Nuri Bey, çok hoşsohbetsiniz!

İnsanlar üzerinde fazlasıyla olumlu etkiler bırakıyor. Bunun için ekstra bir çaba sarf ettiğine inanmıyorum. Kendi gibi. Hesaplanmış adımlardan uzak, rafine ve kendinden emin bir duruşa sahip. Bir de güzel konuşmuyor mu; çiçek! Borussia Dortmund’da bu sezon harikalar yaratan Nuri Şahin’le buluştuk.

Giriş Tarihi: 16.11.2017 13:28

Röportaj: Togan Noyan
Fotoğraflar: Mehmet Erzincan
Moda Editörü: Duygu Altıparmak

Kariyer geçmişinde, üst düzey ligler ve o liglerin en gözde takımları var. Salt yetenekle bir yerlere gelmek, öncelikli ve önemli olabilir; ancak aynı zamanda kendinizi bulunduğunuz camialara sevdirebiliyorsanız hafızalardan kolay kolay silinmezsiniz. Nuri Şahin, Bundesliga haricinde Santiago Bernabéu ve Anfield'de taraftarları selamladı, iki büyük ligdeki üst düzey karşılaşmalarda yer aldı. Sakatlığının yanında teknik direktör tercihlerinden dolayı belki kendini tam gösteremedi ama iletişim kabiliyeti ve tavırları sayesinde hep güzel hatırlandı, hatırlanacak.

Ben işin bu noktasını çok önemsiyorum. Bir sporcunun kalifiyesi masaya yatırıldığında, tavırlarının, uzak köşeye yaptığı plaseden yahut 18'in dışından 90'a gönderdiği toptan daha değersiz bulunmamasını arzu ederim. Gerçi ne dersek diyelim, defansın arkasına atılan topu nizami bir şekilde önüne düşürüp kalecinin üzerinden ağlara gönderdin mi, tribünlerden gelen ses eşliğinde her şey bir kenara bırakılır, tavırlar akla gelmez bile; bu, net. Ama ben Nuri'nin tipik bir futbolcu olarak algılanmasına nedense 'hâlâ' karşıyım!

"Ben, tipik futbolcu tanımlamasına çok inanan biri değilim. Bence dünya üzerindeki her bir bireyin, diğerinden farklı özellikleri vardır. Bu yüzden; futbolcu, oyuncu, yönetici veya başka bir meslek adıyla o işi yapanların tamamını tanımlamayı doğru bulmuyorum. Ben kendimim ve beni ben yapan özellikler var. Bu hayatta inandığım, zevk aldığım şeyleri yapmaya gayret ediyorum. Plan yapmak, kendimi geliştirmek, öğrenmek, merak etmek benim yapımda var; dolayısıyla bu özelliklerin yansımasını hayatımda görebiliyorsunuz. Zira ben futbol mesleğinin bu özellikleri engellediğini
de düşünmüyorum. Futbol bir meslek, aynı sizin yaptığınız gazetecilik gibi. Futbolun içinde de her meslekte olduğu gibi, kendini geliştiren sporcular var. Özellikle son yıllarda Türk futbolunda da çok parlak, örnek olarak gösterilecek sporcular yetişiyor. Genç jenerasyon bu konuda çok iyi."

Benim inatla öne sürdüğüm 'tipik bir futbolcu algısının dışında' argümanımı, okuduğunuz üzere çürüttü, Nuri. Bu konuda daha fazla üzerine gitme niyetinde değilim; hatta aklıma gelen kontra birkaç soruyla onu düşüncelerinden en ufak bir sapmaya yol açacak 'tuzaklara' düşürmeyi dahi düşünmüyorum! Sonuç olarak, bizi bazen yanlış yönlendiren yargılarımızdan uzaklaşmayı yeğliyorum. Söylediklerine pek inanasım gelmese bile...

