Modanın Robin Hood'u: Philipp Plein

Moda endüstrisinin en asi tasarımcılarından biriyle sohbet etmek nasıl bir şeydir? Biraz göz korkutucu, daha çok heyecan verici ve aşırı samimi. Philipp Plein’ın dünyasındayız.

Giriş Tarihi: 15.11.2019 16:23 Güncelleme Tarihi: 16.11.2019 16:24

Yazı Asri Jasman

Korktuğumu söyleyemem. Endişeli olduğumu söylemem de doğru olmaz. O Philipp Plein, hepsi bu. Kuru kafaların, pul ve payetlerin, karanlıkların ön planda olduğu aynı isimli markanın yüzü ve arka planındaki ismi. Politik doğruculukla uzaktan yakından ilgisi olmadığı için Skandalların Kralı olarak anılan bir adam. Son skandalı da Sonbahar/Kış 2019/20 kadın giyim defilesini beğenmeyen bir moda yazarıyla girdiği ağız dalaşıydı. Bu sebeple, korkmasam da ondan biraz çekiniyorum.

The Fullerton Bay Hotel'de buluşuyoruz. Saat 17.45'te görüşmek üzere sözleşmiştik; Münih doğumlu tasarımcı, sonrasında Singapur'daki ilk mağazasını açmak üzere Marina Bay Sands'e gidecek.

Philipp, üzerine boya sıçratılmış bir deri biker ceket, siyah tişört, jean ve (tabii ki) payetli, yüksek paltformlu spor ayakkabılar giymiş. El sıkışırken gülümsüyor. Röportaja başlamaya hazırım, vakte olabildiğince çok soru sıkıştırmak niyetindeyim, derken o lafa giriyor:
"Adın neydi?"
"Asri" diyorum. Kaşlarını düşünceyle çatıyor, ben de ismimi daha net söylemeye çalışıyorum: "As-ri."
"Yani bir Asyalı adı mı?" diye soruyor, hâlâ doğru duymadığından emin gibi. "Malezya kökenli" diye yanıtlıyorum.
"Benim için yazar mısın?" diyor. "Merak ettim. Nasıl hecelendiğini bilmek istiyorum." İsmimi yazmak yerine, elinde tuttuğu röportaj sorularının yazılı olduğu kâğıdı işaret ediyorum.
"Süper," diyor ve adımı doğru bir şekilde okuyor.
Eğer bu hareketi beni rahatlatmak ya da konuştuğu kişiyi önemsediğini göstermek için yaptıysa işe yarıyor çünkü biraz rahatlıyorum. Ama sonrasında, gittikçe büyüyen politik doğruculuk dünyasında, kendisini tamamen dobra bir birey olarak yeniden gösteriyor.

YÜKSEK NABIZLI DEFİLELERİ ÜZERİNE
"Aslında sadece çocukluk hayalimi gerçekleştirmeye çalışıyorum. Çünkü bence her erkeğin içinde bir erkek çocuğu saklı, herkes çocuk kalıyor. Bir defilemiz kovboylarla ilişkiliydi çünkü çocukken karnavallarda hep kovboy gibi giyinirdim. Bir seferinde de defilede roller coaster inşa ettik çünkü doğduğum Münih'teki Oktoberfest'te bu trene binmeyi çok severdim.

Yani bildiğin gibi, her zaman geçmişinle birliktesin ya da hep istediğin ama hiç yapma fırsatı bulamadığın şeylerle."

DEFİLELERİN KİMİN İÇİN YAPILDIĞI ÜZERİNE
"Hep müşterilerimi memnun etmeye çalışıyorum çünkü benim gelirimi sağlayan onlar, var olma sebebimiz de onlar. Ve her yeni mevsimde daha çok müşterimiz oluyor, defileler kalabalıklaşıyor, hatta aşırı hale geliyor. Bu, bir teşekkür etme yöntemi. Artık defile mantığı sorgulanmalı. Eskiden bu defileleri yapmanın bir gerekçesi vardı; bu sezon ne yaptığımızı ve gelecek sezon ne yapacağımızı bu yolla medyayla paylaşıyorduk. Ama şimdi yeni koleksiyonlarımızı internette, sosyal medyada ya da ne bileyim Weibo'da, WeChat'te bile yayımlayabiliyoruz. Bu sebeple, bir araya gelip düşünmeli, bir defile yapmak yerine başka yollar bulmalıyız."

