Kültür > Sanat

Yaşadıklarınızdan pişman olmayınız, yaşadıklarımız kadar varız

Yaşadıklarınızdan pişman olmayınız, yaşadıklarımız kadar varız

“İnsan Neden Dövme Yaptırır ki?” sorusuna dair 1.040 kelime. Sevgili okuyucu, bu yazıyı okuyabiliyorsan; Maya yazıtlarına göre 21 Aralık 2012 tarihinde kopacağı iddia edilen kıyamet günü yalan olmuş demektir.

05 Şubat 2013

Yazı: Pınar Bekbölet / İllüstrasyon: Sönmez Karakurt

Sevgili okuyucu, bu yazıyı okuyabiliyorsan; Maya yazıtlarına göre 21 Aralık 2012 tarihinde kopacağı iddia edilen kıyamet günü yalan olmuş demektir. Muzip Mayalar da yukarılarda bir yerlerden, 21 Aralık tarihinde Fransa'nın güneyindeki Bugarach köyü ve İzmir'e bağlı Selçuk ilçesinin Şirince köyüne akın eden bir grup ölümlüye bakıp, gözlerinden yaş gelene kadar gülmüştür. 20 Aralık gecesi "Abi, ya doğruysa?" diye hafiften huylanan büyük bir çoğunluk olarak biz de, 22 Aralık sabahı sağ salim uyanmanın verdiği rahatlama ile öngörüleri bugün bile bilim dünyası tarafından hayranlıkla incelenen Maya medeniyetini makaraya almışızdır. Her şeye rağmen Mayalar, gündeme gelmeyi ve bir süreliğine de olsa bir şekilde hayatımıza girmeyi başardı. 21 Aralık 2012 tarihini, üzerinde çok konuştuğumuz, yazılar yazdığımız, manşetler attığımız; hatta kitaplar bastığımız bir tarih yaptılar. Aslında belki de bu durum, yanlış bir tahminden öteydi; tek dertleri, insanoğluna "Hayat kısa, iki nefes arası" mesajı vermekti. Bazılarımız aldı bazılarımız alamadı bu mesajı. Bazılarımız ise daha büyük bir çılgınlık yaptı; 21 Aralık tarihini "yarın ölecekmiş gibi yaşamaları" gerektiğini hatırlatsın diye, vücutlarına dövme yaptırdı. İyi de "aklı başında insan", vücuduna neden dövme yaptırır? Bu dövme denilen şey, sadece bir süsleme sanatı mıdır? İnanılan bir uğur, sığınılan bir dua, yaşatılan bir töre midir? Söylenemeyen sözlerin, yaşanamayan aşkların, yenilen kazıkların, edinilen tecrübelerin, önüne geçilemeyen nefretlerin, aidiyetin simgesi, sonsuza dek saklanmak istenilen duyguların dışa vurumu mudur? Bir kere akla düştü mü, yaptırmaktan kaçmak mümkün müdür; bir kere yaptırınca, bağımlılık yapar mı? Buyurun…

Dövme; sivri uçlu bir araçla, yarıklar veya delikler açılarak, alt deriye deri tarafından yok edilemeyen çeşitli boya maddelerinin konulması işlemidir. Bu tanım, aynı zamanda, "Dövme yaptırmak acıtır mı?" sorusunun cevabıdır. Dövme meselesinin kökeni, çok eski zamanlara dayanır, dünyanın dört bir yanına da yayılmıştır. Kaynaklar, ilk çağlarda, kamış yardımı ile yaprak boyaları kullanılarak yapılan dövmeler olduğunu iddia eder. Tarihçiler, M.Ö 2000'lerden kalma Mısır mumyalarında da dövmelere rastlanıldığı belirtilmektedir. Eski Yunanlılar ve Romalılar, "barbarlara özgü bir uğraş" saydıkları dövmeyi, suçlular ile kölelere yapardı. Suçluları ve köleleri tanımaya yarayan bu dövmelere, 19. yüzyıl İngiltere'sinde de rastlanılmaktadır.