Nuri'yle buluşma öncesi, hakkında sadece internetten araştırma yapmak istemedim. Çevremden futbolla yakından ilgisi olanlara, hatta futbolu sadece milli heyecan düzeyinde yaşayıp önemli maçları takip edenlere Nuri'yi sordum. Şimdi yine başa dönüyoruz belki, ancak yapabileceğim bir şey yok! Zira özetle Nuri, onlar için yeteneği haricinde centilmen, naif ve duygusal biri. Az önce stereotipler üzerinden kendisini sıkıştırmaya çalışıp ağzımın payını almıştım ama 'duygusal' olduğu üzerine bir düşünce var ki duygusalsa hayal kırıklığını da iyi bilir. Atlamak istemem.

"Çok hayal kırıklığı yaşayan bir insan değilim. Dışarıdan sessiz ve sakin görünürüm; buna katılıyorum. Ama hayatın genelinde mantığı duygularının önüne alan bir adamım. O yüzden, eğer gerçekten hayati bir mesele değilse, yaşamın rutinlerini kendime fazla dert etmemeye çalışırım."

İnanamıyorum! Bu, nasıl bir savunma sistemi? Muazzam derecede kontrollü bir adam var karşımda. Durum buysa, yanına öyle rastgele sokulamazsınız. Nuri'nin içinde sanki bir vize memuru var. Sürekli tebessüm eden, girdiği ortamın enerjisini yükselten Nuri, söz konusu kendisi olunca nezaketi elden bırakmadan size resmen "Kaç gün kalacaksın; dönüş biletini göreyim." falan diyor.

Peki, yine yanlış mı düşünüyorum; içindeki duvarlardan ne haber Nuri? "Duvar belli bir zaman sonra önyargıyı getirir bence. Ona duvar demeyelim ama filtrelerim var. Duvarı aşmak zordur, filtre daha geçirgendir. Ben sevdiğim, güvende olduğum ve bulunmaktan zevk aldığım ortamlarda yaşamayı
severim. Bu, dışarıya kapalı olduğum anlamına mı geliyor, hayır. Her türlü yeniliğe, yeni insanlara, yeni hayatlara, yeni coğrafyalara da açığım. Kariyerim boyunca Almanya, İspanya ve İngiltere'de oynadım, oralarda yaşadım. Üçü de birbirinden çok farklı camialar ve çok farklı ülkelerdi. Hepsinden de ayrı tecrübelerle ayrıldım. İlla bir kırmızı çizgi belirleyeceksek ilk sıraya doğruluğu koyarım. Ben doğru insanları severim. Hayatta her şeyi doğru yapmaktan bahsetmiyorum, yanlış yapsa bile bunun farkında olan, kabullenen ve düzeltmeye çalışan, doğru olmak için çabalayan insanları severim."

Pes!
Konuyu dağıtıyormuş gibi yapıp belki de iyi bir manevrayla gardını düşürme aşamasına geçiyor ve aslında 'filtrelerinin' geçirgenlik sınırının tam üzerinde durmaya gayret ediyorum. Mevzu, çocukluk kahramanları. Hatta bugüne sirayet eden, 'eskimeyen' kahramanları... Tipik soruların zor cevapları olabiliyor bazen. Mesela şu mevzuyu bana açsanız bayağı bir eveler gevelerim. Kendinizle özdeşleştirdiğiniz, feyz aldığınız ve hayranlık duyduğunuz kahramanınız, hakkınızda ciddi ipuçları verir. Bazen, eğer seçtiğiniz kahraman tarihten bir kişi değilse büyük laflar edeceğiniz anda o kahramandan hiç bahsetmek istemez, belki de geçiştirmek için hemfikir olunan 'net' bir kahramanı ortaya atabilirsiniz.