SONBAHAR/KIŞ 2019/20 ERKEK KOLEKSİYONUNUN BEKLENTİLERİN AKSİ OLMASI ÜZERİNE
"Ana akıma karşı gelmeyi seviyorum. Kimsenin şova yatırım yapmadığı bir dönemde biz daha da büyük bir şov hazırladık. Şimdi herkes büyük şovlar yaparken biz ufak bir şov yapmayı seçtik. Herkesin yaptığının tam tersini yapmayı seviyorum, daha doğrusu kendimi herkesin yaptığını yapmak zorunda hissetmiyorum.

Kurumsal ve tarihi modaevlerinin tersine, Philip Plein'ın yeni nesil markalardan biri olduğunu düşünüyorum. Ve her yeni nesil bir önceki nesilden farklı olmak zorundadır çünkü her neslin kendi DNA'sı vardır. Bu bence önemli bir nokta."

SEKTÖRÜN DOĞASI ÜZERİNE
"Sektördeki mega markaların arasında yeni bir marka yaratmaya çalışmak aşırı zor bugünlerde. Biz 40 trilyon dolarlık canavarlarla savaşan küçük, bağımsız bir moda markasıyız. Onlar reklam yapmak için, ürünlerini sergilemek için, mağaza açmak için daha fazla paraya sahipler. Biz ise elimizden gelenin fazlasını yapmak zorundayız, âdeta Robin Hood gibi. Etrafında olup, yerini almaya çalışan insanlara karşı hep savaşmak zorundasın."

MARKA KİMLİĞİ ÜZERİNE
"Moda alanına girdiğimde piyasada bizim gibi bir marka yoktu. Ben, özellikle erkek giyimde biraz daha sıradışı olan az sayıda örnekten biriydim. Bu kadar doymuş bir sektöre girdiğinizde herkesin zaten sahip olduğu bir şeyi sunamazsınız, bir fikir bulmak zorundasınız. Benim fikrim de bağıran, sıradışı ve rock'n roll ruhu taşıyan bir tasarım ortaya koymaktı. Herkes bir ara minimalizmin dönüşünü konuşuyordu, aylar sonra Gucci'nin tasarımları ve bizim payetli, taşlı tasarımlarımızdan sonra çenelerini kapattılar.

Bu bize moda sektörüyle ilgili bir gerçeği de gösteriyor; herkes birbirinin ne yaptığına bakıyor çünkü hiç kimsede başarının formülü yok. Sonra insanlar, 'Bu marka neden başarılı, neden onların işi iyi gidiyor, neden biz yapamıyoruz?' diye sorgulayıp kendilerinden şüphe duymaya başlıyor."

MÜNAKAŞACI BİRİ OLMAK ÜZERİNE
"Şunda anlaşalım; ben politikacı değilim. Yatırım şirketim ya da benzeri bir işim yok. Dolayısıyla dikkat etmem gereken bir şey yok; birilerinin bana ne yapmam, ne yapmamam gerektiğini söylemesini kabul etmek zorunda değilim. Sen bana bir soru sorduğunda her zaman sana ne düşündüğümü ve gerçeği söylerim. Politik doğrucu olmaya çalışmıyorum. Birilerine zarar vermek ya da birileri hakkında konuşmak niyetinde değilim ama bu sektörde çok fazla aptalca şey var ve insanlar bunları konuşmaya bile yeltenmiyor.

Ben sektöre girdiğimde hiç hoş karşılanmadım. Beni Milano Moda Haftası'na falan çağırmadılar, yani her şey için savaşmak zorunda kaldım. Dolayısıyla gerçeği iyi biliyorum ve sen de bana fikrimi sorduğunda fikrimi söylüyorum. İnsanların sürekli tartışan biriyle ilgili ne düşündüğünü biliyorum, 'Bunu nasıl söyleyebilirsin!' diyorlar. Herkes onun doğru olduğunu biliyorsa, ben neden söylemeyeyim? Ama çoğu insan söyleyemiyor. Ben sadece olan şeyleri, görme yolumu anlatıyorum ki, bunlar da her zaman doğru olmak zorunda değil."

BİZE ULAŞIN