Lifestyle

Daniel Craig Bir Film Yıldızıdır, Başka Sorusu Olan?

Daniel Craig Bir Film Yıldızıdır, Başka Sorusu Olan?

“Cowboys & Aliens” filminin kovboyu Daniel Craig’i tam anlamıyla keşfetmek, neredeyse imkânsız. Öyle ki, hakkında biraz olsun bilgi edinebilmek için, onunla uzun saatler geçirmek gerekiyor. İşte, biz de onu biraz daha yakından tanımak için, Londra’da ünlü aktörle vakit geçiren Esquire yazarına çeşitli sorular sorduk. Verdiği yanıtların, Daniel Craig’i tanımanıza yardımcı olacağını düşünüyoruz.

04 Haziran 2012

Röportaj TOM CHIARELLA

Fotoğraflar NIGEL PARRY

Derleme ZEYNEP ŞEKER

Bulunduğunuz yer neresi?

Bir odadayız. Fakat yine de, bir çatısı olmadığı için, burayı oda diye nitelendirmek yanlış olabilir.

O hâlde burayı daha başka nasıl tanımlayabiliriz?

Aslında burayı, bir avlu olarak tanımlamak daha doğru olur. Londra'nın Camden bölgesindeki mahallelerden birinde, Regent's Park'ın hemen kuzeyinde yer alan bir avlu, burası. Bir zamanlar modern bir görünüme sahip olan ve öğle saatlerinde güneşin ağaçların arasından kendini gösterdiği bu avlu, şehrin güzel bir yerinde bulunuyor.

Bu avluda kime rastlıyoruz?

Mutfağa giden yoldaki masada, eski püskü tişörtü ve vücuduna tam oturan hırkasıyla, 43 yaşındaki aktör Daniel Craig'i görüyoruz. Gözlerini, ışıktan dolayı kısıyor. Elinde, anahtarlık ya da bir saate benzeyen bir şey var ve onunla oynuyor.

Sıkılmış ya da bir şeye sinirlenmiş olabilir mi?

Elinde her ne tutuyorsa; onunla oynamasının nedeninin, bir şeye sinirlenmesinden ya da sıkılmasından kaynaklandığını düşünmüyorum. Belki de, otururken, kendini oyalayacak bir şeylere ihtiyaç duyuyordur. Aslında bunun, pek çok farklı sebebi de olabilir. Bu yıl arka arkaya üç farklı film çekmek zorunda kaldığı için, yorgun ve dalgın olabilir. Daniel Craig, Kasım ayında, James Bond serisinin yeni filmiyle karşımıza çıkacak. Ayrıca, yönetmenliğini David Fincher'ın yaptığı, Stieg Larsson'ın kitabından uyarlanan "The Girl with Dragon Tattoo (Ejderha Dövmeli Kız)" adlı filmde ve Jon Favreau'nun yönettiği, Harrison Ford ile başrolü paylaştığı "Cowboys&Aliens (Kovboylar ve Uzaylılar)"da oynuyor. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi, "Dream House (Rüya Evi)" adlı filmin ve Steven Spielberg'in "The Adventures of Tintin (Tintin'in Maceraları)" adlı ilk çizgi filminin kadrosunda yer alıyor. Kariyerinde yaşadığı bu yoğunluğun benzerini, özel hayatında da yaşıyor ve sevdiği kadınla evleniyor. Zor bir hayat!

Masaya doğru ilerleyip, Daniel Craig'in karşısına oturduğun an ne düşünüyorsun?

Sert mizacı yüzünden, onun, bir zımpara kâğıdına benzediğini düşünüyorum.

Sohbete nasıl başlıyorsunuz?

Konuşmaya başladığımızda; Daniel Craig'in, İngiltere'nin kuzeybatısında yer alan, eski bir Roma şehri Chester'da doğduğunu öğreniyorum. Bunları bana anlatırken, gözleri avlunun solundaki bir noktaya odaklanıyor ve ardından, gözlerini o noktadan kaçırıyor.

Tam olarak neye bakıyor?

