Kültür > Sanat

"Apo'yu da oynarım, Hitler'i de!"

"Apo'yu da oynarım, Hitler'i de!"

Oyunculuk kariyerini son olarak 'Muhteşem Yüzyıl' dizisindeki 'Kanuni' rolüyle taçlandıran Halit Ergenç, Abdullah Öcalan'ın hayatını oynaması gerekse, hiç tereddüt etmeden kabul edeceğini söylüyor. Yani o, her rolün adamı...

26 Mart 2013

Röportaj EGE GÖRGÜN
Fotoğraflar ULUÇ ÖZCÜ


Halit Ergenç'in Bergüzar Korel'le birlikte kafeye girmesinin ve el sıkışmamızın üstünden 10 dakika geçmemişti ki, kafamdaki tüm endişelerin silindiğini fark ettim. Bunun sebebi; Halit Ergenç'in, samimiyeti ve güler yüzüyle, ilk defa karşılaşan iki yabancının arasına giren o olağan mesafeyi ortadan kaldırmayı başarmasıydı. Artık aramızda kalan tek mesafe, oturduğumuz iki berjerin arasındaki o küçük yuvarlak masanın yarıçapı kadardı.

"Müslüm Gürses, benim çocukluğumu bilir"
Kendisi, arabesk müzik ortamlarının tam ortasında büyümüş. Birkaç sene önce kaybettiği babası Sait Ergenç, Türkiye'nin en eski arabesk bestecilerinden biri. Daha çok "Kül Tablasıyım" albümü ve Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında doldurduğu "Girne'ye 1 Lefkoşa'ya 2 / Gidiyorum Kıbrıs"a isimli 45'liğiyle biliniyor ama Ergenç'in dediğine göre, bunlar "aysbergin" görünen kısmı sadece: "Babam, meyhaneye gitmezdi, içki içmezdi ama arabesk şarkılar; meyhane ve çingene şarkıları yapardı. Coşkun Plak, Elanor Plak, Elif Plak'a kasetler yaptı. 1970'li yıllarda geçen çocukluğum boyunca, pek çok kez Unkapanı'na gidip, oradaki insanlarla beraber olmuşluğum vardır. Müslüm Gürses, Orhan Gencabay benim çocukluğumu bilir. Arabeskin içinde büyüdüm diyebilirim. Ergenlik çağlarımda, çok fazla caz dinlemiş ve Batı müziğine hayranlık beslemiş olsam da ki hâlâ besliyorum, arabeskin yeri bende başkadır. Ayrıca arabeskin, Türk halkının nazarında vazgeçilemez ve yadsınamaz bir etkisi olduğunu düşünüyorum. Müziğin de aslında tabandan geldiğine inanıyorum. Şu sıralar belki çok dinlemiyorum ama otomobilimde hâlâ Müslüm Gürses'in, Orhan Gencebay'ın klasikleri vardır. Dolayısıyla arabesk, benim için önemlidir ve ihtiyaç anında da yerleri doldurulamaz. Yerlerine başka bir şey koyamazsınız, özeldirler."

Sait Ergenç, yalnızca ses sanatçısı değil; aynı zamanda, Şehir Tiyatroları'nda pek çok oyuna çıkmış ve yine pek çok sinema filminde seslendirme yapmış bir oyuncu. "Babanızın tüm albümleri mevcut mu sizde?", diye soruyorum; "Elbette." diyor. Sonra aklıma, Halit Ergenç'in, arabeskin "şeytan müziği" olarak görüldüğü batı müzikleri konusunda eğitim veren bir konservatuarda okuduğu geliyor. "O sıralarda, arabeske olan bu düşkünlüğünüzü saklıyor muydunuz?" diye, soruyorum hemen…

"Tabii; mecbur kalabiliyordunuz buna. Çünkü eğitmenleriniz, klasik batı müziği eğitmeni ve böyle bir beğeniyi, onlar asla tasvip etmiyor. Hatta böyle bir beğeniye sahip olmanız, derste eksik bilgi almanıza bile sebep olabiliyordu; birtakım bilgileri, sizden esirgiyorlardı. Onun için saklamak, en mantıklısı oluyordu. Kimin oğlu olduğumu saklama gereği duymadım ama sormadıkları için söyleme gereği de duymamıştım. Yine de bazısı biliyor, bazısı bilmiyordu babamın kim olduğunu. Yalnız Haldun Dormen Tiyatrosu'nun seçmelerine gittiğimde, Sait Ergenç'in oğlu olduğumu söylememiştim. Çünkü o, bir seçme günüydü; dans, müzik ve şarkı seçmesiydi. Seçmeleri kazandım; sanıyorum 10 gün sonra falan, o zamanki tiyatro müdürü hafifçe beni azarlar tonda, 'Sait Ergenç'in oğlu olduğunu niye söylemedin?' diye sordu, 'Söyleyemezdim.' dedim. Babamın kim olduğunu, bir tek o seçmelerde sakladım."

Halit Ergenç'in, bir de ABD macerası var. 1990'lı yıllardaki seferlerinin ardından 2000 yılında gittiğinde; bu kez, birçok müzikal seçmesine katılmış, Müzikallerden söz açılınca, dayanamayıp soruyorum:

ESQUIRE: Müzikalcilerin, müzikal sevenlerin eşcinsel olduğu ya da eşcinsellerin müzikalleri çok sevdiği gibi genellemeler, şakalar yapılır hep. Sizce, bu genellemeler, bir ön yargı mıdır?

