Robert Pattinson - Ekim 2017

Esquire Türkiye, Ekim 2017 sayısı ile yine dopdolu..

Giriş Tarihi: 29.09.2017 15:43 Güncelleme Tarihi: 02.10.2017 17:03

KARANLIK YÖNLERİYLE

ROBERT PATTINSON

Esquire'la son görüşmesinden bu yana geçen üç yılda Robert Pattinson, kariyerinin başlangıcındaki 'ergen kahramanı' histerisinin ötesine geçerek kendisini dışavurumcu bir aktör olarak yeniden tanımlamaya adadı. Zorlu bir soygun gerilimi olan 'Good Time' adlı yeni filminde soğukkanlı bir suçlu olarak eski rollerinin kefaretini ödüyor ve neredeyse doğaüstü bir şeyi başarıyor: New York'ta tanınmadan dolaşıyor!

Röportaj: Sanjiv Bhattacharya

Fotoğraflar: Carin Backoff

Derleme: Erkin Çam

Moda Editörü: Catherine Hayward

Geçtiğimiz yıl çektiği son filmi olan Good Time sırasında Robert Pattinson, güne koşuyla başlıyordu ve her koşuya çıktığında tanınıyordu. Önceleri Twilight filmindeki mutsuz vampir Edward Cullen rolüyle tanınan 31 yaşındaki aktör için hayat böyle bir şeydi. Beş yıl ve beş film sonrasında kendi neslindeki hiçbir aktöre nasip olmayan düzeyde büyük ve tutkulu biçimde takip edilir oldu ve kendi şöhretinin esiri haline geldi. Kapısında bekleyen paparazziler nedeniyle Los Angeles Griffith Park'taki evini satmak zorunda kaldı. Her yerde takip ediliyor ve bu durumdan kurtulmak için çeşitli Jason Bourne numaraları yapıyordu: arkadaşları ve asistanları ile restoran tuvaletlerinde kıyafet değiştiriyor, bazen önden beş tane boş otomobil göndermek zorunda kalıyordu. Başarısız olduğunda ise; mesela bir tweet ile yeri belli edildiğinde, paparazzi orduları ve hayran kitleleri çılgınlar gibi ve bağıra çağıra, aynı Dothraki atlıları gibi ufukta belirip ona doğru koşuyordu.

Ama bu koşular sonrasında olağandışı bir şey oldu. Good Time filmindeki karakteri olan Yunan asıllı Amerikalı Queens gangsteri Connie Nikas'ın kostümlerine büründü ve bakışlar sona erdi. Sokaklarda tacize uğramadan yürüyebiliyordu. Bu en yeni filminde açık ara en iyi performansını sergiledi ve bu eklektik, adrenalin dolu filmle günümüzün en esaslı aktörlerinden biri oluverdi. Ama filmin sağladığı bu anonimlik hediyesi de aynı derecede değerli. Good Time bir yandan Pattinson'un adını ışıklarla yıldızların adları arasına yazarken bir yandan da arka planda kaybolabilmesine olanak sağladı. Bu filmi çekmek, ona hayatını geri verdi. Mahkûma hücrenin anahtarları verildi, çünkü Pattinson artık Nikas olarak ortalıkta gezebiliyor. Özgür oldu.

"İnanılmazdı. Görünmezlik pelerini," diyor. "Nasıl yapılabilir diye hep merak ediyordum, yüzünde ufak bir değişiklik yapmak… Böyle bir şey varmış. Artık biliyorum. Sakalının rengini koyultuyorsun, sivilce-yara izi yapıştırıyorsun ve insanlar artık yüzüne bakıyor ve onlarda en ufak bir pırıltı görmüyorsun. Bu muhteşem. Ayrıca küpeler de var, sahte elmas küpeler de çok işe yarıyor."

Bugün de biraz Connie Nikas'a benziyor aslında. Batı Hollywood'da, üyelere özel bir kulüpteyiz; kapüşonlu bir montun üzerine spor bir ceket giymiş, yazın en sıcak günlerinde olmamızı umursamıyor. Bir nevi hipster olmuş.