Dövme işlemi, özellikle Okyanusya adalarında ve Yeni Zelanda'da, kadınlarda güzellik; erkeklerde savaşı temsil eden bir sanat hâline dönüşmüştür. Hemen hemen her dönemde, dövme, gemiciler arasında oldukça popüler olmuştur. Zira Amerikan deniz piyadeleri, "moto" denilen motivasyon dövmeleri yaptırırdı. Bu dövmeler, denizde yaşanan bir zaferi ya da anıyı yaşatmak; çoğunlukla da geride bıraktıkları sevgiliye olan ebedi sadakati simgelemek için yaptırılırdı. Cezayirli gemiciler aracılığı ile Osmanlı denizcileri arasında yaygınlaşmış; Yeniçeri ocağına bile sıçramıştır. Kızılderililer, yaşam felsefelerini bedenlerine resmetmek konusunda rakipsizdi. Korsanlar arasında, gücü simgelemek için kullanılırdı. Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu'da ise, bağlı bulunan topluluğa aidiyet göstergesi olarak yaptırılırdı. Özellikle ABD'deki hapishanelerde, dövmeler çeteleri temsil ederdi. Suçlular, bir çetenin dövmesini yaptırabilmek için, bir başkasını ya öldürmeli ya da saldırmalıydı. Görüldüğü üzere, dövme; uzun yıllar boyunca, estetik yönünden ziyade, daha çok; büyüsel, dinsel, simgesel, toplumsal ve cinsel rolleri belirleyici olmuştur. 1980'li-1990'lı yıllarda, özellikle gençler arasında "Only God can judge me (Beni sadece Tanrı yargılayabilir)" gibi iddialı sloganlar ile aykırı olma ve farklılaşma sembolü olarak kullanılırken; günümüzde, ayak bileğinde küçük kelebeklere dönüşerek sıradanlaşmış; çekinci görünme, bir nevi süslenme unsuru olmuştur.

Dekoratif değil, derinliği olan dövmelerdir, benim bahsetmek istediğim. Çünkü süslenmek için yapılan dövmeler üzerine söyleyebileceğim fazla bir şey yok; tercihtir, tuval güzelse yakışır, değilse sadece sahibini gülümsetir. Ama eğer dövme, bedeninize herkesin bildiği ya da kimsenin bilmediği bir anlam yüklüyorsa; işte o konu üzerinde düşünmeye de, konuşmaya da, yazmaya da değer. İster önemli bir tarih, bir isim, bir sembol, bir kelime, bir şiir ya da başlı başına bir sanat eseri olsun; bu dövmeler, kendini ifade etme ihtiyacı duyan insanoğlunun vazgeçilmezidir. Bir kere başladınız mı, daha fazlasını yaptırmak istemenizin nedeni de budur. Ancak genel kanının aksine, dövme, aslında kendinizi başkalarına değil; kendinize ifade etme ihtiyacınızın dışavurumudur. Bu yüzden, ne yaptırdığınız değil neden yaptırdığınız daha önemlidir. Başkalarının dövmenize baktığında ne gördüğü değil, siz baktığınızda o dövmenin size ne hissettirdiğidir mühim olan.

