Derin devletler hangi gerçekleri gizliyor?

Giriş Tarihi: 18.07.2018 10:41 Güncelleme Tarihi: 18.07.2018 10:44

Hazırlayan Emrah SAKA

Bugünlerde televizyonlarda epey farklı bir dizi var. Ülkemizde de FoxCrime kanalında gösterimde olan 'Deep State', hükümetlerin güç savaşlarından kaçan bir babanın hikâyesini konu alıyor. Mark Strong'un hayat verdiği Max Easton, MI6/CIA içerisindeki gizli bir yapılanma olan The Section'ın yöneticisi George White tarafından, ölen oğlunun intikamını almak üzere yeniden sahaya çağrılıyor. Easton, Orta Doğu'da yarattıkları kaostan yararlanmak isteyen istihbarat örgütlerinin arasında kalıyor. Tehlikeli bir oyun oynayan Easton, bir noktada geride bırakmaya çalıştığı bir hayatın içine giriyor. İngiltere, ABD, İran, Lübnan ve Fransa'da geçen dizinin yapımcılarından Matthew Parkhill sorularımızı yanıtladı.

Esquire: 'Deep State' dizisinin ardındaki fikir nereden aklınıza geldi?

Matthew Parkhill: Orijinal başlığı daha farklı olan bir proje getirilmişti bana. Dizi, eski ailesiyle yeni ailesi arasında seçim yapmak zorunda bırakılan bir karakteri konu alıyordu. Bir gün ABD'den bir mühendislik ve inşaat şirketinin Irak Savaşı'nda neredeyse 40 milyar dolar kazandığını anlatan bir haberi okumadan önce de aklımda o proje vardı. O haberi okuduktan sonra iki fikir kafamda birleşmeye başladı. Eski bir ajanın kişisel hikâyesiyle uluslararası politikanın durumunu ve kazanç elde etmek için yaratılan kaosu konu alan büyük bir politik polisiye fikri iç içe geçti. Fikrin başlangıç noktası bu oldu. Daha sonra projenin başlığını 'Deep State' (Derin Devlet) olarak değiştirdiğimde hikâyeye bambaşka bir açı sağlamış olduk; böylece günümüzde olanlara dair birçok farklı elementi de diziye katma fırsatımız oldu. Süreç böyle gelişti.

ESQ: Oyuncuları seçerken neye dikkat ediyorsunuz?

M.P: Kim o karakteri en ilgi çekici ve etkili şekilde hayata geçirebilir diye bakarım. Hikâyeye çok şey katabilecek, onu yaşayan ve düşünen bir hale dönüştürebilecek çok iyi oyuncular ararım. Tabii Mark'ın (Strong) durumu oldukça özeldi. Mark'ı uzun zamandır takip ediyordum; onun oynadığı 'Syriana' (2005) filminin büyük bir hayranıydım. Ancak 'Köstebek'te (Tinker, Tailor, Soldier, Spy (2011) canlandırdığı karakter bana özellikle Max Easton karakterini düşündürüyordu. Mark'ın izleyicilerin iyi ya da kötü, her tür karakterle empati kurabilmelerini sağlayan bir yeteneği ve o karaktere bağlanmanıza olanak veren bir tarzı var. Max karakteri için istediğim şey de buydu.

Leyla'yı canlandıran Karima (McAdams), Anna'yı canlandıran Lyne (Renée) ve Harry'yi canlandıran Joe (Dempsie) gibi kimi oyuncular okumalara ve seçmelere katılmıştı. Onları izlerken aradığım kişilerin onlar olduğunu anladım.

ESQ: Sizce Deep State, Orta Doğu ülkeleri üzerinde bir etki yaratacak mı?

M.P: Hiç bilemiyorum. Dünyada birçok yerde gösterilecek, ama Orta Doğu'da tam olarak hangi ülkelerde gösterileceğini bilemiyorum. Umarım o bölgede de insanlar programı izleme fırsatı bulurlar. İster Tahran'da ister Beyrut'ta olsun; ülkelerdeki hikâyeleri doğru aktarmaya büyük özen gösterdik.

Polisiyelerde ve casusluk hikâyelerinde, özellikle günümüzde, esmer tenli karakterleri kötü adamlar olarak göstermek gibi bir âdet var. Bu bir arketip olmuş. Biz, programımızın bu tür bir yapım olmasını engellemeyi amaçladık. Örneğin ilk bölümde Said isimli, Müslüman bir karakter görüyorsunuz. İzleyicilerin zihninde o kötü adam arketipi canlanırken aslında onun takım lideri bir MI6 ajanı olduğunu öğreniyoruz. Yani beklentileri karşılıksız çıkarıyoruz. İnsanların beklentileriyle oynuyor, casusluk türünde insanların bildiklerini düşündükleri şeyleri ve bizim onların görmeye alışkın olduklarını düşündüğümüz şeyleri alıp başka bir fikre dönüştürüyoruz. Bu nedenle Orta Doğu'daki izleyicilerin fikirlerini öğrenmek harika olur.

ESQ: Umarım gelecekte bunu öğrenme şansı buluruz. Sizce sıradan bir insan, yaşanan ülkelerarası anlaşmazlıklara rağmen mutlu ve bağımsız bir birey olabilir mi?

M.P: Max gibi bir ajandan mı, yoksa sokakta gördüğümüz herhangi bir insandan mı bahsediyorsunuz?

ESQ: Sıradan bir insandan bahsediyorum.