Aslında, belirli bir şeye bakmıyor. Zira etrafta, dikkat çekecek pek çok şey var. Örneğin, hemen ön tarafta bulunan masanın üstünde, bir sürü boş bardak bulunuyor. Ayrıca, çim biçme makinesinin etrafında bir kedi dolanıyor. Üstelik güneşten dolayı da, sürekli, gözlerini kısmak zorunda kalıyor. Yeniden göz göze gelip sohbetimize devam edebilmemiz için, başını hafifçe yana doğru eğmeye ve gözlerini açmaya çalışıyor. Nedense o an, aktörün, çok açık sözlü bir adam olduğuna ve insanlara, aklından geçen her şeyi söyleyebildiğine dair bir izlenime kapılıyorum. Kanımca bu, onu, açık sözlü olduğu kadar güvenilir bir adam da yapıyor.

Nasıl yani; bunu, gözlerine bakarak anlayabiliyor musun?

Tam olarak bunu iddia edemem ama Daniel Craig, o büyük mavi gözlerinin avantajlarını fazlasıyla kullanıyor. Ne de olsa o, gözleri sayesinde para kazanıyor. O gözler ile "Munich (Münih)" filminde bir katile; "Defiance (Direniş)" filminde ise özgür bir dövüşçüye dönüşüyor. Yine gözleri sayesinde, 2004 yılında çekilen "Layer Cake (Bir Dilim Suç)" adlı filmde, bir silah satıcısı kılığına bürünebiliyor. Bu filmde öyle bir bakıyor ki, aldığı ilaçlardan dolayı mı o şekilde baktığını, yoksa doğal hâliyle mi onu izlediğimizi anlamanın imkânı yok. Muhtemelen, yönetmen, tam da bu nedenle onu seçmiş olabilir. İşte bu filmin ardından, bakışlarını daha karizmatik biçimde kullanabileceği yepyeni bir role kavuşuyor: James Bond. Craig'in, gözlerini irice açtığı zaman, çok etkileyici bir adam olabileceğini düşünüyorum. Tıpkı, "Love Is The Devil: Study for a Portrait of Francis Bacon (Aşk Şeytandır: Francis Bacon'ın Portresi Üzerine Çalışma)" filminde ve "Flashbacks of a Fool (Bir Aptalın Anıları)" da izleyicileri etkilediği gibi...

Gözlerinin dışında, onu özel kılan başka ne gibi özellikleri var?

Hareketlerinden diğer özelliklerini yakalayabilmek, pek kolay değil. Çünkü Daniel Craig, çözülmesi zor bir adam. Fakat kurumuş dudakları, buruşmuş tişörtü ve gözlerinin arasında oluşmuş derin çizgiler yüzünden; bitmek bilmeyen bir baş ağrısıyla mücadele ettiğini düşünüyorsunuz. Belki de akşamdan kalmadır; kim bilir? Belki de, daha iyi bir hayata kavuşmak için sarf ettiği bu çaba, onu yaşlandırıyordur. Aynı anda üç ayrı film yapmak, herkesin harcı değil. Craig, avludaki o köşeye bakarken, ben de ona bakıyorum ve bakışlarının, son derece sert ve meydan okuyucu olduğunu düşünüyorum.

Peki, Daniel Craig nereden geliyor?

Bulunduğumuz yerin yakınlarında, bir evi var. Bir apartman dairesinde yaşadığını düşünüyorum. Ama o, bu konuda cevap vermekten kaçınıyor. Evinin nerede olduğunu sorduğumda; başparmağını, omzunun üzerinden yukarıya doğru kaldırıp havada döndürerek, buralarda bir yerlerde yaşadığını ima etmeye çalışıyor.

Aslında kastettiğimiz, onun, kariyerinde bu noktaya gelmeden önce ne yaptığıydı. Yani diğer bir deyişle, James Bond rolünden önce nerelerdeydi?

Pek çok insan, Daniel Craig'in, James Bond karakteriyle birlikte var olmaya başladığını iddia ediyor; ancak o, buna çok kızıyor. Bu nedenle, bu tarz sorular karşısında, önce derin bir nefes alıyor ve ardından, "Casino Royal" filminde yer alma öyküsü hakkında artık tek kelime dahi duymak istemediğini söylüyor.

Yoksa serinin yeni filmi hakkında da mı konuşmak istemiyor?