Dövme yaptırmaya karar verdiğiniz an, duygularınızın esiri olduğunuz bir an ise; bu hevesin, çoğunlukla pişmanlıkla noktalandığını duymuşsunuzdur. Çünkü zaman; aşk, inat, nefret, öfke, kıskançlık, intikam gibi esiri olduğunuz yoğun duyguları, er ya da geç aşındırır; hatta çoğunlukla, tamamen yok eder. O duyguların esareti altında kaldıkları dönemi geride bırakmak isteyenler, vücutlarındaki simgenin pişmanlığını yaşar ve o simgeden kurtulmak ister. Hayatlarında böyle bir dönem olduğu gerçeği ile yaşamayı kabullenen; hatta o dönemi unutmayıp ondan ders çıkarmayı isteyen olgunluk mertebesindeki küçük bir azınlık ise, o geçici duyguların esaretinden kurtulsa bile dövmesinden rahatsız olmaz. O azınlıktan biri olmak, bir simgeyi bir ömür boyu sizinle birlikte taşımak, aslında hiç de kolay değildir. Zaten gerçek bir dövme sanatçısı, gözlerinizde bir kere o tedirginliği gördü mü; yalvarsanız bile sanatını icra etmez, bugün git yarın gel diyerek, sizi kapının önüne koyar. Yine de kendinizle yeterince barışık değilseniz; o pişmanlık illeti sizi bir gün bir yerde mutlaka köşeye sıkıştırır. Büyük bir hevesle, heyecanla, gururla, mutlulukla derinizin altına yerleştirdiğiniz o simge, gün gelir; gecenin karanlığına karışan gözyaşlarınız olur, hayattaki en büyük kaybınız olur, sizin onu sevdiğiniz gibi başkasını seven olur, keşke hiç gitmeseydim dediğiniz kayıp bir şehir olur, size en büyük kazığı atan insafsız olur.

Olsun.

Çünkü ağlayacaksınız ki güldüğünüzde gözlerinizle de gülebileceksiniz. Kaybedeceksiniz ki kazandığınızın değerini bileceksiniz. Sevecek sevilmeyeceksiniz ki, sizi sevenleri üzmemeyi öğreneceksiniz. Yanlış zamanda yanlış yerde olacaksınız ki doğru zamanda doğru yerde olmanın sizin elinizde olduğunu anlayacaksınız. İnsanlara hak ettiklerinden fazla değer vereceksiniz ki, hak edenlere yeterince değer vermediğinizi fark edeceksiniz. Pişman olmamalısınız hayatta; ne yaşadıklarınızdan ne yaşamak zorunda kaldıklarınızdan ne de o yaşananları simgeleyen parçanızdan. Ve bir dövme ile ölümsüzleştirmeye cesaret ettiğiniz hiçbir şeyi sildirmemelisiniz bedeninizden. Çünkü ne kadar acı verirse versin, her güne o dövme ile uyanmak; sizi siz yapan şeyleri inkâr etmemenizi, korkularınızla yüzleşmenizi, acılarınızı sindirmenizi sağlar. Çünkü yaşadığınız şeylerdir, sizi et ve kemikten fazla yapan, sizi ondan bundan farklı kılan. Ve asıl pişman olmanız gereken, yaşadıklarınız değil, yaşamaya cesaret edemediklerinizdir. Yaptırdığınız değil, yaptırmaya cesaret edemediğiniz dövmelerinizdir.

Böyle hissettiğim için yaptırdım, dövmemi. Pişman olur muyum diye korkmadan, kim ne der diye düşünmeden, sildirmek zorunda kalır mıyım diye aklıma bile getirmeden. Çünkü biliyorum ki bir ömür boyu benimle kalacak ve bir gün yaşlandığımda; saçımdaki beyazlar, yüzümdeki çizgiler gibi yaşadıklarımı hatırlatacak bana. Ama bakmayın siz bana. Nerede günümüzde seferden döndüklerinde, belki de bıraktıkları yerde bulamayacakları sevgililerine olan sadakatlerini bir ömür boyu sergilemeye cesaret eden o gözü kara denizciler? Ve evet, belki de bu yüzdendir hayatı seyreltilmiş yaşayan bir nesle dönerek, "Dövme yapma sevgilini; sonra silip atamazsın. Silip atamazsın, alnına yazılmadıysa hayat." demesi şairin.

Daha Fazlası

Dünyaca Ünlü Sanat Zirvesi İstanbul'da

No. 14, Bishop’s Stortford: Tarih ve Modernliğin Buluştuğu Ödüllü Bir Dönüşüm

Borusan Sanat Müdürü Aydın Dorsay ile Avrupa’ya Açılan Bir İstanbul

2025 Emmy Adaylıkları Açıklandı