80'lerde doğan, hele ki 80'lerin ortalarından itibaren aramıza katılanların kahramanlarının 'günümüzle uyumluluğu' olasılık dahilindedir ki onlara bugün dahi ulaşılabiliyordur. 1988 doğumlu Nuri Şahin, bu noktada beni şaşırtmıyor. Zira hayatı futbol olan biri var karşımda ve "Kahramanın kim?" soruma gayet makul bir cevap alıyorum: "Benim çocukluk kahramanım Zinédine Zidane'dı. Hep onun gibi bir futbolcu olmak istemiştim. Real Madrid'e sempati duymam, ileride bir gün o formayı giymek istemem de bu yüzdendi. Hayalleriniz ne kadar büyük olursa ve siz o hayalin peşinden ne kadar giderseniz gerçekleşme ihtimali de o kadar yüksek oluyor. Ben çocukluk kahramanım Zidane'la bir yıl birlikte çalışma fırsatı da buldum."

Nuri Şahin, her ne kadar argümanlarımla çelişen ifadeler kullansa ve kontrollü cevaplar verse de kalıpların dışında bir futbolcu olmadığı konusunda beni ikna edemiyor. Zira ben daha çok müzikle veya konsol oyunlarıyla haşır neşir olan futbolcular tanıdım, duydum. Belki de onları yeterince tanımadığımız için kalıplaşmış fikirler doğrultusunda haklarında çıkarımlarda bulunduk. Ancak Nuri'nin etrafına yaydığı enerji, ilk temastan sonrasına kadar hep rafine çağrışımlar yaptırıyor insana. Hakkında araştırma yaparken de bunu hissettim.

Mesela 'sözlük' sitelerinde Nuri için onlarca sayfa yorum arasından neredeyse bir tane bile olumsuzuna denk gelmedim. Mümkün olmamalı. Hele ki mevzu kişilik ve sporcu duruşu ise. Bunun dışında, araştırmalarımda denk geldiğim bir diğer farklı detay da yazı yazma yeteneğiydi. Monaco'yla oynayacakları Şampiyonlar Ligi maçı öncesi otellerinden stada hareket ettikleri sırada otobüslerinin hemen yanında patlayan bir bomba ve sonrasında yaşananalar hakkında yazdığı bir yazıya denk geldim ki değme "Yazıyorum!" diyene taş çıkartır. Merak edenlere hemen söyleyeyim; teyit ettim, yazıyı bizzat yazmış. Hem de dünyaca ünlü, spor dünyasında söz sahibi olan bir internet sitesine!

Yazıyı okuduktan sonra aklımda kalan bazı detaylar var… Ailesine olan müthiş düşkünlüğü, o kötü anda bile sakin kalmaya çalışarak arkadaşlarını yatıştırma dürtüsü ve üç yabancı dili çok iyi konuşma yeteneği. Yabancı dil meselesinin altını çizelim: Nuri, o olay esnasında yaralanan
İspanyol arkadaşının eşine durumları hakkında bilgi verebilen, otobüsün içindeki tek kişiymiş.

Biliyorsunuz, futbolcular kariyerleri boyunca birden fazla ülkede top koşturma şansı yakalıyor. Çoğu, yurt dışı deneyiminin ardından ki bazen neredeyse 10 yıl aynı yabancı ülkede yaşıyor, klasik alışveriş diyaloglarının ötesine geçemiyor. Nuri, neresinden bakarsanız bakın, yabancı dil konusunda yetenekli; bir taraftan İspanyolca demeç verirken öte yandan İngilizce yazı kaleme alabiliyor. Tam da bu noktada, okuma-yazma mevzusunu açmaya niyetleniyorum. Mesela geçmişte hiç günlük tutmuş mudur? Ne tür okumalar yapıyor?

