"Kendimi hayata hazırlıyorum"

Onun kaderi staj için geldiği İstanbul'da, rol aldığı bir diziyle değişti. İkinci dizisinde ise başrole terfi etti. Artık o, beyaz camın dikkat çeken isimlerinden biri. Damla Colbay ismini daha çok duymaya hazır olun.

Giriş Tarihi: 13.03.2017 15:02 Güncelleme Tarihi: 08.01.2018 13:21

Röportaj: Türkan DOĞAN

Fotoğraf: Canan YETİŞTİ SATKIN

ESQUIRE: İzmir, Karşıyakalı olduğunu biliyoruz. Hikâyenin geri kalanını senden dinleyebilir miyiz?

DAMLA COLBAY (23): Evet, hatta annem ve babam hâlâ doğup büyüdüğüm evde oturuyor. Annem ev hanımı, babam ise PTT'den emekli oldu. İki kardeşiz; bir ablam var.

ESQ: Oyuncu olmaya nasıl karar verdin?

D.C: Lisede okulun tiyatro bölümüne girmemle başladı her şey. Babam, "Önce bir yerleri kazan, sonra izin vereceğiz," dedi. Pamukkale Üniversitesi'nde Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü kazandım ama tiyatro eğitimi almak istediğim için kayıt yaptırmadım. Ailem, tiyatroyu ne kadar istediğimi görünce bana destek oldu ve Dokuz Eylül Üniversitesi'nin Sahne Sanatları bölümünün sınavına girdim ve kazandım.

ESQ: İstanbul'a geliş maceran nasıl oldu?

D.C: İkinci sınıfı bitirir bitirmez İstanbul'a gelip özel bir tiyatroda staj yapmaya başladım. Bu süreçte bir sürü deneme çekimine gittim. Önce 'Kara Para Aşk' dizisinde küçük bir rolle başladım, ardından okulu dondurup 'Hayat Mucizelere Gebe' ile ikinci işimde ilk defa başrolde oynadım.

ESQ: Dizi uzun süre devam etmeyince hayal kırıklığına uğradın mı?

D.C: Aslında çok iyi bir işti. Yedi bölüm başrol oynadım. O işin hayatımda yeni kapılar açacağından emindim. Bittiğinde de "Tamam, yarın güneş yeniden doğacak," dedim. Üzüldüm ama bu süreçten de öğrenmem gereken bir şey varmış diye düşündüm.

ESQ: Ne öğrenmen gerekiyormuş?

D.C: Evrende her şeyin bol olduğunu, bir şey dilerken olumsuz düşünmememiz gerektiğini öğrendim. Olumsuz bir düşünceyle birlikte insanın enerjisinin de düştüğünü gördüm. Ve 'olumlama' kavramını hayatıma soktum. Herkes bunu yaparsa ortada ne kavga ne de gürültü olur.

ESQ: Bize biraz 'olumlama'yı anlatır mısın?

D.C: Olumlama ile geçen yıl İzmir'e gittiğimde tanıştım. Bu süreçte biraz içime dönüp 'Reiki'yle ve 'Teta' isimli şifa yöntemiyle ilgilenmeye başladım. Ve bana çok iyi geldi. Aslında evrenle işbirliği yapmamız gerektiğini ve yaşadığımız şeyleri kendimizin yarattığını keşfettim.

ESQ: Hayatında nelere yol açtı bu şifa tekniği?

D.C: Mucizevi bir şekilde işe yaradı diyebilirim. Önce danışanı sonra da arkadaş olduğum Bengü Gündoğan bana, "Gel sana bir 'yaratım' yapalım," dedi. Önce Allah'tan, sonra da evrenden istediklerimi bir kâğıda yazmamı tavsiye etti. Şu anda rol aldığım 'İçerde' dizisinin projesi bile ortada yokken bana "Kiminle bir dizide başrol oynamak istersin?" diye sordu. Biraz düşünüp "Çağatay Ulusoy," dedim. "Peki, başka kimler olsun dizide?" dedi. Aklıma ilk gelenleri söyledim ve "Aras Bulut İynemli ve Çetin Tekindor," dedim. "Hangi yapım şirketi olsun?" dediğinde ise "Ay Yapım," dedim. Bunların hepsini kâğıda yazdıktan sonra "Ay Yapım'da oynadığım için şükrediyorum. Çağatay Ulusoy ile başrolde oynadığım için şükrediyorum." demeye başladım.