Neyse ki, bu film hakkında konuşabiliyoruz. Bu filmi, Sam Mendes'in yöneteceğini ve Mendes ile çalışmayı dört gözle beklediğini öğreniyorum. O, Mendes ile daha önce de çalışmış. 2002 yılında yer aldığı "Road to Perdition (AzapYolu)" filmini de Mendes yönetmiş. Bunu hatırlayınca, Daniel Craig'in yüzünde küçük bir gülümseme beliriyor. Belli ki Mendes ile iyi anlaştıklarını ve bu yeni Bond filminde de aynı rahatlığı yakalayacaklarını düşünüyor. Sonra aniden, James Bond karakterinin, kendisine çok fazla şey kazandırdığını itiraf ediyor. Bu karakter sayesinde; şöhretinin arttığını, dergilerin kapaklarını süslemeye başladığını, insanların ona ilgi göstermeye başladığını biliyor. Böylesi bir karakteri canlandırmanın, bir aktör için çok şanslı bir durum olduğunu söylüyor. Dergilere kapak olmaktan, röportaj vermekten, hayranlarına imza dağıtmaktan memnun. Kaslı sırtını, sandalyeye iyice yaslıyor; güneşten dolayı taktığı Ray-Ban gözlüğünü düzeltiyor ve röportajlarında, hemen her konu hakkında konuşabileceğini sözlerine ekliyor.

En çok neler hakkında konuşmak istiyor?

Öncelikle şunu söylemeliyim ki, her şey hakkında konuşabileceğimizi söylerken, aslında yalan söylemiyor. Zira Daniel Craig'in, gerçekten her konuda bilgisi var; çocuklar, politika, pişmanlıklar… Yalnızca tek bir konu hakkında konuşmayı reddediyor: Sohbetimizin tam ortasında çıkagelen kızı hakkında. Ancak, bunun açıklamasını da şu sözlerle yapıyor: "Kızım hakkında konuşmayı sevmiyorum; çünkü benim söylediklerimin ardından, çıkıp da kendini savunamaz. Onun hakkında size söyleyebileceğim tek şey; gerçekten harika biri olduğu ve sürekli bir şeylerle uğraştığı, asla boş durmadığıdır." Aslında, kızının eğitimini bitirmesini her şeyden çok istiyor. Kızına bazı fırsatlar sunuyor ve bu fırsatlar sayesinde; kızının, kendisinden farklı olarak, karşısına çıkacak şansa ihtiyaç duymayacağını umuyor. O sırada, belirgin bir ışık huzmesi, üzerine düşüyor; yüzündeki çizgiler, gözler önüne seriliyor. Güneş ışınları, avlunun duvarlarına ve yüzüne yansıyor. O an yüzünde, gururun ışığını görüyorum; sanırım, kızıyla gerçekten gurur duyuyor.

BİR KIZ ÇOCUĞUNA SAHİP OLMANIN dünyanın en güzel şeyi olduğunu düşünse de, aslında ona göre, erkek olarak dünyaya gelmek daha ayrıcalıklı bir durum. Daniel Craig, bunun ayrıcalıklarından fazlasıyla yararlanmış. 16 yaşındayken, eğitimi için ailesinden ayrılmış. Burslu öğrenci olarak okula devam etmesine rağmen, harçlığını kazanmak için çalışmak zorunda kalmış. Bir kızın bu duruma katlanabilmesinin çok zor olduğunu; erkek olmanın, bu yüzden bir ayrıcalık olduğunu belirtiyor. Ardından, kendi deneyimlerine dayanarak, bazı mantıklı tavsiyeler veriyor. Ona göre; gelecekte ne olmak istediğine karar verememiş bir çocuğunuz varsa, bir baba olarak, onu zorlamanızı tavsiye ediyor. Geleceği için tüm imkânlarınızı zorlayacağınızı ve daima yanında olduğunuzu vurgulamanız gerekiyor. Çünkü 18 yaşındaki bir genç, kendi hayatıyla ilgili doğru kararlar veremeyebiliyor ve ebeveynlerin, bu noktada müdahalede bulunması gerekiyor. Bunları bana anlatırken, birkaç kelime geveliyor; ancak, söylediklerini anlamıyorum. Sonrasında ise, kızının, dilerse birlikte yaşadıkları evden taşınabileceğini söylüyor. Bunu söylerken, 16 yaşındayken evden ayrıldığı günleri düşündüğünü zannediyorum.

Onun söyleyip de senin anlamadığın nedir?

Yanlış anlamadıysam, erkek davranışlarıyla ilgili bir şeyler söylüyor.

Onu, bu can sıkıcı gençlik idealizminden başka ne harekete geçiriyor? Mesela nelerden etkileniyor?

