Ateşi Sizi de İçine Alacak - Justin Timberlake

Ondan, asla kaçamazsınız. Ateşine, yeteneğine, enerjisine, er geç teslim olacaksınız.

29 Mart 2012

RÖPORTAJ CHRIS JONES

FOTOĞRAFLAR PEROU

DERLEME ZEYNEP ŞEKER


Justin Timberlake ile kaldığı otelin suit odasında oturmuş, çene çalıyorum. Timberlake'in üzerinde, beyaz bir boxer ve atlet var. Benim üzerimde ise, sadece ekoseli bir boxer...

Oysa birbirimizi, sadece iki dakikadır tanıyoruz. Bu nedenle ona, bu kadar kısa sürede pantolonumu çıkarmamı sağladığına inanamadığımı söylüyorum. O ise bunu, bir armağan olarak değerlendirmem gerektiğini söylüyor. O sırada, yatak odasındaki pencerenin hemen yanında, açık şekilde duran bir valiz dikkatimi çekiyor. Valizinin derli toplu olmasından, Justin Timberlake'in titiz bir adam olduğu sonucuna varıyorum. Yavaş yavaş, diğer odalara da uzaktan göz gezdirmeye başlıyorum. Bu kez; çeşit çeşit meyvelerin, kocaman kurabiyelerin ve meşrubatların durduğu bir masa gözüme çarpıyor. O sırada, Timberlake masaya doğru yöneliyor ve beni de masaya davet ediyor. Timberlake'in sadece birkaç parça kurabiye yediğini görmem, dümdüz karnının ve geniş omuzlarının nedenini daha iyi anlamamı sağlıyor. Bu sırada, sol kolunun üst kısmında, büyük bir haç dövmesi dikkatimi çekiyor. Vücudunda, bunun gibi birkaç dövme daha var. Ayrıca, alnı dar ve dişleri gerçekten kusursuz!

Ancak, kusursuz olan yalnızca omuzları ya da dişleri değil. Bu adamın bakışlarının da çok farklı olduğunu fark ediyorum. O kadar güzel bakıyor ki, sanki içinde taşıdığı bir ışık, gözleri aracılığıyla gün yüzüne çıkıyor. Üstelik gözleri, Justin Timberlake'in düşüncelerini kolayca ele veriyor. Tıpkı, şu anda da olduğu gibi… Çünkü gözlerine bakarak, ünlü şarkıcının oldukça heyecanlı olduğunu rahatlıkla anlayabiliyorum. O, tıpkı yaramaz bir çocuk gibi; hislerini, asla saklayamıyor. Üstelik saçtığı bu enerjinin, bulaşıcı olduğunu düşünüyorum. Onun yanındayken, bir anda, siz de onun gibi enerjik ve eğlenceli bir adama dönüşüveriyorsunuz. İşte bu nedenle; bu adamın, sahip olduğu bu ışıkla, istediği her şeyi elde edebileceğini ve insanlara her istediğini yaptırabileceğini düşünüyorum. Ona karşı koymak imkânsız! Nitekim az önce, ben de ona karşı koyamadım ve daha şimdiden, sadece öyle istediği için, pantolonumu çıkardım.

