif, ağına düşüren bir tarafın var mı? Eğer senden karanlık tarafını ortaya çıkarmanı isteseydim ne görürdük?

O kadınları çok sık oynuyorum. "Şakir Paşa Ailesi"nde Agnese'yi canlandırıyorum, Agnese öyle gibi yorumlanabilir ama aslında çok daha karmaşık bir karakter. Belki de görünüşüm bu imajı yansıtıyor ama gerçek hayatta çok farklıyım. Fiziksel özelliklerimi baştan çıkarmak için kullanmıyorum; eylemlerimde spontane ve samimiyim, hareketlerimi hesaplamıyorum. Bu rolleri teşvik edici buluyorum ve bir o kadar da benden uzak. Bununla birlikte, hepimizin manipülatif veya acıtıcı bir tarafı olduğuna inanıyorum. Gerçek bir Akrep olarak incindiğimde derinden acı çekebiliyorum. İntikamcıyım ve bana verilen zararı unutmakta zorluk çekiyorum. Bu, kendimde özellikle sevmediğim ve üzerinde çalıştığım bir şey. Ama karanlığın da kendine özgü bir çekiciliği olduğunu düşünüyorum. Çok derin bir doğam var ve kendimi sıklıkla uçuruma bakarken buluyorum. Nietzsche'nin de dediği gibi: "Uzun süre uçuruma bakarsan uçurum da sana bakar." Ve benim bu derinliğim, sıklıkla yönetilmesi zor olabilen bir üzüntü ve karanlık kaynağı.

Flört senin için ne ifade ediyor? Sence sadece romantik bir bağlamda mı mümkün, yoksa günlük yaşamın ve insan ilişkilerinin sosyal dinamiklerinde de bir yeri var mı? Bir kişi herkesle flört edebilir mi?

Flört etmek sadece romantik dünyaya ait değildir. Hayatla, işinizle, bir fikirle flört edebilirsiniz. Her birimizde, farklı şekillerde, hatta bilinçsizce bile kendini gösteren bir çekim enerjisi olduğuna inanıyorum. İnsanlar bana farkında olmadan cilveli bir enerjim olduğunu söylüyorlar ama bence herkesle flört edemezsiniz. Bizi meraklandıran, ilgimizi uyandıran, dikkatimizi çekmeyi başaran kişilerle flört ederiz.

Çekimler sırasında hepimiz seninle zahmetsizce Türkçe iletişim kurduk. Kurulumlar esnasında, "Daha fazla çekim yapalım!" diyor ve hiç yorgun görünmüyordun. Bu her zamanki halin mi, yoksa İtalya dışında bir ülkede olmak sana ekstra motivasyon ve güç mü veriyor?

Tutkulu olduğum bir şey üzerinde çalışırken yorulmak bilmem. Enerjimi sonsuz yapan da o heyecanım. On yıldan fazla bir süre önce, yaklaşık üç yıllığına İstanbul'da yaşadım ve uzun bir aradan sonra geri döndüğümde, o eskiden olduğum genç, pervasız kızla, kendimin en içgüdüsel ve özgür tarafıyla yeniden bağlantı kurmuş gibi hissettim. İstanbul, memleketim Napoli gibi tahmin edilemez bir şehir. Bu tür yerlerde, dalgaların tadını çıkarmaya, sörf tahtasındaymış gibi dengede kalmaya hazır olmalısınız. Ve bu daimi belirsizlik paradoksal olarak beni hayatta tutuyor.

Oyunculuğu seçmenin arkasında nasıl bir anlam var? Bir projeyi üstlenmeye karar verirken senin için en önemli kriterler neler? Para bu denklemde nerede yer alıyor?

Hiçbir sanatsal meslek sadece paraya dayalı olamaz. Tutku her şeyden daha güçlü olmalıdır. Bir proje seçtiğimde kendime şunu sorarım: "Bu hikâyeyi gerçekçi bir şekilde anlatabilir miyim? Karaktere kendimden bir şeyler katabilir miyim? Bu karakter beni bir şekilde zenginleştirecek mi?" Sadece maddi kazanç için veya görünüşüm nedeniyle rol almakla ilgilenmiyorum. Meydan okumak istiyorum; her zaman daha fazlasını verebileceğim koşullarda olmak istiyorum.

Bir aktris sınırlarını nerede çizer? Seni rahatsız eden veya seninle o veya bu sebepten çelişen bir karakteri oynamayı kabul eder misin?

