Kumlardan doğan uygarlık: Abu Dabi

Petrol kuyuları, milyarlık dolarlık müze yatırımları, ultra lüks oteller ve masallara konu olan çöl hayatı... Abu dabi, her geçen gün artan turistik yaptırımlarıyla modern zaman seyyahlarını şaşırtmaya devam ediyor.

Giriş Tarihi: 10.12.2018 11:20 Güncelleme Tarihi: 10.12.2018 11:37

Yazı Arda SAYINER

Saadiyat adasına yumurtalarını bırakan Caretta Caretta'lar her ne kadar koruma altında olsalar da artık bambaşka bir şehrin sahillerinde dolaşıyor. Birleşik Arap Emirlikleri'nin en zengin emirliği olan Abu Dabi'deki bu kültür adası, nesli koruma altında olan canlıların doğal bir yaşam alanı olduğu kadar turistlerin de tek kelimeyle gözdesi. Dubai'nin elindeki turizm liderliğini almaya çalışan Abu Dabi bu tatlı yarış için bonkörlüğü elden bırakmıyor. Çöl hayatını bir bedevi sabrıyla yıllar içinde modern bir uygarlığa çeviren emirlik, dünyanın en popüler şehirlerine meydan okurcasına turizme milyar dolarlar yatırıyor. Orta Doğu'daki ilk ve dünyanın en büyük Guggenheim müzesinin açılmasıyla başlayan süreç; Norman Foster liderliğinde tasarlanan Zayed Ulusal Müzesi, Zaha Hadid'in son başyapıtları arasına giren Abu Dabi Gösteri Sanatları Merkezi ve Tadao Ando'nın çizgileriyle hayat bulan denizcilik müzesiyle devam etmiş. 2017'nin Kasım ayında ise dünya sanat otoritelerince oldukça tartışılan 24 bin metrekarelik Louvre Abu Dabi Müzesi'nin açılmasıyla bambaşka bir seviyeye yükselmiş. Jean Nouvel'in tasarladığı müze bugün çağdaş çizgileri yalın tasarımlarla buluşturuyor. Fransa ve Abu Dabi hükümetleri arasında 30 yıllık bir sözleşme kapsamında Batı ve Doğu sanatı arasında bir köprü kuruyor. Van Gogh'un kendi otoportresinden Jacques-Louis David'in meşhur 'Napolyon Alpleri Geçerken' isimli kült tablosuna kadar birçok eserin sergilendiği müze; Avrupa sanatı, eski Mısır uygarlığı, Asya ülkeleri ve Orta Doğu kültürünü temsil eden eserlere sahip. Kalıcı parçaların yanında geçici eserlerin sergilendiği kısa dönemli galerilere de sahip. Müzenin uzaktan görenleri hayran bırakan sepet şeklinde tasarlanmış kubbesi ise içeriden görüldüğünde çok daha çarpıcı. Müzenin etrafındaki havuzları da kaplayan çelik örgülerle bezeli kubbe tek kelimeyle bir tasarım harikası, güvercinlerin de yuvası.

Şehrin mimari dokusunda ise 2007 yılında açılan Sheikh Zayed Camii'sinin büyük bir yeri var. 545 milyon dolara mal olan camiinin yapımı altı yıl sürmüş. Aynı anda 41 bin kişinin ibadet edebildiği şaheser, mermer ve sedef işçiliğinin eşsiz bir örneği. Arap masallarındaki sanatsal görkemi bizzat yaşatan camiinin ana dua salonu ise dünyanın en büyük el dokuması halısına sahip. İran'ın Horasan bölgesinde 1.200 kadın tarafından iki yılda dokunan halı, 45 ton ağırlığında ve 6 bin metrekare büyüklüğünde. 81 farklı kubbenin en büyüğünde ise yine bir dünya rekoru olan ve Almanya'da yaptırılan 10 metrelik kristal avize gözleri kamaştırmakta. İbadet alanları ise emirlikteki klimalı otobüs duraklarından kapalı garajlara kadar tüm alanlarda olduğu gibi tamamen ayrı bir iklimi yaşatmakta. Birçok yer serinliğin ötesinde üşütecek sıcaklıkta. Kısacası binlerce yıllık çöl sıcakları tüm emirliklerde olduğu gibi burada da teknolojiye yenilmiş durumda.

Bu kadar yoğun bir kültür ve sanat gündeminin yanında adrenalin yaşayarak biraz hareketlenecek seçenekler de mevcut. Ferrari World ziyaretçilerine dünyanın en hızlı roller coster'ını sunmanın yanında birbirinden farklı modellerin test sürüşünü de Ferrari tutkunlarına mümkün kılıyor. Daha fazla adrenalin isteyenler için ise şehrin farklı bölgelerinde 4x4 araçlarla çölde safari seçeneği mevcut. Yüksek kum tepelerinde Kandura denilen geleneksel beyaz kıyafetlerini giymiş erkek şoförler tek elle kullandıkları araçlarla hem heyecan yaşatıyor hem de resmen şov yapıyor. İçi çelik bariyerlerle döşenmiş araçların kumlara saplanması veya devrilmesi an meselesi. Yolda kalmış araçlara şahitlik yaparak vardığınız vaha ise akşam yemeği için çoktan hazır. Kollarında şahin taşıyan yerel turistler, vahanın girişinde bekleyen develer, gümüş marpuçlu nargileler ve köçeklerin dans yaptığı ahşap platform sizi Lawrence'ın dünyasına taşıyacak nitelikte.