Ben durumun garipliği hakkında kafa yorarken; o, heyecanla, neden böyle bir şey istediğini anlatmaya başlıyor. Doğrusu, ben de bunun nedenini oldukça merak ediyorum. Gelen cevap, beni şaşırtıyor. Timberlake, giysilerimizden kurtulmuş şekilde rahatça röportaj yapmamız için değil, başka bir plan için soyunmamı istemiş. Planını açıkladığında, şok geçiriyorum. Bana, az sonra katılacağımız Comic – Con 2011(1970 yılından beri San Diego'da düzenlenen Çizgi Roman Fuarı)'e "Susam Sokağı"nın meşhur karakterleri Edi ve Büdü kılığında katılmamızı istiyor. Dediğim gibi, bu isteği oldukça şaşırmama neden oluyor. Bu kadar şaşırdığımı gören Timberlake, gülüyor; bu planının röportaj için de keyifli bir detay olacağını ve bizim daha hızlı yakınlaşmamızı sağlayacağını söyleyerek, beni ikna etmeye çalışıyor. Ona karşı koymak imkânsız! Bu nedenle, kostümleri giymek için, yatak odasına doğru yürümeye başlıyorum. Yatak odasına girdiğimizde, gardıroptaki dört farklı kostüm gözüme çarpıyor. Bu kostümlerin, Timberlake'in asistanı tarafından, herhangi bir mağazadan alındığını tahmin ediyorum. Kostümlerin tam olarak neye benzediğini anlamaya çalışırken; onların aslında, "Susam Sokağı"nın en sevilen dört karakteri; Kurabiye Canavarı, Minik Kuş, Edi ve Büdü kostümleri olduğunu görüyorum. Bir an için, bulunduğumuz yere polis baskın düzenlese, çıplaklığımızı ve komik kostümlerimizi polislere nasıl açıklayacağımızı düşünmekten de kendimi alamıyorum.

"Sen Büdü'sün; anlaştık mı?" diye soruyor, Justin Timberlake. Ardından, "Çok havalı görüneceksin." diye de ekliyor. Aslında, hiç de öyle düşünmememe rağmen, dudaklarımdan, onu onaylayan cümleler dökülüyor. Oysa San Diego'da, Timberlake ile birlikte, Büdü kılığında dolaşmayı istediğimi hiç sanmıyorum. Zira bu fikir, bana korkunç geliyor. Fakat Timberlake, bir kere kararını verdi; artık, kaçış yok. Bu nedenle, başa gelen çekilir diye düşünüp, az sonra giyeceğimiz kostümleri incelemeye başlıyorum. Kaygan ve parlak kumaştan üretilmiş bu kostümlerin bana en itici gelen kısmı, hatları belirsiz Edi ve Büdü başlıkları oluyor. Timberlake'in bu isteğine karşı gelemesem de, içten içe bu kostümleri giymenin yanlış bir fikir olduğunu düşünüyorum. Zira insanlar, yıllardır Comic-Con Fuarı'na giderken; Darth Vader, Captain America, "Avatar" daki mavi insanlar ya da bir hemşire üniforması içindeki Joker karakteri gibi, gerçekten ciddi ve harika kıyafetler seçiyor. Bu nedenle, bu tarz güzel kostümler arasında, Büdü kostümüyle tam bir ahmak gibi görüneceğimi düşünüyorum. Ve kostümümü, söylene söylene giyiyorum. Ancak kostüm, bana biraz kısa geliyor. Kostümümün kısa ve dar olduğunu gören Timberlake, aslında kostümün daha kısa boylu birisi için alındığını itiraf ediyor. Bu sırada, onun kostümünün de kendisine biraz küçük geldiğini fark ediyoruz. Kostümlerin her ikimize de küçük gelmesinden istifade ederek, onu bu sevdadan vazgeçirmeye çalışıyorum. Ancak o, inatçı; zorlanarak da olsa, kostümlerin içine girmemizi istiyor. Bin bir güçlükle, kıyafetlerin içine sığıyoruz. Ancak bu kez de, karşımıza başka bir sorun çıkıyor. Kostümler, ayakkabılarımızla uyumlu değil! Üstelik kostümlerde, paramızı koyabileceğimiz cepler de bulunmuyor. Fakat ne yazık ki, bu durum da Timberlake için bir sorun teşkil etmiyor. Zira ünlü şarkıcı, ayağındaki mokasenleri çıkarıyor ve bir köşede duran eski spor ayakkabılarını hızla ayağına geçiriyor. Ancak ben, halen parasını nereye koyacağını merak ediyorum. Fakat çok geçmeden, onun bu duruma da bir çözüm bulduğunu fark ediyorum. Zira Timberlake, parasını, çoraplarının içine sıkıştırıyor. Bense, yanımda bir spor ayakkabım olmadığı için, çaresizce parmak arası terliklerimi ayaklarıma geçiriyorum. Ve paramı, iç çamaşırımın içine koymak zorunda kalıyorum.