M.P: Mutlu olabilir miyiz? Umarım mutlu olabiliyoruzdur, çünkü aksini düşünmek biraz moral bozucu. Dünyada çok fazla çılgınca ve korkunç şey oluyor. Bazen bununla başa çıkmak zor olabiliyor, ama aynı zamanda bir sürü güzel şey de oluyor. İlgimizi her ikisine de yöneltmemizin önemli olduğunu düşünüyorum. Benim de zaman zaman kendi kozama çekildiğim anlar oldu. Tüm haberleri takip ediyordum ve "Artık haberleri dinleyemem. Buna bir son vermeliyim." dediğim ve haberleri takip etmek yerine müzik dinlediğim zamanlarım oldu. Çünkü dünyada çok fazla çılgınca şey oluyordu. Ancak başımızı kuma gömmemiz de doğru değil. Mutlu olma şansımızın olup olmadığına dair sorduğunuz sorunun cevabı "Evet, var."

Dünyada çok sefalet ve acı var. Kendimi şanslı insanlardan biri olarak görüyorum ve çok çok şanslı bir yaşantım olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle benim için, "Evet, insanlar mutlu olabilir." demenin kolay olduğu söylenirse bunu anlarım. Ancak yine de tüm bu olanlarla bir şekilde başa çıkarak mutlu olmamızın mümkün olduğunu umuyorum. Çok güzel bir soru sordunuz, çünkü dünyada olan bazı şeylerden bahsetmenin programımızın önemli bir parçası olduğunu düşünüyorum. Eğlence amaçlı yapılan bir program ve bir polisiye olduğumuzu biliyorum ancak aynı zamanda da bir gerçeklikten bahsediyoruz. Ben de birçok insan gibi, Irak'ta tüm o korkunç şeylerin gerçekleştiği yerlerde çalışan insanlar tanıyorum. Suriye'de çalışan arkadaşlarım da var ve orada neler olduğunu biliyoruz.

ESQ: Evet, ne yazık ki.

M.P: Kişisel ölçekte denemeli ve bunlarla başa çıkmaya çalışmalıyız. Aksi takdirde deliririz.

ESQ: Gezegenlerin sonunun geldiği, insanların temiz su ve hava arayışı içine girdiği bilimkurgu filmlerine rastlıyoruz; bu filmlerde en temel ihtiyaçlarımızın tehlikeye düştüğü o aşamalarda dahi bir araya gelemediğimizi görüyoruz. Sizce bunun sebebi nedir? Neden bir araya gelemiyoruz? Neden hâlâ savaşlar ve anlaşmazlıklar var?

M.P: Bunlar oldukça büyük sorular. Bunun milyonlarca sebebi var. Tarih, din, açgözlülük, güç hırsı… Sanırım bu dördünün tanık olduğumuz birçok anlaşmazlığın sebebi olduğunu söyleyebiliriz. İnsanların birbirleriyle tarihleri, ailelerin ve dinlerin birbirleriyle tarihleri, insanların geçinmesine engel olan unsurlar.

Haklısınız, hepimize yetecek kadar suyumuz, yiyeceğimiz ve kaynağımız var. Eğer herkesin bunlarda eşit payı olsaydı hepimize yeterlerdi ancak herkesin eşit payı yok.

Şu anda dizide ikinci sezon üzerinde çalışıyorum. Size bu sezonun ne hakkında olduğunu pek söylemeyeceğim, ancak 'Deep State'te örneğin kâr elde etmeye çalışan şirketlerin kontrolü ele geçirmeye çalıştıklarını sıkça anlattığımızı görürüz. Bu kadar kısıtlı bir zamanda yanıtlamak için oldukça güç bir soru, ancak dünyadaki anlaşmazlıkların bu dört unsurdan biriyle bağlantılı olacağını düşünüyorum.

ESQ: 'Deep State' için kaç sezon planladınız?

M.P: Zihnimde programı her sezon derin devlet kavramının bir başka boyutunu aktaracak şekilde canlandırıyorum. Yani aklımda 'Deep State'in beş sezon olması ve her sezonda derin devletin farklı yönlerini keşfetme fikri var. İkinci sezon üzerinde çalışmaya başladık bile. Hatta şu anda sizinle konuşurken yazar odasındayız. Bu kısım iki hafta içinde bitecek ve yazmayı bırakacağım. Çekimlere eylül ayında başlayacağız. Yani önümüzdeki yıl aşağı yukarı bu zamanlarda 2. sezon yayımlanacak ve neler olacağını göreceğiz. Popülaritesine bakılacak olursa dizi oldukça iyi gidiyor. İnsanlar izlemeye devam ettikçe ve benim de buna enerjim oldukça diziyi yapmaya devam edeceğiz.

ESQ: Dizi gerçekten inanılmaz. Son soruma geçmek istiyorum: Türkiye hakkında neler biliyorsunuz? Ülkemizi ziyaret etme şansı buldunuz mu?

M.P: Ülkenizi tatil için ziyaret etmiştim. Ne zaman olduğunu hatırlamıyorum. Haritada size neresi olduğunu gösterebilirim. Harika zaman geçirmiştim, çok iyi ağırlanmıştık. Ancak İstanbul'da bulunmadım; hep oraya gitmek istemişimdir, çünkü ne kadar büyüleyici bir şehir olduğunu çok duydum. Türkiye'yi yeniden ziyaret etmeyi çok isterim.

ESQ: Evet, öyledir. Sizi burada görmekten ve ağırlamaktan mutluluk duyarız.

M.P: Belki size bu sözünüzü hatırlatırım. Bu çok hoşuma giderdi, çünkü beni çok etkileyen bir yer. Çok ilginç ve hareketli bir tarihi var. Doğu'nun Batı'yla buluştuğu yer olduğunu söylemek de âdettendir. Bir de İstanbul Boğazı var tabii. Belki de bir gün çıkıp gelmeliyim. Bu yıl biraz yoğun bir programımız var, ancak bir gün kesinlikle görmek istiyorum.

BİZE ULAŞIN