"Bugün artık hipster olmayan kaldı mı? Bence artık normal kültür bu," diyor. "Neyse, bunu eBay'de buldum, biliyor musun… Okul döneminden kalmış olsa ne havalı olurdu, keşke 'Yüzyıllardır bendeydi bu. Şimdi de aynen 12 yaşımda giyindiğim gibi giyiniyorum.' diyebilseydim."

Mutlu görünüyor, enerjik, geveze. Elleri sürekli hareket ediyor, ceketi hışırdayıp duruyor, bir kürdanı çiğniyor ve başını arkaya yaslayıp kahkahalar atıyor. Bahiste parayı kendisine yatırmış ve kazanmış biri gibi görünüyor, aslında durum tam da bu. Buraya da bunu söylemek için geldi: Hayatta neyi istiyorsanız onun peşinden koşun, risk alın, neticede insanların ne düşündüğü kimin umurunda ki? Bu sizin hayatınız, onların değil.

DOSYA

HER DÖNEMİN KÜLT PARÇASI: AYAKKABI

Balıksırtı bir palto, tüvit bir yelek ya da sağlam bir çanta… Çoğu zaman ne giyersek giyelim, ayağımızda bir çift kaliteli ayakkabı olmadığında her şey eksik kalabiliyor. Mevsimi fırsat bilip sezonun demirbaşı olan ayakkabıya dair pek çok detayı bir araya getirdik.

HAZIRLAYAN TÜRKAN DOĞAN

FOTOĞRAF DENİZ TOPRAK

USTALIK SANATI

EL YAPIMI ERKEK AYAKKABI MARKASI JAG CLUB, PRENSLERDEN DEVLET BAŞKANLARINA, PATRONLARDAN KALİTEYE ÖNEM VEREN AYAKKABI TUTKUNLARINA KADAR PEK ÇOK KİŞİNİN AYAĞINDA. MARKANIN ÜRETİM ATÖLYESİNİ ZİYARET EDİP BİR ÇİFT EL YAPIMI AYAKKABININ SERÜVENİNE TANIKLIK ETTİK.

Çok değil; geçen kış, özel dikimin ustalarını konu alan bir haber için İstanbul'un ünlü dikimevlerinin kapısını çalmış; bobinlerin ve mezuraların arasında asırlık hikâyelere tanık olmuştuk. Şimdi sıra ayakkabının serüveninde... Hikâyesi 1931 yılına dayanan, üretiminin tamamı el yapımı olan Jag Club'ın Merter'deki showroom'undayız. Dört bir yanı ayakkabılarla çevrili olan bu ofis katının duvarları, adeta tarihi bir geçit alanı. Prens Charles'tan Donald Trump'a, Süleyman Demirel'den diğer ünlü isimlere… Koridorları süsleyen fotoğraflara baktıkça bu isimlerin bir çift el yapımı Jag Club marka ayakkabı giydiğini anlıyorum.

MODA

KOD ADI: RAHAT

ÜZERİMİZDEKİ KIYAFETLERLE HEM HER ORTAMA UYUM SAĞLAMAK HEM DE ŞIK OLMAK, DOĞRUSU BÜYÜK BİR LÜKS. BUNA BİR DE RAHATLIĞI EKLERSENİZ, SİZDEN KEYİFLİSİ OLMAZ. AĞIRLIKLI OLARAK SİYAH VE BEYAZIN UYUMUNU GÖRECEĞİNİZ YENİ SEZON ÜRÜNLERİ, TAM DA BU HİSSİ VERİYOR. EŞOFMAN PANTOLONLARIN, DESENLERİYLE DİKKAT ÇEKEN SWEATSHIRT VE GÖMLEKLERİN UÇUŞTUĞU YENİ SEZONDA SİZ DE İDDİANIZI ORTAYA KOYABİLİRSİNİZ.

MODA EDİTÖRÜ DUYGU ALTIPARMAK

FOTOĞRAF ÖMER FARUK GÖKALP

HAYATTAN NE ÖĞRENDİM?