Giyinme kısmı tamamlanınca, sıra başlıkları takmaya geliyor. Özenli ve yavaş hareketlerle, her ikimiz de başlıklarımızı takıyoruz. Göz yerine açılmış geniş beyaz boşluklardan, dev sünger burunlarımıza ve kocaman ağızlarımıza bakarak gülümsüyoruz. Başlığı takınca, az önce beğenmediğim başlıkların aslında ne kadar kusursuz üretildiği gözüme çarpıyor. Hatta öyle ki, o an, Justin Timberlake'in artık Justin Timberlake gibi görünmediğini fark ediyorum.
Bu sırada, odadaki pencereye doğru yürümeye başlıyoruz. Pencereden aşağıya doğru baktığımda, 20. katta olduğumuzu hatırlıyorum. Birkaç saniyeliğine, manzaranın güzelliğini seyretmeye dalıyorum; ancak, Timberlake'in heyecanlı sesiyle kendime geliyorum. San Diego Comic- Con Fuarı'nın yapıldığı geniş, alçak binayı işaret ederek; "İşte, tam orada!" diye bağırıyor heyecanla… İşaret ettiği yere bakarken, yan yana dizilmiş bir sürü kapı dikkatimi çekiyor. Bizim tam karşımızdaki kapının üzerinde ise, "S" harfi var. Birden, Timberlake'in; birkaç saat önce, o kapının hemen ardındaki bir sahnede, yaklaşık 650 hayranının karşısında durduğunu hatırlıyorum. Hemen yanında da, mini elbisesi ve utangaç bakışlarıyla, Amanda Seyfried vardı. Bu ikili, geçtiğimiz Ekim ayında ABD'de gösterime giren "In Time" adlı bilim kurgu filminde birlikte rol alıyordu ve buraya, filmlerini tanıtımını yapmak için gelmişlerdi. Zaten pek çok aktör ve aktris, film tanıtımları için, buraya sık geliyordu. Zira Timberlake ve Seyfried'den hemen önce, Charlize Theron, burada yeni filmini tanıtmış; ardından ise, Andy Serkis de kendi filminin tanıtımını yapmıştı. Hem Theron hem de Serkis, seyircilerden oldukça güçlü alkış almıştı; fakat hiçbiri, Timberlake kadar yoğun ve çılgın bir alkış yağmuruna tutulmadı. Bu çılgın alkış yağmurunu her düşündüğümde, onun, bu kadar sevilmesini tuhaf bulduğumu fark ediyorum. Çünkü ister istemez, bu fuarın meraklısı olan çizgi roman severlerin; bu yakışıklı, zengin, istediği her şeye sahip olan, Jessica Biel gibi bir kadının bile kalbini kazanmış adamdan nefret etmeleri gerektiğini düşünüyorum. Oysa Timberlake; bu kalabalık tarafından, sanki herkesi dize getiren bir kahramanmışçasına, çılgınca alkışlanıyor. Öyle bir havası var ki, bir an için onu, mezuniyet töreninde konuşma yapan bir okul birincisine ya da oyların tamamını almış başarılı bir politikacıya benzetiyorum. Ancak aynı anda, onu, öğretmenlerin en gözde öğrencisi ve okul balosunun en yakışıklı adamı olarak da düşünebileceğimi hissediyorum. Bu, insanların onu tek bir şeyden dolayı değil, sahip olduğu tüm meziyetlerden dolayı alkışladıklarını fark etmemi sağlıyor. Timberlake, düşüncelerimden bihaber biçimde, "Saturday Night Live (ABD'de Cumartesi geceleri canlı olarak yayımlanan bir şov programı)"in kendisi için harika bir deneyim olduğundan bahsediyor. Ben de gerçekten öyle olduğunu hatırlıyorum. Zira Timberlake, programa konuk olduğunda, Andy Samberg ile birlikte "Dick in Box (Kutudaki Penis)" adında doğaçlama bir şarkı söylemişti. Düşünüyorum da Timberlake; o gün, penisini bir kutuya koyarak, bir başkasına hediye etmesiyle ilgili olan bu şarkıyı söylemeseydi, belki de şu anda bir otel odasında Edi kılığına girerek, muazzam bir kalabalığın olduğu bu fuara gitmeyi göze alamazdı. Çünkü bence o şarkı, insanlara, onun ne kadar eğlenceli ve esprili bir insan olduğunu kanıtladı. Ayrıca ben, dünya üzerinde pek az insanın böyle bir kafayla bile karizmasından bir şey kaybetmeyeceğini düşünüyorum. Ve tabii, bunun benim gibiler için koca bir haksızlık olduğunu da… Bu giysilerden bir an önce kurtulmak için, içimden, Tanrı'ya dua ediyorum. Ben, Tanrı'ya içten içe yalvarmaya devam ederken; Timberlake, "Hazır mısın?" diye soruyor. Evet, hazırım. Mecburen…