Gündemde olan konulara dair, fikirleri var; Libya, kapitalizm ve Facebook hakkında saatlerce konuşabilir. Sokaktaki insanların, her şeyi israf etmelerine, tepkisizliğine kızıyor. Eğitimli, kültürlü ve tartışmalara açık bir adam olduğu, her hâlinden belli. Başkalarının fikirlerini sorgulamayı seviyor. Sistemlerin, sorgulanmadan kabul edilmesine karşı çıkıyor ve özellikle gençlerin, günün birinde bu duruma isyan edeceğini düşünüyor. Ona göre gençler, bir gün tepkilerini şöyle belli edecek: "Bir gün bir nesil çıkacak ve diyecek ki 'Hey, durun bir dakika! Ben böyle idare edilmek istemiyorum. Ne yapacağımın; hatta ne satın alacağımın emredilmesinden hoşlanmıyorum.' Ve sonra, büyük bir değişim olacağını umuyorum. Ve bu değişimin, kesinlikle gerçekleşmesi gerektiğine inanıyorum." Daniel Craig, değişimin gücüne gönülden inanıyor ve büyük şirketlerin de bu değişimi anlayacağına inanmak istiyor. Ona göre, şirketler, artık gençlerin fikirlerini soracak ve bu konuda farklı bir tavır sergileyecek.

HERHANGİ BİR KONUYU TARTIŞIRKEN, Daniel Craig'in, gerçekten rahatladığını fark ediyorum. Zira bu tartışma anlarında, kendiyle ilgili her şeyi daha rahat ve daha dürüstçe ifade edebiliyor. Bir an için, başarısız emeklilik sistemleri ve uzayan yaşam sürelerinden konu açılıyor. Ve işte o anda, yeni bir isyana başlıyor: " Hiç kimse içinde bulunduğu durumdan memnun değil!" Bunu söylerken, elini yumruk yaparak önündeki masaya vuruyor. Öyle ki, masanın camı sallanıyor. Ancak o, buna aldırmıyor ve ekliyor: "Dünyada çok fakir insan var. Bir de, sürekli büyüyerek daha da egemen olan elit sınıf. Bu ayrım, apaçık ortada." Sohbetin bu noktasında, cep telefonu çalıyor; Craig, izin isteyerek yerinden kalkıyor ve telefonuyla konuşmaya başlıyor.

Arayanın kim olduğunu düşünüyorsun?

Bunu tahmin etmek, oldukça zor. Çünkü konuşurken, güneş gözlüklerini takıyor ve mimiklerinden, arayan kişiyi tahmin edemiyorum. Telefondaki her kim ise, ona bir plandan bahsediyor olmalı; zira arada sırada saatine bakıyor ve kafasını hep aşağıya doğru tutuyor. Bir süre, telefondaki kişiyi dinliyor; ardından, avludan ayrılma ve eve varış saatlerini söylüyor. Arayan, aileden biri olabilir. Ya da "Dream House" filminde kendisine eşlik eden ve Darren Aronofsky'ı kendisi için terk ettiği söylenen, oyuncu Rachel Weisz de olabilir. Ben telefondakinin kim olduğunu düşünmeye devam ederken, o, bir süre daha konuşuyor ve sonra telefonu kapatıyor. Çok geçmeden, kendimizi yeniden; dış politika, sosyal politika ve Batı'nın tepetaklak olmasıyla ilgili derin bir sohbetin tam ortasında buluyoruz. Sınıf farklılığından dolayı sinirli olan Daniel Craig'in ağzından, şu cümle dökülüyor: "Eğer insanlara emekli maaşı vermeye gücünüz yetmiyorsa, bunu asla çözemezsiniz. Başarısız olursunuz!" O anda bu adamın, oldukça; zeki, meraklı ve dürüst bir adam olduğunu düşünüyorum. Gerçekten çok zeki! Sanki düşüncelerinin ardında, bir makine var!

Gerçekten de o kadar zeki mi?

Kesinlikle. Aynı zamanda kurnaz da…

Hoş bir adam mı?

Buna tam karar veremiyorum; çünkü avluda, bu siyah boşlukta, masanın diğer tarafında, mimiklerini elinden geldiğince sınırlıyor. O kadar ki, sadece nefes alıp verdiğini görüyorum.

Neden böyle düşünüyorsun?

