Alessandro Nivola: “The Brutalist”, Oscar ve “The White Lotus”taki Oğlu Sam Nivola
Oscar günü, ünlü oyuncu beş yıl süren “The Brutalist” yolculuğunu, rolüne ilham veren aile geçmişini ve büyük gece için tercih ettiği özel dikim Zegna smokinini anlatıyor.
Röportaj Trishna Rikhy
Çeviri Kadir Yiğit Kılıç
Fotoğraf Zegna izniyle
Alessandro Nivola, Oscar törenine gitmeden önce Chateau Marmont'ta. İlginç bir tesadüf ki, bu odada en son bulunduğunda bir partinin ortasındaydı.
"2003'te Frances McDormand ve Christian Bale ile birlikte 'Laurel Canyon' adlı bir filmde yer aldım. Filmde bir rock şarkıcısını canlandırıyordum ve burada albüm lansman partim vardı. Odayı parti ortamına çevirmiştik –ki gerçek bir parti verdik ve bunu filme aldık–, bugün de içeri girdim ve buranın o oda olduğunu fark ettim."
Bugünkü planlar, o gece kadar çılgın değil ancak yine de Nivola'nın kutlama yapmaya değer bir sebebi var. 52 yaşındaki oyuncu, Oscar'a "The Brutalist" filmi için gidiyor. Filmde, Adrien Brody'nin canlandırdığı László Tóth'un kuzeni Attila karakterine hayat verirken film, En İyi Film de dahil olmak üzere toplamda on dalda Oscar adaylığı kazandı (gece sonunda 3'ünü aldı: En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Görüntü Yönetimi, En İyi Özgün Müzik).
"Bu filmi buraya getirmek benim için uzun bir yolculuktu, o yüzden elimizden geldiğince coşkuyla kutlamamız gerekiyor. Film yıllar içinde defalarca yeniden şekillendi ve oyuncu kadrosu birkaç kez değişti ama ben en başından, yani Covid karantinasının ilk haftasından beri bu projeye gönülden bağlıydım."

"New York'taki Zegna terzisi (keşke adını bilseydim de söyleyebilseydim) şimdiye kadar karşılaştığım en usta terziydi," diyor Nivola. "Tüm tasarımcılar elbette kıyafetlerine gösterilen özeni, detaylara verilen dikkati ve işçiliği över ama burada gerçekten bunun hayata geçtiğini gözlerimle gördüm."
Son beş yılını "The Brutalist" projesine adamasına rağmen, sesi telefonda son derece rahat ve neşeli. Hafif bir hüzün yerine, bol bol kahkaha atıyor ve bir o kadar da esprili. Eğer Nivola'yı tam olarak nereden hatırladığınıza emin değilseniz AMC izleme geçmişinize bir göz atabilirsiniz; "The Brutalist", onun bu kış vizyona giren üç filminden yalnızca biri. Aynı zamanda "Kraven the Hunter" ve Almodovar'ın İngilizce çektiği ilk yapım olan "The Room Next Door" filmlerinde de rol aldı.
Oscar gecesi, ödül sezonunun ve basın turunun zirve noktası. Bu özel geceye, Michael Fisher tarafından stilize edilen, Zegna'nın kendisine özel dikilmiş siyah yün bir smokinle katılıyor. Üzerindeki zamansız bir klasik: tek düğmeli, sivri yakalı bir ceket, fildişi ipek gömlek ve siyah kumaş detaylı pantolon. Bu görünüm, Zegna'nın bu özel kombin için hazırladığı kısa filmle birlikte bir miras anlatısını da beraberinde getirirken "The Brutalist"in ana temalarından biri olan kökler ve geçmiş, Nivola'nın kendi aile hikâyesiyle de paralellik taşıyor.

Sohbetimizde tabii ki çoğunlukla kendisinden bahsediyoruz ama aynı zamanda Nivola'nın hayran olduğu Hollywood ikonlarından, "The Brutalist"in aldığı tepkilere dair düşüncelerinden ve oğlu Sam'in "The White Lotus" dizisinde yer aldığı bölümü izlemek için Oscar after party'sinden kaçıp kaçamayacağı da diğer konu başlıklarından.