Böylece, pencerenin önünden çekilerek, salona geri dönüyoruz. Justin Timberlake'in bir devi andıran siyahi koruması Eric, odanın kapısını açıp, dışarıyı kolaçan ediyor ve kafasını sallayarak, çıkabileceğimizi işaret ediyor. Eric önde, biz arkada odadan çıkıp asansöre doğru yürüyoruz. Biraz ileride, genç bir çiftin asansör beklediğini fark ediyorum. Bir otel koridorunda, Edi ve Büdü'yü görmekten dolayı oldukça heyecanlandıkları her hâllerinden belli oluyor. O anda, yanlarından geçen kişinin aslında Justin Timberlake olduğunu bilseler, şimdikinin belki de 10 katı daha fazla heyecanlanacaklarını düşünüp gülümsüyorum. Bu durum, gitgide hoşuma gitmeye başlıyor. Diğer asansöre doğru ilerlerken, hiç tanımadığım insanların bana bakarak gülümsemesi, el sallaması daha da keyiflenmemi sağlıyor. Aynı asansöre bindiğimiz insanlar, Edi ve Büdü ile aynı asansörde olmaktan dolayı oldukça mutlu görünüyor. Sanki o kostümlerin içinde, gerçek insanların olduğunu unutmuş gibiler… Nitekim ben de unutmaya karar veriyorum. Şu saatten sonra, gerçek bir adam değil, hayali bir eğlence karakteri olacağım.

