Dünya Sana Hediye Sunmaz; Bir Yaşam İstiyorsan, Çal Onu*
Tehlikeli kadınlara dair 1.213 kelime...
27 Ağustos 2012
Yazı PINAR BEKBÖLET
İllüstrasyon SÖNMEZ KARAKURT
Yazın gelmesiyle, dünyanın en güzel vücutları, en doğal hâlleri ve minik bikinileri ile sahillerde; dolayısıyla da medyada boy göstermeye başladı. Birçoğunu Esquire sayesinde daha da yakından tanıma şansını yakaladığımız bu ateşli hatunları, kısa süreliğine bir kenara bırakın. Ve gelin, ben sizi, bu sıcak yaz günlerinde kanınızı donduracak bir güzelle tanıştırayım. 1861 yılında St. Petersburg'da doğan Lou Andreas Salome; uzun sütun bacakları, dar kalçaları, ceylan gözleri, hokka burnu, bal dudakları ve uzun sarı saçları ile ırkının tüm özelliklerini kusursuzca bir arada bulunduran bir güzellik abidesi olarak biliniyordu. Ancak, bu güzellik abidesinin; ölümünden sonra, hakkında farklı dillerde sayısız araştırma yapılmasının, güncesinin, mektuplarının ve eserlerinin didik didik incelenmesinin nedeni, bu duru güzelliği değil. Yaşadığı çağın oldukça ilerisinde bir özgürlük anlayışına sahip olan bu kadın; şöhretini, saygın bir psikanalist olmasına ya da bir yazar olarak Alman dilinde vermiş olduğu sayısız eserlere de borçlu değil. Lou Andreas Salome, tarih sayfalarında bugüne kadar rastlayabileceğiniz gelmiş geçmiş en entrikacı kadınlardan biri. Lou; ruhundaki dişi ve erkek bileşenlerin kusursuz birlikteliği, zengin hayal gücünün beslediği ustaca yalanları, erkek egemen bir çağda özgürlük tutkusunu bir kamçı gibi kullanabilme yetisi ve "hastalıklı" iffet duygusu ile dönemin önde gelen düşünürlerini ve sanatçılarını baştan çıkaran bir Tanrıça'ydı. Kadın kısmını tam olarak çözmenin hâlâ hiçbir ölümlüye nasip olmadığı günümüzde, Lou'nun hayat hikâyesi, gardınızı indirdiğiniz anda cesur bir kadının başınıza neler açabileceğine dair iyi bir referans noktası olabilir. İyi de kimdir bu kadın, kimleri neden ve nasıl baştan çıkarmıştır?
Soğuk bir kış günü, Albay Gustav Salome ve Louise Salome'un beş erkek çocuktan sonraki tek kızı olarak dünyaya gelen Lou Andreas Salome; yıllar içinde, kilisenin egemenliği altında geçen bir döneme, "Tanrı'nın var olmamasının imkânsız olduğu kadar, benim de böyle bir dogmaya inanmam imkânsız." diyerek damgasını vuran cesur bir genç kıza dönüşür. Giyim kuşam, aşk meşk, çoluk çocuk gibi genlerin, eğitim sisteminin, sosyal çevrenin sınırlandığı kadınlık tanımını hiçe sayan bu sıra dışı genç kızın; felsefe, metazifik, din, edebiyat, psikoloji gibi alanları keşfetme derdi ve bedeninin zihninin ötesine geçmesine asla izin vermemek gibi bir saplantısı vardır. 36 yaşındaki ilk evliliğine kadar özenle koruduğu iddia edilen bekâretini, ilgi duyduğu alanlarda kendini geliştirmesine yardımcı olacak ünlü erkekleri serseme çevirmek için kullandığı söylenir. Lou, kişisel gelişimi ve entelektüel birikimi için; Nietzsche, Freud ve Rilke'yi zehir gibi zekâsıyla baştan çıkarmış, ihtiyacı olanı aldığına inandığı anda da; psikoloji, felsefe ve edebiyat alanındaki bu üç duayeni terk etmiştir.
Hayatına giren ilk erkek, kendinden 25 yaş büyük, Hollandalı Protestan papazı Heinrich Gillot'dur. Gillot, Lou'yu; dinler tarihi, felsefe, metafizik alanlarında çalıştıran; Port Royal, Pascal, Spinoza, Voltaire, Kierkegaard, Dostoyevski'nin eserleriyle tanıştıran isimdir. Gillot'un evlenme teklifine cevap vermeden önce, vaftiz töreni ile kiliseye bağlılığını ilan ettirmek istediğini söylen Lou; Gillot'u sevince boğmuştur. Oysa genç kız, evlilikten kaçmak için kadın öğrencileri kabul eden ilk üniversite olan Zürih Üniversitesine gizlice kayıt yaptırmış, pasaport alabilmesi için gerekli vaftiz belgesini de bu sinsi oyunuyla elde etmiştir.
Üniversitede yıllarında, 1848 yılındaki devrim hareketine bağlı bir idealist olan Malwida von Meysenbug'un himayesi altına girerek, Malwida'nın yakın dostu Nietzsche ve öğrencisi Paul Ree ile tanışır. Akşamüstleri yaptıkları uzun yürüyüşlerdeki felsefik konuşmaları, genç Ree'nin bu iri mavi gözlü genç kıza aşkını ilan etmesine neden olur. Lou, bu genç adama; aşkına karşılık veremeyeceğini ama en büyük idealinin, üç odalı bir evde iki erkekle yaşayarak, tabuları yıkmak ve tarihe geçmek olduğunu açıklar. Genç kadın, bu üçlü yaşam düşüncesiyle, çoğunluğun ideal bir yaşam olarak nitelendirdiği evlilik kavramın tutsağı olmayacağını haykırmak istemektedir. Lou'yu kaybetmek istemeyen Ree, sevdiği kızın bu idealini gerçekleştirebilmesi için, hocası Nietzsche ile Lou'nun yakınlaşmasına göz yumar.