HALİT ERGENÇ: 2000 yılında, New York'ta izlediğim müzikaller ve katıldığım seçmelerde, bu durum, benim de dikkatimi çekmişti. Evet, seçmelere katılan erkeklerin %98'i eşcinseldi. O piyasada, çok fazla eşcinsel var. Bu bir ön yargı değil; genellemeden doğan bir yargı, bir sonuç. Ben ABD'ye, müzikallerde oynama hayaliyle gitmiştim. Ama orada, Amerikan müzikallerini daha derinlemesine inceleme fırsatı bulduğum ve müzikal dünyanın içine girdiğim zaman; o müzikallerin beni çok çekmediğini, tam anlamıyla eğlencelik işler olduğunu gördüm. Ben; roman temelli, dramatik altyapısı olan, "Les Miserables", "Dr. Jekyll & Mr. Hyde" gibi müzikalleri seviyordum. O noktada, müzikallerle ilgili sorun yaşamaya başladım; geleceğimi bunun üzerine kuramayacağımı anladım. Zaten Amerikan toplum yapısı ve Amerikan kültürü içinde kendime yer bulamadım, rahat edemedim. Bu da benim dönüşümün temelini oluşturdu.

ESQ: Sizin canlandırdığınız rollerin aksine, gerçek dünyada, kadınlar daha acımasızmış gibi geliyor bana. Ne diyorsunuz, haklı mıyım?

HE: Elbette erkeklerin hayattaki hırsları, kadınlarınki kadar güçlü değil. İktidar her ne kadar erkeklerin elinde görünse de, aslında öyle değil. Ayrıca erkek, yapı itibariyle daha merhametli.

ESQ: Hayatınızda hiçbir kadına el kaldırdınız mı?

HE: Hayır. Yok, bir kere kaldırdım; "Aliye"de!

ESQ: Sizi hiç, o noktaya getiren biri olmadı mı?
HE: O güdüm olmadı hiç. Çok sinirlendiğim zamanlar oldu; ama bir sigorta mekanizması var kafamda. O noktaya geldiğimde, üç adım, dört adım sonrasını düşünmeye başlıyorum. Ve o anda kendimi tutabiliyorum ya da başka yöne sapabiliyorum. Ben, bugüne kadar kimseye yumruk atmadım mesela. Çocukken kavga etmeyi öğrenmedim. Güreşi çok severdim; güreşip karşımdakine üstünlüğümü gösterdiğim anda, benim olayım bitiyordu.

ESQ: Teklif gelse; mesela Abdullah Öcalan'ı oynar mısınız?
HE: Oynarım tabii. Önemli olan, hikâyenin ne anlattığıdır. Sonuçta, verilen mesajı benimsemem gerekiyor. Eğer filmin mesajı doğruysa, o hikâye içindeki en olumsuz karakteri bile oynayabilirim. Çünkü bu da pozitif bir şeydir. Hitler'i de oynarım.

ESQ: Şu anda benle değil de, moda deyimle "kankanızla" oturuyor olsaydınız, ne hakkında konuşuyor olurdunuz?

HE: Benim yeğenim, aynı zamanda en yakın kankam zaten. Onla da genellikle; teknoloji, uzay ve uçmak üstüne konuşuruz. Uçmak, benim en büyük tutkumdur.



Cep telefonundan bir videoyu bulup, gösteriyor bana. Videoda, çok dik bir uçurumdan atlayıp uçan sincapların perdelerinden esinlenmiş özel kostümleriyle havada süzülen; hatta Süpermen gibi dikine ilerleyen adamlar var (Wingsuit Base Jumping). Bunları tekrar tekrar gösteren Ergenç'in çocukça heyecanı gözden kaçacak gibi değil. Şu anda, ünlü bir oyuncuyla değil, yeni aldığı cicililerini arkadaşlarına gösteren 10 yaşında bir çocukla konuşuyorum sanki. Ama bu tutkusunu, yeterince yaşayamamış belli ki. Ne Ölü Deniz'de yamaç paraşütü yapmış ne de başka bir extreme atraksiyon. Neden diye soruyorum? Tüm içtenliğiyle, "Benim, çok uzun süre hiç param olmadı; çok ciddi parasızdım." diyor. "Param olmaya başladığında ise, çalışmaya başlamıştım ve artık vaktim yoktu." diye de ekliyor.


ESQ: Hayatınızda tanıdığınız en dürüst insanı düşünün ve ona 10 verin. Halit Ergenç'in notu kaç olurdu?
HE: Sekiz.

ESQ: En yakışıklı adamı düşünün…
HE: Altı.

ESQ: En iyi insanı…
HE: Yedi.

ESQ: Peki, en yetenekli insanı; mesleki olarak düşünebilirsiniz…
HE: Sekiz.










Daha Fazlası

Dünyaca Ünlü Sanat Zirvesi İstanbul'da

No. 14, Bishop’s Stortford: Tarih ve Modernliğin Buluştuğu Ödüllü Bir Dönüşüm

Borusan Sanat Müdürü Aydın Dorsay ile Avrupa’ya Açılan Bir İstanbul

2025 Emmy Adaylıkları Açıklandı