"Günlük tutma alışkanlığım hiç olmadı. Ben daha çok okumayı ve anlatmayı severim. Okuma konusunda da tarz ayrımı yapmam; bana artısı olacağını düşündüğüm, dünya görüşümü artıracağına inandığım her şeyi okurum. Bazen de sadece kafa boşaltmak için okurum. Almancayı zaten günlük hayatımda çok kullandığım için, İngilizce ve Türkçe kitaplar okumaya gayret ediyorum. Bu günlerde daha çok futbol ve spor yönetimi üzerine kitaplar, makaleler var masamda. Hem şu anki yaşamıma hem profesyonel futbol kariyerim sonrasına katkı yapacak yazılar okuyorum." Şimdi ben yine ters köşeye yatırıldım ya, hani günlük tutması hakkındaki tahminimle ilgili… Yürüyorum biraz; müsaadenizle!

Ben: Günlük meselesine bir parantez açmak isterim… İnsanlar genellikle başkalarına anlatamadıkları veya anlatmak istemediklerini bir deftere karalar. Belki de sen duygularını bir başkasıyla paylaşabiliyorsundur; ne dersin?

Nuri: Ben ne zaman, hangi konuda ihtiyacım olsa ailemle, sevdiğim ve güvendiğim insanlarla konuşurum.

Pes!
Durun bakalım, belki şu hamlemle Nuri'yi istediğim zemine çekebilirim. Öyle ya, serde belki gizliden gizliye utangaçlık vardır.

Ben: Sende biraz utangaçlık da seziyorum. Eğer öyleyse, bu utangaçlığının olumsuz etkilerini yaşadın mı? Belki okul yıllarında belki de kariyerinde bununla ilgili bir hikâyen vardır...

Nuri: Utangaç değilimdir, sadece dinlemeyi, analiz etmeyi konuşmaktan daha çok severim. Dışarıdan bakıldığında bazen "Bu çocuk çok mu mesafeli acaba?" diyenler olabiliyor ama beni tanıyanlar iletişime çok açık olduğumu bilir. Utangaçlık benim yaptığım işin doğasına aykırı zaten. Bilirsiniz bazı insanlarda sahne korkusu vardır; çıkıp insanların karşısında bir şeyler anlatmaya çekinirler. Ben her hafta işimi ortalama 80 bin kişinin önünde yapıyorum. Bu durumda zaten utangaç olabilmeniz mümkün değil.

Yok, yok devam edeceğim. Zira belli etmesem de içten içe kuduruyorum. Acaba dersine çok mu iyi çalıştı? Röportaj teknikleriyle ilgili eğitim falan mı aldı? Hayır, bir de Almanya'da doğup büyüyen biri için fazlasıyla iyi Türkçe konuşuyor. Sabır, çok şey kazandırır; durun bakalım.

Ben: Sabır konusunda nasılsın; tahammül eşiğin yukarıda mı?

Nuri: Hem kendim hem etrafımdaki konularla ilgili sabırlıyımdır. Gerektiği kadar sabrederim;
kırmızı çizgilerim bellidir. Güzel. Gittikçe daha zevkli olmaya başladı.

Ben: Çocukluk ve ilk gençlik dönemlerinde, karakter olarak arkadaşların arasından sıyrılır
mıydın? Sözü dinlenen, ayak uydurulan biri miydin?

Nuri: Her çocuk gibi bir çocukluğum oldu. Arkadaşlarımın arasından sıyrılayım, onların önüne geçeyim, herkes beni işaret etsin gibi bir çabam olmadı. Çok normal bir çocuktum. Her çocuğun yaptığı hataları, yaramazlıkları ben de yaptım.

Laf aramızda, yay gibi oldum.

Sözü, yeteneğinin ilk keşfedildiği döneme getirerek stratejimi yeniliyorum. Öğrendiğim kadarıyla, ağabeyinin antrenörü tarafından keşfedilmiş. Aslında çok hoş bir tesadüf bu. Beklentiler kardeşiniz üzerinde yoğunlaşmışken birden tüm dikkatler sizde toplanıyor. Doğru yerde, doğru insanlarla bir araya gelmenin tarifsiz hissi ve sonrasında size ardına kadar açılan kapılar söz konusu. Buradaki hikâye güzel. En iyisi sorumu sorayım; belki konu konuyu açar da o 'filtrelerinden' tek tek süzülürüm!