Otelden dışarı adımımızı attığımız anda, Justin Timberlake'in çok zeki bir adam olduğunu düşünüyorum. Çünkü küçük oyunumuz, gerçekten de harika gidiyor. Kostümlerimiz, artık gözüme saçma görünmüyor. Ayrıca, saçma görünseler dahi; insanların, bu kostümler sayesinde bizi gerçekten seveceklerini anlıyorum. Ancak bu sevginin, onu biraz bunalttığını da fark ediyorum. Zira fuar alanına doğru yürürken, tren yolundan geçmemiz gerekiyor. Karşı taraftan bir tren geliyor ve yolumuza devam edebilmemiz için, bu trenin geçip gitmesini beklememiz gerekiyor. Bu sırada, bizimle aynı yere giden muazzam bir kalabalığın da bizlerle birlikte beklediğini görüyorum. Pek çok insan, bizimle fotoğraf çektirmek için yanıp tutuşuyor. Bu esnada, hiçbirinin, aslında gerçekte kiminle fotoğraf çektirdiklerini bilmediklerini düşünüyorum. Bu arada, etrafımızdaki çember gitgide daralıyor ve bu durumun, Timberlake'i biraz sinirlendirdiğini fark ediyorum. Zira bacakları, gergin bir şekilde titremeye başlıyor ve kafasındaki başlık, sağdan sola doğru sallanıyor. O sırada, başlığının altından rahat nefes alamadığını düşünüyor ve fenalaşmasından korkuyorum. Ve başlığını çıkarıp, kalabalıkta bulunan herhangi genç bir kıza vermesini söylüyorum. "Kesinlikle olmaz." diye cevap veriyor. Ve ekliyor; "Böyle bir şey yaparsam, neler olabileceğini hayal bile edemezsin." O anda, tam olarak ne demek istediğini anlamıyorum; fakat üzerinde, çok da fazla kafa yormuyorum. O sırada Timberlake; bu günün, Back Street Boys'tan ayrılarak kendi ayakları üzerinde durmaya başladığı 2001 yılından beri, halk arasında bu kadar özgürce dolaştığı ilk gün olduğunu söylüyor ve ekliyor: "Kimi zaman, kıyafetlerimle kendimi gizleyebilirsem; New York sokaklarında yürüyüşe çıkıyorum. Ama bu, ne yazık ki pek ender oluyor." Böyle dediğinde, onun, geçtiğimiz Ekim ayında New York'ta bir hayli zaman geçirdiğini hatırlıyorum. Zira bu dönemde, o, en parlak dönemlerinden birini yaşadı. Aynı anda üç filmi; "Friends with Benefits" , "In Time" ve "Bad Teacher" gösterime girdi. Özellikle "Bad Teacher", oldukça olumlu eleştiriler aldı. Bu filmin galası, Manhattan'ın merkezindeki bir sinema salonunda yapıldı. O, salona doğru yürürken; salonun önünde toplanan ve barikatın ardında bekleyen kadınlı erkekli kalabalık bir grup göze çarpıyordu. Bu kalabalık, televizyonda gördüğümüz o çılgın kalabalıkların bir benzeriydi. Genç kızlar; çığlık atıyor, ağlıyor, onun barikatın üzerinden uzattığı eline dokunmaya çalışıyordu. O görüntüler her aklıma geldiğinde, Tennessee'de doğan, kalabalıkların beğenisini toplayan 31 yaşındaki bu çekici adamın valizini inceleyebildiğim ve hatta onunla birlikte kurabiye yediğim için kendimi özel hissediyorum.

O sırada Justin Timberlake, doğru yolda olup olmadığımızı soruyor. Ona, doğru yolda olduğumuzu söylüyorum. Zira tren geçip gittiğinde, karşımıza, Comic- Con Fuarı'nın düzenlendiği bina çıkıyor. Bu muazzam kalabalığın arasında, çok dikkat çekiyoruz. İnsanlar, isimlerimizle bizi çağırıyor, el sallıyor ve omzumuza yumruk atıyor. Her biri, fotoğraf çektirmek konusunda oldukça ısrarcı. Annesinin kucağında taşıdığı küçük bir kız çocuğunun, gözlerini bizden alamadığını fark ediyorum. Daha önce hiç böyle bir şey hissetmediğimi fark ediyorum ve birkaç saat önce, Timberlake "S" salonunda sahnedeyken; seyirciler arasından bir genç kızın, "Seni seviyorum."diye bağırdığını hatırlıyorum. Timberlake'in "Ben de seni seviyorum." cevabı, bana o zaman ne kadar da sahte gelmişti. Çünkü Timberlake'in, o kızı gerçekten sevdiğini düşünmemiştim. Oysa şimdi, onun, tüm sevgisini bu hiç tanımadığı insanlara kolaylıkla verebileceğini; onları, gerçekten çok sevebileceğini anlıyorum. O kadar keyifliyim ki, rahatlıkla, hayatımda yaşadığım en keyifli anlardan biri olduğunu söyleyebilirim. Yolda yürürken, hiç bu kadar rahat olmamıştım mesela! Sanki yürümeme gerek kalmıyor ve insanlar beni taşıyor. Aynı şeyi, bu tarz bir kostüm giymediğimde de yaşamak isterdim; ama sanırım bu, imkânsız!
Binanın kapısına ulaşmamıza rağmen, insanlar halen benimle fotoğraf çektirmek istiyor ve bir an için, insanların ben olduğum için değil de Büdü olduğum için fotoğraf çektirmek istediklerini unutuyorum ve iyice havaya giriyorum.

