Danny DeVito
Aktör, 68
29 Mart 2012
Röportaj CAL FUSSMAN
Derleme TOLGA ÜYKEN
İleriye bakmam. Şu an, burada ve seninleyim. Bu düşünce, âdeta, varoluşu vurguluyor.
Güzelce dekore edilmiş, hoş bir ofisteyim; Jim Brooks ve başka birkaç kişi de yanımızda. Gömleğimin manşetlerini kıvırmışım ve senaryoyu masaya fırlatarak; "Öyle mi? Bu saçmalığı mı yazıp getirdin?" diyorum. Odada çıt çıkmıyor. Ortama, ölüm sessizliği hâkim. Sonra, bir kahkaha tufanı kopuyor. Sandalyemde oturmaya devam ediyorum; ancak, gülüşmeler kesilmiyor. O andan sonra, "Taxi"deki Louie'ye dönüşüyorum.
Asbury Park'ta, yazlar, çok ama çok sıcak geçer. Kum, yakıcı derecede sıcaktır. Plajda, serdiğin örtüden diğer örtüye koşarak gidersin. İnsanlar, sana deliymişsin gibi bakar.
Her zaman, bir yüzme havuzu istemişimdir. Öyle ki, içine gireceksin ve dalabildiğin kadar dalacaksın. Çocukken, bir çukur kazar, içini suyla doldurursun; elinde kalan, bir çamur kuyusudur. New Jersey'de havuzlu bir eve sahip olmak, büyük bir olaydır. "Taxi" ile olan işimi bitirdikten sonra yaptığım ilk şey, yüzme havuzu olan bir ev bulmak oldu.
Babam, "Büyük Buhran" zamanında ABD'ye gelmiş. Uzun süre işsiz kalmış, bir nakliye kamyonuyla, 21 eyaleti arşınlamış. Hayata karşı temel tavrı, bir olayın üç şekilde sonuçlanabileceği üzerine kuruluydu. Dolayısıyla, bir işe girmeden önce, onun yeterince tatmin edici olduğundan emin olmak gerektiğini söyler dururdu.
Benimle dalga geçilmesinden, hiçbir zaman korkmadım. Bence, bütün çocukların, bununla yaşamayı öğrenmesi gerekir. Bu tür yaklaşımların, hayatın dengeleyici unsurları olduğunu düşünüyorum.
Eşim Rhea, Yahudi; ben, Katolik Hıristiyan'ım. Her zaman, mutlu olduk. İki inanışın da gereklerini yerine getirdik. Hamursuz Bayramı'nı da kutlarız, Noel ağacı da süsleriz. Ancak, din konusunda çok da aşırıya kaçtığımızı söyleyemem.
Çocuklarınız, hayatınızdaki en kıymetli varlıklar olduklarının bilincinde olmalıdır ve bir kez bu bilince eriştiler mi, artık bu durumu kavramanız için, onlara ihtiyacınız yoktur. Zaten hayatınız onlarla uğraşarak geçtiği için, bunu kendi başınıza da anlayabilirsiniz.
Ben, fedakârlığı kalbinde hisseden her insanın zengin olduğunu düşünüyorum. Ancak pek çok insan, inandığı şeyler uğruna mücadeleye bile hazır değil.
Meksika'da siyasetle uğraşmaya değer mi? Orada hayat, pamuk ipliğine bağlı.
Jack Nicholson'ın ne düşündüğünü hiçbir zaman bilemezsin. Bazen sohbete dalıyoruz ve ona eşlik ettiğimde, bir yerlere sürükleniyorum. Çünkü o, sürekli bir yerlere gidiyor.
Pisa Kulesi'ne gittim. Evet; o, bir kule ve eğri. Ona bakıyorsun; ama hiçbir şey değişmiyor. Sonra, sandviç satan bir mekân aramaya başlıyorsun. Anlayacağınız üzere, kulenin bir numarası yok.
İnsanlara, gülmeleri için izin vermelisin. Bu yüzden, Laurel-Hardy filmlerindeki muz kabuğu hikâyelerine gülmeye devam eden insanlar var.
Karl Rove'un babası, bir eşcinseldi. Şimdilerde, neden eşcinsel haklarına karşı bir adama dönüşüverdi, anlayamıyorum.
Müthiş bir davet planım var. İlk konuğum, Enrico Caruso olmalı. Onunla makarna yiyip, hayatının üzerine konuşabiliriz. Büyük bir opera fanatiğiyim. Bu yüzden, Verdi'nin de masada bulunmasını isterim. Paganini de yanımızda olsa fena olmaz; babasından işkence görmesi, onu ilginç kılıyor. Çaldığı zaman, şeytana dönüştüğünü de söyleyenler var. Marlon Brando ve her ne kadar sohbetinden emin olamasam da Elvis Presley'nin de orada olması çok hoş olurdu. Ve tabii ki, Jack Nicholson'ı listeye alıyorum. Maria Callas, Leonardo da Vinci ve Federico Fellini'yle birlikte, muhteşem masamızı tamamlayabiliriz.