Ben: Ya o ağabeyinin antrenmanına götürülmeyip antrenörü tarafından fark edilmeseydin? Hayatında top yok, taraftar yok… Nasıl bir hayatın olurdu?

Nuri: O zaman hangi hayatın içinde yer alacaksam orada başarılı olmaya çalışırdım. Bir kitapta okumuştum, Pete Sampras'ın hocasına "Pete ne kadar şanslı bir çocuk ki ilk sizinle çalışmaya başlamış," demişler, o da "İlk bana geldiği için şanslı olan bendim. O kadar yetenekliydi ki tenise değil hangi spora başlasaydı onda dünyanın en iyisi olurdu." diye cevap vermiş. Ben hayatta yeteneğe ve çalışmaya inanırım. Hangi işi yaptığınız, hangi meslekte olduğunuz çok da önemli değildir.

Nuri Şahin, Avrupa futbolunun kariyerli futbolcuları arasında. İyi bir sol ayağı olduğu konusunda
şüphe yok. Minimum futbol bilgimle, saha içi pozisyonunun oyun sistemi içinde kilit nokta olduğunu biliyorum (Öyledir, değil mi? Bu konuda, birçok kez telefonla joker hakkımı kullandım.). Yaşadığı sakatlıklar olmasaydı, 'yükselme hızı' bu sebeple yavaşlamasaydı, sanıyorum ki mor-beyaz forma halen üzerinde olurdu. Gerçi sorun yok, henüz 28 yaşında ve bu seneki performansı ivmelenmeye
devam ettikçe, yakın gelecekte kariyeri hakkında sürprizli ve güzel haberler alabiliriz.

Öte yandan, Borussia Dortmund gerçeği de var. Taraftar anlamında bırakın Almanya'yı, Avrupa genelinde haklı bir üne sahip kulüp; Nuri'nin vitrini aynı zamanda. Zira kulübün takım oluşturma ve yönetme mentalitesi standartların üzerinde. Elde ettikleri başarıları tekrarlamaya ise lüzum yok. O yüzden, Nuri'nin 'sıçrama' stresi yaşamadığını tahmin ediyorum.

Elbette, üç ayrı büyük ligde saha çıkmasını geçiştirecek değilim. Yeri de gelmişken, oralardan futbol kültürü anlamında ne tür tecrübeler edindiğini merak ediyorum.

"Ben her üç ligin de zirvesine oynayan, tarihleri ve kültürleriyle sadece kendi ülkelerini değil, dünya futbolunu etkilemiş kulüplerin bünyesinde yer aldım. Dortmund ve Liverpool sosyolojik ve tarihsel olarak da birbirlerine benzeyen iki kulüp. İkisi de şehirlerinin en büyük sosyal aktivitesi. Ben bu iki kulüpte aidiyeti öğrendim mesela. Real Madrid her anlamda dünyanın en büyük camialarından biri. Orada da hem saha içinde hem saha dışında bir futbol endüstrisinin parçası olmayı öğrendim." diyerek merakımı gideriyor, Nuri. Tabii, konuyu Türk futboluna da getireceğim. Kaçmaz. Ancak, hazırlıklı ve kontrollü Nuri'nin ağzından tatmin edici (Tamamen benimle alakalı bir
tatmin bu. Ne bekliyorsam artık; belki de her sözüyle yeri göğü inletmesini bekliyorumdur. Hani umarsızca, rastgele bir konuşma… Ama yok, karşımda Nuri Şahin var. Kabul etse de etmese
de varsayılan profilin dışında biri yani.) sözcükler çıkar mı emin değilim.

Şansımı deniyorum…

Ben: Ülkemizin 'futbol ekolü' olamamasındaki en büyük etkenler nelerdir?