"Kariyerim boyunca olabildiğince farklı roller oynamak istedim. Her yeni projeye başladığımda, daha önce hiç yapmadığım bir şey olmasını ve kendimi hep farklı bir şekilde zorlayabilmeyi amaçladım."
"The Brutalist"in Aldığı Tepkiler Üzerine
"'The Brutalist'in yönetmeni Brady Corbet, ben projeye dahil olduğumda çekimlere üç hafta içinde başlayacağımızı düşünüyordu. Ama tabii ki, film üç yıl sonra çekildi. Benim için toplamda beş yıl oldu, onun içinse daha da uzun bir süreçti. Bu filmin ortaya çıkması gerçekten de uzun bir yolculuktu."
"Sonrasında ise beklenmedik bir ilgi gördü. Bunu asla tahmin etmiyordum. Filmler bu açıdan gerçekten ilginçtir; nasıl bir karşılık bulacağını asla öngöremezsiniz. 'The Brutalist'in kalitesinden ve iddiasından hiçbir zaman şüphe duymadım. Ama üç buçuk saat süren ve bir ara verilerek izlenen, bir mimarın hikâyesini anlatan bir filmin herkesin diline düşeceğini de açıkçası tahmin etmezdim. Açık bir şekilde söylemek gerekirse bugüne kadar yaptığım işler arasında en çok konuşulacağını düşündüğüm yapım bu değildi. Bu yüzden benim adıma her şey kutlamaya değer geliyor ve herhangi bir baskı hissetmiyorum. Film, beklentilerimi hem aldığı övgüler hem de ne kadar geniş kitlelere ulaştığı açısından fazlasıyla aştı. Şu an yaşanan sürecin tamamı benim için eğlenceli ve beklentimin üstünde."
Oscar İçin Ona Özel Dikilen Zegna Takımı Üzerine
"Klasik bir tasarım ama bana özel dikildi. Zegna'nın New York'taki terzisi (keşke adını bilseydim ve söyleyebilseydim) şimdiye kadar tanıdığım en usta terziydi."
"Bana, siyah smokinin tarzına yakın bir deneme ceketi giydirdi. Sonra etrafımda dolaştı ama cekete hiç dokunmadı. Yanında bir asistan vardı, elinde bir kâğıt kalemle bekliyordu. Terzi ise ona sadece fısıltıyla '0.75' ve '0.25' gibi rakamlar söylüyordu. Bunlar omzun ne kadar daraltılacağı, ceketin oturuşunun nasıl değişeceği, paça boyunun nerede duracağı gibi en ince detaylardı anladığım kadarıyla. Hiçbir şeyi ölçmedi, bana dokunmadı bile, sadece bakarak anlamıştı. Gerçekten inanılmazdı, daha önce hiç böyle bir ustalıkla karşılaşmamıştım. Sonuç olarak, takım üzerime kusursuz oturdu. Modacılar veya tasarımcılar genellikle detaylara gösterdikleri özeni ve işçiliklerini övmeyi severler ancak burada gerçekten bu işçiliğin nasıl hayata geçtiğini kendi gözlerimle gördüm."

"Brady ile yaptığım ilk konuşma tamamen kökenlerime ilişkindi çünkü büyükbabam Sardinyalı bir heykeltıraştı. Büyükannem ise Alman-Yahudi kökenli bir sanatçıydı ve genç yaşlarında Milano'daki sanat okulunda tanışmışlardı."
Bu Kış Aynı Anda Çıkan Üç Filmi: "Kraven the Hunter", "The Room Next Door" ve "The Brutalist"
"Bu filmlerden biri üç yıl önce, biri iki yıl önce, diğeri ise Venedik'te prömiyer yapmamızdan sadece birkaç ay önce çekildi. O sonuncusu ise 'The Room Next Door'du. Ama aslında 'Kraven the Hunter' için, filmi çektikten bir yıl sonra Londra'da ek çekimler yapmam gerekti. Ve bu süreç, 'The Brutalist'in çekimleriyle çakıştı. Bu yüzden Budapeşte ile Londra arasında gidip geldim. 'The Brutalist'te canlandırdığım Attila karakterinin hafif Macar aksanlı bir İngilizcesi vardı. 'Kraven the Hunter'da ise Rus'tum. Beynim sürekli bu iki aksan arasında gidip geliyordu, bu benim için oldukça karışıktı.
"Daha önce de ifade ettiğim gibi, kariyerim boyunca her zaman olabildiğince farklı roller denemek istedim. Yeni bir karaktere hayat verirken, daha önce hiç yapmadığım bir şey olması ve beni yeni bir şekilde zorlaması benim için önemli. Üç filmin de aynı anda vizyona girmesi tamamen tesadüf ama izleyiciler açısından ilginç bir fırsat oldu. Eğer birileri gerçekten bir 'üçlü film maratonu' yapmak isterse, bu üç karakteri yan yana görebilirler. 'The Brutalist'in süresi düşünüldüğünde, belki de tüm günlerini buna ayırmaları gerekir ama dayanıklı bir bünyeye sahip olanlar için bu kesinlikle mümkün!"