Onun, James Bond'dan önce canlandırdığı karakterlere daha yakın olduğunu düşünüyorum. O, her zaman, roman ya da oyunlardan uyarlanan akıllıca işlerde yer alıyor. Cesur ve seks düşkünü bir karakteri canlandırdığı "Love Is the Devil (Aşk Şeytandır)", "Enduring Love (Dayanılmaz Aşk)", Niels Bohr ve Werner Heisenberg'in 1941 yılında gerçekleştirdikleri olağanüstü buluşmayı anlatan "Copenhagen (Kopenhag)"; işte tam da böyle filmlerdi. Dayanamıyorum; ona da bu filmlerden bahsediyorum. "Copenhagen"ı, iki adamın arasında geçen bir konuşma olarak çektiklerinden bahsediyor. Heisenberg, Bohr'u ziyaret etmeye gidiyor ve bir bombanın nasıl yapılacağını soruyor. Yanıt olarak Bohr, olumsuz cümleler kuruyor; fakat Heisenberg, birden şöyle bağırmaya başlıyor: "Bunu yapmak zorundayız! Çünkü onlar da aynı bombayı yapıyorlar!" Yaşanan silahlanma yarışını anlatan bu film hakkında konuşurken, Daniel Craig'in sesi, avluda yankılanıyor. Onun, artık, yetişkinlere hitap eden filmler yapmak istediğini düşünüyorum.

Böyle bir itirafta bulunuyor mu?

Evet. Bunu, "The Girl with the Dragon Tattoo" filminden bahsederken kurduğu cümlelerden anlıyorum: "Bundan daha olgun bir film olamazdı. Bu, bir yetişkin drama. Herkes gibi ben de, yetişkinler için yapılmış filmlerin iyi bir örneği olan "The Godfather (Baba)" ı izleyerek büyüdüm. Artık kimse, bu tarz filmler yapmıyor. Fakat David Fincher, "The Girl with the Dragon Tattoo"da, aynen bunu yapmaya çalışıyor ve başarılı da oluyor. Zira bana filmden bazı sahneleri gösterdiğinde, heyecandan çığlık atmamak için ağzımı elimle kapatmak zorunda kaldım." O sırada gözlerini kaldırıp, yukarıya bakıyor ve Fincher'ın, kendisini bu denli etkileyen karelerini dile getirmeye çalışıyor. Kurabildiği tek cümle ise, şu oluyor: "Bana izlettiği sahneler, grafik değildi. Bunlar, yaşanmış ya da olmuş, ama bir şekilde göremediğimiz olaylardı. Yani hepsi gerçekti."

Ne demek istiyor?

Ona göre, şiddet duygusunu göstermenin birden fazla yolu var. Daniel Craig; şiddeti, adım adım göstermek yerine, çok daha güçlü yöntemlerle izleyicilere hissettirilebiliyor. Ona göre David Fincher'ın yaptığı iş, kesinlikle yetişkinlere göre.

O hâlde, David Fincher'ın, şiddeti aktarırken zekice davrandığını söyleyebiliriz. Kasvetli ve ciddi konulardan hoşlanıyor. Daniel Craig de, canlandırdığı karakterlere ve filmlerine bakılırsa, ciddi bir aktör. Peki, o, bir komedi filminde oynayabilir mi? Onda böyle bir espri anlayışı var mı?

Elbette. Mesela; Spielberg'in animasyon filmi "The Adventures of Tintin"de, dansçı kıyafeti giyen ve kafasında miğferle dolaşan bir korsanı oynuyor. Üstelik bu filmin seti, bir Spielberg filmi olmasından dolayı, ziyaretçi akınına uğruyor. Ve bu ziyaretçiler, Clint Eastwood, David Fincher gibi isimlerden oluşuyor. Yani Daniel Craig, tüm bu insanlarla, üzerinde bu komik kıyafet varken konuşmak zorunda kalıyor.

