Kültür > Hayattan Ne Öğrendim?

Ahmet Ümit

Ahmet Ümit

Yazar, 52

22 Mart 2012

İlkokulda kendimi göstermeyi, ortaokulda haylazlık yapmayı ve lisede politik bir adam olmayı öğrendim. Henüz 15 yaşındayken, hayatın gerçekleriyle yüzleştim. Ölmeye hazır değildim; keza, öldürmeye de. Kafamda, dünyayı kurtarma ideali vardı. Sonunda, bunu yapmaya çalıştığım için, arkadaşlarımı öldürmeye başladılar.

Devletin ve hükümetin, kendi vatandaşlarına karşı bir cephe oluşturduğunu gördüm. Başbakan, herkesin başbakanı olmak zorundayken; Süleyman Demirel, milliyetçi cepheye bağlı olduğunu söylüyordu. Karşımda bir taraf görünce, dünyayı kurtaracağım inancına kapıldım ve birdenbire büyüdüm. En yakın arkadaşlarım ölünce, şiddetli bir travmayla, hızlı bir şekilde büyüdüm.

Okulda, saçma sapan bir tarih öğrendim. Bugün de bir şey değişmedi. Tarih eğitimimiz, hamasete dayalı. 600 yıllık bir Osmanlı'dan önce Bizans var, Hititler var bu topraklarda ama bize, Malazgirt'le başlayan bir tarih öğrettiler.

Araçların, tekniklerin, oturduğumuz evlerin, yediğimiz yemeklerin; kısacası, her şeyin değiştiğini ama insanoğlunun yapısının değişmediğini öğrendim. Gılgamış Destanı'ndaki ihanetler, korkaklıklar, alçaklıklar, zayıflıklar; bugün de mevcut. Homeros'un yazdığı İlyada ve Odysseia'daki bütün insani özellikleri, bugün de görebiliyoruz. Ben, tarihi, insanı okuma aracı olarak görüyorum.

İnsanda; iyilikle kötülüğün, yücelikle aşağılığın, kahramanlıkla korkaklığın bir arada bulunduğunu öğrendim.

İnsanoğlunun içinde, yine de, kötülüğün daha ağır bastığını öğrendim. Salt kötüdür demek, haksızlık olur; ancak, insanoğlunun kötülüğe daha ciddi bir eğilimi vardır.

Kötünün, her zaman daha ilginç olduğunu öğrendim. Çünkü kötünün gizemi vardır; açıklanamaz. İyi olmak, ilginç değildir. O yüzden, iyi olmak önemlidir. Ama bunu kimse bilmez.

İnsanoğlu, saf ve mantıklı bir varlık değildir. Bu, ya dinlerde idealize edilen insanda ya da romanlardaki karakterlerde geçerlidir.

İstanbul'a iyi ki gelmişim. Gaziantep'te kurduğum dünyayı seviyordum ve daha büyük bir denize geçme konusunda, tereddüdüm vardı. Üç ay, Gaziantep'in hayaliyle yaşadım, İstanbul'da. İlk üç ayın sonunda döndüğümde, bıraktığım şehirle karşılaşmadım. Bunun sonucunda, tutucu bir adam olduğumu ve biraz da kendimi tanıyamadığımı öğrendim.

Yazarlığım, kendiliğinden ortaya çıktı. Bir gün, yazmaya başladım. Yazdıkça, politikayı derinlemesine yaşadım. 1974 yılında, devrimci oldum; 1985'te, Moskova'ya gittim. Profesyonel politika içinde yer almak yerine, fikirlerimi yazarak ifade etmeye karar verdim. Kolektif bir yapının görüşünü dile getirmektense, kendi görüşlerimi yazmaya yeltendim. Diğerinde, başkalarının kararlarını uygulamak zorundaydım; onun sorumluluğunu alamazdım.

Moskova'ya gidince; mutlu bir insanlığın yolunun, Sovyet türü sosyalizmden geçmediğini öğrendim. Moskova'da, insanlar mutsuzdu.

Evlilikte değerli bir şeyleri paylaşıyorsan, o, bambaşka bir mutluluktur. Herkes evlilikten şikâyet eder ama evlilik kurumu hâlâ yaşıyor. Bekâr arkadaşlarım var ve sanatçı oldukları için, etraflarında birçok kadın bulunuyor. Onların yaşadıkları duygusal yoğunluk, benimkinin yanına yaklaşamaz.

Aşk manyaklığına yürek yetmez. Sürekli kadınların peşinde koşan bir adam, çok yorulur.

Annem ve babamın bana veremediği özgürlüğü, ben kızıma verdim. Kızım, özgür olmak için benim gibi mücadele etmek zorunda kalmadı. Ancak, çocuğu çok fazla özgür bırakmak; yani benim yaptığım doğru mu, onu da bilmiyorum.

İnsanın, yaşamak için suç işlemek zorunda olduğunu gördüm. Yasaların çoğu, eskilerin kendi sistemini korumak için koyduğu kurallardır. Statik bir düzen ister, yaşlılar. Yanlışlar da yapsak, özgür olmalıyız; ilerleme için, böyle bir ortam şart.

İnsanoğlunun, olumlu olduğu kadar, olumsuz anlamda da gelişmiş olduğunu öğrendim. Hiçbir tavşan, binlerce tavşanı öldürecek bir silah yapmaz. Hiçbir eşek, toplu eşek kıyımına yeltenmez.

Hayattan öğrendiğim şeyi, "Kukla" romanımda yazmıştım, aslında. Yaşam, kaybetmeyi öğrenmektir. Şöyle ki, doğarız; öleceğimizi bilmediğimiz için, başlarda mutluyuzdur. Büyüdükçe, öleceğimizi anlar ve kaybetmeyi öğreniriz. Ölümsüzlüğümüzü, annemizi-babamızı kaybederiz. Âşık oluruz; sevdiğimizi kaybederiz. Önce çocukluğumuzu, sonra gençliğimizi ve zamanı gelince de olgunluğumuzu kaybederiz. Bir gün, hayatı da kaybedeceğiz; bunun farkına varabilirsek, mutlu olabiliriz. İşte bu yüzden, hayat, kaybetmeyi öğrenmektir.

Daha Fazlası

''Hakkımda bilmeniz gereken 9 şey'' Brad Pitt

Ümit Ünal

Game Of Thrones'dan 14 ölümsüz replik

Nick Sullivan cevaplıyor