O dönemde 37 yaşında olan tarihin en karamsar filozofu, insanoğlunun büyük acılara sürükleyen zevklerden uzak durması gerektiğini savunan öğretilerden kurtulmaya çalışıyor, geç de olsa hayatında ilk defa mutluluğu arıyordur. Nietzche, kendisi ile tanışmak için yanıp tutuşan bu güzel Rus kızına, Roma'da geçen birkaç günün sonunda evlenme teklif eder. Lou, bu teklifi kabul etmez ama Nietzsche'nin yeni bir dinin kahramanı hâline geleceğine tüm kalbiyle inandığını söyleyerek, ünlü düşünürün aklını başından alır. Nietzsche "Â-Ş-I-K-T-I-R" ve Lou'nun üçlü yaşam idealine boyun eğmiştir. Bu üçlü yaşam döneminde, Lou'nun 19 kitabı basılır; günlük gazetelerde, haftalık dergilerde felsefik ve psikolojik yayımlarda. Ayrıca; yüzlerce makalesi, öykü ve şiirleri yayımlanır. Başlarda bu büyük ustanın ilgisinden hoşlanan Lou, şöhret rüzgârını arkasına alınca; Nietzsche'nin yazılarını eleştirmesine tahammül edemez hâle gelir ve ünlü düşünürü terk eder. Zaten yaşamının son yıllarında frengi hastalığı ile boğuşan eski sevgilinin vefatının ardından, "Ona hayrandım ama onu hiç sevmedim." diyecektir.
Hayatına Paul Ree ile devam eden Lou'nun eserleri, sosyologların ve bilim adamlarının da dikkatini çekmeye başlar. Yazılarında, sadakatin, kişilerin özgürlüğü engelleyerek aşkın kendisini yok etmesinin neden olduğunu iddia eden genç kadın; Carl Andreas adındaki bilim adamıyla ilişkisini kabullenemeyen Ree'yi terk eder. Lou, Carl Andreas ile evlenirken; Ree'nin cesedi, Inn nehrinde bulunur. Ree'nin ahini alan bilim adamı da, bir süre sonra, politikacı Georg Ledebour için terk edilir. Ledebour da, Avrupa'nın en büyük lirik şairlerinden Rainer Rilke için!
21 yaşındaki Rilke, kendinden 15 yaş büyük sevgilisi için el yazısını bile değiştirecek kadar aşk sarhoşudur. Lou ise, bağımsızlığını tehdit etmeyen bu adam uğruna, o güne kadar sağlam bir zırh ile koruduğu bekâretinden vazgeçer. Ancak, inişli çıkışlı ilişkilerinin kendisinin daha az üretmesine neden olurken; Rilke'nin yaratıcılığına katkı sağladığını fark edince, sevdiği adamı terk eder. Yıllar sonra Rilke, unutamadığı bu kadını ölüm döşeğinde son defa görmek istediğinde; "Anılara sonsuza dek sağdığım; erkeklere değil!" cevabını alacaktır. Rilke ile ayrıldıktan hemen sonra, dönemin ünlü nöroloji uzmanı Zemek ile bir ilişki yaşayan Lou; iki kere hamile kalmasına rağmen, özgürlüğünü kısıtlayacağına inandığını her iki bebeğini de anne karnında kazara (?) kaybederken; 11 yıllık bu ilişkisini de Zemek'in evlilik ısrarı üzerinde bitirmesi, hiç de şaşırtıcı olmaz.
50 yaşında psikanalize ilgi duymaya başlayan Lou, büyük usta Freud'a, kendisiyle tanışmak istediğine dair mektuplar yazar ve 1912 yılında yakaladığı bu şansı iyi kullanır. Doğallığı ve birikimiyle büyülediği Freud ile çalışmaya başladığında, öne sürdüğü fikirleriyle sadece bu büyük ismin değil, geniş kitlelerin de beğenisini toplar. Özellikle narsizim konusunda, ustasına bile karşı koyduğu cesur betimlemeleriyle hayranlık uyandırır. Freud'un desteğiyle, ünlü bir psikanalist olarak yeni bir hayata başlar. Lou, Freud'un genç öğrencileri ile yaşadığı aşk ilişkilerini saklamazken; Freud, aralarında her zaman tertemiz bir ilişki olduğunu iddia etmiştir. İkilinin 25 yıl boyunca süren mesleki konularda mektuplaşmaları, Lou'nun mesleki gelişimine büyük katkı sağlarken; Freud, Lou'nun ölümünden sonra, "Ona duyduğum aşkı ve hayranlığı söylemiş olmayı isterdim." itirafında bulunmuştur.
76. yaş gününden birkaç gün önce uykusunda vefat eden Lou Andreas Salome, "insanı dinden imandan çıkaran kadınlar" diye sınıflandırdıklarımızdan biriydi. Kimilerimize göre hayatını özgürce yaşan bir kadın kimilerimize göre dahi bir erkek avcısı. "Onu hiç öptüm mü hatırlamıyorum." dediği adamın, uğrunda "Nietzsche Ağladığında" adlı başyapıtı yazdığı bir baş belası. Sakın yanlış anlamayın; niyetim yeni heyecanlara yelken açtığınız sıcak yaz günlerinde keyfinizi kaçırmak değil elbette. Sadece ne istediğini bilen, tuttuğunu koparan, bağımsız, güçlü, akıllı, cesur kadınların çekim alanına girmeye çalışırken iyi düşünün derim; zira Lou Andreas Salome türünün ilk ve tek örneği olmayabilir!
* Lou Andreas Salome