Fuarın kapısına geldiğimizde, herkesin içeri girmek için kuyrukta sıra beklediğini görüyorum. Ancak biz, beklemiyoruz ve bizim için açılan kapılardan içeri giriyoruz. Birden, bu kapıların bize, Edi ya da Büdü olduğumuz için değil; içimizden biri Justin Timberlake olduğu için açıldığını fark ediyorum. O an, aramızdaki farkı daha net anlıyorum. O sırada kulağıma, Timberlake'in bir şarkısı çalınıyor. Derken, gişelerin orada bir kalabalık gözüme çarpıyor. Ellerinde "The Avengers" filminin afişlerini taşıyan bu kalabalık, onun filmini değil de başka bir filmi desteklemek için buraya gelmiş olsalar dahi, Timberlake'in 2006 yılında kaydettiği ve arka fonda çalan "LoveStoned" adlı şarkısına eşlik ediyor.

Bu, aslında, Justin Timberlake'in geçen yıllar içinde ne kadar yol kat ettiğini gösteriyor. Timberlake'in, 2002 yılında, grubundan ayrılarak tek başına müziğe devam etmeye karar verdiğinde; SARS virüsüne dikkat çekmek amacıyla Toronto'da verdiği konser aklıma geliyor. Bu konserde, daha çok; The Rolling Stones, AC/DC ve Guess Who gibi eski rock müzik yıldızları sahneye çıkmıştı ve seyircilerin çoğu, Timberlake'in o dönemki çıkış parçası olan "Cry Me a River"ı ezbere bilmiyordu. Nitekim Timberlake sahneye çıktığında, bazıları ona karşı hakaretler bile yağdırdı. Hatta bazıları, Timberlake'e, ellerindeki yiyecek ve içecekleri fırlattı. Timberlake, şarkısını zar zor bitirip sahneden indiğinde, kendini oldukça; sinirli, üzgün ya da aşağılanmış hissetmesi gerekirken, basın mensuplarına şunları söyledi: "Eğer bir konsere ben de AC/DC'yi dinlemek için gelseydim, muhtemelen ben de kendimi sahnede görmek istemezdim." Ve şimdi, muhtemelen o gün onu yuhalayanlar, şimdi onu severek dinliyorlardır. Hatta muhtemelen, "Dick in a Box" şarkısına onlar da çok gülmüşlerdir ve "Social Network" filmine, sırf onu izlemek için gitmişlerdir. Hatta belki de Timberlake tarafından piyasaya çıkarılan "901" adlı tekiladan satın almışlar ve yine Timberlake'in kendi tasarımlarının yer aldığı William Rast adlı mağazanın koleksiyonundan giyinmeye başlamışlardır. Banyoda da "Cry Me a River"ı söylediklerine eminim.

