Kültür > Sanat

44.  İstanbul Film Festivali Kısa Film Yarışması’nda Ödül Alan Filmler

44.  İstanbul Film Festivali Kısa Film Yarışması’nda Ödül Alan Filmler

11–22 Nisan 2025 tarihleri arasında gerçekleşen İstanbul Film Festivali’nden sonra bakışımızı Ulusal Kısa Film Yarışması’nda ödül alan filmlere çeviriyoruz.

27 Nisan 2025

Yazı Deniz Kaya

Fotoğraf İKSV

"Ulusal Kısa Film Yarışması"nın bu yılki programı, gündelik hayatta geçmişe ve şimdiye dair zamanla "normalleştirdiğimiz" detayları yeniden görünür kılıyor; her gün yaşadığımız ya da etkisi hâlâ içimizde olan anları bizlerle paylaşıyor.

Kısa filmlerin içimizden hikâyeleri, yönetmenlerin gözünden, kendine özgü bir üslupla karşımıza çıkarması kaçınılmaz. Her sene yaşadığımız dönemin sorunlarını, birbirimizle paylaşmakta zorlandığımız, bizden olanı anlatan hikâyelerin izlerini taşıyan kısa filmler, bu sene de benzer bir planda perdeye taşınıyor.

Yarışma seçkisinde, 12 kısa film yer alıyor. "Merhaba Anne", "Benim Lou Lou", "Neredeyse Kesinlikle Yanlış", "Garan" ve "1:10" gibi ulusal ve uluslararası yapımlar arasında "Gölgeler", "Küçük Ev" gibi animasyonlar da bulunuyordu. "Köşe Dansı", "Dilan Hakkında Konuşmalıyız" ve "Tutuklu Vatandaş" ise bu senenin ödüllendirilen filmleri oldu.

En İyi Kısa Film: "Köşe Dansı"

"Köşe Dansı" (Dancing in the Corner), Yönetmen: Jan Bujnowski / Polonya / 14'

Hayallerimiz, çocukluğumuz ve hayatın bize sundukları her zaman birbiriyle örtüşmez. Çocukken futbol maçlarıyla kurulan bir bağ ise her şeye rağmen hayallerimizi ve geleceğimizi şekillendirebilir.

"Köşe Dansı" bizi, Polonya'da komünizmin çöküşünün ardından, renkli televizyonların evlere girmeye başladığı döneme ve kişisel bir hayale götürüyor. Anlatıcının çocukluğundaki hayali ve onu bir şekilde gerçekleştirmesini izlerken ekrandan içeri sızan renklerin gerçek dünyada her zaman o kadar da renkli olmadığını fark ediyoruz. Hatta çoğu zaman hayallerimiz, antenden gelen o görüntülerden çok daha renkli ve hayatın sundukları ise o kadar renkli değil. Geriye dönüp baktığımızda hayatı değiştirmek mümkün olmasa da aynı hayali kurmaya devam edebiliriz.

Film, seyirciyi hem dış dünyanın sert gerçekleriyle sarsıyor hem de içimizde bir yerlerde saklı kalan anılara, unuttuğumuz hayallere dokunuyor. Bunu yaparken de Jan Bujnowski'nin zarif sinematografisi, Wes Anderson estetiğini aratmayan bir dünyada nostaljiyle gerçeği iç içe geçiriyor. Festivalde "En İyi Kısa Film" ödülünü kazanan "Köşe Dansı"nın kalbimize dokunmadan, hafızamızda iz bırakan bir hayali hatırlatmadan geçip gitmesi ise neredeyse imkânsız.