Abu Dabi'deki tüm bu turistlik zenginliğin içinde yükselen oteller dünyası ise tek kelimeyle kıyasıya bir rekabet içinde. Abu Dabi'deki Saadiyat adası gibi zorlu bir bölgede tüm bu yarışın içinden sıyrılan marka ise Rixos. Dubai'deki Rixos Premium ve Rixos The Palm'dan sonra Birleşik Arap Emirlikleri'ndeki üçüncü otellerini 15 Ekim'de açan marka, dünya turistlerine Türk misafirperverliğini en üst seviye yaşatmaya aday. Lacivert mermerlerle kaplı lobisi, yüzme havuzlu odaları ve motorlu su sporlarının yapılmasının dahi yasak olduğu doğa harikası plajıyla tek kelimeyle bir vaha. 378 odası bulunan Osmanlı saraylarından esinlenen otelin SPA'sı ise rafine zevkleri yansıtan emarelerle dolu. Çivit mavisi soyunma dolapları, karlarla kaplı buz odası, otantik çinileriyle kaplı hamamı ve 1001 gece masallarını andıran dinlenme alanları kumlu rüzgârların yorgunluğunu üzerinizden atacağınız eşsiz bir alan.

Çöl hayatını bir bedevi sabrıyla yıllar içinde modern bir uygarlığa çeviren emirlik, dünyanın en popüler şehirlerine meydan okurcasına turizme milyar dolarlar yatırıyor.

Uluslararası otel ve sanat markalarıyla aynı bölgede konumlanmak, doğal hayata zarar vermeden yasal düzenlemelere uymak ise çöl sıcakları kadar meşakkatli. Rixos Otelleri Yönetim Kurulu Başkanı Fettah Tamince ise bu zorlu ve mükemmeliyetçi sürecin Saadiyat adasındaki mimarı. Her şey dâhil konseptte lüksün nasıl hissettirileceğini, büyü metrekarelerde butik hizmetin nasıl verileceğini bir kez de Abu Dabi'de kanıtlamaya gelmiş. Armatürlerden perdelere kadar Türk ürünlerini otellerinde kullanan, Türk mimarlarla çalışan Tamince; Türk kahvaltısı, Türk kahvesi ve Türk lokumu gibi Türk misafirperverliğinin alametifarikalarını sunmanın yanında bu içeriğin de ötesine geçmeye karar vermiş. Hizmet ihracatını yükseltmenin yanında marka menşeinin hissedilmesini sağlayacak stratejiler belirlemiş. Yabancı personele 'günaydın, afiyet olsun, hoş geldiniz' gibi 15 farklı Türkçe kelime öğretilerek karşılamaların önce kısaca Türkçe, sonrasında ise İngilizce yapılmasını kurumun marka kültürüne işlemiş. Türkiye'deki
servis kalitesini, güler yüzü ve hizmet anlayışını ise emirliklerdeki personelin %80'ini Türkiye'den temin ederek sağlamış. Anadolu topraklarındaki misafirperverli deneyimini, çöldeki uygarlığa taşımış. Ve sonuç ortada… Rakiplerini bölgesinde şimdiden kıskandıran ve telaşlandıran bir marka.

Dubai ise Abu Dabi'nin petrol gelirlerine sahip olmasa da, emirlikler arasında turizm lideri. Dünyanın en yüksek binası olma unvanına halen sahip olan Burj Khalifa'ya ev sahipliği yapan şehirde yeni binalar ise halen yükselmeye devam ediyor. Nüfusun ağırlığının yabancı çalışanlardan oluştuğu şehirde gece hayatı ise Avrupa ve ABD'deki mekânları aratmayacak derecede. Jumeirah Road'taki Rixos Premium Otel'in içindeki Azure Beach Club'ın havuz partileri Las Vegas'taki meşhur XXS'in havuz partilerini andırırcasına eğlenceli ve cüretkâr. Şehir merkezinde birçok İngiliz ve İrlanda barı servis verirken, happy hour partileri iş çıkışlarında olukça popüler. Şehirde kanunlara uyduğunuz sürece, son model BMW araçlar ve motosikletler ile görev yapan üniformalı polisler ise sadece birer güvence. Gündüzleri ise ABD'nin meşhur restoran zincirlerinden California Pizza Kitchen ve Cheesecake Factory gibi markaların lezzetleriyle Orta Doğu'daki tek lokasyonlarında hasret gidermek mümkün. Eski şehir Deira'da ise hayat gökdelenlerin yükseliş hızının oldukça gerisinde. Tek katlı evler, eski dükkânlar, sokak lezzetleri sunan tozlu caddeler modern binaların gölgesinden sıkılanlar için yerel deneyimler vadediyor. Kumlardan doğan bir uygarlık sunan Birleşik Arap Emirlik'lerinin bu meşhur şehri, Abu Dabi'nin turizmdeki yükselişine uzaktan şahitlik ediyor.

Otel; lacivert mermerlerle kaplı lobisti, yüzme havuzlu odaları ve motorlu su sporlarının yapılmasının daki yasak olduğu doğa harikası plajıyla tek kelimeyle bir vaha.

BİZE ULAŞIN