ESQ: Daha gerçekleşmeden şükretmeye başlamak aslında şizofrenik de bir şey değil mi?

D.C: Evet, gerçekten biraz öyle. Olmamış bir şeye olmuş gibi davranmak… Hatta anneme ve babama bile "Siz de şükredin," demeye başladım. Birlikte çalıştığım Yasemin Özbudun'a "Çağatay'ın bir dizisi olursa haberim olsun. Çok istiyorum," demiştim ama konu orada kapanmıştı. Ondan sonra bir gün Yasemin arayıp "Sana bir senaryo göndereceğiz, oku," dedi. "Ne senaryosu?" dediğimde "Çağatay'ın dizisi başlıyor. Ay Yapım'da," dedi. Telefonda ancak "Tamam," diyebildim. Telefonu kapattığımda ise hüngür hüngür ağladım. Tamam, çok istiyordum ve olacağına da emindim ama nasıl oldu?

ESQ: Ben bile duygulandım şu an…

D.C: Halimi düşünsene… O telefonu aldığımda İzmir'deydim ve annemler bile şoke oldu. İstanbul'a gelip deneme çekimine katıldım. Sonra projeye Aras (Bulut İynemli) ve Çetin Tekindor da katılınca ikinci kez şoke oldum. Kâğıda yazıp şükrettiğim her şey gerçek oldu.

ESQ: 'İçerde' dizisinde 'acar' bir gazeteciyi oynuyorsun. Gerçek hayatında da filmdeki gibi gözü kara olabilir miydin?

D.C: Yapamazdım galiba. Çok naif biriyimdir. Gürültüden patırtıdan hiç hoşlanmam. Kötülükten, yüksek sesin olduğu yerden ve huzursuzluktan hemen kaçarım. O yüzden o kadar cesur olamayabilirim. Tabancalı 'kötü' adamların arasına düşmeye kalbim dayanmaz.

ESQ: Şu an hayatının nasıl bir aşamasında olduğunu hissediyorsun?

D.C: Kendimi hayata hazırladığım bir evredeyim. Hem maddi hem de manevi… 2017 yeniliklerle geldi. Çok umutlu ve huzurluyum. Güzel şeyler olacağını hissediyorum. Ayrıca çok özgür hissettiğim, kendimi affettiğim, sevdiğim ve kabul ettiğim bir dönemdeyim.

ESQ: Kendini aff etme ve kabul etme sürecin nasıl oldu?

D.C: Hepimiz kendimizi sevdiğimizi sanıyoruz. Ben de öyle diyordum ama bilinçaltımızda o kadar çok kod var ki... Şimdi ne yaparsam yapayım "Doğru bildiğim buymuş demek ki," deyip kendi kendimin arkasında durmayı ve kendime destek olmayı öğrendim. Hepimiz kendimize kızıyoruz ve geçmişe takılıp kalıyoruz. 'Keşke'lerle yaşıyoruz. Bu yüzden ileriye gidemiyoruz. Ben tüm bunları seninle paylaşarak elimin değdiği her insana, bizi okuyan herkese ışık olmak istiyorum. Oyunculuk yapmamın nedenlerinden biri de bu.

ESQ: İkili ilişkilerinde nasıl birisin?

D.C: Çok sakin biriyimdir. Eskiden özel hayatımda fazla kıskanç olabiliyordum, ama artık bunu çözdüm. Bakış açımı değiştirdiğimde ortada kıskanılacak bir şey olmadığını gördüm. Bu tamamen bizim varsayımımız.

ESQ: 30 yaşına gelmeden önce gerçekleştirmek istediğin hayallerin neler?

D.C: Pedro Almodóvar hayranıyım ve onun bir fi lminde oynamak ve belki bir gün Oscar almak, en büyük hayalim. Son dönemde İngilizcemi ilerletmek için çalışıyor, özel dersler alıyorum. Önüme çıkan her şey bana İngilizcemi geliştirmemi söyler gibiydi. Yaşımın genç olması bu anlamda beni motive ediyor. 30 yaşına gelmeden umarım uluslararası bir yapımda rol alabilirim.

BİZE ULAŞIN