Şimdi, Justin Timberlake, Comic –Con Fuarı'nda "The Avengers" filminin afişinin önünde durmuş, insanların şarkısına eşlik etmesini izliyor. Bir yandan da kulağıma, "Şu an benim şarkılarımdan birini çaldıklarına inanamıyorum!" diye fısıldıyor. O anda benimle dalga geçtiğini düşünerek, Timberlake'e doğru dönüyorum. Fakat hayır! Gerçekten de oldukça şaşırmış gibi görünüyor. Yaptığı müziğin, insanları eğlendirdiğini gördüğünde hissettiği mutluluk gözlerinden okunuyor. Belki de kalabalığın içinden çığlık çığlığa bağıran kadınların, o sahnedeyken ağlayan genç kızların ona karşı duyduğu bu sevgi; kimi zaman ona, inanılması güç bir rüya gibi görünüyor. Fakat bugün, bu saçma kostüm sayesinde Timberlake, bu sevgi seline daha yakından tanıklık edebiliyor. Korumaların ardında durmasına ihtiyaç duymadan, her şeyin ortasında rahatça yer alarak, bu sevginin aslında gerçek olduğunu anlayabiliyor. Zira insanlar, o an orada Timberlake'in olduğunu bilmeden, onun şarkısını büyük bir coşkuyla söylüyor. Yani kimse şarkıya, o anda Timberlake orada olduğu için eşlik etmiyor. Ben daha önce kendimi gerçekten ünlü gibi hissetmediğim için, bu ilgiden; kendimi ünlü gibi hissetmekten dolayı memnunum. Fakat o, benim hissettiğimin tam aksine, ilk defa ünlü biri gibi görünmediği için kendini mutlu hissediyor. Zira o, Comic –Con Fuarı'nda, kulağında kendi şarkısıyla, kendini daha önce hiç hissetmediği kadar görünmez hissediyor ve ağzından şu sözler dökülüyor: "Şu an hayatımın en unutulmaz anına tanıklık ediyorsun."

Fuar alanında dolaştıktan sonra, otele geri dönüyoruz. O, yeniden Justin Timberlake olmaya hazırlanıyor ve başlığı çıkarıyor. O dar alnı, harika dişleri ortaya çıkıyor. Uzun zamandır ilk defa bir otelden içeri girerken, ön kapıyı kullanacağını söylüyor. Bu kez, Eric de yanımızda… Hep birlikte, otelin kapısına doğru yöneliyoruz. Eric, lobiye göz atıyor. Sonrasında ise biz, içeriye doğru bir adım atıyoruz. Bu tam olarak, üç saniyemizi alıyor ve birden, dört bir yandan flaşlar patlamaya başlıyor. İnsanlar, Timberlake'in etrafında dolanarak çemberi daraltıyor. İnanılmaz bir kalabalık, çevremizi kuşatıyor ve genç kızlar, çığlık atıp ağlıyor.

Fakat hiç kimse gülümsemiyor. Kimse mutlu değil. Bu, aşk değil. Bu, şöhret ve yalnızlık. Üstelik Justin Timberlake, hiçbir zaman bundan kurtulmaya çabalayamayacak bile. Kurtulamaz. Asla kurtulamaz. Nitekim kalabalığın ortasında, fotoğraflarını imzalıyor, kameralara bakıyor; fakat bir adım bile ilerleyemiyor. Sonunda Eric, onun için bir yol açıyor ve Timberlake, onu takip ediyor. Tek görebildiği, Eric'in sırtı ve patlayan flaşlar. Ve tek duyabildiği şey; çığlıklar.

Sonun başlangıcı; 20.kata çıkarken, biz halen Edi ve Büdü'yken geliyor. Asansörün duvarları, "True Blood"ın afişleriyle süslenmiş. Diğer bir deyişle; vampirler, çenelerinden kan akan fotoğraflarıyla her yanımızı işgal ediyor. Asansörde, bizimle birlikte yukarı çıkan sekiz kişi daha var. Bu sırada ben, biraz hava almak için başlığımı çıkarıyorum. Justin Timberlake ise, asansöre binmeden önce geri taktığı kendi başlığını elbette ki çıkarmıyor. O sırada, asansörün köşesinde penguen kostümü giymiş bir adam dikkatimi çekiyor. Başlığının ardından, asansörün içindekilere bakıyor, gagasını bir noktadan diğerine döndürüyor ve "Bu, çok ilginç bir sahne." diyor. Ben ise, az önce yaşadığım sahneyi hatırlayarak "Dostum." Diyorum; "Sen hayatında hiç ilginç sahne görmemişsin."

#Justin Timberlake #the avengers