Sanatsal özgürlüğü kişisel değerlerle nasıl dengelersin? Bir aktör her şeyden önce ruh sağlığını korumalı çünkü hayat işten önce gelir. Zaman içinde kariyerim için bir şeyleri feda etmemeyi öğrendim. Zekâ ve karmaşa barındıran bir üslupla verildiği sürece tartışmalı rolleri kabul ederdim. Bunun iyi bir örneği, "Monster" serisindeki Dahmer'dir; izleyici onun motivasyonlarını sorgular. Bir aktörün işinin aynı zamanda insan doğasının karmaşıklığını keşfetmek, nüansları ve zor soruları gün yüzüne çıkarmak olduğuna inanıyorum. Beni rahatsız eden şey, genellikle sanatsal özgürlüğümüzün olmaması; ürün olarak görülüyoruz. Ben asiyim ve etiketlerden nefret ediyorum. Bir vizyona, güçlü bir mesaja sahip olan ve benim gibi derinlere inmek isteyen yönetmen ve yazarlarla çalışmam gerekiyor. Bu yüzden sanat ve endüstri arasında doğru dengeyi bulmak süregelen bir zorluk olmuştur diyebilirim.

Canlandırdığın karakterlerin senin hayatına yeni nitelikler kattığını veya seni herhangi bir şekilde dönüştürdüğünü hissediyor musun?

Oynadığım her karakter farklı şekillerde de olsa ardında bir şeyler bırakıyor. Bu, dünyayı yeni bir perspektiften görmenizi sağlayan bir empati egzersizi. Bazı karakterler size daha önce hiç keşfetmediğiniz bir kırılganlığı öğretirken diğerleri gizli bir gücü ortaya çıkarmanız konusunda sizi zorluyor. Beni tamamen dönüştürdüklerine inanmıyorum ancak insani ve deneyimsel benliğimi zenginleştiriyorlar. Bu, yeni bir konuyu öğrenmek üzere gösterdiğiniz çaba gibi: deneyim sona erdiğinde bile bilgi kalıyor. Bazı duygular, bazı düşünceler veya gerçekliği görme biçimleri, bir proje bittikten sonra bile benimle kalıyor ve beni belki de her seferinde biraz farklı kılıyor — ama asla tamamen değiştirmiyor.

"Bir otoportremi çizsem: En içe dönük tarafım için koyu mavi ve koyu mor, tutku ve içgüdü için parlak kırmızı, karanlık anlarda bile her zaman aradığım ışık için altın sarısını kullanırdım..."

Denise'in bir portresini çizmeni isteseydim tuvalde ne görürdük? Hangi renkleri ve görüntüleri seçerdin?

Tuval statik bir görüntüye sahip olmazdı. Sanki renkler asla tam olarak yerini bulamıyormuş gibi sürekli hareket ederdi. Düzensiz, yoğun fırça darbeleri, neredeyse aceleci — zihnimin akışı gibi. En içe dönük ve melankolik tarafım için koyu mavi ve koyu mor, tutku ve içgüdü için parlak kırmızı, karanlık anlarda bile her zaman aradığım ışık için altın sarısı... Hem belirsizliği hem de özgürlüğü temsil eden deniz ve zaman zaman neredeyse bulanık, asla tam olarak tanımlanmamış bir yüz belirirdi. Ama bir yerlerde, dalgaların ve dönen renklerin arasında bir kaya görürdüm. Ne zaman fırtına kendini gösterse arkamı dönerdim ve o kayanın her zaman orada olacağını bilirdim. Çünkü değişmeyen, asla sarsılmayan şeyler var. Ve bu bana, her şey hareket halindeymiş gibi görünse bile, evimin gerçekte nerede olduğunu hatırlatıyor.

"Hem belirsizliği hem de özgürlüğü temsil eden deniz ve zaman zaman neredeyse bulanık, asla tam olarak tanımlanmamış bir yüz belirirdi. Ama bir yerlerde, dalgaların ve dönen renklerin arasında bir kaya görürdüm. Ne zaman fırtına kendini gösterse arkamı dönerdim ve o kayanın her zaman orada olacağını bilirdim."

Koordinatör Özge Dinç

Görsel Yönetmen Emre Kurtuluş

Prodüksiyon Murat Gül

Editör Derin Övgü Öğün

Stüdyo Sorumlusu Mehmed Zahid Hıdır

Saç Harun Ateş

Makyaj Melisa Deniz Arslanboğa

Moda Editörü Asistanı Mine Karakurt

Daha Fazlası

Dünyaca Ünlü Sanat Zirvesi İstanbul'da

No. 14, Bishop’s Stortford: Tarih ve Modernliğin Buluştuğu Ödüllü Bir Dönüşüm

Borusan Sanat Müdürü Aydın Dorsay ile Avrupa’ya Açılan Bir İstanbul

2025 Emmy Adaylıkları Açıklandı