Mansiyon Ödülü: "Dilan Hakkında Konuşmalıyız"

"Dilan Hakkında Konuşmalıyız" (We Need To Talk About Dilan), Yönetmen: Umut Şilan Oğurlu / Türkiye / 20'

Umut Şilan Oğurlu'nun kamerasından izlediğimiz "Dilan Hakkında Konuşmalıyız", hayallerimizi, hızla akıp giden gençliğimizi ve üretmekle tüketmek arasında sıkışmış bir kuşağın iç dünyasını perdeye taşıyor. Film, yeni bir şeyler üretmek isteyen, üniversiteyi başarıyla tamamlamış ve sinemaya tutkuyla büyümüş Dilan'ın neden "üretemediğini" anlamaya çalışırken ekonomik zorlukların, sürekli değişen yaşam koşullarının ve gelecek kaygısının yalnızca maddi değil, yaratıcı enerjimizi ve neşemizi de nasıl tükettiğini gözler önüne seriyor.

Dilan'ın başına gelen aksilikler ve zaman zaman izleyiciyi güldürürken bir yandan da gençlerin yaşam mücadelesi içinde kendilerine ayırabildiği o nadir "an"ları görünür kılıyor.

Mocumentary formunda ilerleyen, dördüncü duvarı ustalıkla yıkan film, Dilan'ı yalnızca bir karakter olmaktan çıkarıp gençliğin iç sesi ve direnç noktası haline getiriyor. Böylelikle Dilan hakkında konuşmamak gerçekten de mümkün olmuyor.

Fipresci Ödülü: "Tutuklu Vatandaş"

"Tutuklu Vatandaş" (Citizen-Inmate), Yönetmen: Hesam Eslami / İran / 15'

Berlin Film Festivali'nde dünya prömiyerini yapan İran yapımı "Tutuklu Vatandaş", Tahran sokaklarında sınırların ve özgürlüğün izini sürüyor. Yönetmen ve yapımcı Hesam Eslami, sürekli gözetim altında olmanın bireysel özgürlük üzerindeki etkilerini belgesel formunda, direkt bir anlatı hassasiyetiyle ele alıyor.

Film, önce vatandaşların görünmez gardiyanlar tarafından nasıl izlendiğini gösteriyor ve konumlarının, evlerinin, hareketlerinin kameralarla nasıl takip edildiğini gözler önüne seriyor. Ardından kameraların gözünden izlenen bu bireylerin aslında o bakışların farkında olduklarını hissettiren sahneler geliyor.

Yönetmenin monitör görüntüleriyle kurduğu atmosfer, hem izleyiciyi bir gözlemci pozisyonuna yerleştiriyor hem de bu gözetim sisteminde izlenenin her şeyin fakında olduğunu ortaya koyuyor. Film, mahremiyetin anlamı, birey olmanın sınırları ve farkındalık hali üzerine güçlü bir ifade alanı. Fipresci (Fédération Internationale de la Presse Cinématographique), Uluslararası Film Eleştirmenleri Birliği ödülünü fazlasıyla hak ediyor.

En İyi Senaryo Ödülü: "Neredeyse Kesinlikle Yanlış"

"Neredeyse Kesinlikle Yanlış" (Almost Certainy False), Yönetmen: Cansu Baydar / Türkiye / 20'

Festivalden ödülle dönen filmler dışında, Suriye'de savaştan kaçıp İstanbul'a gelen bir abla kardeşin hayalleri ve günlük hayatı arasındaki mücadelesini anlatan "Neredeyse Kesinlikle Yanlış" gibi filmler de geçmiş, günümüz ve gelecek arasında insanın zorluklarla ve hayatla mücadelesinin hep bir şekilde devam edeceğini, kısa filmlerin ise bizleri biraz olsun anlaşılmış hissettireceğini gözler önüne seriyor.

Daha Fazlası

Dünyaca Ünlü Sanat Zirvesi İstanbul'da

No. 14, Bishop’s Stortford: Tarih ve Modernliğin Buluştuğu Ödüllü Bir Dönüşüm

Borusan Sanat Müdürü Aydın Dorsay ile Avrupa’ya Açılan Bir İstanbul

2025 Emmy Adaylıkları Açıklandı