İLKER AYRIK, OYUNCU, 38

RÖPORTAJ ÖZGE DİNÇ

FOTOĞRAF ARDA GÜLDOĞAN

Çocukken endüstri mühendisi olmak istiyordum. Herhalde ailede takdir edilen bir ağabey endüstri mühendisi filandı, biz de heves ettik. Ama halen endüstri mühendisi ne iş yapar bilmiyorum.

Lisede tiyatro kulübünün oyununda oyuncu olmaya karar verdim. 97'de İstanbul'a geldim, hani Haydarpaşa'dan sırtında yatakla filan inenler vardı ya, öyleydim. Balıkesir'den gelince Kadıköy Halk Eğitim Merkezi bana kraliyet akademisi gibi görünmüştü.

Her öğrenci gibi ben de para sıkıntısı çektim. Para kazanmak için Galatasaray Lisesi'nin karşısındaki Burger King'de işe girdim. Dikilitaş'ta bir büfede çalıştım, palyaçoluk, animatörlük yaptım, kapıda bilet sattım.

Balıkesir'den sonra İstanbul büyük geldi, ama 18 yaş için hiçbir şey büyük değil. İnsan 18 yaşında her şeyi yapabileceğini düşünüyor, üzerinizde bilmemenin verdiği bir rahatlık var; halbuki İstanbul bir biçerdöver, kafayı tuttu mu kopartır.

Tutkuyla sevmiyorsanız; oyunculuk hakikaten zor iş. Tek kişilik performans dışında her zaman başkalarına tâbisiniz, bu bence yorucu. Ama olağanüstü bir tarafı da var, hata yaptığınızda alkış aldığınız tek meslek. Mühendis hata yapsa köprü çöker, doktor hata yapsa hasta masada kalır, ama siz alkış alıyorsunuz. Yine de ikinci bir hayatım olsa, başka birine bağlı olmadan çalışmak için müzisyen olmak isterdim.

İlk profesyonel oyunum, Müjdat Gezen Sanat Merkezi'nde 'Vişne Bahçesi'ydi, bir hamalı oynuyordum. İlk orada para kazandım, para dediğim de 'P' yani. İlk yevmiyemle sadece Ursula LeGuin'in Mülksüzler'ini alabilmiştim. Bir klişedir, tiyatrocu olmayana sıkıcı gelir muhtemelen; ama tiyatroda çok az kazansanız da parası çok bereketlidir, harca harca bitmez.

Rol yapmak, bana göre saklambaç gibi, körebe oynamak gibi. Yoksa koca koca insanların tuhaf kıyafetler giyip sözler etmesini başka türlü açıklayamazsınız. Yoksa tiyatro bir fikri anlatma yolu olmasa nasıl Danimarka prensi olduğunuzu iddia edebilirsiniz ki, olmadığınızı herkes biliyor.

FUTBOL

ÇİN İSTİLASI

Avrupa'daki yıldızlara teklif ettikleri dudak uçuklatan transfer ücretleriyle futbol piyasasında deyim yerindeyse 'çarşı, pazarı' karıştıran Çinli şirketler 'planın' ikinci aşamasına geçti. Bu kez oyunculara doğrudan milyon avro saçmak yerine büyük, küçük demeden Avrupa'dan takım alıyorlar. Belki farkında değilsiniz, ama hazır olun; Avrupa futbolunda 'Çin istilası' başladı.

YAZI GÖKHAN İLKER

TEKNOLOJİ

EVDEKİ YENİ YARDIMCINIZ:

AKILLI HOPARLÖRLER

21. yüzyılın başından bu yana gelişen bilgisayarlar, akıllı telefonlar ve kablosuz internet gibi teknolojilerle oldukça değişen günlük yaşam, bulunduğu ortamı sürekli dinleyip komutlara yanıt veren 'akıllı hoparlörler' ile farklı bir boyut almak üzere. Peki, ister 'Alexa' diye seslenin, ister 'Siri', bu teknolojinin evlerimize katkıları neler?

YAZI KAAN SANCAR

BİZE ULAŞIN