Kendimi her zaman 1970'lerde ortaya çıkan oyuncuların gibi görmüşümdür. Onlar film yıldızlarıydı ama önceki dönemin Cary Grant tarzı oyunculuk kalıbına uyan isimlerden değillerdi. Aslında karakter oyuncularıydılar ve sıra dışı kahramanları anlatan hikâyeler bulmuşlardı. Ben de her zaman böyle rolleri aradım."
"The Brutalist" ile Kesişen Aile Kökenleri Üzerine
"Brady ile yaptığım ilk konuşma geçmişimle ilgiliydi çünkü büyükbabam Sardinyalı bir heykeltıraştı ancak Alman-Yahudi bir sanatçı olan büyükannemle Milano'daki sanat okulunda tanıştı. Bu, İkinci Dünya Savaşı'ndan hemen öncesine denk geliyor. O dönemde polis tarafından ihbar edildikleri için İtalya'dan apar topar ayrılmak zorunda kaldılar. Sonunda New York'a geldiler ve 'The Brutalist'teki karakterlere çok benzer bir şekilde, Avrupa'da bohem sanatçılar ve entelektüel çevrenin bir parçasıyken her şeyi geride bırakmak zorunda kaldılar. Hiç paraları yoktu. İlk başlarda hademelik, dadılık gibi işlerde çalıştılar. Büyükbabam sokakta el yapımı Noel kartları satarak geçimini sağlıyordu ancak sonunda tanınan bir heykeltıraş oldu ve birçok mimarla yakın çalışmaya başladı. İşbirliği yaptığı ve en yakın arkadaşlarından biri haline gelen mimarlardan biri de brütalist mimarinin öncüsü olarak kabul edilen Le Corbusier'ydi.
Bütün yazlarımı geçirdiğim Long Island'daki evlerinde büyüdüm. Evin ortasında iki büyük duvar var ve üzerlerinde Le Corbusier'nin yaptığı devasa duvar resimleri bulunuyor. Çocukken bunun önemini hiç anlamamıştım ama büyüdükçe onun kim olduğunu ve modern mimarlıkta ne kadar büyük bir rol oynadığını kavradım. Dolayısıyla, Brady beni arayıp senaryoyu gönderdiğinde, tüm bu hikâyeyi de göz önüne katarsak konuşacak o kadar çok şey vardı ki…

Nivola'nın Hollywood İkonları
"Kendimi her zaman 1970'lerde yükselen oyuncuların arasına konumlandırdım. O dönemin yıldızları, önceki neslin Cary Grant gibi kalıplaşmış film yıldızlarından değildi. Onlar, beklenmedik kahramanları anlatan hikâyelerle öne çıkan karakter oyuncularıydı. Ben de her zaman bu tür rollerin peşinde oldum.
Örneğin, Gene Hackman gerçekten en büyük isimlerden biriydi — Robert Duvall, tabii ki De Niro, Pacino ve o dönemin diğer büyük oyuncuları gibi. Onların hepsi karakter odaklıydı ve her rolle birlikte tamamen farklı biri olmayı başarıyorlardı. Hackman benim için çok önemli bir figürdü ve vefatını duymak beni derinden üzdü."
'The White Lotus'ta Tanıdık Bir Sima: Sam Nivola
"Tabii ki üçüncü sezonu izliyorum ama o kadar heyecanlı gidiyor ki bazı sahneleri yüksek kalp atışlarımla izlemek zorunda kalacağım sanırım. Oğlumu izlemek gerçekten inanılmaz. Çok iyi bir iş çıkardı. Karakterinde öyle nazik ve gizemli bir şey var ki, sizi içine çekiyor.
Hikâyenin yakın zamanda biraz daha kaotik bir hal alacağını da hissedebiliyorum, bu yüzden bu geceki bölüme kendimi hazırlıyorum. Carrie Coon bana Oscar'lar için şans dilediğinde, ona Vanity Fair partisinden bir anlığına sıvışıp üçüncü bölümü izlemem gerekebileceğini söyledim. Ama evet kısaca, Sam şu anda âdeta bir fırlatma rampasından çıkmış gibi bir yükseliş yaşıyor ve onun adına gerçekten çok mutluyum."
"Filmler bu açıdan gerçekten çok gariptir. Nasıl şekilleneceğini, nereye gidebileceğini asla tahmin edemezsiniz. 'The Brutalist'in kalitesi ve iddiası konusunda hiçbir şüphem olmadı ama üç buçuk saatlik, ara verilen ve bir mimarı konu alan bir filmin şehrin en çok konuşulan yapımlarından biri olacağını söyleseler, bugüne kadar yaptığım filmler arasında muhtemelen en son tahmin edeceğim şey olurdu."
Oscar Sonrası Planları
"Geceyi bir arkadaşımızın evinde noktalarız gibime geliyor. 'The Brutalist'in oyuncularından birinin Beechwood Canyon'un en tepesinde bir evi var; Hollywood tabelasına neredeyse dokunabilecek kadar yakın. Gecenin sonunda hepimiz orada toplanacağız ve oldukça sıcak ve samimi bir ortamda olacağız diye düşünüyorum."