Nuri: Ben, Türkiye'de çok ciddi bir insan gücü olduğuna inanıyorum. Çok yetenekli gençlerimiz
var, hatta altyapı seviyesinde bu kardeşlerimiz çok ciddi başarılar elde ediyor. Üst yapılarda son dönemlerde çok başarılı olduğumuzu söylemek zor; bu noktada gelişim kaydetmek gerekiyor. Ama öncelikle bizim özeleştiri de yapmamız lazım. Hepimiz… Nerede yanlış yaptık, neyi eksik yapıyoruz; bunu analiz etmeliyiz. Ama bu sorunu sadece futbolun sorunu olduğunu düşünmek yanlış olur. Bizim
her alanda bilgimizi ve yeteneklerimizi doğru kullanacağımız bir sistem eksiğimiz var bence. Benim felsefemde iyi işleyen sistem her zaman kazanır. Yetenek işin kremasıdır ama yeteneği ortaya çıkarabilmek için doğru sistem içinde kullanmak gerekir.

İşte bu sözler, rastgele sarf edilenlerden değil. Üzerine düşünüldükten sonra dile getirilebilecek türden sözler. Sporla ilintili sektörler hakkında kitaplar okuduğunu söylediğinde, anlamalıydım.

Hal böyle olunca, "İleride teknik direktör olmayı hedefliyor musun?" diye sormaya gerek yok diye düşünüyorum. Okudukları üzerinden verdiği mesaj netti çünkü.

"Aktif futbolu bıraktıktan sonra da futbolun içinde yer almak istiyorum. Bunun için de
şimdiden hazırlıklarımı yapıyorum. Çalıştığım her teknik direktörden yeni şeyler öğreniyorum
ama Jürgen Klopp'un yeri bende hep ayrıdır." diyor Nuri, vakit kaybetmeden sorduğum o soru üzerine!

Nuri Şahin, ketum biri. Sakin ve düşünerek adım atmayı seviyor. Ancak, tüm bu 'mesafesinin' yanında neşeli tavırlarıyla yanındaki insanların hoşça vakit geçirmesini sağlayabiliyor. Kuralcı biri olduğunu söyleyebilirim. Elbette yaşadığı coğrafyanın bu yönünde etkisi büyük. Sakinliği sevmesi ise, Dortmund'un sosyal profiliyle ilintili. Zira alışkanlıklarından ötürü, kalabalıklara karışmaktan pek hoşnut olmadığını söylüyor. Gerçi her hafta 10 binlerce kişinin karşısına çıkıyor; devamında, kendi özel alanında kalabalıklardan hoşlanmaması gayet doğal.

Bu arada eklemeliyim, Nuri'de fiziki anlamda da tipik bir futbolcu profili yok. Tanımasanız,
sol ayağıyla harikalar yaratan, topu baktığı yere gönderebilen profesyonel bir futbolcu olduğunu tahmin edemezsiniz. Zira bacakları çarpık, baldırları 'Roberto Carlos' değil. Fiziği, daha çok cast ajanslarının gönderdiği modellere yakın. Bu da işimizi kolaylaştıran detaylardan
sadece biriydi.

Nuri Şahin, şu sıralar Bundesliga'da iyi maçlar çıkarıyor. 'Haftanın Futbolcusu' seçilmesi,
bu sezonki performansının ne derece üst seviyede olduğunun bir göstergesi âdeta. Böyle giderse, 'Yılın Futbolcusu' seçilmesi işten bile değil. Kulüp, taraftarlar ve medya Nuri'ye karşı hep olumlu yaklaşımlar sergiliyor. Bu, bir futbolcu için bulunmaz bir hazine.

Yazının başlığına geri dönelim mi? Ne demişiz; "Nuri Bey Çok Hoşsohbetsiniz!" Bir de aralarda "Pes!" diye es vermişiz. Samimiyetle ifade etmek isterim ki Nuri, bu iki söylemi de sonuna kadar hak etti.

BİZE ULAŞIN