AVLUDAN GÜNEŞİN çekilmeye başladığı dakikalarda, Daniel Craig'in telefonu yeniden çalıyor ve Craig, rol aldığı "Dream House"un yönetmeni Jim Sheridan'la konuşmaya başlıyor. Craig, telefonu bana uzatıyor ve Sheridan ile konuşmaya başlıyorum. Sheridan, Craig'in yoğun programı nedeniyle, "Dream House" un vizyona giriş tarihini yedi ay ertelemek zorunda kaldığını söylüyor. Fakat dünyanın en çok çalışılmak istenen aktörüyle iş yapmanın getirdiği zorlukların farkında olduğunu ve çekimlerin, planlandığından daha uzun sürmesini anlayışla karşıladığını anlatıyor. Hatta, bazı sahneleri yeniden çekmek zorunda kalmalarını da dert etmemiş. Ona göre Daniel Craig, Ralp Fiennes ve birkaç isim ile birlikte, en iyi İngiliz aktörlerden biri. Bu noktada, yönetmen, son zamanların en önemli İngiliz aktörünün kim olduğuna dair kafa yormaya başlıyor. Peter O'Toole, Daniel Day-Lewis ve Jude Law arasında gidip geliyor. Bir an için, Ewan McGregor üzerinde duruyor; fakat onun, artık başarılı bir isim olduğuna inanmadığını söylüyor. Sonunda, dönüp dolaşıp Craig'e geliyor ve onun gerçek bir yıldız olduğunu düşündüğünü söylüyor. Telefonu kapatmadan önce, Craig'in, "Dream House"da harika bir performans sergilediğini sözlerine ekliyor. Aktöre dair komik bir şeyler hatırlayıp hatırlamadığını sorduğumda; onun, aslında çok komik bir adam olduğunu, çekimler sırasında yaşanan komik bir olayı anımsadığı takdirde, bizi tekrar arayacağını söylüyor.

Peki, aradı mı?

Hayır, aramadı ama onun yerine, Daniel Craig'in yeni filmi "Cowboys & Aliens"ın yönetmeni Jon Favreau arıyor ve onunla konuşuyorum. Craig'in, film hakkında alınan bütün kararlarda aktif rol oynadığından bahsediyor. Onun, çok ama çok zeki bir adam olduğuna inandığını itiraf ediyor. Daha da ötesi, Craig'i, yakın bir dostu olarak gördüğünü söylüyor. Ona, "Atlet" olarak sesleniyor. Anlattığına göre; Craig, gülmeyi seven, uyumlu biri. Beyaz perdede daha hesapçı ve çekingen bir görünüm sergilese de, aslında çok cana yakın.

Komik olduğunu anlıyoruz; ancak, nasıl komik olduğunu anlamıyoruz. Yani bir palyaço gibi karşısındaki güldürmeye mi çalışıyor?

Bunu tam olarak anlatamıyorum ama özünde esprili bir insan olduğunu söyleyebilirim. Ayrıca, oldukça cömert bir adam; sahip olduğu her şeyi karşısındakiyle paylaşmayı seviyor

Daniel Craig'le sohbetiniz nasıl son buluyor?

Uzun süredir sohbet etmemize rağmen, Daniel Craig yorulmuyor ve bu kez, "Cowboys & Aliens" filminde neden yer aldığını anlatmaya başlıyor. Filmin, politikayla bir ilgisi olup olmadığını merak ediyorum. Politik bir film olmadığını; filmde, sadece kovboyların ve uzaylıların yer aldığını belirtiyor. Sonra, birden durup gülümsüyor. Tüm konuşmamız boyunca uzun uzun gülümsediği tek an bu! Gülümsediğinde, farklı göründüğünü ve daha da rahat olduğunu keşfediyorum. Geçtiğimiz günlerde, Stephen Hawking'in, filme dair yorumlar yaptığını söylüyor. Hawking, uzaylıların, dünyaya inmesini istemediğini; zira bu inişin, Avrupalıların ABD'ye inişine benzeyeceğini söylemiş. Craig'e göre, Hawking'in bu görüşü, filmin içerebileceği tek politik görüş olabilir.

Sohbetimizin sonlarına yaklaşırken, avlunun diğer tarafında oturan iki kadın, gözlüklerinin ardından bizi izliyor. Aktör, bakışlarıyla rahatsızlığını anlatmaya çalışıyor; ancak kadınlar, bakmaktan vazgeçmiyor. Şöhretin zirvesinde olan, yakışıklı bir film yıldızıyla karşılaşmışken; neden bakmaktan vazgeçsinler ki? "Evet, artık burada duralım." diyor, Daniel Craig. Ve keyifle gülümsüyor.

Daha Fazlası

Peugeot E-5008 “Art On Cars” İle Sanatın ve Teknolojinin Buluşma Noktasında

Komünite Odaklı Gastronominin Yükselişi: Gusina’nın Hikayesi

Geleneksel Meyvenin Yeni Nesil Yorumu

Esquire 206: Uraz Kaygılaroğlu